hesabın var mı? giriş yap

  • zeynep bastık'ın menajeri falan burayı okuyorsan lütfen parayla böyle entry girdirmekten vazgeç. kız ilk başlarda deri koltuğunda kendi kendine şarkı söyleyip giderken şimdi herkes ondan nefret etmeye başladı.

  • "eveyi ci vocce" dir dogrusu.

    hatta sözlerini de yazayim da tam olsun:

    eveyi ci vocce, eveyi ci vocce
    aya vocce yeri
    yulbin hilbe, yulbin stok be
    es muut a mut..!

    eveyi ci vocce, vigi tanis, aya vocce
    dada sana dada window, deri tokyu
    a ya vocce yeri

    aynen böyle... 20 senedir neden unutmadim, nasil bir bilincaltidir, ne ayaktir bilinmez.

    maykil sarkicisina minik dimaglari taciz ettigi gerekcesi ile dava bile acilabilir, aliskin nasilsa...

    edit: maykılımı ölüm almış, entry yetim kalmış. huzur içinde yat çocukluğumun son kalesi...

  • matrix'in üstüne paralel evren, kuantum fiziği giydirilmiş, bol kişisel gelişim referanslı, bestseller roman formüllünün film hali. popüler bir kişisel gelişim kitabı filme çekilse muhtemelen böyle bir film çıkardı ortaya. hikayenin bütün gövdesi matrix'ten alınmış, aksiyon koreografileri ve estetiği de dahil. kahramanın monomyth şablonu bile bire bir aynı matrix'tekiyle. neredeyse sahne sahne kopyalanmış. tek fark matrix bunu popüler bir felsefefi fanteziyle süslerken, bu film amerikalıların her sene onlarcasından ürettiği ve raflarda minyonlar satan kişisel gelişim kitaplarının liberal/kapitalist palavralarla işaret ettiği kendini sev, sen bir enerjisin, her şey senden ötürü böyle, iyi düşün iyi olsun'' tarzı dayatmacı kalıplarla süslenmiş bir halde servis ediliyor.

    byung-chul han yakın zamanda çıkan palyatif toplum - günümüzde acı kitabının sunuşunda iktidarın ve neoliberal küresel politikaların yeni formülünün 'mutlu ol'' düsturu olduğunu belirtir. ''mutluluğun olumluluğu acının olumsuzluğunu yerinden eder. olumlu bir duygusal sermaye olarak mutluluk kesintisiz bir performans yetisi sağlamak durumundadır. kendini motive ve optimize etme uğraşları neoliberal mutluluk dispozitifini oldukça verimli kılar, çünkü iktidarın fazladan bir çaba göstermesine gerek kalmaz. bağımlı kişi bağımlılığının farkında bile değildir. kendini özgür sanır. hiçbir dış baskı olmaksızın kendini gerçekleştirmekte olduğu inancıyla kendi kendi isteğiyle sömürür. özgürlük baskılanmaz, sömürülür. ''özgür ol'' ''itaatkar ol''dan daha daha yıkıcı bir zorlama yaratır. ''

    işte filmimizde süresi boyunca bir formül olarak izleyicisine sattığı mutluluk, kendini gerçekleştirme, yetinme gibi kavramları anlatının temsil ettiği tüm gösterme biçimleriyle, her açıdan en yüksek dozda perdeye fırlatıyor. filmin finale doğru vermesi gereken doruk örge daha 30. dakikadan itibaren iyi tasarlanmış bir formülün içinde yüksek bir özdeşim ve sağaltma yoluyla kitabi ifadelerin görselleştirildiği, her satırının altını çizme hissi uyandıran, havalı, afili cümlelerin fotoğraflaştığı bir kendini iyi hisset cümbüşüne dönüşüyor. yönetmen ve yazarlar bu şablon üstüne epey çalışmışlar belli ki. fakat metinlerinin taşıdığı acıyı görünmez kılıp, mutluluğu her koşulda güzelleyen, olumlayan yapı insan faktörünü de adeta robotik bir üretimi merkezi, sermayesi haline getiriyor. hakikaten ilginç bir film bu açıdan. çünkü okumanıza göre şahane bir film de olabilir bu film, tam bir şeytan işi, düzen temsili olarak da okunabilir.

    ben kesinlikle 2. gruptayım. zira filmin formülü bir türlü iyileş(e)meyen hastaya daha çok ilaç, daha yüksek doz kimyasal vermeyi uygun gören modern dünyanın insanı böylelikle acıdan caydırabileceğini düşünen , acının gerçekliğini hafifleterek onun üstesinden gelebileceği fikrini satmakta beis görmeyen yeni nesil satıcıların formülleriyle bire bir kesişiyor. modern dünyada ve elbet onun yeni mesihi sosyal medyada sürekli şeffaflık talebinde bulunarak iletişimin bu şeffaflaşma yoluyla daha sağlıklı bir hale geleceğini iddia eden ve esasında kontrol ve gözetimi normalleştirerek, insanı insan yapan esas nüveleri (acı, ızdırap, keder, melankoli, benlik, içsellik) ortadan kaldırarak onu yalnızca iletişimin en şiddetli enstrümanlarıyla (sosyal medya) keşfedeceğini düşünen ve bu yüzden içselliği düşmanlaştırarak, iletişimin önünde bir engel gibi gören ve onu totalize ederek bir suç unsuru gibi gösteren çağın en güzel ifadelerinden birine dönüştürmüş yapımcılar. hakikaten her şeyiyle nefis şekilde tasarlanmış ve müşterisini tam can evinden vurmuş bir film. zaten sevenlerinin hunharca övgülerinden bunu anlamak zor değil.

    ileride bu enformasyon çağının dayatmacı sahte mutluluk ve iletişim çılgınlığını anlamak için kesinlikle anahtar görevi görecek filmlerden birisi.

  • edit 1: yazımın sonunda belirttiğim gibi 13 katrilyon eski para ile. yeni para ile 13 milyar lira. eski ve yeni para ayrımını yapmakta zorlanmamak adına başlığı bu şekilde açtığımı belirtmek istiyorum. yolsuzluk yapılan paranın büyüklüğünü şöyle belirteyim. bu parayı istanbul'da yaşayan 16 milyon kişiye paylaşsanız kişi başı 812,5 tl yapar. biraz daha açmak gerekirse ortalama kişi başı o zamanki kur ile 250 dolarlık bir yolsuzluk. bugün 4 kişilik bir aileye 1000 dolar versek pandeminin en azından iki ayını ağrısız atlatırdık.

    edit 2: bizden adam olmaz yemin ediyorum. adam büyük bir yolsuzluk dosyası açıklıyor kamuoyu yaratmaya çalışıyor ama ne bir haber sitesi, ne twitter''da, ne youtube'da şu konuyu konuşabilen, gündemde tutabilen,sorgulayan kimse çıkmıyor. ekşi'de bile yeterince gündem olmuyor. değil milyar,katrilyon bizi kentilyon da soysalar yine uyumaya devam ederiz. bizler uyudukça vergilerimiz birilerinin lüx araçlarında pudra şekeri olmaya devam edecek.

    troller sevinçle gelmeden belirteyim, akp döneminde gerçekleşen ve imamoğlu'nun dün akşam yayında açıkladığı, şu ana kadar tespit edilen yolsuzluk miktarıdır. "imamoğlu hani bunlardan hesap soracaktı, hiç soruşturma yapılmıyor" diyen yumuşak muhaliflerin de dikkatle izlemelerini ve okumalarını tavsiye ediyorum.

    şu ana kadar açılan soruşturma sayısı 50. içişleri bakanlığı "ben daha iyi soruştururum" diyerek hemen dosyaların üzerine çöküyor tabii. imamoğlu'nun ifade ettiğine göre bu dosyaların birçoğu bakan seviyesinde olan siyasilere uzandığı için haber sitelerinden anında kaldırılıyor. muhtemelen ekşiden de kaldırırlar yakında. neyse.

    aslında imamoğlu'na gelen soru şu :
    "kürşat ayvatoğlu olayı hakkında ne düşünüyorsunuz? " tabii başkan topu göğsünde yumuşatıyor ve bu olayın nedenlerini açıklayan yolsuzluklardan bahsediyor. 7 ocak 2016 yılında başakşehir'de 78 bin metrekarelik arazi bir özel şirket tarafından 49 milyon liraya alınıp, 11 ocak 2016 yılında yani tam 4 gün sonra -burası çokomelli- 130 milyon liraya ibb'ye (kiptaş'a) satılıyor. yani 4 günde 80 milyon lira kâr. ekliyor başkan "üzerine pudra şekeri bile dökmene gerek yok." yetmiyor, akp ibb seçimlerini kaybeder kaybetmez bu arazi yeşil alan ilan ediliyor. yani fahiş bir fiyatla kiptaş'ın konut yapmak üzere aldığı hatta projesinin maketinin bile hazır olduğu arazi, seçimi kaybedince yeşil alan olarak ilan ediliyor. tabi başkan o maketi ibret olsun diye hala kaldırtmamış.

    durmuyor başkan bir dosya daha açıklıyor. 2017 yılında fatih vatan caddesi'nde özel bir şirket tarafından 25 milyon liraya alınan yeşil alana daha sonra imar izni veriliyor ve yine özel şirket tarafından ibb'ye tam 430 milyon liraya satılıyor. 405 milyon lira kâr. güzel para. başkan asıl değeri 10 milyon dolar olan arazinin 116 milyon dolara ibb'ye geçirildiğini, pardon satıldığını söylüyor. yetmiyor. bu arazi de akp seçimi kaybeder kaybetmez yeşil alan ilan ediliyor.

    buna benzer tam 50 dosya!
    13 katrilyon, yeni para ile 13 milyar lira...
    bu arada dosyalar savcılıkta, akp dosyaların üzerine çöküp kapatmaya çalışsa da, ibb dosyaların asıllarını tutuyor ve peşine düşmeye devam ediyor.

    başkan akp çocuklarının pudra şekeri parasının nerden geldiğini güzel anlatmış. anlayacağınız pudra şekerini alan biziz. yine bize girmiş.

    2:18:30 sonrasını izleyerek detaylı öğrenebilirsiniz.

    https://youtu.be/crzaopicc3m

  • zannedersem animelere dair çok temel unsurlar içermesi, dönemine uygun senaryosu ve müthiş görselliği ile animeler tarihine adını altın harflerle yazdırmıştır. hatta yapılmış tüm filmler gibi geniş bir yelpazede dahi çok şahane bir yerde durduğunu da iddia edebiliriz. detay neyim için yazılmışı var, şimdi bir daha yazmayalım:

    http://sinematografikmizah.blogspot.com/…akira.html

  • bunu geçenlerde bi arkadaş anlattı.. olayın kahramanlarına çok yakınım. doğruluğu tasdiklidir yani.

    iki ay önce olimpiyat stadı'nda trabzonspor-manisaspor maçı var. umut bulut'un attığı gol öncesi tribünde bi abimiz içine doğmuşçasına gol diye bağırarak ayağa kalkar. 2-3 saniye sonra da gol gelir.. hemen yanıbaşında duran amca merak eder durumu:

    "ula uşağum maçi radyodan mi dinleysun?"

  • gözdenin londra muzikallerine koysan sırıtmayacak performansının "oy nurcanım"a elendiği yarışma.

    akp'nin 2015 genel seçimindeki zaferi kutlu olsun.

  • "ahahaoui diye topçu var lan. venlo'da. doğunca çok mutlu olmuşlar heralde adamın adı gülme efekti amk"

    fm mudavimi bir arkadaş.

  • olay bölüm başına üç beş kız düşen elektrik bölümünde geçer,
    hoca dersini güzel güzel anlatırken kapı açılır güzel mi güzel dört tane hatun içeri girerler. arka sıralara yerleşirler. aradan üç beş dakika geçer, kızlar kendi aralarında fısıldaşmaya başlarlar, bu ders kimya değil miydi diye, sonra hoca birden tahtaya dönüp periyodik cetvele benzer birşey çizer ve kimya anlatmaya başlar..

  • astrolojiye inanan birisinin boş muhabbetini çekeceğime seneler boyu bekar kalırım. en azından cahilliğe maruz kalmam.