hesabın var mı? giriş yap

  • başlığın şükela entry'lerine bakayım dedim; kullananda akıl yokmuş, onlar zaten ölsünmüş, ne de olsa doğal seçilimmiş... siz ne zalim, ne taş kalpli insanlarmışsınız ya. birileri yazmış diğerleri de bu görüşlere alkış tutmuş. "ölsün" diye atıp tuttuğunuz insan lan. sizin gibi nefes alıyor, seviyor, sokakta falan yanınızdan geçiyor.

    daha geçende içen 3 kişiye rastladım. anadolu'nun kuş uçmaz kervan geçmez bir yerinden gelmişler. konfeksiyon atölyesinde çalışıyorlarmış. aldıkları para kuş kadar, tahsil yok, yol gösteren yok, mahalle boktan, hayat boktan, hayaller yıkık, tünelin ucu bombok bir yere çıkıyor. tutunacak bir dal, bir çıkış yolu aramışlar ama bulamamışlar. sarıldıkları malzeme bu olmuş. "canını seven bonzai kullanmaz" falan diyorsunuz ya... o adamların öyle sevilecek bir hayatı yok zaten.

    sözlükte türlü türlü antidepresanın altına "hayatımın en kötü döneminde karşıma çıkan müthiş ilaç."diye yazmayı biliyorsunuz... o insanların tüm ömrü sizin "hayatımın en kötü dönemi" diye tanımladığınız şekilde geçiyor, belki de daha kötü şekilde... fakat onların karşısına "çıkıveren" antidepresanlar yok çünkü imkan yok, az buçuk imkanı olana ise yol gösteren yok. onların antidepresanı bonzai olmuş.

    sözlükte bonzai güzellemesi yapanlara bakmayın. bu malzemeyi bilerek ve tercih ederek kullanan insan sayısı çok çok az. buzdağının görünmeyen kısmını, yaşadığı berbat hayattan bir süreliğine de olsa uzaklaşmak isteyen ama cebinde sadece beş lirası olanlar oluşturuyor. çok bir şey istemiyorum; biraz empati kurun, bu insanları ve onları bu hale getiren sistemi de biraz sorgulayın. neyse saat geç oldu, yatayım. siz de uyumadan önce vicdanınızı üzerinize örtün, yoksa kalbiniz soğuyup taş kesiliyor.

  • bazı konularda yön gösterici olmak güzeldir. mesela youtube da bu tarz konularda bi sürü nasıl telafuz ediliri gösteren videolar var.

    ancak siz yol göstermekten ziyade aşağılamaya kalkıyorsunuz. isteyen istediği gibi okur yav. çok bariz bi hata mı yapıyor? instagramı iştagröm falan diyorsa dalga geç ve düzelt o ayrı. instegram diye okunan adam hata yapsa da garip bir şey yapmıyor.

    kulağında nasıl geliyorsa onu söylüyor adam.

    geçen gün whatsapp ceosu jan koum ile yapılan bi söyleşiyi izledim. söyleşiyi yapan adam whatsep olarak telafuz ederken programı yaratan adam whatsap diyordu sürekli. programı yaratan adam olan jan koum bile kardeşim ne biçim telafuz ediyorsun hıyar, doğrusu whatsap demedi. yani.

    bu kadar kompleksli olmayın gençler. dünyada yabancı dil telafuzu üstüne birbirini bizim kadar aşağılayan bi toplum bence yok. kesinlikle yok. sizin yüzünüzden koca bi toplum ingilizce cahili olarak yetişti. insanlar konuşmaya korkuyor aman biri dalga geçicek diye. konuşamadıkça da ingilizce ogrenemiyorlar, köreliyor.

    abdde kaç sene yaşadım. çoğu kelimenin telafuzu mahalleden mahalleye bile değişiyor. takılmayın bu kadar.

  • büyük ev ablukada, son feci bisiklet, yüzyüzeyken konuşuruz ve benzeri gruplardan sonra enteresan isim sıkıntısı çeken yeni indie gruplarımız için açılmasını elzem bulduğum başlık. maksat vatana millete hizmet olsun, gençlerin önü açılsın.

    günün isim önerileri:

    olmadı onu öyle yapalım
    tavuk ye
    biberona oturak
    acayip sevimli yorgan mafyası
    kerbela disko
    g.ö.t.
    bükük tasolarını
    tam orası
    mervelerdeyiz
    son peygamber sosis köpek

    muhtelif günlerde güncellenecektir.

  • türkiye şartlarında da olsa epey bir geliriniz olması gerek.
    atıyorum ege’nin bir orman köyünde arsa satın alıp evi dikiniz elektriği de çektiniz köyde su şebekesi yok ise kendi kuyunuzu kendiniz kazmak zorundasınız arazi düzgün su kaynağı bol ise 13-15 bin tl ye sondaj suyuna sahip olabilirsiniz. evin tadilatından anlamıyorum çağırırım ustayı yapar derseniz aradığınız usta iki ay sonra gelir. market manav ulaşılabilir olmalı, eczan, hastane de öyle. ısınma problemine gelince ormandan odun toplar akşam yakarım diyorsanız nah toplarsınız. biri ihbar ederse ormandaki taşıtınıza kadar el koyar devlet bu konuda çok sıkı denetimler var ağaç kesmek kozalak toplamak falan yada odun toplamak hepsi sıkınıtılı işler. ya kömür yakarsınız yada odun satın alırsınız. tavuk beslemek güzel lakin tavuk kadar pis bir canlı yok aklınıza gelebilicek her pisliği yiyor uranyum çubuğu koyun önüne onu bile yer. gittiği yere pisletir gider leş bir canlı yani. kafesten dışarı çıkarmamak şartı ile olabilir. doğada beslenecek en temiz hayvan keçidir güzelinden bir süt keçisinden günde 1.5-2 litre süt alırsınız. yoğurt peynir yaparsınız mis gibi doğal. bir top çalı kesip önüne atın karnı doyar inek gibi aşırı yem tüketmez bakımı çok kolaydır. veterinere tohumlatıp kuzlatırsanız oğlakları olur seversiniz. erkek olursa oğlak süsmeyi öğretmeyin büyüyünce sizi en ufak bir hareketinizde duvara çiviler. bahçede sebze meyve yetirmek acayip zevkli bir eylem keçinin dışkısını gübre olarak kullanabilirsiniz. köyde hiçkimse ile iletişim kurmayın kimse ile samimi olmayın. daha çok huzurlu olursunuz. ormanda sabah yürüyüşü yada bisikletle tur atıp bol oksijen alıp kendinizi 5 yaş daha genç kılabilirsiniz.
    doğa, doğal yaşam hepsi güzel ama imkanlar dahilinde.

  • - selamün aleyküm siz de mi mevlidden sıkıldınız?
    + sıkılmak demeyelim de, yanii.. ımhh. fazla kalabalık. :/
    - şerbet ister misiniz?
    + çok naziksiniz. allah razı olsun.
    - :)
    + peki siz? nasıl farkettiniz buraya geldiğimi? çok dikkatli olduğunuzu söylemem gerekiyor sanırım :)
    - aslında öyle değil. erkekler tarafı burası. açıkçası fazla zor olmuyor bir kadının varlığını farketmek.
    + hass.. :/

    ...

  • edit: yazdığınız onlarca mesaj için teşekkür ederim. artık benim için önemli değil, o zamanlar mı güzeldi yoksa biz mi güzeldik bilmiyorum. ama şu an için çok önemli gelmiyor. sadece farklı bir anı gibi... arkadaş ortamında anlattığımda dinleyen bile çıkmıyor ama burada okuyup o anları benimle tekrar yaşayan herkese sonsuz teşekkürler.

    ...

    senesini, hatırlamak istemeyeceğim kadar eski zamanlardayız. çünkü gencim o zamanlar.
    mesela facebook tüm dünyada kullanılan ve kabul edilen tek sosyal medya adresi. youtuberlar yok henüz, google sonuçları böyle değil ve annem hala hayatta.

    norveçteyim. şimdi norveçe gitmek kolay mıdır bilmiyorum ama biz giriş yapabilmek için inanılmaz zorlanıyoruz. kuzey ışıklarını görmeyi çok istesek de hem ekonomik hem de bazı başka sebeplerden ötürü göremiyoruz.

    bende kuzeydeki rastgele şehirlerde çektiğim fotoğraflarımı atıyorum facebooka bir de arada internette bulduğum kuzey ışığı fotoğraflarını atıyorum. gidemesem de gitmişim gibi yapıyorum.

    fotograflarımın altında amca oğlumun yorumu da var. üni de kıs kan dım yazan arkadaşlarda yazıyor. havam binbeşyüz!

    şehrini tam hatırlamasam da hala norveçteyiz...

    bir gün yola beraber çıktığım arkadaşımın annesinin durumunun ağırlaştığının haberini alıyoruz. o zamanlar çok paramız olmasa da yine de kendimizi idare edecek kadar paramız var. arkadaş bu acı haberle türkiye'ye dönmek istiyor.

    cüzdanımda kalan paranın büyük bir kısmını arkadaşa uçak bileti alsın diye veriyorum. arkadaşın facebooktan tanıştığı kızın evinde tek başıma kalıyorum ve söz verdiğim çıkış tarihine 48 saatten az kalıyor.

    o akşam ev sahibemden laptopunu istiyorum. facebookta üniversiteden bir arkadaş norveç'te misin? norveçteysen bana telefon numaranı yaz diye bir mesajını görüyorum. üstelik on dakika önce gönderilmiş! telefon numarası yazıyorum ve yirmi dakika sonra arıyor arkadaş. başta konuşamıyoruz sonra ben onu arıyorum öyle daha rahat iletişim kuruyoruz.

    hoşbeşten sonra osla'ya uzak mısın? diye soruyor. birkaç saatlik mesafedeyim diyorum.

    patronum avrupa'yı geziyordu. en son oslo'da kayak yaparken ayağını kırmış. ona şoförlük yapar mısın? diyor.

    yapmaz mıyım? hostel bulmaya çalışmadan para denkleştirmeye çalışmadan birkaç şehir görmek hiç fena olmaz diyorum ama içimden.

    arkadaş diyor ki, patronum konaklama ve yemek ücretini karşılayacak ve bu süre içerisinde sana iki bin dolar para verecek diyor.

    patron dediği kişiyi şu an ara ara televizyonda görüyorum ama ismini söyleyemem. neyse bu patronun görmek istediği on şehir kalmış. kayak yaparken ayağını kırınca tüm planı yerle bir olmuş. ayağını kırmış dediği de basit bir çatlak gibi görünüyor ama uzunca süre ayağını aşağıda tutamıyor adam. yolculuğun kalan kısmında birkaç saatlik yolu on saatte yürüyerek beni sinir krizine sokmayı başarıyor.

    adamla oslo'da buluşuyorum. büyük bir arazi aracı ile yolculuğumuza başlıyoruz. oslo'dan kuzey batıya doğru yolculuğa başlıyoruz. ilk durağımız borgund stave kilisesi oluyor. burada patronun çok samimi bir arkadaşının evinde geceyi geçiriyoruz.

    muhteşem bir gece geçiriyoruz. ışık muhteşem insanlar harika ve yemeklerde öyle. ertesi sabah daha batıya devam ediyoruz. sapsarı ağaçların arasında muhteşem bir tabiat parkında kitap okumak istediğini söylüyor patron. tam bir paket sigara içiyorum. 12 saat boyunca aralıksız kitap okuyor.

    akşam borgund'a geri dönüyoruz. patron yine kitap okumaya başlıyor. sabaha kadar kitap okuduğu için öğlene kadar onun uyanmasını bekliyorum.

    bu sefer kuzey doğuya doğru yolculuk başlıyor. inanılmaz tünellerden geçiyoruz. tünellerden sonra aralıklarla ef sa ne göl - göletlerin önünde buluyoruz kendimizi patron "dur burda" diyor. çoğunlukla elindeki navigasyon aletine bakıyor. dağ tepe tırmanıyoruz. kimsenin olmadığı sanki zamanın mekandan soyutlanıp çıktığı bir hiçliğin ortasında buluveriyoruz kendimizi.

    fazlasıyla kendini tamamlamış bireyin yancısı rolünde olsam da patronu çok iyi anlıyorum. gittiğimiz yerler alelade gidilecek yerler değil gibi geliyor. sigara yakıyorum.

    benimle çok çok az konuşuyor. ikinci günün sonunda bana cüzdanını emanet ediyor. istediğim gibi alışveriş yapabiliyorum. fazladan bir kuruşunu bile ceplemiyorum. sadece daha kaliteli sigara alıyorum. bu arada norveçte sigara bulmakta kolay değil. neyse bu sonranın konusu.

    öyle tüneller var ki norveç'te insan bazen kendini sorguluyor. 27 kilometre boyunca devam ediyorsun. daha kuzeye çıkıyoruz.

    bu sefer gitmeden telefon etmemiz gerekiyor. muhteşem bir şelalenin önünde bir adam çok eski (antika) bir araçla bizi bekliyor. patronla çok samimi konuşuyor. ilk kez onun kahkaha attığını görüyorum.

    torstein'deyiz. hayatımda ilk kez varlığımı sorguluyorum. sigara yakıyorum. derin bir nefes çekiyorum. hava o kadar soğuk ve zaman o kadar yok ki. korkuyorum.

    sonra tyin gölüne ve tyinkrysset köyüne varıyoruz. tamamı ahşaptan yapılma basit bir otelde iki gün kalıyoruz. patron artık yakında vedalaşacağımızın sinyalini vermeye başlıyor.

    biraz daha yolculuğumuz sürüyor. adını hatırladığım hatırlayamadığım pek çok noktada durup kendimizi dinliyoruz. geçen onca sürenin ardından gerçekten kötü damak tadı ve tek düze yemekler yüzünden sürekli olarak yüzümü buruşturuyorum.

    birkaç gün sonra utladalen vadisine varıyoruz. bembeyaz ağaçlar yeşil bir gökyüzü ve acayip tonlarda bir ırmak karşılıyor bizi doğa sanki burada renklerin kontrastını açmış gibi biraz. bu sürede patron iskandinav mitolojisinden bilgiler veriyor bana dinliyor gibi yapıyorum ama sallamıyorum fazla.

    ayrılma vakti geliyor. patron bana söz verdiği paranın neredeyse 5 katını bir zarf içinde veriyor. zarfın içine kartını da koyuyor. istanbul'a gelirsen mutlaka ara beni diyor.

    utladalen kamp alanı ile oslo arasını tek başına gitmem gerekiyor. çünkü patron burada bir süre kalacağını söylüyor. beni postalıyor yani.

    oslo'ya yaklaşık 400 kilometrelik bir yol var. istersem yolda konaklayabileceğim birkaç noktanın bulunduğu bir not kağıdı da veriyor. aracı aldığım markete teslim ediyorum. patron market sahibine bana sigara hediye etmesini rica etmiş. sigaramı alıyorum.

    artık kuzey ışıklarına doğru özgürce yolculuk yapmanın vakti geliyor. sonradan gitsem de fotoğraf çekmiyorum. facebook'a atmıyorum.