hesabın var mı? giriş yap

  • aktrol güruhunun kendince komik olduğunu sandığı aşağılıkça bir başlıktır.

    dostum cidden zorlamayın sınırları bu kadar. yani allah vurur bir yerden, neye uğradığınızı bilemezsiniz. fazla zorlamayın. bokunu çıkarmayın. güldünüz eğlendiniz kendi ufacık beyninizle ama daha ileri gitmeyin. haddinizi bilin. kuran böyle söylüyor.

  • atari kesinlikle underground dünyaya açılan bir kapıydı.özgürleştirici bir yönü vardı ama yine de tedirgin ederdi. içeri her girdiğinde bunu hissederdin. gördüğünden çok daha derin olduğunu anlaman uzun sürmezdi ve bu derinliğin boyutu tam bir muammaydı.

  • huis clos eserini okurken fark edebileceğiniz durum.

    şu linkte çocuk ve garcin arasında göz kırpmakla ilgili bir konuşma geçer.

    garcin çocuğa şunları söyler:

    --- spoiler ---

    "... un clin d'œil, ça s'appelait. un petit éclair noir, un rideau qui tombe et qui se relève : la coupure est faite. l'œil s'humecte, le monde s'anéantit. vous ne pouvez pas savoir combien c'était rafraichissant. quatre mille repos dans une heure. quatre mille petites évasions.

    --- spoiler ---

    türkçe çevirisi aşağı yukarı şu şekildedir:

    --- spoiler ---

    " göz kırpmak denirdi buna. kısa, karanlık bir an; alçalan ve yükselen, kesinti yapan bir perde. gözler nemlenir ve dünya kaybolur. bunun ne kadar dinlendirici olduğunu bilemezsin. bir saatte dört bin kere dinleniş, dört bin anlık kurtuluş.

    --- spoiler ---

    şimdi dört işlem yapalım.

    her saatte 60 dakika, her dakikada 60 saniye vardır.

    oyunda sartre'ın 'felsefesini' diyaloglar vasıtasıyla vaaz eden garcin isimli arkadaşımız dünyayı görmemenin güzel bir şey olduğunu ve bundandır ki insanların bir saat içinde 4000 defa göz kırptığından bahsediyor.

    eğer 4000 sayısını 60 sayısına bölersek garcin karakterinin iddiasına göre bir insanın dakikada keç kez göz kırptığını buluruz.

    4000/60 = 66.6

    düz hesap 66 diyelim. buna göre bir insan her dakika 66 kez göz kırpar.

    her dakikada 60 saniye olduğuna göre 66 sayısını 60 sayısına bölersek saniye başına göz kırpma sayısını buluruz.

    böylelikle 66/60 = 1.1

    buna da düz 1 desek eserde yazana göre insanlar her saniye göz kırpar.

    eserde bu göz kırpma oranını fark edince normal bir insan dakikada 15 kez göz kırptığı için acaba şaşı insanlar normal insanlardan 4 kat fazla mı göz kırpıyor, yoksa normalden 4 kat fazla göz kırpan insanlar şaşı mı oluyor, yoksa sartre 4 işlem yapmayı mı bilmiyor diye düşünüp araştırma yaptım ama bununla ilgili bir makale bulamadım.

    makale bulamayınca da sartre'ın konuştuğu bir video bulup bir dakika içinde kaç kez göz kırptığını saymaya çalıştım ama çok kıpırdadığı için sinirlenip sadece ilk 30 saniye saydım.

    videoda sartre 3:00 ile 3:30 arasında yanlış saymadıysam 15 kez göz kırpıyor.

    böylelikle sartre dakikada 30 kez, yani saniyede 0.5 kez göz kırpıyor.

    sartre normal bir insandan iki kat fazla göz kırpmasına rağmen yine de saniyede 1 göz kırpma skorunu tutturamıyor.

    savaş karşıtı görüşleri sebebiyle öldürülen gazeteci garcin kitap genelinde sartre'ın kişiliğine, hayatına ve felsefesine yakın bir profil çiziyor.

    sartre bilerek bu karakterin 4000 sayısına inandığını yazdı desek, böyle bir şey yapmasına mantıklı bir gerekçe bulamıyorum.

    sartre'ın yazdığı şeye gerçekten inandığını kabul etmek dışında seçeğim kalmıyor...

    kitaptaki paragrafı incelemek isteyenler için link

  • merhaba dendi, masaya oturduk.
    sonraki dakikada iki taraf birden "benim bir işim vardı" diyerek kalkıp günü tamamladık.

    hayatımdaki en verimli görüşmeydi.

  • ucak yolculugu sirasinda degil de sonrasinda sinir eden olaylarin basinda, ucak yolculuklari ustunden fakir edebiyati yapilmasi geliyor.

    40 liraya yurtici, 20 euroya yurtdisi seyahat yapiyorsun, artik bu bir statu sembolu degil ki bunun muhabbetini yapanlar seni ezmeye calisiyor olsunlar.

    tis arkadaslarim ayda ortalama 15-20 kere ucuyorlar. yoneticilerim icin bu rakam muhtemelen 30'dur. george clooney'nin up in the air filmindeki gibi bir hayati yasayan milyonlarca insan var: her gittigim havaalaninda, otelde goruyorum; yanyana ama yalniz basimiza kahvalti eder, konusmak yerine laptoplarimiza bakariz. klon ordusu degil de drone ordusu.

    tabii bu kesim de yine gorece azinlik. ama kriteri, ne bileyim, senede en az bir kez ucmaya cektigin zaman bir anda yuz milyonlara ulasiyorsun.

    her gun avrupa havasahasindan 30 bin ucak geciyor. bunun mukemmel gorselini kacirmayin bu arada.

    bir yandan istanbul dunyanin en cok direkt baglantili hubi, bir yandan da hala bunu bir statu sembolu olarak gorecek kadar dunyadan kopuk vaziyetteyiz. gelir dagiliminin boktanligi ve agir calisma sartlari elbette bunda buyuk rol oynuyor. ama acliktan agzi kokacak kadar fakir olmayan herkes senede bir kere ucabilir.

    ***

    ucak yolculugu sirasinda sinir edenler:

    -ter kokusu. artik iyice bosverdim, ter kokanlara koktuklarini soyluyorum. milletin ortasinda rezil edercesine degil, sadece onlarin duyabilecekleri sekilde. boyle birseyi samimice birinden duymak insanlarin daha once tecrube ettikleri birsey olmuyor, sasiriyorlar. sadece o sasirmaya deger.

    -bebek aglamasi. yapacak birsey yok. kulaklari tikaniyor basinctan, acamiyorlar ve bu onlara aci veriyor. sakin aglamayi duymamak icin kulak tikaci filan kullanmayin buna karsi, sonra basinc degisikliginde kulaginiz tikali kalir, zar yirtilmasina kadar yolu var.

    -namaz sov yapanlar. bunlari iki uc kez uyarip, sona kargo bolumune kapamak lazim. ucak turbulansa girecek, pilot ikaz vermis, salak hala koridorda dua ediyor. hava bosluguna dussek, 80 kiloluk vucudu bir kalas gibi birinin boynunu kirabilir.

    -ucak iner inmez ayaga kalkanlarin nesli giderek tukeniyor. en son ne zaman gordugumu hatirlamiyorum bile. ama ucak taksi yapar yapmaz piston assagi indi moduna girenler hala onemli bir demografi. bunlara hitap eden bir parti kursak akpyi deviririz. kapinin acilmasina en az 5, yurumeye baslamana 10 dakika var. ecis bucus duracaksin oyle, agzinda onundekinin cantasi, kicinda arkandakinin gitari. ilk defa ucanlari tenzih ederim ama onlarin orani yuzde 5-10'tir tas catlasa, geri kalanlarin da birkaci baglantiya yetisecekler ve o kazanacaklari 10 saniyeye ihtiyaclari var desek, her ucusta duzinelerce insan dusunmeden davranan suru hayvanlari olduklarini kanitliyorlar.

    -elektronik aletlerin tum ucus boyunca, ucus modu dahil, kullanimini yasaklayan havayollari. ucakta calismak imkansiz oluyor.

    -arkasina bakmadan zart diye koltugu yatiranlar. bacagima vuruyor, elimde icecek olabilir, vs. bunlara bir iki saniye sure veriyorum, hani bazen koltuk kontrolsuzce yatiyor, belki donup geri alirlar diye. tinmiyorlarsa, direkt tekmeliyorum koltugu. sonra donup bana cemkiriyorlar. diyorum "ya ben otobuste senin kucagina otursam, sen de beni itince "ama efendi gibi derdinizi anlatsaniz, niye itiyorsunuz" desem?". o vakitten sonra insan gibi konusmaya basliyoruz. insan gibi diyalog olmazsa, bilin bakalim kim kazaniyor? toplu tasimanin altin kurali sudur: arkandakiyle arani bozarsan gotu kaybetmeye mahkumsun.

    -gecikmelerin nedenini aciklamayan pilotlar. psikoloji ogrenmiyorlar mi? tabii ki gecikmemizin suresini degistirmeyecek aciklamalari, ama havayolu acisindan asil sorun gercekte beklenilen sure degil, yolcunun algiladigi gecikme suresidir. ve sen birine gecikmesinin nedenini aciklamazsan, o algilanan gecikme suresi gercek sureden fazla olur. bunun hakkinda dunya kadar deney var. havayollari da dunya kadar parayi pazarlamaya harciyorlar. bir yerde bir kopukluk var.

  • adana büyükşehir belediye başkanınin, 29 kasım 2016 adana öğrenci yurdu yangını hakkinda yaptigi aciklama.

    simdi biraz empati yapiyoruz ve aklimiza o ani getiriyoruz. devlet babamizin bizi yönlendirdigi bir tarikatin yurdunda yangin cikti, 3.kattayiz ve cikis noktasinda yangin birden o kadar cok büyüdü ki, arkadaslarimizla asagi inemiyoruz. cigliklar, yüzlerdeki korkular, endiseler, panik havasi, kosusturan ögrenciler arasinda yangin merdivenine yöneliyorsunuz, alevler büyüyor ve karbonmonoksit gazi altinda nefes almakta zorlaniyorsunuz. yangin merdiveninin kapali oldugunu biliyoruz ya, bir umut belki yangin öncesinde bu sefer acmislardir. o noktada toplanan arkadaslarini görüyorsunuz, caresizce kapiyi zorluyorlar, bagris, cagris, cigliklar, öksürükler. oraya gidiyoruz, kapiyi bir-iki zorluyoruz, vuruyoruz, kirmaya calisiyoruz, elimiz aciyor, kaniyor, ama acilmiyor. caresizce etrafimiza bakiniyoruz, arkadaslarimiz hickirircasina agliyor, alevler bizim kati sarmis vaziyette, diger odalardaki camlara da ulasamiyoruz. ve cigliklar arasinda, endiseyle, ailemizle ve arkadaslarimizla son bir defa konusamadan, onlarin sesini dinleyemeden bekliyoruz.

    hayal kuralim biraz, empati yapalim. yapalim ki belki biraz utaniriz, belki 2 gün sonra unutmayiz.

  • kizlar: elbisem nasıl olmuş?
    -yakışmamış.
    -ay hemen değiştiriyorum.

    erkekler: nasıl oldu lan?
    -yok olmamış.
    -sen ne anlarsın mall:)))

    not: evet bu kadar uzun.