hesabın var mı? giriş yap

  • + gittikçe güzelleşiyorsun sen.
    - ay çok teşekkür ederim.
    + az daha git.
    - nasıl yanee?
    + git git biraz daha git...

  • foucault ve chomsky ile yapılan 1971’deki söyleşi temelde iki ana eksen üzerine oturmaktadır. ilki, epistemoloji üzerine ikincisi ise insan doğası, adalet, siyaset, iktidar üzerinedir. her iki düşünür de bilimsel ilerlemenin zikzaklı olduğunu, yeni bilgilerin birbirinin üzerine eklenip birikmesi ve yeni teorilerin özümsenmesi vs. meselesinden ibaret olmadığını savunmaktadır.
    foucault, chomsky’nin tersine, bireylerin yaratıcılıklarına, yaratma kapasitelerine, kendi kendilerine kavramlar, teoriler ya da bilimsel hakikatler üretme yeteneklerine (insan doğasına) çok az yer ayırdığını söylüyor. chomsky, insan doğası kavramından, toplumsal, düşünsel ve bireysel davranışlarımıza yön veren şematizmler, doğuştan gelen düzenleyici ilkeler toplamını kastettiğini söylüyor. insanın yaratıcı kapasitesi üzerine vurgu yapıyor. ona göre, yaratıcılık itkisi insan doğasının içkin bir parçasıdır. foucault, özneye tabi olmayan, karmaşık, çoğul, bireysel olmayan bir formasyondan bahseder. foucault, bilimi mümkün kılan düzenlilik ve kısıtlama sisteminin insan zihninden başka bir yerde, hatta onun dışında, toplumsal biçimlerde, üretim ilişkilerinde, sınıf mücadelelerinde vs. bulunduğunu savunur.
    söyleşinin ikinci ekseni ise, aslında alternatif bir toplum tasarımlamanın olanakları, adalet, iktidar meseleleri vs. etrafında şekillenmektedir. chomsky, mevcut bütün toplumlarda var olan tarihsel bir kalıntı olarak baskı ezme, yıkma ve zorlama unsurlarını aşma perspektifine sahiptir. her türlü zorlama ya da baskı, belli bir varoluş alanı üzerindeki her türlü otoriter denetim, mesela sermayenin özel mülkiyeti ya da insan hayatının belli veçhelerinin devlet denetiminde olmasının alt edilmesinin, ortadan kaldırılmasının gerektiğini, içkin bir eleştiriyle aşmaya çalışmanın yetersiz olduğunu savunur. içinde hem ekonomik hem de diğer toplumsal kurumları barındıran federatif, adem-i merkezi özgür birlikler sistemini (anarko-sendikalizm) doğrudan katılım, özgür birlikler düşüncesini savunur. adil bir toplum yaratmak, insan özü ya da insan doğası kavramı üzerinde temellenen insancıl bir toplumsal kuram yaratmak gerektiğini savunur. chomsky, bir yandan özgürlük ve insanlık onurunu bütün kapsamıyla ele alan bir insan doğası kavramı ile yaratıcılık ve diğer temel insani özellikler arasında bağlantılar kurma; diğer yandan da bunu, sözünü ettiğim özelliklerin gerçekleştirileceği ve anlamlı bir insan hayatının sürdürülebileceği bir toplumsal yapı anlayışıyla ilişkilendirmeye çalışmanın çok önemli bir görev olduğunu söyler.
    foucault’ya göre acil görev, toplumsal bütünü fiilen denetleyen, ezen ya da bastıran bütün siyasi iktidar ilişkilerini, gizlenmiş olsalar bile teşhir etmektir. iktidarın hükümetin ellerinde toplandığını ve yürütme, polisi, ordu ve devlet aygıtı gibi beli sayıdaki tikel kurum yoluyla uygulandığını düşünmek eksik bir yaklaşımdır. siyasi iktidarın dışında, sanki siyasi iktidarla hiç ilgisi yokmuş gibi görünen belli kurumlar vardır. siyasi iktidar, sanıldığından daha derinlerdedir, belli merkezler ve gizli destek noktaları vardır. iktidar toplumsal ağın çoklu yakalarında işler. iktidar yayılmıştır, merkezsizleşmiştir, yaygındır toplum boyunca, heryerdedir, çünkü her yerden gelir. iktidar devam eden stratejiler ve ilişkiler dizisi olarak düşünülmelidir. iktidar, doğal ve özsel değil, söylemseldir. iktidarın tanımında tanımsal bir sınır yok. iktidar tüm toplumsal ilişkilere ve etkileşimlere yayılan bir şeydir. iktidarı diğer toplumsal ilişkilerden ayıran hiçbir aralık yoktur.
    foucault için insan doğası kavramından hareket etmek yanlıştır. insan doğası, adalet, insanların özlerini gerçekleştirme fikirlerinin hepsi uygarlığımız içinde, bize özgü bilgi tipi ve bize özgü felsefe biçimi içinde oluşmuş fikir ve kavramlardır dolayısıyla sınıfsal sisteminin birer parçasını oluştururlar.

  • devlet bahçeliyi aradı gözlerim.

    edit: çok mesaj aldım. şunu belirteyim o beyfendiyi zamanında destekledim ama ne oldu dik durmadı. kendisi sarayın stepnesi oldu. izahı olmayanın, mizahı olur.

  • ülkemizde kaç çeşit vergi var, bilen var mı?
    google'da arasak binlerce buluruz. kazandığımızın %70'i vergiye gidiyor diye tahmin ediyorum.
    benliğimin oluştuğu 4 yaşımdan beri anlamadığım şey; kazanırken ödenen vergi; harcarken neden tekrar ödeniyor?

  • turkiye milli takimi icin euro ile yapılan anlaşmaya mi yanarsın? memleketin içinden geçtiği bu durumda bu paraların dökülmesine mi yanarsın?

    n'apiyor kardeşim bu adam? ne bileyim yani bir kere neden futbol ekonomisi türkiye'den kat kat büyük ülkelerin hocalarından daha fazla para alıyor? (bkz: ispanya)

    hayır bir de mesela sen senelik 15 milyon tl verdin de bu arkadaş yok olmaz mı dedi? dediyse defolsun gitsin zaten gelmesin.

    bir de iki mikrofon gördü mu vatan, millet, milli gorev, çiğ bir popülizmle yoğurup konuyu yabancı sınırına getirir. tabi istemezsiniz lan yabancı. yoksa avrupa genç hoca dolu. kim senin çağdışı futboluna ve düz adam fikirlerine 3.2 milyon euro saysın?

    haram zehir zıkkım olsun, lan, terbiyesizler.

    tanim: şenol güneş'i avrupa'nın en çok net maaş kazanan milli takımlar hocası yapan üzücü anlaşma.

    kaynak

    debe editi: bir yandan dünya'da böyle eşi olmayan paraların teknik direktörlere bol keseden dağıtıldığı ülkemizde maalesef sma hastalığı'nın inanılmaz yüksek ilaç masrafları devlet tarafından karşılanmıyor.

    ada da hayatta kalabilmek için ilaca ihtiyaç duyan bebeklerden birisi ve yardımlarınızı bekliyor. detaylı bilgi için sma tip 1 hastası ada'ya umut ol kampanyası başlığına, ya da hem bilgi hem bağış için bu gofundme linkine danışabilirsiniz. bilgilendiren arkadaşlara teşekkürler.

  • 27 aralık 2014 fenerbahçe mersin idman yurdu maçı'nı 12.500 kişi izlemiş olmasına sebep olan uygulama. on iki bin beş yüz kişi. neden acaba? spor yorumcuları hala tribünler iyi futbolla kıpırdandı diyor. bu kıpırdanmış haliyse ben almayayım.

    26 aralık 2014 gençlerbirliği galatasaray maçı'da ise galatasaray'ın tribün kapama cezası olduğu için galatasaray logolu passoliglere bilet satışı yapılmadı. ama galatasaray'lılar bir şekilde içeri girmeyi başarmış. bu uygulama nasıl işe yarıyor o zaman? bir de üstüne polis tüm galatasaray'lıları bir araya topladı. sistemin uygulanabilmesi için herkesin kendi koltuğunda oturması gerekmiyor muydu peki? ne hikmetse hiçbir statta kimse kendi koltuğunda oturmuyor, herkes orta bölümde toplaşıyor. ama asıl amaç o karta para vermekti. verdiler ve gerisi önemli değil artık.

    7-8 yaşındaki bir çocuğun dahi maça gidebilmesi için bir banka müşterisi olması gereken bir sistemi nasıl savunabiliyorsunuz? maça girebilmek için ben niye bir bankaya para ödüyorum? neden durduk yere birilerinin zenginleşmesine izin veriyorum? hala yok karaborsa, yok holiganizm falan filan. karaborsa ve bedava bilet hala eskisi gibi dönüyor. passolig içine bedava biletler çok kolay şekilde yükleniyor. hala geçen seneki durumdayken bir de üstüne statlar bomboş. passolig sponsorluğundaki futbol programları tek laf edemiyor. kulüpler birliği passoligin arkasındayız diye açıklama yapıyor. ama bu sistem kalkacak işte. kalkana kadar da durmak yok.

    eşit: imla

  • cesitli kaynaklarda 100 milyon dolara mal oldugu paylasilmisti. bunun yerine fabrika yapilsaydi yazmissiniz. fabrika yapilmaz cunkum.

    eger fabrika yapilirsa, emeginle calisip kazanmaya baslarsan. haftasonu hanimi ve cocuklari alip piknik yapmak istersin bakarsin piknik yapabilecegin bir yer kalmamis, belki kendin isci olarak calisirsin fakat cocugum iyi egitim alsin benim calistigim firmada muhendis, yonetici olsun istersin bakarsin her yer imam hatip, cocugunun dogru duzgun egitim alabilecegi bir okul kalmamis, belki bir araba almak istersin haftasonlari bir yerlere gitmek icin ne benzin, ne araba alamayacagini fark edersin.

    siyasal islamcilarin istedikleri, seni sadakayla yasayan bir parazit yapmak ve sana para verdikce sukur etmeni saglamaktir. fabrika yapilirsa, et yersen beynin calismaya baslarsa isyan edersin belki devrim yaparsin ne gerek var.

  • kral katili güncesinin 3. ve son kitabı. yaklaşık 10 senedir çıkması bekleniyor ama hala tık yok.

    hani hamile kadınlar bir yandan çocuğun doğmasına sabırsızlanır ama diğer yandan da gebeliğin yarattığı o bağı ve duyguyu kaybetmek istemezler ya, işte ben de tam olarak böyle hissediyorum. hem aklıma geldikçe bir an önce çıksın istiyorum, hem de son kitap olacağı için okuyup bitirme ve ömür boyu kvothe'nin maceralarından mahrum kalma düşüncesinden aşırı geriliyorum.

    patrick rothfuss'a da kızamıyorum açıkçası, bence o da kvothe ile vedalaşmak ve bu efsaneyi sonlandırmayı kabullenemiyor.

    mükemmel hissettiğiniz, bir daha karşınıza çıkmayacağını, yerini hiçbir şeyin tutamayacağını ve bir gün biteceğini bildiğiniz aşkı yaşamak gibi doors of stone'u beklemek.

  • yalnız o dolapta yemeklik hiçbir şey yok.
    bir de havalı havalı buzluğu açınca etle vs dolu olduğunu gösterecek zannettim de, orası da boş.
    sadece sarı renkli, ki o da şişelere ve poşetlere doldurulmuş limon suyu diye tahmin ettiğim şeyden başka bir şey yok buzlukta.
    hayır o dolabın içinde ekonominin çok iyi olduğunu gösteren ne var?

    hakikaten bu hayat bunlara müstehak ya, biz boşa kendimizi harap ediyoruz.
    ne gerek var, yesin ketçabını baksın keyfine.

    edit:elli tane mesaj almışım tavuk suyudur, kemik suyudur vs diye.
    “tavuk suyudur la o” diyen de var. *
    tamam tavuk suyu olsun. madem ekonomi o kadar iyi, niye bir tane tavuğu haşlayıp poşet poşet suyunu saklamış ki her yemeğe koymak için?
    alsın doldursun dolabını tavukla, etle, butla. ne seviyorsa artık?
    ayrıca limon suyunu şekilli dondurup içeceklere attıklarını görmüştüm, oradan aklıma geldi. ekonomi de o kadar iyi olunca. *