hesabın var mı? giriş yap

  • ben yine en kötüsünü yazıp gidiyorum, ibret forever:

    genç kız, uzaktan uzağa beğendiği çocuktan gelen bi kahve içme teklifini coşkuyla kabul eder. yalnız, duruşmaya yetişeceğinden sınırlı bir vakti vardır, üzülerek belirtir. kahramanımız "yarım çay içeriz biz de? :)" diyerek sevimli bir orta açar. yarım çay, çok pratik bir tekliftir. kızın içi ısınıverir. çocuk kafeteryadan "yarım çay" ister. çaylar cidden yarım gelir. o dar vakitte içilir. sonra o şövalye "biz yarım içtik arkadaşım! ben yarısını öderim!" diye kavga çıkarana kadar her şey ne kadar da yolundadır aslında... de mi?

  • ege denizi balıklarındır.
    bu nasıl bir laf ?
    sen ne güzel adamsın ya!
    biz de ucubelerle uğraşıyoruz. şansımıza tüküreyim.

  • meşhur hikaye şöyledir:

    gauss 6 yaşındayken babası ile çok büyük bir ormana gezmeye gitmiş. bunlar ormanda yürürken gauss babasına sormuş : "bu ormandaki ağaç sayısı mı daha çok, bi ağaçta olabilecek maksimum yaprak sayısı mı?" babası da "ağaç sayısı" demiş. küçük gauss da babasına demiş ki : "o zaman bu ormanda birbiriyle aynı sayıda yaprağı olan iki ağaç vardır". babası da "peki" demiş tabi..

    bugün biz bu prensibi, güvercin yuvası prensibi olarak biliyoruz, peki uygulamasına güzel bir örnek verelim:

    hiç sıkıştırılamayacak dosyalar vardır. neden mi: n bit boyunda olabilecek 2^n tane değişik dosya vardır, ama n bitten kısa olan 2^n-1, tane değişik dosya vardır.

  • abim ve 4 yaşındaki yeğenimle birlikte arabadayız. yollar çok kötü, çukur dolu. abim ve ben başladık "ya kardeşim şu yolların haline bak, delik deşik, şu çukurlara bak rezalet ya" gibi laflar ettik derken arabadan indik ve yeğen arda da katıldı muhabbete:
    "şu yola bak amca ya lezalet ya, ölümcek vağ, kağınca vağ, böyle yol mu oluğ.."

  • ürünleriyle ilgili çok fazla yorum yapamam, bir kaç kere denk geldiğinde beğenmemiştim ama firmanın ve sahibinin tarihçesi oldukça serin hikaye.

    kurucusu milton s hershey şekerleme işleri büyümeye başlayınca 1900'lerin başında pennsylvania'da yeni büyük bir fabrika kuruyor.

    ama sadece bununla kalmayıp, fabrikasının yakınına çalışanlarının yaşayacağı kendi elektriği, kanalizasyonu, tesisatı, merkezi ısıtması, okulları, şehiriçi ulaşımı vs ile tüm altyapısı hazır kendi adını verdiği bir de koca kasaba kuruyor*. hatta daha sonra kendi tema parklarını bile inşa ediyorlar*

    daha da ötesi buraya eşiyle 1909'da kurduğu vakıfla, darüşşafaka tarzı bir de yatılı okul açıyor. uzun yıllar sadece yetimleri kabul ediyorlar bu okula

    eşi catherine 30'lu yaşlarda yakalandığı, o dönemde teşhis edilemeyen bir hastalıktan senelerce muzdarip olduktan sonra erken yaşta vefat edince, milton amcam aşkını kalbine gömüp bir daha hiç evlenmiyor.

    eşini kaybettikten sonra da, hiç çocukları olmadığından bütün malvarlığını (1918'de 90 milyon dolar artı hershey's şirketinin sahip olduğu 40%'lık hisselerini) herşeyini eşiyle kurduğu vakfa bırakıyor.

    bu vakıf, sonraki yıllarda hisselerin çoğunluğunu elinden çıkarsa da hala hershey's şirketinin yönetim kurulundaki oy çokluğuna onlar sahip. ve vakfın şu anki malvarlığı 20 milyar dolar seviyelerinde.

    günümüzde zaman zaman bu paranın çok azını kuruluş amacına uygun olarak eğitime harcadığı için eleştirilse de vakıf hala büyümesini sürdürüyor

    belki çoluk çocuk olsa har vurulup harman savrulacak bir servet bu şekilde katlanarak yaşamaya ve fayda yaratmaya devam ediyor.

  • yangınla baş başa bırakılan halkın, "hisarönü'ne kurtuldu demişsiniz dün" diye önce trt muhabirine hesap sorması ve ardından "yalan haber veriyorsunuz" söylemiyle dövmesi ve en sonunda "gidin buradan" diyerek kovması olayı.

    videoyu whatsapp'ta izlediğim ve twitter'da henüz bulamadığım için link veremiyorum. yüklemeye çalışacağım.

    https://streamable.com/641s1y

    ablanın son cümlesi: "burasına kadar geldi milletin, yeter artık yaaa!"

  • henry bi dur allasen biz ıslak imzalı tutanakları nasıl koruyabilirizin peşindeyiz. 15 mayıstan sonra gel konuşalım.