hesabın var mı? giriş yap

  • beşiktaş maçında olanlardan sonra ceza vermeyi geç, bir madalya takmadıkları kaldığı için, iş buralara kadar geldi. hakem yumruklamak ne demek ? zimbabwe 3.ligi mi burası? rezalet ki ne rezalet
    eğer bir de iddia edildiği gibi ankaragücü başkanı tarafından yapıldıysa rezilliği anlatacak kelime kalmıyor

  • yılbaşı geliyor diye kapı süsü aldık ama ödümüz kopuyor çalacaklar diye. sonradan görmelik de pek zormuş.

    evdeyken takalım giderken çıkaralım diyoruz*

    noeliniz şimdiden mübarek olsun*

  • kimse sınanmadığı günahın masumu değildir. genelde muhafazakar cenahla özdeşleştirilse de bu sözü çok severim. tarikatların bugün taşra ve şehir olmak üzere aslında iki farklı grubu olsa da, bir insanı bir tarikata yöneltebilecek onlarca sebep bulunabilir.

    aslında konu taşra ve şehir olmanın ötesinde, bilgi ve paranın mebzul miktarda bulunduğu merkezlere yakınlık ve uzaklıkla da alakalıdır. taşrada hiyerarşik yapılanma daha kolay kurulur, çünkü taşrada bilgiye erişim ve refaha maruziyet çok sınırlıdır. hiyerarşinin kolay kurulduğu ortamların belirgin bir özelliği ise yasakların bireylerin davranış profillerinde belirleyiciliğinin daha fazla olmasıdır.

    tabii ki olayın genetik profili de var. taşrada yaşamasına rağmen hiyerarşiye gelemeyen onlarca örnek bulunabilir. toplumla genel anlamda yaşanan uyumsuzluk da siz merkeze uzak oldukça yaşam alanınızı daraltır. bu nedenle de taşrada hiyerarşi kurulurken uyumsuz görünen tipler kolaylıkla aforoz edilebilir. orta çağ avrupası bunun örnekleriyle doludur.

    şehirlerde ise dinamik farklıdır. hayat şehirlerde daha hızlı akar. kamusal alan diyebileceğiniz şehrin geneline atfedilen meydanlar vardır mesela taşrada olmayan. gelir düzeyi farklı insanların bir arada yaşadığı ortamlardır şehirler aynı zamanda. bu nedenle şehirde kurulacak herhangi bir tarikatın, ya da şehirde kolunun olması beklenen herhangi bir tarikatın sadece söylem geliştirerek baskın bir hiyerarşi ağı kurması imkansıza yakındır. çünkü aynı şehirde yaşayan insanlar ama toplu taşımada, ama meydanlarda farklı hayatları görürler.

    bu durum sadece, fikren seküler kesimi görmesi değildir. insanlar lüksü de görür aynı zamanda. bu lüksü görmek demek, aynı zamanda paranın daha çok şey yapabileceğini görmek demektir. taşrada çok aşırı miktarda paranız olsa dahi yapabilecek şeyleriniz sınırlıdır. şehir ise parayla yapılabilecek daha çok şeyin olduğunu gösterir.

    bu nedenle, taşrada tarikata katılan profil ile bunu şehirde yapan profil aslında birbirinden ayrılır. içine doğduğu sosyoekonomik katmandan münezzeh bir şekilde, içinde yetiştiği alt kültürde din baskın olsa dahi maruz kaldığı refah ve lüks nedeniyle bireysel çıkarın şehirli mürit üzerinde taşraya nazaran daha keskin bir rolü vardır.

    aynı durum konu ahlak olduğunda da karşımıza çıkar. dinin ne olduğunun önemi yok. herhangi bir tarikat yapılanması ayakta kalabilmek kendi içinde bir hiyerarşi ve otorite ağı kurmaya mecburdur. bunların mensubu olduklarını iddia ettikleri dinle muhteşem bir uyum içermeleri de bir şart değildir. bu hiyerarşi ağını kurduğunuzda ağa karşı çıkanları şiddetle bastırabilirsiniz ama ağı kurmak için insanların gönüllüğüne mecbursunuzdur.

    bu gönüllülüğü elde edebilmek için de, hem bilgiye hem de refaha uzak kitleler bulmak zorundasınızdır, taşra modelli tarikat için. şehir modelli tarikat içinse bilgiye uzak olmaları kafidir ama refaha uzak olamadıklarından dolayı bu kitlelere bir tüketim gücü kazandırmak zorundasınızdır. burası ahlakın çöktüğü zemindir.

    üretime katılmayıp, tüketime katılan kitleler yaratmaya başladığınızda aslında ilk bakışta gördüğünüz ahlakla arasında uçurum olan insanların mürit haline gelmesidir ama gerçekte olan bilgiye uzak olan kitlelerin refah ile olan mesafeleri dolayısıyla ahlaksızlıklarını kafalarında meşrulaştırma sürecinden geçmesidir.

    bu süreç tarikatlara siyasi pazarlık yapma şansı verecek bir siyasi güç kazandırabilir ama bu durumun sonucunda parasal döngünün verimini aşağı yönde baskılayacağı ise kesindir çünkü ahlaki açıdan doğru olmayan eylemin iktisadi açıdan artı değer yaratma potansiyeli yüzde sıfırdır.

    ahlak özelindeki sıkıntı ise dışarıdan gelen bir otorite üzerinden ahlak güzellemesi yapılarak insanların ahlaki olmayan davranışlara meyletmeyeceğine olan saçma inançtır. bu durumu biraz tarihi perspektiften ele almak gerekir. ağırlıkla müslümanların yaşadığı bir ülkede yaşadığımıza göre islam üzerinden ilerleyelim.

    kuran'ın hiç değişmediğini varsayarak yedinci yüzyılda dünya'nın hakim iktisadi yapısını ele alalım. sanayi devrimine en az 1000 yıl mesafedeyiz. hakim ekosistem tarım, kumaş ve ticarettir. yedinci yüzyılda mekke'nin ciddi bir ticaret merkezi olduğu gerçeğinden hareketle daha çok insanın yaşadığı bir şehir olduğunu varsayabiliriz.

    kitlelerin mobilizasyonu ve birbirleriyle olan etkileşimleri zayıf olsa da, hakim dünya ekosisteminin kalbi ticaret yollarından ve özellikle avrupa-çin arası kurulan ticaret sisteminden oluşmaktadır. buna rağmen, eğer o yıllarda dünya'da gini katsayısını hesaplamak mümkün olsaydı, muhtemelen gelir adaletsizliği namına ciddi bir uçurum söz konusu olmayacaktı.

    buna ek olarak verimli tarım arazilerinin olduğu bölgeler daha kıymetli olsa da, farklı toplumlar arasında ciddi bir gelir dağılımı bozukluğu da olmayacaktı. bu önemli durum, bir hiyerarşi figürü üzerinden ahlaksız davranışların yapılmamasını emreden bir ekosistem üzerinden bir toplumsal düzen inşa edebilirdi, bugün edemez. çünkü bugün zenginliğin ne olduğunun ayırdında olan milyonlarca insan var.

    herhangi bir ahlaksız davranışı kafasında kolaylıkla rasyonalize edebilecek kadar çok fazla sebebi olacak yığınla insan var. hele hele, ne söz gelimi bir isviçre kadar müreffeh ne de aborjinler kadar izole yaşıyor olmayan gelişmekte olan bütün ülkelerde uçurum haline gelmiş gelir dağılımı nedeniyle çok daha kolay yapılabilir bu rasyonalizasyon.

    bu da temelinde bir sistemsel sıkıntıyı işaret eder. bir otorite figürü üzerinden yasaklanan eylemler silsilesinin hiç kimse tarafından yapılmaması için o hiç kimseyi oluşturan insanların birbirine denk hayatlar yaşıyor olması gerekir, ki bu durum dahi maksadın hasıl olacağını garanti edemez ama aksi olmayacağını garanti eder.

    bu nedenle, aslında uhrevi olduğu düşünülen dinlerin uygulayıcısı olduğunu savunan muhtelif tarikata, ahlaki olmayan ama bu ahlak dışılığı kolaylıkla rasyonalize edebilen bireyler tarafından, dünyevi bir çıkar uğruna kolaylıkla katılım sağlanabilir.

    bu işlemde katalizör görevi üstlenen gelir dağılımı bozukluğu bir yana, otorite figürü üzerinden kurulmuş olan ahlak anlayışının terk edilmesi gerekir. tarım toplumlarında ve gelir dağılımı uçurumu olmayan zamanlarda işe yarayan bu yöntem, günümüzde yerini tamamen seküler/dünyevi saiklerle nedenselleştirilmiş ve bireyin rızasını bununla kazanabilmiş bir ahlak anlayışına bırakmak zorundadır.

    bu sadece din özelinde de değildir. beni karşımdaki insanı dolandırmaktan/öldürmekten alıkoyacak olan şeyin türk ceza kanununun bilmem kaçıncı maddeleri değil, kendi vicdanım olması gerekir. bütün eylemlerimiz bu saiklerle yapıldığında ise zaten dinler doğası gereği bireyselleşecek ve zamanla da etkisi azalacaktır. refah düzeyi yükselmiş ülkelerde dinin giderek görünmez hale gelmesinin temel sebeplerinden biri de budur.

    bu durumun o bireye ya da topluma mutluluk getirmesi ise pek mümkün olmamakla beraber bu başka bir yazının konusudur.

  • teknoloji sayesinde, dilediği yerden bağımsız şekilde çalışabilen, beyaz yaka hayatı reddetmiş, belirli bir şehre ya da ülkeye bağlı kalmadığı için sıklıkla yer değiştirebilen, bu yüzden de göçebe olarak tanımlanan kişilere verilen ad.

    peki bu kişiler bu kararı nasıl alıyor ya da gidecekleri şehirleri nasıl seçiyorlar onu anlatmak lazım, ama baştan belirteyim, ben bir digital nomad değilim, sadece bu yaşam tarzı hoşuma gidiyor ve bugün olmasa da bir gün denemeyi planlıyorum.

    digital nomad olmaya karar veren kişiler genellikle internetten okudukları hikayeler sayesinde buna karar veriyorlar. böyle hikayeler okumak istiyorsanız reddit'te birçok kişinin tecrübelerine ulaşabileceğiniz güzel bir subreddit mevcut, iyisiyle kötüsüyle buradan tecrübelerini aktaran kişilerin hikayelerine ulaşabiliyorsunuz. bu kişiler genellikle, digital nomad olmaya karar vermeden önce, yaptıkları işi sevmeyen, ya da sevse bile, yeni şeyler keşfetmek isteyenlerden oluşuyor. ancak bu mutsuz bireyler, digital nomad hayatını deneyimledikten sonra genellikle olumlu şeylerden bahsediyorlar. anlattıklarına göre, bu hayat tarzı sadece yeni insanlar ve yeni kültürlerle tanışmanızı sağlamadığı gibi, aynı zamanda kendinizi de daha iyi tanımanıza yardımcı oluyor.

    öte yandan bu kişiler nereye gideceklerini seçerken dikkatli davranıyorlar. tahmin edebileceğiniz gibi belirli kriterler var, örneğin gidilecek şehrin ne kadar ucuz veya güvenli olduğu, ya da wi-fi hızının nasıl olduğu gibi. bunlar için de, tecrübeli digital nomadler pek hoşlanmasalar da, nomad list gibi internet siteleri mevcut. birçok şehir için harika bilgiler sunuluyor. mesela chiang mai ve ho chi minh city gibi yerler digital nomadlerin en uğrak yerleri. türkiye'den de antalya'nın ideal bulunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

    özetle, digital nomad hayat tarzı, laptop ve wi-fi olduğu sürece işini yapabilecek insanlar için heyecanlı ve güzel olabilir.

  • küçükken saçma sapan sorularımıza katlanan, cevap vermeye çalışan babaya bir şükran borcu olarak yapmamız gereken eylemdir.

  • gören de sanacak ki; ibb diye bir ülke var türkiye'nin komşusu. türkiye'de mükemmel bir fiyat istikrarı sağlanmışken ibb ülkesinde halka zulüm olsun diye habire zam yapılıyor.

  • başlık:barış manço iyi ki ölmüş

    1.domates birer patlıcan diye şarkı mı olur mk ahahah.

    3. doğru. senin gibi bir hıyarı unutmuş

  • yine dış güçlerdir. yoksa, darbe günü bile kapanmayan interneti neden devlet kapasın ki canım? di mi güntekin?