hesabın var mı? giriş yap

  • vergiyle alakası olmayan durumdur.

    1-zara ingiltere'de ve bulgaristan'da da vergi ödüyor.
    2-türkiye'de tekstil ürünlerinde vergi %8 iken ingiltere'de vergi %20 kaynak
    3-türkiye'de tekstil ürünlerinde vergi %8 iken bulgaristan'da vergi %20 kaynak

    kısaca bu fiyat farkının sebebi zara'nın kendini türkiye'de farklı konumlandırması, ulaşılması güç bir yere koyması ve açık açık türkiye'yi kazıklaması. çözüm üstteki arkadaşların da belirttiği gibi satın almamak.

  • nato'nun türkiye'den vazgeçme eşiği diye birşey yoktur. nato türkiye'den vazgeçemez. gerekirse türkiye'yi manüpüle eder yine de vazgeçemez. nato askeri bir birlik. düzgün ordusu olan kaç ülke var peki nato'da?

    -abd
    -türkiye
    -fransa
    -ingiltere

    başka kim var? almanya'mı? almanya'nın yarım asırdır düzgün bir ordusu yok. red alert oynamıyoruz öyle bozuk para basar gibi tank, asker basamazsınız. peki bu ülkeler arasında aktif savaş deneyimi olan kaç ordu var?

    -abd
    -türkiye
    -ingiltere

    fransa en son nerede savaşmış?

    kısacası türkiye çıkarsa nato dağılır. konu kaba kuvvetse, güçse türkiye askeri olarak önemli bir güçtür. nato içerisinde 2. veya 3. en büyük ordudur. bugün rahata alışmış avrupa topluluklarını topyekün savaşa bile sokamazsınız, adam askere gitmek istemez. enflasyon %6 oldu diye homurdandı millet ingiltere'de. anadolu'da millet mermiye kafa atıyor. *

  • otel olarak turizm bakanlığına başvursunlar.. onlar 5 yıldıza müsaade ediyor...

    kafayı yediler 5 yıldız diye... otel misiniz olm siz?

  • çılgıncasına yapılaşan, dağı taşı tipsiz çirkin evlerle dolan belde.
    fakat susuz belde.
    su yok datça’da.
    yok abi su.
    yeraltısuları var, onlar da kuruyor.
    yol kenarında, bayırda çayırdaki çeşmeler birer birer kuruyor.
    buna rağmen evlerin otellerin bahçelerinde havuzlar dolup taşıyor, bahçelere yerleştirilmiş sulama sistemleri tüm gün fırıl fırıl çalışıyor, sular yollara taşıyor. evin sahibini uyardığında “faturasını ben ödüyorum sanane” diyor.
    3-5 seneye datça çöle dönecek, içecek su kalmayacak,kimse farkında değil.

    hadi, doğal yaşamı, ağaçları, estetiği falan geçtik, unuttuk, vazgeçtik bunlardan. ama su olmadan nasıl yaşanacak? şu an datça’da son 1-2 senede yapılmış evlerin tamamı dolsa, mevcut yeraltı suları birkaç senede tükenir. her sene daha da kuraklaşıyor, daha az yağmur alıyor. bu kadar insan, bu kadar ev susuz ne yapacak, çok merak ediyorum.

    2017 de 1 ay kadar süren bir susuzluk yaşadık, mahvolduk. denizden bidonlarla su taşıdık tuvalete dökmek için. ve geçen 3 senede binlerce yeni ev yapıldı. ve bu evler 1+1 400.000 liraya satılıyor, bahçeli falan da değil. 2.000 liradan aşağı kiralık ev bulmak zor.

    bu işin bir ilmi yok mu?
    buranın su kaynağı bu kadardır, bu kadar eve yeter, bu yüzden böyle böyle tedbirler alınmalıdır..
    tabii burası türkiye, bugünü kurtaralım, yarına allah kerim.

    belediye de bütün yıl datça’ya gelin diye deli gibi reklam yapıyor. tamam turizm geliri önemli datça için. ama su yok abi, çok yakında susuz kalacak datça.
    kaçak yapılar, site inşaatları türkiye’nin en önemli tarihi kazı bölgelerinden biri olan knidos’un dibine kadar girmiş, denize sıfır (gerçekten sıfır, adam kapıdan çıkıp denize giriyor, bağlarözü isimli, knidos’a 3-4 km mesafede bir kıyı) evler yapılmış, hepsi dimdik ayakta duruyor, hızla çoğalıyor, belediyenin umrunda değil. belediye sağda solda prefabrikleri, derme çatma barakaları yıkıp fotoğraflarını facebook’tan paylaşıyor.

    huzur adası falan değil; biraz etrafında olup bitenlere duyarlı insanlar için huzursuzluğun, yokoluşun, çirkinleşmenin, yıkımın, çölleşmenin adresi datça.

    edit: ekşişeyler’e düştükten sonra çok sayıda mesaj geldi, hepsini cevaplayacak vaktim yok, özür dilerim. herkese teşekkürler.
    datça belediyesi de “kısmen doğru” demiş, yanlış olan ne varsa memnuniyetle düzeltirim.

  • ön edit: lütfen konu ile ilgili fikri olan mesaj atmak yerine entry girsin. entry girin ki o müthiş fikirlerinizden sadece ben değil tüm herkes faydalansın. yoksa sabaha kadar çene çalsak ne olur en fazla beni ikna etmiş olursunuz.

    stad taş çatlasın 60 milyon liraya yapılabilir, geri kalan 100 milyon lira hayır olsun diye eşe, dosta, akrabaya, lise arkadaşına dağıtılabilir. hiç sevap kazanılmasın mı?

    "dini tilkiden öğrenen, tavuk çalmayı sevap sanır" hesabı.

  • defoe dissenter adı verilen protestan mezhebi üyesiydi. dissenter üyeleri devletin resmi kilisesinin öğretilerine karşı duruşları ile dikkat çekerlerdi ve bir gün defoe gereğinden fazla dikkat çekmeyi başardı, ironiden anlamayan nesle aşina değildi defoe da siz sözlük yazarları gibi.

    anglikan kilisesine - ki kendisi devletin resmi kilisesi olur - karşı çıkan herkesin derhal öldürülmesi gerekliliğini ciddiyetli bir dille sebepleri sonuçları ile açıklayan bir yazı kaleme alır. ironiyi anlamayan dissenter üyeleri defoe'ya tepki gösterir daha sonra ise ironiyi anlayan anglikan kilisesi daha üst bir perdeden tepki gösterir defoe'ya. muhtemelen defoe bir sözlük yazarı olsa nickaltı en dolu yazar olurdu.

    defoe bu yazı ardından yakalandıktan sonra diğer dissenterlara ibret olsun diye, pillory cezasına çarptırılır.

    şöyle bir sahne düşünün. 17. yüzyılda sıradan bir gün kalabalık pazar yerinin ortasına toplanmış, başı ve elleri sabitlenmesi için ahşap bir düzeneğe hapsedilen kişi topluma teşhir ediliyor. ellerindeki çürük meyveleri kimi zaman taşları fırlatıyor kalabalık adamın üzerine arada düzeneğe bağlı adamın ellerini geçirdiği ahşaba güller bırakanlar da görülüyor, suçu herkes kabullenmiyor ve cezaya karşı kendi duruşunu sergiliyor.

    işte bu düzeneğin adı pillory'dir.

    ellerin ve kafanın sabitleme sebebi, suçlunun yüzünü saklamasının engellenmesidir, cezanın temel amacı teşhirdir. düzeneğin hemen yanında asılı bir bildiri olur, suçlunun neden ceza aldığına dair.

    17. yüzyıldan günümüze insanların ceza verme şekillerinin ve ceza karşısında tepkilerinin pek değişmediğini görüyoruz ekşi sözlükte gezinirken. dijital dünyanın pillory'si sözlük başlıklarıdır. pazar yerinde toplanan kalabalığı; öfkeyi, alayı, hüznü ve mutluluğu görürsünüz kişiler için açılan başlıkları altında. sözlükte cevap hakkı olmayan pek çok insan nickaltında yargılanır hemen her gün bir pillory kurulur ekşi sözlükte. bir müzisyen, bir doktor, bir çöpçü ya da bir politikacı olmanız fark etmez, bir sabah ansızın kendinizi bu dijital cezaya mahkum edilmiş bulabilirsiniz akışta gezerken.

    çürük meyveler, taşlar, güller ve geçen yüzlerce yıl. dijital dünyanın ortaçağını yaşıyoruz. tarih dijital olarak yeniden yazılıyor, ilerliyoruz, gelişiyoruz henüz sanal dünyada çok yeniyiz.

    tarih tekerrür ediyor_

    neyse efendin defoe diyorduk; ironiyi geç de olsa anlayan dissenterlar defoe'nun bağladığı tahtayı güllerle süsledi. dislike ve like'lara boğulan defoe'nun hayatı bu noktadan sonra değişmeye başladı. kırkını geçtiğinde hapisten çıktı ve ticaret arasında bulduğu boşluklarda hiciv dolu eserlerini yazmaya başladı tüm dünya ise onu robinson crusoe ile tanıdı.

    robinson crusoe ile ilgili başka bir başlıkta uzunca bir yazı yazmayı düşündüğüm için burada o konuya girme gibi bir düşüncem yok. böyledir işte efendim defoe'nun ilginç yazın hayatının sarsıcı başlangıcı. bir gül de ben bırakıyorum bağlı olduğu tahtaya ve bunu bir nickaltı olarak yazıyorum daniel defoe'ya.

    "eserleri ile dikkatimi çeken çok sevdiğim bir yazardır, takipteyim efendim."