hesabın var mı? giriş yap

  • jfk, gandi, franz ferdinand, sezar, lincoln hatta john lennon gibi efsaneleri düşündükçe aklıma gelen sorunsal. bizde böyle büyük suikastler hiç olmuyor nedense:/

  • demet akalin'in kulagina gitmesi daha muhim, en az 3 yaz mevsimi daha turk pop muzigi ana temasi belli olur.

  • lan şuna inanana acil ve zorunlu olarak matematik dersi verilmesi gerekiyor. 4 milyar sayısının kaç olduğunu bilmiyorlar.

    biri gelir "biz 200 kişiyle saatte 1200 fidan diktik, neden olmasın?" der, öbürü gelir "bizim köye 10 bin tane ağaç dikildi, neden olmasın?" der.

    4 milyar lan 4 milyar. o dediğin 10 bin tane ağaç var ya, onun gibi 400.000 tane daha lazım. 400 bin tane köy var mı oğlum türkiye'de? baktım 18 bin tane köy varmış. 400 bin köyün hepsine de istisnasız 10 bin ağaç dikeceksin. ya da madem 18 bin köyün var, hepsine istisnasız 220.000 ağaç dikeceksin. kafan alıyor mu?
    ( ha bu arada, bence şikayet et belediyeyi. sizin köye olması gerekenin 22'de biri kadar ağaç dikmişler. git belediyeye, "her köye 220 bin ağaç dikmişsiniz, bizim köye niye sadece 10 bin tane?" diye sor bakalım ne diyecekler)

    ya da efendim neymiş 20 kişilik ekipler varmış. evladım 20 kişilik değil 20.000 kişilik ekip gerekiyor o 4 milyar ağacı 15 senede dikebilmek için. hem de başka hiçbir iş yapmayacak bu 20 bin kişi mesaide, sadece hiç durmadan ağaç dikecek. tüm türkiye'deki belediyelerde çalışan toplam işçi sayısı 148 bin bu arada. her 8 işçiden birisi non-stop ağaç dikiyor demek ki. vay bee.

    ayrıca bu lafın ilk edildiği zaman da gezi parkı zamanı, yani 4 sene önce, yani aslında 15 değil 11 seneden bahsediyoruz. 11 senede 4 milyar ağaç dikilmiş, 15 senede yine 4 milyar. sallamasyonun boyutunu ordan anla.

    ondan sonra niye akp iktidar oluyor. ya kim olacaktı çarpma bölmeyi bile bilmeyen bu seçmenle?

  • zengin bir koca bulup boğaza sıfır evde oturan bir kız arkadaşıma "sizin evde mutfakta sıcak suyu açınca duştaki su soğuyor mu " demiştim , "evet" demişti , "sokayım öyle zenginliğe o zaman" deyip yüzüne kapamıştım. tek kıstasım budur.

  • tamamen tesadüfen bulunmuş bir nöron grubu (ing. mirror neurons). parma üniversitesindeki araştırmacılar maymunlarla deney yaparken bir grup motor nöronun maymun hareketsizken bile aktive olduğunu görmüşler. sonra fark etmişler ki maymun bunları izliyor, izleyince de bu motor nöronlar aktıve oluyorlar. ondan sonrası malumunuz. ayna nöronlarla ilgili herkes birşey söylüyor, her bir şeyi açıkladığı idda ediliyor. işin ironik yani insanlarda ayna nöronların olup olmadığını tam olarak hala bilmiyoruz. maymunlardaki gibi tek hucre çalışmasi yapılamadığı için pet ile fmri ile ne kadar bakabiliyorsak o kadar biliyoruz. dolayısıyla insanlar için konuşurken ayna nöronlar yerine ayna nöron grubundan bahsediliyor. değişik çalışmalarda da bu nöron grubunun beynin üç bölgesine yayıldığı idda ediliyor ('frontal gyrus,'precentral gyrus','inferior parietal lobule').

    edit:entri yazıldığında olmayan direk nöronlara electrode bağlanmasıyla gerçekleştirilen (kafatasının açılmış olması gerekiyor) çalışmayı insanlarla 2011 yılında ameliyat olmak üzere olan epilepsi hastalarıyla yaptılar (kafatasını bu çalışma için değil ameliyat için acıyorlar, açmışken içine bir iki elektrode takip çalışmalarını yapıyorlar). linki aşağıda.

    [http://www.ncbi.nlm.nih.gov/…c/articles/pmc2904852/ http://www.ncbi.nlm.nih.gov/…c/articles/pmc2904852/]

  • link
    görsel: https://ibb.co/tbcdsz1
    görsel2: https://ibb.co/cwwn1w7

    'made in turkey' yazan hiçbir ürünü ülkeye sokmama kararı almışlar...

    ee ne oldu arap kardeşliği, ne oldu arap ortaklığı? başta istanbul olmak üzere birçok ilde arap yatırımcılara güvenen hükümet yine mi kandırıldı?
    birkaç gün önce afişlerle suudi arabistan'ın milli gününü kutluyorduk, ne oldu da ambargo yedik?
    arap yarım adasında bir dostumuz katar kaldı sanırım, o da bir iki yıla kazık atar kandırır bizi.
    siz bu kafayla ülke yönetmeye devam edin, bu şekilde ne döviz düşer ne de bu ülkeye refah gelir. bütün yabancı yatırımcılar tek tek çekiliyor ülkeden.
    b*kumuzda boğuluyoruz, az kaldı...

  • 9 altın kuralı olan spor dalı.

    1- daima gözünüz rakipte ve topta olsun
    eğer gözünüz daima topta olmazsa her zaman acemi bir oyuncu gibi oynarsınız. rakibiniz topa vururken ve özellikle eğer rakibiniz arkanızdaysa, o, topa vuruncaya kadar hareketlerinden ve kol açış şeklinden yapacağı vuruşu anlamaya çalışınız. yoksa topu gördüğünüz anda harekete geçmek için çok geç kalmış olursunuz.

    2- daima "t" noktasına hakim olun
    vuruşunuzu daima kortun köşe noktalarına hedef almalısınız ki, rakibinizi "t" noktasından uzaklaştırın ve o, vuruşunu yapmak üzere köşelere gittiğinde, siz bir dahaki vuruş için "t" noktasına hakim olarak bekleyişe geçin.

    3- rakibinizi köşelere sürün
    rakibinizi vuruşlarla köşelere sürebildiğiniz takdirde, siz daima "t" noktasını alırsınız. böylece rallilerde siz hep hücumda, rakibiniz hep savunmada kalır. arka köşelere ulaşan uzun vuruşlar, ya ön duvarın ortasına çok sert vurularak elde edilir ya da ön duvarın yüksek noktasına yumuşak "lob" vuruşlarla sağlanır.

    4- servislerinizi çeşitlendirin
    en yararlı servis stili, rakibinizin omuz hizasında, yan duvarı yalayan yarım "lob" vuruşlardır. squash’ta sert servis, iyi rakipler karşısında hiç bir işe yaramaz. en iyi servis yukarıda tarif edilendir. ancak, zaman zaman servis şeklinizi değiştirip kortun ortasına düşen servisler kullanırsanız, rakibi şaşırtarak avantaj sağlayabilirsiniz.

    5- servisi, paralel ve ön alt köşeye inecek şekilde karşılayın
    normalde rakibiniz servis attıktan sonra kolayca "t" noktasına hakim olacaktır. squash’ta servis atmanın tek avantajı "t" noktasına hakim olmaktır. ancak siz servisi karşılarken topu paralel ve yan duvara çok yakın olarak ön alt veya arka dip köşeye indirebilirseniz, rakibinizi "t" noktasından sürüp bu avantajını kaybettirebilirsiniz.

    6- çapraz vuruşlar geniş açılı olmalıdır
    rakibinizin "t" noktasında olduğunu ve sizin onun arkasından çapraz vuruş yaptığınızı farz edelim (ki bu squash’ta en çok kullanılan vuruştur). bu çapraz vuruşu tam doğru açıyla arka köşeye ulaşacak şekilde yapamazsanız. ya rakibin "t" noktasında vole ile topu almasına imkan verirsiniz ya da topunuz ön duvardan sonra, arka köşeye gitmek yerine, yan duvardan bant alarak kortun ortasında kalırsa, "t"deki rakibinizin kolayca topu öldürmesine fırsat verirsiniz. arka köşeyi bulacak doğru açılı vuruşları yapabilmek için, ön duvarda hedef aldığınız bant noktasını çok dikkatli seçmelisiniz.

    7- oyununuzu daima çeşitlendirin
    devamlı aynı tarz oynayarak rakibinizin tarzınızı ezberlemesine fırsat vermeyiniz. bu şekilde rakibe erken hareket etme fırsatı verirsiniz. zaman zaman sert, zaman zaman lob veya kesik vuruşlarla rakibi şaşırtın. böylece oyunun insiyatifi daima sizde olur.

    8- gereksiz hatalar yapmayın
    özellikle rakibiniz servis atarken, riskli vuruşlar yaparak puan vermeyin. gösterişli vuruş ve hareketleri sadece açık farkla önde olduğunuz anlarda deneyin. alt çizgiye yakın oynamak gereksiz yere tenekeye vurma riskini getirir. bundan özellikle kaçının. kritik anlarda maceraya girmeyin.

    9- rakibinizi koşturun
    rakibinizi hareket ettirin ve yorun.

    bu da benden
    ona küçük süprizler yapın.

  • taktik basit;

    şimdi bu adamlar euro ile maaş alıyor. türkiye ekonomisi ne kadar çökerse euro da o kadar artıyor. adam 2000 euro maaş alıyorsa 1-2 sene önce 6000 tl almış olup gelip burada harcıyordu. şimdi ise 8000 tl'ye denk geliyor. seneye 10 000 tl olacak belki.

    türkiye ne kadar kötüyse o kadar iyi yani onlar için. para kazanıyorlar bu işten.

  • normalde pazartesi sabahi sendromu, cuma aksami mutlulugu olan biri degilim ama pazar gunleri uyandigimda gune mutlu baslarim hep.

    karsi apartmanin tam benimki hizasindaki dairede bir teyze yasiyordu. iki yil boyunca her pazar sabahi bu bayragi asiyordu, bugun oldugu gibi:

    http://i.hizliresim.com/e39avb.jpg

    yurt disinda yasadigimiz icin nadiren karsilasilan boyle seyler hosuna gidiyor insanin. iki yillik komsuyuz fakat neden sadece pazar gunleri bunu yaptigini merak ediyordum. ayni apartmanda olsak belki kapisini calar, kahvesini icerdim de, durum bu sekilde olunca sadece pazar sabahlarina mutlu uyanmakla yetindim uzun zaman.

    yaslica biriydi. ara ara balkona ciktiginda gorurdum. babanne minnoslugu vardir ya hani. aynisi iste. bundan bir ay kadar once teyze yine biraz rahatsizlanmis olacak ki, ayda bir eksik olmayan ambulans yeniden gelmis goturmustu fakat bu defa diger gun getirmedi. bir hafta oldu, bir ay oldu getirmedi.

    bir aydir pazarlarim bayraksiz geciyordu. yokluguna alismasi zor oldu. bugun uyandigimda bir baktim ki bayrak yeniden asilmis. cok mutlu oldum. iyilesmis teyze dedim. durumu facebook sayfamda anlatinca, arkadaslarim "gitsene ziyaretine oglum yaa" dedi hep bir agizdan. cesaretimi toplayip nasil becerdiysem kendimi karsi apatmanda buldum hasta ziyareti edecegim resmen.

    kapiyi bir adam acti, ogluymus. durumu basindan anlattim ayakustu, boyle boyle dedim iste en sonunda geldim. iceri buyur etti sagolsun, esi ve cocuklari da vardi ama teyzeyi goremedim salonda. herhalde icerde yatakta dinleniyordur dedim kendi kendime cunku bayrak var disarida. sonra basimdan asagi kaynar sular dokuldu "gectigimiz pazar kaybettik annemi" deyince.

    "ama bayrak disarida?" dedim, "hep o asardi pazar gunleri."

    anlatmaya basladi: "annem buraya kirk sene once, daha yirmi yasinda bile degilken gelmis istemeye istemeye. ondan sonra evlenmis, biz olmusuz, duzen kurulmus, is-guc derken bir daha mumkun olmamis ve geri donememis. annemler turkiye'den ciktiktiklarinda bir pazar gunuymus. icine dert olmus geri donus yapamamak ve neredeyse on yildir her pazar gunu bu bayragi asip gecmisi yad ederdi. ataturk'u, turkiye'yi hep cok sevdi. hepimize asiladi. simdi gelenek haline getirdigi bu bayrak gorevi bize gecti ve anisini yasatiyoruz. yine her pazar bizim tarafimizdan asilacak. cocuklarim da benden sonra asmaya devam edecek." dedi. bir yandan dinliyorum, diger taraftan dokunsalar aglayacagim gozlerin dolulugundan adami goremiyorum, kirpmaya korkuyorum. "hic komsum yok" diye mizmizlik ediyormus. "keske onceden gelseydin buraya ve tanissaydiniz" dedi. daha kotu oldum.

    "bilseydim gelmez miydim hic?" diyebildim sadece. teyze ile tanisamamak hayatimin sonuna kadar icimde yara kalacak sanirim.