hesabın var mı? giriş yap

  • + but you don't look like turkish
    - ay öyle miiiiiiiiiiiiiiiiiiii :)))
    + you look like an arab
    - yhaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

  • bu olay "çocuktur bunlar kavga eder" kadar basit değildir. bir anne durduk yere çocuğu darp edildiği için "darp raporu" almaz. sorumsuz aileler yüzünden "zorba" denilen, ileride de bir boka yaramayacak insanlar yetişiyor. çocuğunuza azıcık eğitim verin de insan olsunlar. ver eline tableti, açsın youtube'u, oh ne ala "çocuk yetiştirmek".

  • bu başlığa kaçıncı gelişim bilmiyorum ama sevdiğim iki yazar söz konusu olunca araya fazla mesafe koymamaya da özen gösteriyorum. bu kez her iki yazarın, dönemin bir diğer büyük yazarı ivan turgenyev ile olan ilişkisine değinmek istiyorum.

    turgenyev, tolstoy'un en yakın arkadaşıdır. tolstoy'dan on yaş büyüktür. bilindiği üzere turgenyev, aynı zamanda büyük bir romancıdır ve tolstoy'dan çok daha önce rusya'da tanınan bir yazar olmuştur. aralarındaki dostluk da tanınmış yazar turgenyev'in, yeni yeni ilk kitaplarını yazan tolstoyu edebiyat çevresine tanıtmasıyla başlıyor. aslında tanışmalarından çok daha önceleri tolstoy ve turgenyev birbirlerine uzaktan uzaktan hayranlık besliyorlardı. hatta tolstoy, sivastopol öyküleri adlı kitabını turgenyev'e ithaf etmişti. sonradan birbirlerini sık sık ziyaret eder olmuşlar ve kitaplarını yayınlamadan önce birbirlerine danışır olmuşlardı. uzun yıllar süren bu dostlukları, ufak bir yanlış anlama ve onu takip eden talihsizlikler silsilesi neticesinde bozuluyor. ama öyle böyle değil. hatta araları o kadar kötüleşiyor ki tolstoy turgenyev'i , o yıllarda rusya'da oldukça yaygın bir gelenek olan düelloya dahi davet etmişti (rus edebiyatının kurucusu puşkin'in de düello sonucu öldüğünü hatırlatırım). tabi turgenyev bunu reddediyor ve özür mektubu gönderiyor. ancak bu küslük tam on yedi yıl sürüyor. sonrasında ilginç bir biçimde bu kez tolstoy özür mektubu yazıyor ve barışıyorlar. turgenyev'in ölümüne kadar da dostlukları devam ediyor. hatta turgenyev'in ölüm töreninde konuşma yapması için çağrılan kişi olur tolstoy. bu dostluğun güzel yanı, her iki yazarın da birbirini beslemesi, etkilemesidir. tolstoy'un malum olan dini sorgulamaları ve roman yazmayı bıraktığı yıllarda turgenyev, mektupları ve ziyaretleriyle ona büyük destek olmuştur.

    bu iki soylu ve zengin yazar dostane takılırken garibim dostoyevski borç içinde yüzüyor. turgenyev dostoyevski'den üç yaş büyüktür. ikisi de hemen hemen aynı zamanlarda meşhur olmalarına rağmen soylu çevresiyle turgenyev daha tanınan bir yazardır. tolstoyla hayatı boyunca merhabası bile olmayan dostoyevski, soylu ve zengin olan turgenyev ile arayı her ne kadar iyi turmaya çalışmışsa da bunu hiçbir zaman başaramamıştır. zira, rasyonalist olan turgenyev'in aksine coşkulu bir yapıya sahip olan dostoyevski, belki de bu farklılıktan ötürü turgenyev ile hiçbir zaman anlaşamamıştır. aslında farklılıklar bunla da sınırlı değildir. turgenyev zengin, dostoyevski fakirdir. turgenyev alman hayranı bir batıcı, dostoyevski koyu bir rus milliyetçisidir. turgenyev iyimser, dostoyevski pessimisttir. bunca farklılığa rağmen, edebi çevrelerde sık sık karşılaşan bu ikiliden zararlı çıkan her daim dostoyevski olmuştur. hatta bir defasında, herzen, nekrasov gibi dönemin edebiyat dahilerinin de olduğu bir salonda turgenyevi diğerleriyle birlikte kahkahalar atarken gören dostoyevski, yeşilçamvari bir melodrama kendini kaptırıyor. yine alay edildiği düşüncesindedir. nitekim haklıdır da. zira bu koskoca adamlar, bu aydınlar, dostoyevskiyi aşağılayan bir şiir yazmakla meşguldürler. tüm bu problemlere karşın dostoyevski, borçlarından yurtdışına kaçtığı günlerde, gururunu bir yana bırakarak yine de turgenyev'den borç para istemeden duramaz. turgenyev ise daha önce belirttiğim üzere istediği meblanın tamamını asla yollamaz. dolayısıyla da ilişkileri uzun yıllar böyle bozuk durumda kalır. bu ikilinin arasının düzelmesi ise dostoyevski'nin ölümünden sadece bir yıl öncesinde, puşkin'in bir heykelinin açılış töreninde gerçekleşiyor. etkinliğe rusya'nın en büyük yazarları katılıyor ve sırayla konuşma gerçekleştiriyor. sıra dostoyevski'ye geldiğinde turgenyev de dinleyiciler arasındadır. dostoyevski milliyetçiliği, kardeşliği öven konuşmalar arasında turgenyev'in yapıtlarını da övüyor. konuşma bittiğinde neredeyse peygamber katına çıkarılan dostoyevski, karşısında gözü yaşlı turgenyev'i görüyor. ikili tokalaşıp birbirine sarılıyor. böylece neredeyse 35 yıla varan düşmanlık da bitiyor.

    edit: puşkin ile ilgili bilgi yanlışı düzeltildi. ilgili düzeltme için 07nowitzki nickli yazara teşekkür ediyorum.

  • kanunun ne açık ceza evine geçişine izin verdiği, ne de izinli olarak dışarı salınmasına izin verdiği bir pisliğin ifadesidir.

    13 sene önce çocuk öldürmüş birinin açık ceza evinde ne işi var allahaşkına bilen bir hukukçu kardeşimiz şu hukukçu kardeşine açıklasın mevzuyu. cinayet lan bu cinayet. nasıl oluyor da daha senesi dolmadan adamı açık ceza evine koyuyorsun? anlamadığım esas nokta 2018 yılında yakaladığın adamı tutuklayıp yargılamaya başladın, hangi ara işlediği onca suçla ilgili açılan davalar kesinleşti de bu adamın tutukluluk durumu sona erip mahkum statüsünü kazandı, sonra da açık ceza evine geçiş hakkına sahip oldu?

    bu adamın dışarıda olması nedeniyle kimler hakkında soruşturma açıldı öğrenmek istiyorum.

    ordu valisi katilin yakalanması sebebiyle hafifleyen acısının yüzünde yarattığı tebessümü bir kenara koyabilirse bir zahmet şu işle de ilgilense...

  • “insanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. insanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.” paul auster

  • bu geceki atibaya çıkarılan kırmızı karttan sonra üşenmedim ve şimdiye kadar sezonun bütün çalınmış penaltılarının tam vuruş anındaki capslerini aldım.

    arşive ulaşmak için tık.

    bu arşivdeki 30 penaltının (bir penaltıyı 2 kez almışım) hiçbirinde hiçbir futbolcu sarı kart görmemiştir ve hiçbir penaltı tekrar ettirilmemiştir.

    capsler de ortada.

    başka sözüm yok hakim bey.

    edit: benden izinsiz sağda solda, basın yayın organlarında kullananın annesi babası ölsün! hadi dedim ben diyeceğimi.

    (bkz: erdal bakkal yazar olsa gireceği entryler)*

  • sene 2003 lise son. dershaneye gidilmektedir. (dershaneden sürekli kaçılır)
    lise biter öss'ye girilir haliyle barajı bile geçemem. zira ben meslek lisesiyim. okulda gördüğüm dersler radar, denizde haberleşme, yük işlem, gemi manevraları gibi derslerdir.
    (bkz: matematik ne arar la meslek lisesinde)

    tabi aileye mahçup olunur. kırtasiyeden bir matematik (konu anlatımlı) birde geometri (konu anlatımlı) kitap alıp. yazın günde 3 saat kendi kendime ders çalıştım.
    sadece 2 ay (inanmayabilirsin ama evet gerçek) sonunda artık ne geometriden ne de matematikten soru kaçırıyordum.

    2004 haziran geldi. öss ye girildi. 45 mat sorusuna 1'i boş (çok uğraştım yapabilmek için) 44 cevap verildi.
    sınav sonunda 44 mat neti geldi. o yapamayıp boş bıraktığım soru hatalı olduğu gerekçesiyle iptal edildi.

    ama hiçbirşey fark etmedi. sonuçta yine meslek liseliydim. sonuç değişmedi

    tekrar hazırlanıp biyoloji, fizik, kimya çalışıp onları full yapsaydım yine birşey değişmeyecekti. meslek liseli olmak demek üniversite okuyamamak demekti. bu yüzden hazırlanmadım. okumaktan, ders çalışmaktan nefret ettim.

    ne olurdu lan bende üniversite bitirseydim. çok özeniyorum valla. hala üniversite öğrencisi görünce içten içe kıskanıyorum. bende öğrenci evinde yaşanabilecek en dumur olaylar bu başlığa yazsaydım ne olurdu. gerçi yazmadım değil. ama insan kıskanıyor işte. yada ne bileyim böyle olmazdım. kız arkadaşlarım filan olurdu. sizin gibi normal bi insan olurdum.

    insanlar ben matematikten anlamıyorum, kafam almıyor diyince sadece gülüyorum. çalışınca oluyor güzel kardeşim. öyle özel öğretmene, dershaneye filan gerek yok. içinde istek varsa eğer kendi kendine bile başarırsın.

    satırlarıma burda son verirken şunları eklemek isterim; dünyanın en güzel mesleği öğrenciliktir. kıymetini bilin. okuyun. ne olursa olsun okumaktan vazgeçmeyin.

  • bildiğiniz üzere honda, türkiye'deki fabrikasını kapattı. habere göre çıkışlarını verdiği personellerine kıdem ve ihbar tazminatlarını en üstten ödedi. ayrıca 40-48 ay arasında peşin maaş ödemesi yaptı. üstüne bir aylık prim verildi ve hatıra olarak da bir cumhuriyet altını hediye edildi.

    bizim yerli ve milli patronlarımız ise işçinin yediği yemekten bile kısmanın derdinde.

    link

  • " üç gün önce kaybettiğimiz meral okay'ın vasiyeti yakılmaktı... küllerinin denize savrulmasını, böylece toprağa değil suya karışmayı istiyordu.
    üstelik araştırmıştı, hem bir yasal engeli yoktu bunun, hem de iktidarda dini özgürlükler adına mücadele ettiğini söyleyen bir parti vardı....
    ama olmadı...
    meral okay'ın vasiyeti yok sayıldı.
    neden biliyor musunuz?
    bu ülkede aydının ölüsü değil, dirisi yakılır da ondan...
    tıpkı sivasta olduğu gibi..."

    mustafa mutlu
    gazete vatan

  • rahmetlinin bazi kisiler tarafindan sevilmemesinin sebebi bilim ile hayal dunyasini birlestirmesidir, ve salt bilim ve eldeki kuramlar ve somut degerler yerine biraz hayal gucu kullanip nelerin olabilecegi ihtimallerini kurgulamaya girdiginde konvansyonel bilim adamlarinin hoslanmadigi bir sey yapar, sonra da lafi yer.