hesabın var mı? giriş yap

  • ders: hayat bilgisi
    konu: türk kadınlarının yabancı erkeklere karşı daha hoşgörülü olmaları.

    şimdi pek sevgili okur, gerek kendi çevremden, gerekse başkalarının çevrelerinden gördüğüm, izlediğim, duyduğum kadarıyla türk kadınının, yabancı erkeklere karşı daha hoşgörülü olduklarını bir süre önce saptamış idim; bir de yazayım da belki doçentlik falan alırım diye kasıyorum. ha bu arada, belki diğer milletlerin kadınları da böyledir ve hatta belki de bu yüzden rus kadınlar türk erkeklerine hastalar sanıyoruzdur. orasını bilemem; şimdi kalkıp da tanıştığım 3-5 ecnebi üzerinden genelleme ya da tespit yaparsam, mazallah ab'ye falan almazlar bizi.

    neyse biz konumuza dönelim. evet sen, türk kadını, bugüne kadar fark etmediysen, bu entariyi giydikten sonra fark edeceksin ki, ecnebi bir oğlanın hal ve tavırlarına, bir türk gencininkinden hep daha hoşgörülü yaklaştın. tabi ki hepinizi genellemiyorum hemen bık bık etmeyin. ayrıca sebepleri kişiden kişiye de elbet değişecektir ancak böylesi bir "eğilim" olduğunu hemen inkar etmeyesin diye ben sana, bir kendi yaşadığım, bir de sözlükte de genel eğilim olarak gördüğüm iki örnek vereyim.

    örnek 1: bizim arkadaşlar, bir öğrenci gezisi esnasında bir grup italyan çocuk ile tanışırlar (bak italyanı vurguladım az sonra olaylar gelişecek). bunlar yolda kakara kikiri ahbap olup giderlerken, otobüs ani bir fren yapar ve arkadaşımın bana anlattığı haliyle bundan sonra kurulan diyaloğu size aktarırım:

    arkadaş: abi az daha otobüse yüzü koyun kapaklanıyordum.
    nickimi unuttum: hmm.. (tüh ya kurtarmış)
    a: ama asıl komik olanı, tehlikeyi atlattıktan sonra italyan çocuklardan birisi döndü bana "niye bu kadar korktun ki düşsen de bişey olmazdı sana" dedi. ben de "o niye?" dedim. o da "çünkü doğal hava yastıkların var senin" dedi zuahahahhaa (evet arkadaş kız)
    nu: hmm sen de bunu komik buldun?
    a: evet neden ki?
    nu: bi kere espri çok kalitesiz. ikincisi daha yeni tanışmışsınız, densiz bir espri olmuş. üçüncüsü bu espriyi o değil de bir türk yapsaydı "oha hayvan, abazan işte" derdin; komik bulup gülüp bir de gelip bana anlatacağına!
    a: eehmm.. kem küm..
    nu: hadi naş naş gözüm görmesin...

    ya sevgili okur bak gördün mü? işin daha da kötüsü bunlar sonra o espri anlayışına sahip italyan arkadaşlarla kanka oldular ve 2-3 yıldır da görüşüyorlar.

    örnek 2: açın sözlükte ispanyol erkekleri, italyan erkekleri, yiğidin harman olduğu yerin erkekleri gibi başlıkları okuyun. kadınlarımızın türk erkekleri için "çok kötü vasıflar" olarak nitelendirdikleri "çapkınlık, hovardalık, yavşaklık..vs" gibi bütün sıfatların bir anda nasıl da meziyet oluverdiklerine hayret edin. "bunlar hem çok şekeeeer, hem çok tatlıııı, hem çok sıcak kanlıııııı (türk olunca bunun adı yavşak oluyor) hem de çapkındırlar ekiekiekie" şeklinde girilmiş bir çok entryi görün ve beni daha fazla yormayın.

  • *ilişkilerimde acaip istikrarlıyım. nasıl başlarsa başlasın her seferinde terk edilmeyi başarabiliyorum.
    *kimseden vazgeçemedim, her terk eden adamı özlüyorum.
    *tek sevdiğim adamı, eski gerçek sevgilimi unutmaktan çok korkuyorum, onu beklemek hayat amacım gibi çünkü. unutunca kimsesiz ve yalnız hissetmekten korkuyorum. çok hastalıklı bir düşünceymiş bu.
    *ilk kez yirmi üç yaşında öpüştüm, gerçekten aşık olduğum adamdı, o adamla evleneceğimi sanmıştım, (aptallık) terk edince döner sandım, şimdi nişanlanmış istisnasız her gün açıp nişanlısıyla fotoğraflarına bakıyorum, dönse istemem, ama içim acıyor yine de. iki yıl oldu. kız da aynı motora benziyor.
    *her ilişkimden sonra pişman oluyorum, hiç iyiki demedim.
    *aşık olduğum üç adamın da ismi aynı (hep istikrar)
    *neredeyse hergün ağlıyorum. zorlanıyorum yaşamakta. ama öyle mutlu görünüyorum ki, korkuyorum kendimden.
    *yeni doğan bebekleri görünce hep ağlıyorum, nasıl bir hayatı olacak kimbilir diye, çekeceği acıları düşünüp...
    *çok sevgilim olmadı ama hiçbiriyle bir tek fotoğrafım bile yok. çünkü hiçbirisi fotoğraf çektirmeyi sevmezdi, hep öyle söylerlerdi. ama başkalarıyla kare kare fotoğraflarını görüyorum zaman sonra. bunu hak etmek için sadece her seferinde seviyorum.
    *etrafımdaki anneler, ya da teyzeler beğenip birileriyle tanıştırmaya kalktıklarında kendimi çok beceriksizmiş gibi hissediyorum, özellikle bu yüzden bu tarz ilişkilere gelemiyorum.
    *yazdıklarımı okuyunca kendime acıdım.

  • eşinin doğumuyla ilgili şöyle ufak bir haber dikkatimi çekti..

    "hastane masrafları hediyemiz olsun

    maslak acıbadem hastanesi yönetimi, ahu yağtu-cem yılmaz çiftine jest yaptı, “bizim doğum hediyemiz” diyerek doğum ve tedavi karşılığında hiçbir ücret almadı. doğuma giren prof. dr. cihat ünlü’nün de çiftten para almadığı öğrenildi."

    yahu cem yılmaz'dan almıycan kimden alcan bu hastane masrafını merak ediyorum.. tamam belki reklam için, belki adama olan saygınızdan böle davranıyosunuz, ama inşallah sıradan insanlara da arada bi böle jestler yapıyosunuzdur..

  • mülteci ve arap aşıklarının gözüne sokulması gereken sokaktır. neredesiniz sevgili polyannalar? hani renk ve kültür çeşitliliği? ortadoğu bataklığına doğru adım adım çekiliyoruz. oyna devam mı?

    edit: mesaj kutumu dolduran sevgi pıtırcıkları var. daha 2 gün önce alanya'daydım. arapça'dan başka dil konuşulmuyor. boş yapmayın.

    edit 2: burası müslüman ülkesi beğenmeyen yunanistan'a, almanya'ya gidebilir diyen şeriat aşıkları var. 128 milyar yıl dahi geçse ben buradan gitmeyeceğim. atalarımın binbir zorlukla geri kazandığı bu güzel ülkeyi sizin gibi bedevi aşıklarına peşkeş çekmeyeceğim. bu ülkeyi karıştırıp, iç savaşa sürükleyip isviçre'deki banka hesaplarına güvenip kaçanlar olacaksa baştan uyarayım gittiğiniz yerde huzur bulamayacaksınız.

  • arjantinli gazeteci herman soro ülkesindeki futbol gerçeğini “güney amerika’da futbol bir ölüm-kalım meselesedir. avrupa’da taraftarlar normal bir yaşam standartıyla mutlu olabilirler. fakat arjantin’de mutlu olanlar sadece tuttuğu takımın son maçından galibiyetle ayrılanlardır” sözleriyle ifade eder. gerçekten de ülke ekonomisinin yerden yere savurduğu arjantinliler için mutluluğun yakalandığı yer tango pistleri değil stadyumlardır... 19 takımlı arjantin ligi’nin 12 takımı başkent buenos aires’dendir ve ülke nüfusunun % 80’i sadece iki takımı tutar: boca juniors ve river plate . aynı tarihte (1905) kurulan iki kulüp taraftarlarının takım seçimi konusundaki kriter en basit anlatımıyla sınıf farkıdır..

    zengin ve orta sınıfın “şımarık çocukları” river ve “alttakilerin” takımı boca juniors. bu tanım “el superclasico ”yu anlatmak için yeterli değildir. boca-river, bir kimlik savaşıdır. bir şehrin, bir ülkenin kendisiyle verdiği kavganın, savaşın meydanıdır. şampiyonluk mücadelesinin yanında hayatın içinde bir yer kapmanın düellosudur.
    buenos aires’de doğan her erkeğin mutlaka bir stadyum tecrübesi vardır. stadyuma hangi yoldan güvenli gidileceğini, kendini nasıl koruyacağını, tribündeki yerini ne zaman alacağını, staddan ne zaman çıkacağını çocuk yaşta öğrenir arjantinli. tribün insanı olmak, geleneksel kültürün bir parçasıdır. futbol seyredilmez, yaşanır buenos aires’de. tribündeki taraftar oyunun bir parçasıdır. oyunun sonucunu kaleye giren top değil, tek vücut olmuş tribünler belirler...

    arjantin’de hayat yılda iki kere durur. bombonera ve el monumental ’da (estadio antonio vespucio liberti) dünyanın en büyük tiyatrosu sahne alır. boca juniors ve river plate, futbolun asla sadece futbol olmadığının hakkını verirler kırmızı-beyaza, sarı-laciverte boyanmış tribünler önünde...
    arjantin medyası superclasico için 10 gün önceden teyakkuza geçer. ülkenin en popüler spor gazetesi ole , derbi haftasında her gün on sayfasını bu maça ayırır. haftalık futbol dergisi el graffico’nun posterleri buenos aires caddelerini süsler: se viene.. el superclasico... (derbi geliyor). derbi sonrasında ülke nüfusunun %90’ı maçın skorundan haberdardır.

    super clasico, aynı zamanda spor endüstrisinin iki devinin de savaşıdır. nike ’ın sponsporluğundaki boca, adidas ’lı river’a karşı. bir boca taraftarı için adidas’ın herhangi bir ürününü kullanmak kulübe ihanettir. river plate taraftarı için sarı ve lacivertin günlük hayatta bir araya gelmesi imkansıza yakındır. arjantinli için tuttuğu takımın formasıyla haftanın yedi günü dolaşmak kendini ifade ediş biçimidir. araba tamircisi bir boca’lı formasıyla gelir işe, river’li bir avukatın bürosunda kırmızı-beyaz formasıyla oturması yadırganacak bir durum asla değildir buenos aires’de...
    gündelik hayatta arkadaşların rakip taraftar olması muteber değildir. boca juniors taraftarı ariel naserala, “river’lılar kendilerini bizden üstün gören züppelerdir. onlar kendilerini en büyük sanarlar fakat 24 saat rüyada yaşadıklarının farkına varmazlar. bir river’lı ile arkadaş olmaktansa hiç arkadaşım olmasın” şeklinde açıklar bir arjantinli’nin stad-dışı hayatını. bir boca ya da river taraftarı için önemli olan superclasico’da alınacak bir galibiyettir. superclasico kazanılmadan erişilen bir şampiyonluk kimsenin umurunda değildir. river’ı yenelim, şampiyon olmayalım” diyen 24 yaşındaki kurye matias, dünyanın öbür ucunda! kendisi gibi düşenen taraftarların varlığından habersiz koşar la bombonara’ya...

    bir boca’lı için river plate taraftarını en kestirme yoldan tarif etmenin yolu “gallinas”tır (tavuk). boca’lılara göre river’lıların hepsi birer korkak tavuktur. (super clasico’nun bu vazgeçilmez lakabı bizim stadyumlarımızda da boy göstermiştir. muzip beşiktaş taraftarları, ortega lehine hazırladıklarını inandırdıkları fenerbahçe taraftarlarına “gallinas ortega” pankartını açtırtıp arjantinli oyuncunun vatan hasretini biraz olsun dindirmişlerdi geçen sezon...)
    bir river plate’li için boca taraftarını en güzel tarif etmenin yolu “bosteros”dur (leş kokan). kötü kokan nehrin kenarına kurulmuş boca mahallesine bu yolla göndermede bulunur river’lılar...

    “los millonarios” lakabı, river plate ve boca juniors arasındaki sınıf farkını da ortaya koyar. boca, işçilerin, arjantin’de enflasyon canavarının midesinde öğütülen insanların takımıdır. “milyoner” river’lılar için futbol bir sanat, boca’lılar için ise bir güç savaşıdır. arjantin futbolunun bir numaralı idolü maradona boca juniors’lular için en büyük övünç kaynağıdır. stadları la bombonera’nın (çikolata kutusu) girişinde “boca es mi religion, maradona es mi dios, la bombenera es mi iglesia” (boca dinimdir, maradona tanrım, bombonera ise kilisem) cümlesi herşeyi açıklar aslında. river plate’liler için ise maradona’nın skandallarla dolu kariyerinin bir tarihsel yansımasıdır boca’nın kulüp karakteristiği. river plate’liler her zaman göze hoş gelen, hücum futbolunu kendilerinin oynadığını, boca’nın ise sahada kavga ederek maç kazandığını savunurlar. savunmalarının haklı bir delili de aslında ülkenin futbol tarihinde gizlidir. 1978 dünya kupası finallerinde arjantin milli takımı’nda bir tek boca’lı oyuncu bile kadroya girememiştir. river plate’lilerin ilahları passarella ve mario kempes’li arjantin, dünya kupası’nı kendi stadları el monumental’de kaldırmıştır

    super clasico’da her taraftar (hincha), tribündeki kalabalığın (hinchada) organik bir parçasıdır. “ben” değil, “biz” vardır. bireysel kimliklerinden sıyrılır arjantinli tribünde. söylenen bir tezahüratın, tribünün önünde dalgalanan bayrağın, ellerin üzerinde yükselen bir flamanın arkasında tek yürek olunur, “omuz omuza” durulur. maç kaybedilse de kazanılsa da stad hemen terk edilmez. boca’nın “the 12” taraftar grubu sahalarında kaybettikleri river maçlarında ekstradan yarım saat daha kalırlar tribünlerde. river’ın sahada kazandığının karşılığı tribünde dinmeyen tezahüratla eşitlenmeye çalışılır
    super clasico’lar öncesinde sahada şova yer yoktur. tribünler 5 saat önceden dolar ve “oyun” orada başlar. saha yemyeşildir takımların çıktığı ana kadar. sonrasında bir arjantin geleneği sahne alır. konfetiler, tuvalet kağıtları, teyp bantları fışkırır tribünlerden. (bu bir tribün şovudur, avrupa’da örneğine yakın zamanda rastladığımız maçı geç başlatma eylemi ile benzerlik taşımaz...) boca ve river taraftarı bu şovu hiçbir zaman bir arada yapmaz. maç başında boca’lıların konfeti şovuna, river’lılar ikinci yarı başında karşılık verirler. la bombonera’daki maçlarda en ateşli taraftarlardan biri locasından sarkıttığı göbeğiyle tribünleri selamlayan maradona’dır.

    superclasico’ların şiddet tarihinde zanlı boca juniors’lulardır. 1968’de, river taraftarlarının üzerine tutuşturup attıkları kağıt parçalarından çıkan panikte 74 river’lı hayatını kaybetmiştir. futbol tarihinin en kara günlerinden birinde ise (1994) 2-0 kaybettikleri bir derbi sonrasında iki river taraftarını öldüren boca’nın “barras”(taraftar çeteleri) ları olaydan dört gün sonra buenos aires kentinin duvarlarına “river: 2 boca: 2” yazmışlardır. arjantin’de futbolun 90 dakika olmadığının, oyunun sadece yeşil sahada oynanmadığının dramasıdır bu yaşanmışlar...

    futbol dünyasına neredeyse her yıl bir yeni yıldız hediye ederler ama ülkenin bozuk ekonomisi bu futbolcuları her sezon başında avrupa’ya ihraç eder. boca’lılar için maradona, river’da yetişen tüm yıldızlara bedeldir. batistuta, veron, martin palermo, riquelme boca’nın bütçesini düzlüğe çıkarmak için sattığı son yıldızlardır. sıra arjantin’in yeni golcüsü carlos tevez dedir. river plate de en az ezeli rakibi kadar bir futbolcu fabrikasıdır. francescoli’den burgos’a, crespo ’dan salas’a, saviola ’dan ortega’ya alfredo di stefano ’dan pablo aimar ’a kadar birçok yıldız kırmızı-beyazlı forma altında parlamıştır.

    boca 1905 yılında bir irlandalı, 2 italyan ve 3 arjantinli genç tarafından kurulur. kulübün renklerini belirlemek için limana yanaşacak ilk gemiyi beklerler. limana yanaşan isveç bandralı gemi boca’nın sarı-lacivert renklerinin kaynağı olur. 1905’de arjantin’deki ingiliz kolonisinin iki takımı olan santa rosa ve rosales de beyaz forma ile mücadele etmektedir. aralarındaki maçlarda karışıklık olmaması amacıyla bir ekip formasına diagonal bir kırmızı bant koyar. iki kulüp birleştiğinde river plate’in forması da hazırdır!..

  • - sizin kazancınız= onun/onların kaybı veya tam tersi sonuç veren oyunları temsil eder. burada ince nokta şudur ki eğer oyunu başlatırken elinizde bir değer varsa (sermaye, petrol, kumar partisine giriş parası gibi), oyunun sonunda elde ettiğiniz gelirden bunu çıkarmanız gerekir. yani kazancınız karşı taraftan aldıklarınız olmalı.

    - üç arkadaş (ali, veli, ayşe) masaya 50 şer lira para koydunuz. her biriniz aynı anda zar atacaksınız şartlar :
    a)eğer zarlardan biri diğer ikisinden de büyük gelirse o tüm parayı alacak
    b) zarlardan ikisi birinden büyük gelirse parayı ikiye bölecekler
    c) üç zar da aynı gelirse kimse bir şey almayacak

    - ilk senaryoya gelelim alinin zar 6, veli 3 ve ayşenin zarı 4 geldi. ali tüm parayı alır. ilk maddede açıkladığımız gibi alinin kazanıcı 150 tl değildir. çünkü 50 si zaten kendi parasıydı. alinin kazancı 150 tl(total para)-50 tl(kendi koyduğu para) = 100 tl. peki veli ve ayşe kaçar lira kaybetti 50 şer tl. oyundaki toplam kazanç (100 tl) = toplam kayıp (50+50 tl)

    - ikinci senaryo, ali ve ayşenin zarları 5 geldi, veli 1 attı. ali ve ayşe 75 er lira aldığı için
    ali ve ayşe kazanç (25+25)=velinin kayıp(50)

    - üçüncü senaryoda ise üçünün de zarı 3 geldi. o zaman herkes kendi parasını geri aldığı için toplam kazanç gene 0 oldu.