hesabın var mı? giriş yap

  • az önce muhtemelen uzun zamandır ettiği en güzel laf çıktı ağzından:

    " "türkiye'de ırkçılık yoktur!" türkiye'de ırkçılık olup olmadığına sen karar veremezsin kardeşim. bunu git çingene'ye, ermeni'ye sor, onlar söylesin sana türkiye'de ırkçılık olup olmadığını."

    helal olsun.

  • tam adı john sidney mccain olan, 1936 doğumlu, sansasyonel senatör. kendisiyle abd'nin son başkanlık seçimlerinde yüz göz olmuştuk (olduğu kadar işte). biraz araştırınca bakın altından neler çıktı:

    panamada doğmuş. annesinin isteği üzerine babası onu mahalle mektebine kayıtlamış (şaka). liseden 1954 yılında mezun olduktan sonra babası ve dedesi gibi united states naval academyye girmiş. pek bir sivriymiş bu mccain the third. kuralları her zaman takmayan sınıfın zeki ama çalışmayanı gibi. geçecek kadar çalışmış anlaşılan. akademide hafif siklet boks yapıyoruş ve güreşte de iyiymiş.

    akademiden 58 senesinde mezun olduktan sonra üsteğmen rütbesi vermişler buna. pensacolada donanma pilotu olmak için eğitimlere başlamış. 1960ta eğitimini tamamlayıp uss enterprise ve uss interpid gibi national geographicten duyduğumuz uçak gemisi isimlerine benzer isimler taşıyan uçak gemilerine atanmış sonradan.

    buraya kadar hiçbir şey umrumda değil. sizin de olmasın. fakat vietnama gidip, üstün hizmet madalyası kazanmış bu adamın trajikomik bir şekilde kendi ordusuna daha çok zararı olmuş. nasıl mı? kısa bir vtrmiz var, evet izleyelim..

    efendim babası ve dedesi amerikan donanmasında amiralliğe kadar yükselmiş. bu zıpçıktının 5 uçak kazası olmuş:

    1incisini henüz öğrenci pilotken corpus christi bay yakınlarında iniş çalışırken düşürmüş. yıl 1958.

    2inci uçağını 2 sene sonra akdenizde salınan uçak gemisinde görevliyken düşürüyor.

    3üncü uçak 1965 yılında philadelphiaya kara kuvvetleri ve donanma arasındaki bir futbol maçı için dönerken düşüyor. "i ve got a flameout" anonsunu yapıyor ve 1000 feet te fırlatıyor kendini. uçak bir yana, bu bir yana.

    efendim 4üncü uçağa gelince... burada bir katliam var. uss forrestal adlı uçak gemisinde kalkışını beklerken uçağın roketlerinden biri yanlışlıkla yere düşüyor. (bilmediği düğmeye dokunursa böyle olur.) 134 denizci ölüyor, 20 uçak patlıyor, uss forrestal batma tehlikesi atlatıyor.

    5inci uçağı ise vietnamlılar tarafından bir bazukayla indiriliyor. kullandığı a4 skyhawk ground attack nitelikli olduğundan, bu olası bir durum. kıyı bir yere düşüyor, kolu bacağı falan kırılıyor, ölmüyor yani. fakat 5 buçuk sene hanoide esir kalıyor. bütün bu olaylardan sağ kurtulan bu şanslı herifi bu sefer hanoiye sorumlu bulunduğu gemisiyle gelen babası kurtarıyor.

    mccain, tamamladığı 23 çatışma görevi ve 20 saat sıcak savaş uçuşu bulunduğu için ödüllendirilmiş. iyi de bir pilotmuş belki ama kendi ordusuna mı yoksa vietnamlılara mı daha çok zararı olmuş tam olarak bilinmiyor. bugün amerikada kendisi maverick diye de anılıyor. matt welch tarafından yazılan mccain the myth of a maverick adlı bir kitap dahi mevcut.

  • bayağı bayağı iyi bir bölümle devam eden dizi.

    --- spoiler s06e13 ---

    sanırım "the candidate"in kim olduğu konusunda kimsenin kafasında bir soru işareti kalmamıştır bu bölüm itibariyle. tabi yine de lost'un ters köşe yapma potansiyelini de akılda bulundurup çok emin olmamakta fayda var.

    yalnız eminim, sun ve jin'in kavuşma sahnesinde herkesin yüreği ağzına gelmiştir. birbirlerine sarılmak için manyetik zımbırtıların arasından geçerlerken, "cozzztttt" efekti eşliğinde kızaracaklarını düşünmeyen var mı aranızda?

    --- spoiler s06e13 ---

  • bir gün türkiye'de iç savaş çıkarsa, bu manşet savaşa giden yola döşenmiş taşlardan birisi olarak gösterilecek.

    inatla kışkırtıyorlar, ellerinden geleni yapıyorlar, bu ülkede insanların birbirine düşmesi için.

  • 600 bin takipçili bir influencerla geçirdiğim iki gün doğrultusunda söyleyebilirim ki bu mecralarda gösterilen o hayatlar kocaman bir yalan.

    bu uygulamayı kullanan iki türlü insan var, göstericiler ve izleyiciler. göstericiler şaşalı hayatlarını ya da "mış gibi" hayatlarını sunarlar ve diğerleri de bu hayatları izlerler. izleyenler hayranlıkla izleseler de içlerinden öfkeliler çünkü isteyip de elde edemedikleri hayatları izlemekten mutsuz olup öfke duyuyorlar. öte yandan göstericilerin hayatı gerçek değil çünkü insan yaşadığı anları kayıt altına alma çabasındayken o anı yaşamaz o anı sadece kaydetmeye çalışır.

    yaşadığım bir örnekle somut hale getireyim. fotoğraf ve video editörlüğü gibi konularda çok bilgisi ve tecrübesi olan eski bir arkadaşım yaşadığım bölgeye geldi, yanında 600.000 takipçisi olan bir influencer ile. iki gün boyunca onlarla zaman geçirdim. fenomen olan kişi kamera önünde mutlu, neşeli, insancanlısı bir imaj yaratırken, kamera arkasında (yani instagram paylaşımları dışında) hiç de öyle değildi; asık suratlı, mutsuz, şikayetçi bir ruh halindeydi sürekli olarak.

    bir gün beni kaldıkları otele akşam yemeğine davet ettiler. fenomen arkadaş sürekli olarak oteli ve yemeğini paylaşmakla ve fotoğraflarını editlemekle meşguldü ve kafasını tüm gece boyunca telefonundan neredeyse hiç kaldırmadı. kafasını telefonundan kaldırdığı vakitlerde de asık suratlıydı ve memnuniyetsizdi. gece boyunca sohbete pek katılmadı. bu arada garsona da pek iyi davranmadı. otel personeli bize otelin misafiri gibi de davranmadı, bizimle ilgilenmediler, ruhsuz ve açıkçası umursamaz bir tavır içinde ve "bir an önce gitsinler" gibi bir hava içindelerdi.

    bir başka gün bölgeyi gezdirdim. fenomen kişi özellikle güzel kayıt ve fotoğraf alabileceği yerlere gitmek istedi ve tüm gün boyunca yine sadece çekim yapmakla ve telefonuyla meşguldü. çekimlerde kendisini çekerken çok mutlu ve eğleniyormuş gibi bir yüz ifadesi takınıyor ama nadiren telefondan başını kaldırdığında yine huysuz, aksi ve mutsuz birine dönüşüyordu.

    ve düşününce bu gibi kişiler gerçekte kendi hayatlarını yaşamıyorlar, telefona sıkıştırılmış bir hayatta bir tür avatara dönüşmüşler. kocaman bir hayatı el kadar bir cihaza sığdırmışlar ve tüm hayatları o telefonun içinde olup bitiyor. bunun için yaşıyorlar ve bundan ibaret.

    yani bu hayatlar gerçek değil dostlar. yaşanılan her anın kıymeti bilinmeli ve her an hissederek ince ince yaşanmalı. gerçek olan bu.

  • 2-3 yaşlarındaki yeğenim ailece toplandığımız bir ortamda dedesiyle konuşur:

    -dedee dedee
    -efendim yavrum
    -benim babamın kuyruğu var ama
    -nasıl kuyruk
    -banyodayken delikten baktım kocaman kuyruğu var.
    -.....

    millet kopar.eniştem.....