hesabın var mı? giriş yap

  • karaktelerin şirinlikleri ve yaşanan şiddetin ironisi sebebiyle 'gel sana çizgi film açayım' diye eve gelen uslanmaz misafir çozuklarını etkisiz hale getirmeye yarayan, pet society oyununun* ilham kaynağı, mükemmel ötesi çizgifilm.

  • çok normal ve olması gerekendir. iş sözleşmesi iki taraflıdır ve bunun evlilik sözleşmesi ile karıştırılmaması gerekir.

    özel durumlar dışında kişi daha az çaresiz olacağından görüşme daha sağlıklı bir zeminde yapılacaktır. ne iş olsa yaparım moduna giren bir kişi ve bunu fırsat olarak kullanan işverenin birlikteliği ilerleyen zamanda kesin çatırdar zaten.

    kendi çapında bir yöneticiyim ve bana bağlı kişilerin iş görüşmesi yapmasından zerre rahatsızlık duymam. hatta isterlerse beni referanslarına yazabileceklerini de söylemişimdir hep.

    bir patron veya yönetici dolu olan bir pozisyona yeni eleman almak için önce çalışanını çıkartıp iş görüşmelerine daha sonra başlamaz. bu ne kadar normalse bir çalışanın iş görüşmesi yapması o kadar normaldir. zaten o işverenin görüştüğü kişilerin çoğu bir yerlerde çalışıyor.

    bir şekilde çalışanlarının iş görüşmesi yaptığını öğrenip işten çıkarttıklarını anlatmışlar. yapmayın. bu herkesin hakkı.

    eğer çalışanınız iş arıyorsa büyük ihtimalle mutsuzdur. mutsuzluğun çeşitli sebepleri olabilir. maaş konusu bunlardan sadece bir tanesi. ve inanın en önemlisi değil. o kişiyle uzun süre çalışmak istiyorsanız mutlu olmasını sağlayın. aksi halde her yeni gelene iş öğretmekle uğraşır durursunuz.

  • yılların hafıza'dan silmek istese de silemediği,daha çok biyoloji dersinden bilinç altında kalan, tuhaf, ilginç adlara sahip terimlerdir.

    golgi cisimciği: cisimcik ne güzel duruyor ya burada?, ne kadar uyumlu, bu cisimciği buraya kim uygun görmüşse toki'den ev alıp hediye etmek lazım.

    fosforilasyon: bir cadde ismi olabilir bundan. unutmak ne mümkün. bazı geceler aniden uyanıp sözlüğü açıp foforilasyon'un anlamını ezberleyip geri uyuduğum günleri bilirim.

    endoplazmik retikulum: en klişe terimlerden biri bu. hala bir ortamda kendisinden bahsedilse espri yapıldığını sanırım, gülerim.

    avogadro sayısı: avogadro emmimizin bulduğu sayı.6,02 x 10^23 kez lanet okuduğum zamanları bilirim.

    plastid: çok naif bir çizgi film karakterini çağrıştırmıştır bende hep.

    geoid: ne kadar "cuk" diye oturan bir kelimedir, çok sever, sayarım.

    kel macit: fodul bir vatandaşımızdır. esnaflıktan arda kalan zamanlarda halı saha maçlarında defans oyunculuğu yapmaktadır; çünkü göbeği orta saha oyuncusu olması önünde en büyük engeldir. mahallenin takım kaptanıdır, geçen hafta singapur demir çelik spor ile yapılan şampiyonluk maçında son dakikalarda çektiği şut direkten dönüp taca gitmiştir. (yoğun istek üzerine: ısı alışverişi konusu ile alakalı bir formüldü bu, ezberlemek için böyle bir metod kullanılırdı, q= m.c. zaman değişimi)

    palanga, kemosentez, pisagor, dandanakan savaşı, matriks, haydar paşa lisesi'nin nankör kimyacısı'nın rabia'nın cesedi üzerindeki fantezileri...

  • haussmann gibi kent yöneticileri, mekanları değiştirmenin kent içindeki yaşantıyı değiştireceğini bilirler.

    batman filmlerinde gördüğümüz ra's al ghul, bir şehirdeki ahlaki ve kültürel çöküşü dönüştürmenin tek yolunun şehri yıkıp yeniden inşa etmek olduğunu biliyordu örneğin.

    19. yüzyılın başında paris, bire bir aynı olmamakla beraber, benzer ahlaki bir çöküş yaşıyor, toplumun bazı kısımları yoksunluktan dolayı isyan çıkarıyor, bunu fırsat bilen provakatörler de halkın ayaklanması için çabalıyordu. paris'in o dönemdeki sokakları da kontrol edilebilirliği minimuma indirecek düzeyde olduğundan, güven ortamı sağlanamıyor, isyanlar bastırılamıyordu.

    o dönemki sokaklara bir örnek vermek gerekirse: http://i.hizliresim.com/9gxpqk.jpg

    haussmann bu durumun farkında bir baron olarak paris'i yönetmeye başladığında, çözümün nasıl olacağını da biliyordu. zamanı geldiğinde kendi evi de dahil olmak üzere kentin tarihi binalarını ve sokaklarını yıkarak bugünün paris'i ortaya çıkarmıştır. geniş sokaklar ve sokakların bağlandığı kocaman bir champs-élyséesyarattı. bugün paris'i güzel olarak nitelerken, 19. yüzyılın paris'ini görmemek ve karşılaştıramamak büyük bir acıdır.

    haussmann'ı bugün yazmamın bir sebebi var. tarihe de not düşelim. 2016 kasım 16

    şu an türkiye'de yaşıyorum. bundan 10 yıl sonra dönüp bu yazıyı okuduğumda hala türkiye'de olur muyum emin değilim.
    söylemek istediğim asıl konuya dönersek, başta ne alaka diye okuduğunuz ra's al ghul ve haussmann'ın ortak noktası yozlaşmış şehirlere karşı takındıkları tavırdır.
    batman'i şehri kurtaran bir kahraman gibi gösterirler ancak, ne suç ne de sınıf ayrımı değişmeyen gotham, varlığını aynen devam ettirir. batman yalnızca çarka çomak sokan bir adam olarak vardır. daha fazlasını üretmez.

    gelelim türkiye'ye, bugünün türkiye'si=19. yüzyıl paris'i=gotham

    sınıf ayrımı, ahlaki çöküntü, kültürel değerlerin yıkılması, saygının kayboluşu...
    ülkemiz, bir haussmann'a ya da ra's al ghul'a sahip değil. zira kentin bu güce sahip yöneticileri de çarkın bir parçası olmuş durumdalar.
    bu çarkın dönüşünden rahatsız olanlara hiç bir şey söylemeyeceğim. zira onlar çarkın varlığıyla ilgili sorun sahibi değiller.
    bu çarkın varlığından rahatsız olanlar, sizler bu ülkeyi dönüştürecek güce sahip olanlarsınız. çünkü siz yapmazsanız, hiç kimse yapmayacak. o yüzden çalışmak zorundasınız. üretmek zorundasınız. engelleri aşmak zorundasınız. başka yolunuz, başka yolumuz yok. bu yolda kaybettiğiniz azim ve istek, sizden sonraki neslin felaketi olacak.

    belki 10 yıl sonra gerçekten türkiye'de olmayacağım. ama olmak için elimden geleni yapacağım. siz de yapınız.

    edit: link düzeltildi.

  • dün metrodayım, kulağımda müzik, dışarıdan hiçbir ses duymuyorum, kaşlarımı çatmışım ve bir yerlere dalıp çıkamamışım. yanımda dokuz, on yaşlarında bir kız çocuğu, onun yanında da annesi var. bir ara küçük kızla bakışıyoruz, daha doğrusu bana baktığını hissediyorum. sonra kafamı yine önüme çeviriyorum. bu sefer bana doğru eğilip, bir şeyler söylüyor. kulaklıklarımı çıkarıp, "efendim? duyamadım?" diyorum, "kirpiğin düşmüş de" diyor ve birden uzanıp yanağımdan kirpiğimi alıyor, iki parmağının arasında tutuyor. bu oyunu hemen hatırlıyorum. hala oynandığını unutmuşum, oynamayı da çok zaman önce bırakmışım. küçük kız ise heyecanla oyuna devam ediyor, "bir dilek tut" diyor. gözlerimi sıkı sıkı kapatıp, bir dilek tutuyorum. "dileğin uzunmuş" diyor gülümseyerek, "peki, alt mı üst mü?". ben de gülümseyerek, "alt" diyorum. sabırsızlıkla oyunun sonucuna bakıyoruz beraber. kirpiğim alt parmağının üstünde duruyor, "dileğin tutacak" diyor sevinçle. "tutacak" diyorum sevinçle. hafifçe üflüyor kirpiğimi sonra. müziği olduğu yerde bırakıyorum ve yolculuğun sonuna kadar, küçük kızla birbirimize gülümsüyoruz.

  • anlamadığım için erkekliğimden şüphelendiren olay. bir dakika, noluyoruz lan !

  • bol alkol tuketilen gecenin sonunda sizmi$ erkek kankanin kicinda yumurta kirip ertesi gun kanka kuruyan yumurtayi farkedip anlam vemeye cali$irken :abi ya kusura bakma dun gece seninle fazla ileri gitmi$iz, oldu bi kere, bi sigara ister misin?...demek.

  • a101'in bim'den daha ucuz olması lakin bim'in a101'den daha kaliteli olması. mesela a101'de plastik sucuk 3 lira ve bim'de plastik sucuk 5 lira fakat bim'deki sucuğun tadı daha çok plastiğe benziyor, yani yerken yemeğin tadını alıyorsun, ağzına bi' asfalt değmiş gibi oluyor. oysaki a101 sucuğunda ne bi' plastik kokusu ne bi' kıkırdak, dümdüz domuz etini dizmişler, bıçakla keserken bıçak bile tiksiniyor, yana kaçıyor bıçak.