hesabın var mı? giriş yap

  • yazılanlara bakılınca bilmeyen biri jandarmanın kapıdan sakince yürüyüp geçen ertuğrul karakaya'nın arkasından ateş ettiğini sonra gidip süngülediğini sonra da gelen ambulansa izin vermediğini düşünür. dezenformasyon kötü bir şey. zira yıllar geçtikçe gerçeği anlatan biri olmadıkça yalan katlanarak artıyor. bir jenerasyon sonra safi propaganda okunuyor. el insaf.

    işin aslı ertuğrul karakaya odtü'ye o gün silahla gelmiştir. bu günümüzde oha diyip sorgulayacağınız bir hareketken garip bir şekilde odtü'de de 1977 haziranında standartlaşma eğilimindedir. o yıllarda odtü ve beytepe kampüslerinde sol ve sağ kavgaları neticesinde kamplaşmadan ötürü neredeyse bir metrekareye iki silah falan düşmektedir. sağcısı solcusu herkes silahlıdır. silahlar yurtlarda parke diplerinde dolap içlerinde saklanmakta. arama yapılacağı zaman hemen komple başka bir yere taşınmakta sonra tekrar getirilmektedir. o yıllarda üniversitede okumuş amcalarınıza sorun.

    haziran başında üniversitede boykot vardır, odtü'de sol kendi fraksiyonları arasında kavgalı da olsa öğrenci tabanında hakim bir durumdadır. ancak durmadan silahlanma eğilimindedirler. silah da kampüse genellikle kapıdan sokulmaktadır. yine günümüz şartlarıyla değerlendiremiyoruz. bugün metal dedektörü var, kapalı devre kamerası var, kızıl ötesi var. 1977 yılında ise bu aramayı yapacak sırtında g3'ü asılı iki adet er vardır. üniversiteye giren çıkan herkesi elleriyle mümkün mertebe aramaktadır bunlar. bazılarını aramaz (kafasına göre) bazısını arayamaz (araya kaynar) bazısını ise denk getirir arar. ertuğrul karakaya'dan önce okula girip aranmayan grup ya birinci ya da ikinci gruba dahildir. ilk grubu aramadığı ve arayamadığı için karakaya'nın grubunu durdurup aramak ister.

    onlar zaten silahlı oldukları için arama gözaltına alınma ve silahların müsaderesi anlamına gelmektedir. karakaya ise bu durumu kurtarmak için önce boykot olduğunu ve ilk grup aranmıyorsa kendilerinin de aranamayacağı ekseninde tartışma çıkarır. jandarma erleri olmaz arayacağız deyince tartışma büyür. ertuğrul karakaya kapıya hamle edip içeri dalar ve içeri koşmaya başlar. sırtında asılı olan g3'ü eline alan asker de onun peşinden okula dalar. bu ikisi kovalamacaya başlarken kapıdaki diğer asker ve diğer gruplar koşanların ardından bakakalır.

    ağaçların binaların ardına yardırıp buna rağmen izini kaybettiremeyen karakaya heyecan yapar ve askerin "dur yoksa ateş ederim" demesiyle belindeki (yanılmıyorsam) 7.65mm fransız model 66 unique tabancasını* çıkartır ve koşmaya devam ederken silahı askere doğru çevirip tetiğe basar. silah ateş almaz. ikinci mermiyi namluya sürmeye hazırlanırken er osman özdemir bakar ki silah çekiliyor, g3'ünü omuzlayıp karakaya'ya arkadan bir el ateş eder. kurşun otopsi raporunda sol kaburga altından karaciğeri önlü arkalı delerek, büyük bir çıkış yarası açarak, ön tarafı komple patlatarak çıkmıştır.

    bir dakika geçmeden bir cj5 jip ile karakol komutanı jandarma üsteğmen olay yerine gelir. yerde can çekişmekte olan karakaya'yı görür. araçtaki astsubayı bölgeyi kordon altına alması ve olay mahaline kimseyi sokmaması için görevlendirir ve karakaya'yı jipe koyup hemen hastaneye yardırır. nitekim o yara sağ kalınacak türden bir yara değildir. kampüsten anayola çıkıldığında ertuğrul karakaya kan kaybı ve şok yüzünden ölür. süngüleme ambulansı sokmama falan çok komik, gerçekdışı şeyler, ambulans kampüse yetiştiğinde karakaya çoktan hastane kapısından içeri jiple taşınmaktadır.

    ardından osman özdemir'in silahı alınarak kendisi beytepe tarafındaki karakola getirilerek ilk ifadesi alınır. olayı başka gören şahit yoktur. herşey 40 saniyede olup bitmiştir. er osman özdemir ifadesinde ise durmadan aynı şeyi tekrarlayıp durmakta, yemin billah etmektedir.

    "silahı bana çevirdi, ateş etti, sonra tekrar çak çuk yaptı yine doğrulturken vurdum"

    kriminal incelemede ise ertuğrul karakaya'nın silahında namluda ve fişek yatağında barut çamuru bulunamaz. yani silah ateşlenmemiştir. osman özdemir öyle bir yalan söylemekte intibaı verir. kendine silah çekilmeden vurup öldürmek açıkça kastı aşan fiile girmektedir. cezası ağırdır.

    dört beş kez ifade verip aynı ifadesine sadık kalan jandarma erini dinleyen aynı üsteğmen "ne bok yiyeceğiz" diye düşünürken bir an durur. ifade vermeyi sürdüren osman özdemir'in sözünü keser ve sorar.

    "lan oğlum çak çuk ne lan?"

    jandarma er sürgülü yarı otomatik tabancaların üst sürgü kapağının geriye kurulması hareketini gösterir.

    "böyle çak çuk yaptı gumtanım"

    üsteğmen düşünür. fransız onlusu yarı otomatiktir. silah bir kez ateşlenirse ikinci merminin atılması için silahın tekrar kurulması gerekmemektedir. silah boş kovanı atarak ikinci mermiyi kendisi ateşe hazırlamaktadır. kullanıcı bu hareketi kendisi manuel yapmak zorunda kaldıysa o halde bir tür ateş almama durumu söz konusudur. daha da ilginci dolu bir silah o şekilde kurulduğunda namluya sürülü ateşlenmemiş mermiyi de boş kovan yatağından dışarıya atmaktadır. yani eğer bu er doğru söylüyorsa suç mahalinde bir yerlerde bir adet patlamamış 7.65mm mermi olması gerekmektedir. üsteğmen ceketi alıp vın diye odadan çıkar ve jiple gerisin geriye odtü'ye intikal eder.

    burada hava kararmaya başlamışken saat 18 sularında 10 kadar erle kapıdan ertuğrul karakaya'nın vurulduğu noktaya kadar her yeri didik didik sekiz on kez ararlar. ara ara ara iki saat sonra gerçekten de toprağa toza yarı gömülü böyle bir adet mermi bulunur. üstelik patlamamış merminin kapsülündeki iğne oyuğu erin ifadesiyle örtüşen bir numaralı delil olarak savcıya iletilir. savcı da bu mermiyi kriminal laboratuarına göndererek gelen raporda kapsüldeki oyuğun %99 karakaya'nın tabancası ile yapıldığını okur. sonuç olarak açılan kamu davasında kendisine öldürme amaçlı silah doğrultan öğrenciyi vuran jandarma erinin kendini korumak için bu fiili işlemiş olmasının ortaya çıkan tehditle orantılı olduğunu mahkemeye yazar ve ere bir suç isnat etmez. osman özdemir nefs-i müdafaa'dan beraat eder.

    şurada nispeten tarafsızca anlatılmış

    bu tip anlatımlar pek olmadığı ve ertuğrul karakaya da kendi yoldaşları hariç çok aşırı tanınmadığı için bundan sonra hikayeyi süslemek ağzı olana kalır. faşistler süngüler kahpeler botlar kompradorlar.

    oysa işin aslı beş metre geride bir insan evladı sizi elinde g3 ile takip ediyorsa silah çekip ateş etmeye çalışmak frpde yirmilik zar atıp iki kere 19-20 denk getirmek gibi bir şey. olacak şey var olmayacak şey var. adrenalin tutkunuysanız bungee jumping falan önerirdim ben.

  • 3 gün önce iftara 5 dakika kala;

    misafir: tuvalet ne taraftaydı?
    aden (3,5 yaş) : kakan mı var?
    ......... misafirin suratında kocaman bir; ne alakası var ya ben yapmam öyle pis pis kaka şeyler ifadesi..........
    ben: oğlum ehehehhe ne kadar ayıp..
    aden (3,5 yaş) : neden büyükler kaka yapmaz mı? çok ayıp mı kaka?

  • kirli pijamayla çıktığı astral seyahatte haklı sebeplerle içeri alınmayan bir yolcu. boyutlar arası tura çıkıyorsun adamakıllı giyinseydin ya! hiç mi 8. boyuttaki ihsan beylere saygın yok?

    eskiden 5. boyuta bile kravatla çıkılırmış azizim. şamanlar da bozdu kendini. hey gidi hey!

  • garson ezikleme sorusu. ne kadar ayıp, kaç yaşında adamsın, yakıştı mı?

    garson arkadaş, bir sonraki sefer içinde ne olduğunu bilecektir. içindekiler +1 olarak.

  • bunu yapmaya çalışırken art arda 3 kırmızı ışıkta geçen bir gerizekalı gördüm ben.

    sabahın erken saatleri olması, kaza olmasını önledi. açıkcası arkasında olduğum için ne yapmak istediğini uzun süre anlamadım. 3. kırmızı ışığa yaklaşırken mesaj yazdığını gördüm, sonrasında gaza bastım, yetiştim ve kısa bir korna çaldım delikanlıya. "ne var amuaaaaa goyyyim?" şeklinde surat ve el hareketiyle karşılık verdi. çünkü kendisi fernando alonso'nun sol taşşağıydı ve hem mesaj yazıp hem de araç kullanabilirdi.

  • üniversite sınavından çıkmış, allak bullak olmuşum, annem kapıda beklemiş, konuşmuyorum, ağlıyorum... ana kız okuldan çıkıyoruz. okulun hemen yakınında park etmiş kamyonlar var, adamın biri kamyondan iniyor, bildiğin kamyon şöförü:
    adam-ne ağlıyor bu?
    annem-sınavı kötü geçmiş de. (annem de şokta sanırım)
    adam-(bana dönüp)- ağzının üzerine bir çakacağım şimdi!
    ben- ühüüüüüü. (daha yüksek ağlama sesi)
    annem-üzülme bak, adam da dövecek...

  • en büyük gizem bilinçtir. beyin denen biyokimyasal et yığınından o muazzam farkındalık nasıl çıkar, işte asıl soru ve gizem bu. bilinç belki bilinen evrenin en büyük gizemi ve çözümü bize hem en uzak hem en yakın zor problem.

  • boyu 20 metreye kadar olabilen, tüm okyanuslarda ve akdenizde yaşayan bir balina türü. türkiye kıyılarında da görülmüştür haliyle. kaşalot adıyla da bilinir.

    oldukça ünlü bir balina türüdür. bunun sebebi insanlar tarafından yağları için senelerce avlanmış olmasıdır. balina yağı özellikle meşale, lamba ile aydınlanmak için kullanılıyordu. uzun uzun yanan bir yağdı. ayrıca tek bir avda yüzlerce kilo yağ elde ediliyordu. bu dönem balina nüfusunun ciddi oranda düştüğü dönemdi. günümüze yaklaştıkça aydınlatma olanaklarının değişmesiyle balina yağı da popülerliğini yitirdi.

    parfüm yapımında kullanılan amber adlı ürün ispermeçet balinasının midesinde oluşur. amber, balinanın yuttuğu mürekkep balıklarının bağırsak çeperini etkilemesiyle salgılanan bir maddedir. parfümeri sektörü için nadir bulunan çok kıymetli bir maddedir.

    bir diğer önemi çok derin sulara dalabilmeleridir. derin sularda yaşayan dev kalamar, dev mürekkep balığı adıyla bildiğimiz canlıların varlıklarına uzun zaman kanıt teşkil ettiler. balinaların derisinde bulunan vantuz izlerinin çapı hesaplanarak derin sularda yaşayan, boyu 20 metreye ulaşan dev kalamarların olduğu tahmin edildi. çünkü bu izleri yapabilecek bilinen bir kalamar türü yoktu. yıllarca sadece tahmin edilerek, şehir efsanesi kıvamında kaldılar ancak günümüzde özellikle japonların araştırmaları bu canlıların varlığını da görüntülü olarak kanıtladı.

    4 metrelik bir örneği

    vantuz izleri

    balina vs kalamar çizimi