hesabın var mı? giriş yap

  • crespoo1984; cinsiyet: erkek; yaş: 22; il: istanbul
    geçen yıl dört arkadaş aynı eve çıktık. şehir suyu kireçli olduğu için damacanayla su alıyoruz. su alma sırası bana geldiğinde damacanayı musluktan dolduruyorum. parayı da cebe atıyorum. şu ana kadar kimse iki su arasındaki farkı anlamadı.

    meali:şimdi yazınca anladım ki aslında hepimiz aynı şeyi yapıyomuşuz!

  • rus psikiyatr ve psikolog olan bluma wifona zeigarnik’in adıyla anılan ve ilk olarak 1900’lerin başında fark edilen ve gündeme gelen kavram.
    1920’lerde zeigarnik bir grup psikolog arkadaşıyla beraber bir restorana gider ve siparişlerini verir. siparişi, tek bir garson almıştır. daha şaşırtıcı olanı ise hiçbir siparişi kaydetmemiş olmasıdır. garson hiçbirinin siparişini unutmadan eksiksiz ve yanlışsız olarak getirmiştir. grup, yemeklerini yemiş ve restorandan çıkmıştır.
    ziegarnik restoranda şalını unuttuğunu fark eder ve geri döner. kendilerine servis yapan garsonu bulur ve şalını görüp görmediğini sorar. garson ne kendisini ve ne de şalını hatırlamaktadır. hatta o kalabalık psikolog grubunu bile hatırlamamaktadır. bu durumu çok şaşırtıcı bulan zeiganik garsona bunca siparişi aklında nasıl tuttuğunu sorar. garsonun psikoloğa söylediği tek şey, siparişleri aklına yazıp, yemeklerin ilgili kişilere ulaştırılmasını sağladıktan sonra siparişleri aklından sildiğidir. bu durum zeigarnik’in çok ilgisini çeker ve yaptığı çalışmalarla şu sonuca ulaşır: bitirilmemiş, sonlandırılmamış işler, zihni daha fazla meşgul etmektedir. iş bitince, zihin bu meşguliyetten kendini kurtarmaktadır.
    daha sonraları birçok araştırmaya konu olan bitmemiş işler teorisi aslında tabir yerindeyse zihnimize adeta birer çivi gibi çakılı kalan plan, proje ve işleri anlatmaktadır. örneğin öğrenciler ders çalışma planı hazırlar. ve kendine söz verir; ilk pazartesiden itibaren bu çalışma planına uymaya başlayacaktır. başlar da, ama iki-üç gün uyguladıktan sonra sapmalar başlar plandan. ve devam ettirmez, yarım bırakır. ya da diyet listesi hazırlar bazılarımız ve haftanın ilk günü diyetine başlayacak, sıkı bir şekilde uyacak, hedeflediği kiloya gelecektir. diyete harfiyyen uyulan birkaç günden sonra, tamamen rafa kalkar her şey. ve yine yarım kalır diyet. başka birimiz bayram öncesi derin temizliğe başlayacaktır. ama hafta başında başlamayı tercih eder. dip köşe evini iyice temizleyip misafirlerini gönül rahatlığıyla ağırlamayı hayal etmektedir. öyle derin bir temizliğe girişilmiştir ki, ilk gün belki de yalnızca mutfak dolapları silinebilmiştir. dip köşe temizlik de altından kalkılamayacak bir yük olup yarım bırakılmıştır. bitirilmemiş tüm bu işler sırtımıza yük olmuştur ve biz planlarımızı veya hedeflerimizi düşünmeye fırsat bulduğumuz anlarda olanca ağırlığıyla bizi adeta ezmekte, zihnimizi meşgul etmektedir. çünkü ertelemekteyizdir işlerimizi. ve erteleyip de bir türlü tamamlayamadığımız işler, planlarımızı uygulamaya almadığımız her gün, daha da büyümekte bir çivi gibi zihnimizi rahatsız etmektedir.
    peki bu durumdan kurtulmanın yolu yok mudur? sorunun çözümü nedir?
    elbette ki vardır. büyük hedeflerimizi günlere veya kolay başarılacak küçük hedeflere bölmek. ve de en önemlisi en kolay başaracağımız adımdan başlayarak kendi zihinsel motivasyonumuzu sağlamak.
    başardığınız her aşama size ödül ve diğer adım için güç kaynağı olacaktır. hedeflerine her seferinde biraz daha yaklaştığını fark eden zihniniz bir yandan bir sonraki adım için güç toplarken, diğer yandan da kendini batık çivi gibi rahatsız eden bitmemiş işlerinden birer birer kurtulacaktır.

  • kentlesme sürecinde duygusuzlasmis ve mekaniklesmis insanoglu için tekrar dogaya dönüs dönemidir romantizm. romantik sairler****** bembeyaz bir sayfa olarak dogan bir bebegin kentsel toplum düzeninde kirlendigini düsündügünden bir gün hiç kimsenin kendisi olarak kalamayacagina, normlara yapisik bir seri üretim ürünü olacagina inanir. bu yüzden siirlerinde ya kirlenmeyi ya da arinmayi ele alir. ama bunu yaparken tek bir hataya düserler: o da abartmak. dogalligi anlatirken dogal olamazlar. süslerler, sulandirirlar. bu yüzden eserleri su anda klisenin önde gideni yapmacik saçmaliklar olarak gelebilir. ama her yazari da kendi dönemi içinde degerlendirmekte fayda vardir..

    ha bu terim, o günlerden bu günlere nasil evrilip çevrilmis, günümüze "iki mum, bir sarap aldim. kari bana kesin verecek olum"a gelmistir o da apayri bir mevzudur..

  • burada da şöyle bir ayrım var ama:
    adam ne kadar zeki olduğunu ısrarla gözünüzün içine sokmaya çalışabilir, şimdiye kadar edindiği bilgi birikimini entelektüel terör haline getirebilir. ve sonunda da dünyanın en itici insanlarından biri birisi olur. girdiği her ortamda schopenhauer konusu açabilir.

    diğer gruptakilerse, "tam o anda" zekalarını konuştururlar. bu tür adamların garip bir çekiciliği vardır. birden değil, yavaş yavaş içine düşersiniz. böyledir.

  • bu aralar ahmet hakan'la tartışan her dönemin yazarı varlık.

    ahmet hakan (11 mayıs)
    "dünya ne sana ne de bana kalmaz.
    sultan süleyman'a kalmadı.
    kenan evren'e kalmadı.
    sana da kalmaz.
    ona da kalmaz.
    böyle hiçbir kitap yazmaz.
    ne diyelim?
    barlasların başı sağ olsun."

    mehmet barlas (12 mayıs)
    "rahmetli erbakan'ın karşısında süt dökmüş kedi gibi beyaz çorapları ile otururken biraz sonra aydın doğan'ın sofrasında şarap servisi yapmayı sınıf atlamak zanneden dalaksız mürtediler, yine kaşınıyorlar. neticede bu gibilerin sonunun önce sözcü'ye gönderilmek ve sonra da aydın doğan'la davalaşmak olduğunu biliyoruz. bu sonu bekleyin, görürsünüz."

    ahmet hakan (14 mayıs)
    "seni cenazede neden göremedik mehmet?
    kenan evren ölünce, kenan evren'in en yakın arkadaşı mehmet barlas'a "başın sağ olsun" dedim. o da bana cevap verdi:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    zaten mehmet barlas'a ne zaman "sen kenan evren'in arkadaşı değil miydin, evinde ağırlamadın mı, millet zindanlarda çürürken sen kenan evren'le kah kah kih kih mavra çevirmiyor muydun" diye sorsam... aynı cevabı veriyor:
    "beyaz çorap, erbakan, nişantaşı, sınıf atlama, kafe falan..."
    sen bırak bunları da cevap ver:
    neden arkadaşının cenazesine gitmedin?
    muteber bir devlet başkanı iken evinde ağırlamakla hava attığın şahıs, itibarı kalmamış bir halde ölünce... neden sırtını çevirip kaçtın?
    hiçbir soruma doğru dürüst cevap vermiyorsun.
    bugünün muteberlerine de yarın öbür gün aynı muameleyi yapmayacağının bir garantisi var mı, bari bu soruma cevap ver."

  • o kadar algıya rağmen deniz bitmiş.

    açlık ve sefaleti türkiye’ye getirdik artık diyor. kabullenmek de önemli. belki erken seçime doğru gider ülke.

  • cips konusuna bir çok kişi dikkat çekmiş ama ben olayı biraz daha geçmişe taşıyayım.

    sene 1991-92 falan*, her gün bir paket cips alarak hayatımı sürdürüyorum. çocuğuz işte yerken de sürekli üstündeki yazıları okuyorum, son kullanma tarihi falan her şeyi okuyorum. o zamanlar bedavasız kampanyasız aile boyu ruffles 210gr.(nerden nereye gelmişiz bak.)

    bir gün yine almışım cipsimi yerken bir baktım 205gr. olamaz böyle bir şey. döndüm bakkala diğer cipslere bakıyorum kimisi 210 kimisi 205gr. 1 hafta daha dikkat ederek 210gr. olan paketleri aldım ama onlar da bitti.

    1 yıl içinde 180gr. olmuştu bizim cips. sonra işte yüzde 20 bedavalar başladı. 203gr. 205gr. 198gr.

    118gr. ne amk?

    manyağın biri var orada ayar yapıyor gram gram.

    - efendim 1 gram daha indirdim kârımızı maksimize ettim.
    - aferim evladım yarına da bir meeting set edelim.

    hıammına koduklarım

  • afganistan ve pakistan'dan sonra sınır kapılarının sonuna kadar açılacağı bir milleti daha keşfetmiş olduk. ey nijeryalılar siz de gelin bir siz eksiksiniz bu ortadoğu bok çukurunda.

  • - kde'de programlar kötü bir arayüzle geliyorlar (gnome kullanıcısı)
    - gnome'da programlar kötü bir arayüzle geliyorlar (kde kullanıcısı)
    - linux'ta programlar kötü bir arayüzle geliyorlar (windows kullanıcısı)
    - windows'ta programlar kötü bir arayüzlerle geliyorlar (mac kullanıcısı)
    - türkiye'de hatunlar kötü bir arayüzle geliyorlar (author)
    - davos'a bu adamlar ne yüzle geliyorlar (tayyip)