hesabın var mı? giriş yap

  • bbc human instinct belgeselinde penguen-taş örneğiyle açıklanan olgu. penguenlerde erkekler kuluçkaya yatıyor. bu erkekler önceden karaya çıkıp taş topluyor. kimin ne kadar taşı olursa yuva o kadar yüksek, dolayısıyla da yumurtadaki yavrunun soğuktan zarar görme ihtimali o kadar düşük oluyor. sonradan karaya çıkan dişi penguenlerde de çiftleşilecek erkeği seçerken yuvası büyük yani taşı çok olanı seçme eğilimi oluyor... taş = para.

    bir de meşhur bir video vardı, milletin topladığı taşları çalan hırsız penguen :) tanıdık geldi, değil mi? :)

  • adamın evinde dolabın içinde don, gömlek yakalanmış. bir de adamı bıçaklamış altı yerinden, yaptığı savunma "babam ve iki kardeşim suriye'de bomba saldırısı sonrası öldü. annem ve kardeşlerimle türkiye'ye geldik. aileme ben bakıyorum. annem hasta. adaletinize sığınıyorum" şeklinde.

  • vucudumuzda bulunan toplam bakteri sayisinin milyonda birine tekabul eder.
    bu yuzden pratikte hepimiz bokuz.

  • anne: gel. sarho$ olsan da gel. baban daha gelmedi.
    $ahis: gelmem.
    baba: gelsene lan $erefsiz...

    [tuzaktan kurtulunur]

  • keops piramidi, mısırda bulunan en eski ve en büyük üç piramitten birisidir. eski dünyanın yedi harikalarından birisi ve günümüzde büyük oranda bozulmamış tek yapısıdır.

    bu piramitlerin nasıl yapıldığına dair birçok teori bulunsa da, henüz nasıl yapıldığı kesinlik kazanamamıştır. bu teorilere chris massey isimli birisi ilginç bir teori daha eklemiştir. bu teoride bazı eksik noktalar olsa da, temel noktası taşların taşınması ve şekillendirilmesinde suyun kullanıldığıdır.

    keops piramidinin yakınlarında su kaynağı bulunmamaktadır. en yakın su kaynağı nil nehriyle birleşen küçük bir akarsudur ve keops piramidiyle arası yaklaşık 10 kilometredir.

    heredot, keops piramidinin bulunduğu gize şehrine geldiğinde, kendisine piramidin tamamlanmasının 10 yıl sürdüğü söylenmiş. chris massey, incelemeleri sırasında bölgede çok sayıda su yolu ve şerit görmüş ve teorisini bu gördüklerine dayandırmış.

    kalker taşı, taş ocağından çıkarıldığı ilk etapta yumuşak bir taştır ama atmosferdeki karbondioksit ile temasa geçince sertleşir. kalker taşını taş ocağından çıkardıktan hemen sonra suyun altına koyarak setleşmesinin önüne geçilmiş ve bu sayede yumuşak kalan taşlara şekil vermek daha kolay olmuş. aynı zamanda taşları suyun altında çevirmesi de daha kolay hale gelmiş. su seviyesinin, taşı şekillendirmede boyut olarak faydası da olmuş. suyun dışında kalan parçalar kesilerek, her taş aynı boyuta getirilmiş.

    kalker taşını suyun içinde hareket ettirmek kolay değildir. suyun kaldırma kuvvetini kullanarak, bu işi kolaylaştırmaya çalışmışlar. kalker taşını suyun içinde yüzdürmek için çeşitli yöntemler kullanılmış. ilk etapta kalker taşına tahta bağlandığını düşünse de, dönemin şartlarındaki imkanlara göre pek inandırıcı olmayan miktarda odun gerektiği, bu sebeple odundan başka malzeme kullanıldığını düşünmüş massey. teorisine göre, hayvan derisini papirüs ile kaplayarak, kalker taşını bununla sarmışlar ve bu şekilde suyun içerisinde yüzdürmüşler.

    papirüs, mısırda yaygın olarak kulanılan bir malzeme. hayvan derisi ise o zamanlar su ve şarap gibi sıvı maddeleri taşımak için yaygın olarak kullanılan bir malzeme.

    daha önceki teoriler kalker taşlarının nil nehrinden papirüs tekneleri üzerinden getirildiğini söylemektedir. bu yöntem ise hem daha güvenli, hemde taşların devrilme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

    taşların taşındığı geçit yolu, daha önce belirtildiği gibi su yolu ve şeritlerden oluşmaktadır. ilk geçitin su seviyesi, limandaki su seviyesiyle aynı olabilir. kalker taşı ilk kapıdan geçtikten sonra kapı kapanacaktır. suyu tutan ikinci kapı ise yükselerek taşları tepeye doğru çıkaracaktır.

    suyun içerisinde kalker taşının yukarı doğru gitmesi pek mantıklı gelmese de, atmosfer basıncı sayesinde mümkün. kısaca şöyle ve şöyle

    ilk iki kapı genel olarak şöyle özetlenebilir.

    taşları daha yukarı itmek için daha fazla basınca, dolayısıyla daha fazla kapıya ihtiyaç vardır. taşları yan yana getirmek için işçilerin halat kullandığı düşünülmektedir.

    son kapıdan geçen taş, hendeğe doğru yüzdürülerek inşaat alanına ulaştırılır. inşaat alanında son işçilikler yapılarak, taş istenilen yere getirilir ve istenildiği gibi şekillendirilir.

    piramidin bir tarafı bu şekilde inşa edildikten sonra, aynı sistem diğer yanları inşa etmek için kullanılır.

    son olarak başka bir su yolu olduğu düşünülen şöyle bir fotoğraf daha bulunmaktadır.

    bu teoriyle ilgili daha detaylı bilgi youtube üzerinde bulunmaktadır.

  • bir insan ülkesinden bahsederken, ne kadar duru ve samimi olabilir onun cevabıdır. nuri bilge ceylan'ın cannes film festivalinde ödülü alırken yapmış olduğu konuşmada şöyle geçiyor bu ülke:

    "'bu ödülü, tutkuyla sevdiğim, yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum''

    yüzlerce sayfa yazsan, sağından girip solundan çıksan, tepeden tırnağa resmetsen; bir ülkenin içinde bulunduğu durumu bundan daha güzel anlatamazsın. bir cümle, sekiz kelime ve olay bitmiştir. bir güzelliğin bu derece güzel tasvirini en son sadri alışık 40 yıl önce menekşe gözler'de yapmıştı. fatma girik'in çakmak çakmak gözlerinin yanına tutmuştu bir tutam menekşeyi. fatma girik'in gözleri miydi asıl güzel olan, yoksa menekşeyi tutanın bakışlarındaki ateş mi güzelleştirmişti o gözleri?

  • yine birileri mağdur olmuş, beleşe marş yapmış. marşı dinlemedim. yapmasaydın.

    euro 2020 yatırımları amma patladı. dün maçtan hemen sonra çıkan turkcell reklamını izlerken bir gülme geldi.

    kıraç takımın başarılı olacağını herkesin marşını söyleyeceğini düşünürken turnuva bizim için erken bitti. marş çöp oldu, kıraç da bize trip attı. valla çok komik lan.

  • zaman oyle bir zaman ki yolda birisi sana sovse durduk yere duymayip yola devam etmek gerekiyor.

    hic ugruna yasamini yitirmis.

  • bi adam elinde telefon;

    -aloo,hayvanat bahçesi mi?
    -evet?
    -zebra orda mı?
    -burda?
    -versene bi!
    -arkadaşım kafan almıyo heralde.yeter arama artık
    -maymun? sen misin?
    -la havle vela kuvvete...
    -oha müslüman maymun..

  • dilimizdeki adi ile kucuk dunya hipotezi. 1967 yilinda sosyolog stenley milgram'in yaptigi bir dizi deneylerden sonra ortaya attigi bir varsayim. bu varsayima gore; "dunya uzerindeki herhangi iki insan, ortalama 6 halkali bir tanislar zinciri ile birbirine baglidir."

    peki milgram bu varsayima hangi deneylerden gecerek ulasti, milgram'dan sonra bu hipotezi dogrulamak icin yola cikan diger bilim adamlari hangi deneyler ile onu destekledi ya da bu hipotezi curutmek icin veriler buldu? bakalim;
    stenley milgram ilk olarak 1967 yilinda " psychology today" dergisinde "the small world problem" adinda bir makale yayimladi. bu makalede, diger meslektaslarina belirli matematiksel ve sosyolojik veriler dahilinde sosyal iliski zincirleri uzerine bir soru soruyor ve yazinin sonunu da kucuk bir ipucu ile noktalandiriyordu. milgram 1969 yilinda, yani makalenin ilk kez yayimlanmasindan tam 2 sene sonra kendi sorusunun cevabini yine ayni dergide bu hipotezin "teknik raporu" ve deneysel surecini de kapsayan baska bir yazi ile verdi.

    bu deneyin ilk basamaginda milgram once bir hedef ulasici belirleldi. hedef ulasici sosyologun harvard universitesinden bir ogrencisi idi ve boston'da ikamet ediyordu. daha sonra uzerinde yalnizca hedef ulasicinin adi bulunan 60 mektup hazirladi, mektuplarin tumunu kansas'taki "postaci" deneklere verdi ve bu mektuplari uzerinde adi yazan kisiye elden ele ulastirmalarini istedi. deneyin ilk basamaginin sonucu su sekildeydi;
    - gonderilen 60 mektuptan yalnizca 3 tanesi hedef ulasiciya ulasmistir.
    - mektuplardan bir tanesi 4 gun gibi kisa bir zamanda hedef ulasicinin eline gecmistir.
    - mektuplarin %5'i hedef ulasiciya "basarili" bir sekilde ulasmistir.

    deneyin ikinci basamaginda yine uzerinde yalnizca hedef ulasicinin adi bulunan 300 mektup kopya etti ve bu kez mektuplari amerika'nin cesitli eyaletlerinde(bu arada boston'in abd'nin dogu ucunda oldugu dusunulurse, milgram diger 300 mektubu ozellikle bati ve orta abd eyaletlerine dagitmayi tercih etmistir) yasayan ve hedef ulasici ile birebir iliskisi bulunmayan kisilere dagitti.
    uzerinde herhangi bir adres bulunmayan yalnizca alicisina ait tek bir isim bulunan bu mektuplarin sahiplerinden milgram'in beklentisi, kisilerin yalnizca elden ele, tanidiklari araciligi ile bu mektuplari hedef ulasiciya iletmeleriydi. deneyin ikinci basamagindaki sonuc; "gonderilen 300 mektuptan 60'i ortalama 6 basamaktan gecerek hedef aliciya ulasmistir". yani hedef aliciya ulasan bu mektuplar, mektubun ilk sahibinden hedef aliciya gelene kadar toplam 6 el degistirmistir.
    deneyin bu basarisi "alti ayrilik derecesi"(six degrees of seperation) teoreminin toplumsal sosyoloji literaturune girmesini saglamistir.

    milgram'dan yaklasik 30 kusur yil sonra baska bir sosyolog olan columbia universitesi ogretim gorevlisi duncan watts ve ekibi, milgram'in "kucuk dunya hipotezi"ni cesitli nedenlerle yeniden masaya yatirdi. bu nedenlerin en basinda da milgram deneylerinde kullandigi deneklerin cok sinirli sayida olduguna inanmasidir. watts, bu deneyin denek sayisini da arttirirken(hedefi en az 100 bin gondericidir) internetin de nimetlerinden yararlanmayi tercih etmistir. hali hazirda edindigi denekler arasinda sibirya'daki bir pizzacinin garsonu, cin'deki bir guzellik salonun manikurcusu ya da bir hava hostesi gibi ona gore "siradan" ancak yaptiklari meslekler icabi bir gun icerisinde bir ev kadinindan daha fazla kisi ile diyalog halinde olan kisiler tercih edilmistir.
    ducan watts da deneyinin ilk ayagini gectigimiz gunlerde tamamlamis. bu deney de oldukca sasirtici sonuclar barindiriyor. ornegin, e-postalardan biri avustralya'daki ilk elinden sibirya'daki hedef aliciya yalnizca 4 gunde ulasmis.