hesabın var mı? giriş yap

  • 90'lar diyenlere hatırlatalım; o yıllarda hiçbir et ve süt ürününün çakması yoktu. kaşar kaşardı, sucuk sucuktu...
    hileli ürünler ve hilekâr insanlarla mücadele vardı. şimdi kıyma diye alıyorsun sakatat artığı çıkıyor. 90'lar girsin size.
    90'lar kalitesindeki sucuk ve salamlar yine lüks. sahtesine razı olduk ama sahteleri de lüks!

    son 20 yılı içeren yıllardır. salam diye kauçuk çiğneyenleri hesaba katmazsak.

  • sovyetler birliği’nden ayrılan devletler ve eski doğu bloğu ülkelerindeki lingua franca konumunu gittikçe kaybetse de, hala slav dillerinin en önemlisi, dünyada en çok konuşulan diller sıralamasının beşincisi ve birleşmiş milletler’in altı resmi dilinden biridir rusça.
    ön- ve son eklerin bolluğu, kelimelerin uzunluğu, isim ve sıfatların hallere göre çekimlerinin karmaşıklığı rus dili ve edebiyatına zenginlik; bu dilin öğrencisinin beyin hücrelerine ise fazladan mesai olarak geri dönmektedir. bolşevik devrimi, kızıl devrim ya da (kasım’da yapılmış olmasına rağmen) ekim devrimi diye de anılan 1917 devrimi, kültürün her öğesine olduğu gibi rus diline de damgasını vurmuştur ve benim burda değinmek istediğim de şahsen daha çok bu etkilerdir:
    kitleleri bilinçlendirmek, okur-yazar oranını yükseltmek adına lenin ve şürekasının ilk yaptığı iş kiril alfabesini daha kolay öğrenilir hale getirmek; kimi harfleri atmak, kimilerinin görünüşünü, kimilerinin de telaffuzunu basitleştirmek olmuştur, ki bugün nostaljik tatlar yaşamak adına pekçok rus’un, dükkanına ya da şirketine bu eski harflerden oluşan isimler vermekte olduğunu belirteyim.
    devrimin dile bir diğer etkisi kendini hitaplarda göstermiştir. bay ve bayan (gaspadin/gaspaja) gibi burjuva işi hitaplar kaldırılmış, yerine özünde “arkadaş” anlamına gelen “tovarişç” kelimesi kullanılmaya başlanmıştır (bizde şahane züğürtler adı altında gösterilmiş pek başarılı jacques deval oyununun adı da batılı kaynaklarda tovarich diye geçer). tovarişç’in yoldaş* anlamına geldiğini sanmak da hatadır bu arada, “yoldaş” sözcüğünün tam tercümesi sputnik’tir ve sputnik sizin de bildiğiniz gibi amerikalıların en mühim uzay üssünün adıdır (komiklikti, en azından çabasıydı).
    devrimin rusça’ya bir başka kıyımı, onu i.k.d.b.d (iğrenç kısaltmalarla dolu bir dil) haline getirmiş olmasıdır. 1984’ün newspeak’inden hiç de farklı olmayan bir şekilde en gereksiz kelimeleri dahi kısaltmışlardır: “okul işçisi” dedikleri ve aslında “öğretmen” demeye çalıştıkları “şkolnyi rabotnik” şkrab olmuş; gizli istihbarat örgülerinin adı vchk (cheka), gpu, ogpu, nkvd, nkgb, kgb (komitet gosudarstvennoy bezopasnosti – devlet güvenliği komitesi) gibi, burda sadece bir örneklem grubunu sayabileceğim kadar değişik harf kombinasyonlarıyla anılmıştır.
    rus şehir ve caddelerinin isimlerinin devlet ideolojisinin elinde yalama olacak kadar sık değiştirildiği de hepimizin malumu bir olgudur. tacikistan’ın başkenti duşanbe’nin bir zamanlar stalinabad olduğunu (“abad” farsça’da şehir anlamına gelmekte; almanca’daki burg ya da rusça’daki grad kelime/soneklerinin muadili olmaktadır; bu bağlamda aşkaabad’ın “aşk şehri”, islamabad’ın ise “islam şehri” demek olduğunu hatırlayıp geçelim); önceleri tsaritsyn olan şehrin uzun yıllar stalingrad diye anıldığını ve destalinization yıllarında volgograd’a evrildiğini; ama tabii ad değiştirme konusunda en ünlü örneğin şimdi sankt peterburg (saint petersburg) adıyla bilinen ve zaten deli petro tarafından bu adla kurulmuş olan, lakin almanca tınısı yüzünden birinci dünya savaşı sırasında petrograd’a, devrim sonrasında ise leningrad’a dönüştürülmüş, 1991 yılında yapılan bir halk oylamasında ise yeniden sankt peterburg adına dönmeye karar vermiş şehir olduğunu bilelim. bugün kimi şehirlerde hoşluk olsun diye yol tabelalarına mekanın bütün eski isimleri yazılmakta, altalta yedi ismin dahi dizilmiş olduğu gözlenebilmektedir. ülkenin adı bile geceden sabaha değiştikten sonra bütün bunlar çok da garipsenmemelidir gerçi herhalde.
    tüm bu değişimlerin içinde beni en fazla eğlendiren ise, devrimin çocuklara konulan adlara yansıyış şeklidir. vladimir lenin kırması vladnen ya da ninel* isimleri ilginçtir hep de, bir zamanlar rus topraklarında teknolojik ilerlemeyi yüceltmek isteyen anne babaları tarafından traktor ya da raketa* adına layık görülmüş çocukların olduğunu bilmek daha ilgi çekicidir fikrimce. esas bir de, biri erkek biri kız olan, ve rev ile lyutsiya adları konulmuş kardeşlerin urban legend olup olmadığından emin olamadığım hikayesi vardır ki, neşe budur: annesi babası bu çocukları çağırırken “rev i lyutsiya” (“i” rus dilinde ve bağlacının ta kendisidir) diye bağırmakta, bu da “devrim” kelimesinin rusça’sı olan “revolyutsiya”yı sabah akşam zikretmeye bahane olmaktadır. gorbaçevli yıllarda çarlık rusya’sına ve özellikle de son romanovlar’a karşı geliştirilen romantik hislerin anastasya, nikolay, pavel, anna gibi romanov hatırası; batı özentisinin ise arnold, dzhonatan, karolina gibi ecnebice isimleri taşıyan bir dizi yumurcağa sebebiyet verdiği de bir başka gerçekliktir (lisede ingilizce’yi daha yeni yeni öğrendiğimiz yıllarda, biraz da problemli olan bir hocamızla ne olduğunu unuttuğum bir konuda konuşur/tartışırken ona “ama bu doğru” demek istemiş, lakin yetersizlikten olacak, “but this is the truth” yerine “but this is the reality” deyivermiş; varoluşsal açıdan ne kadar ağır bir laf sarfettiğimin farkına hocamız (sık sık girdiği için sınıfça hiç yabancılık çekmediğimiz histerivari bir tavır içinde - ve tabii ingilizce) “yaa, demek öyle, demek gerçeklik bu; soru şu aslında, gerçeklik diye bir şey var mıdır, buna ne diyeceksin bakalım ha?!” diye aşırı bir şekilde karşılık verene kadar varmamıştım. bu da rusça başlığının altında eksikliğini uzun süredir hissettiğimiz bir anekdottu gerçekten).

  • bel fıtığından ameliyat olmuş ,üç ay rapor verdiklerinden evde yatıyordum. eşim, akşam işten dönerken mukavva bir kutu getirip açtığında , daha bir haftalık yavru kedi, avucuma oturdu. adını kaşmir koyduk.
    o tarihten bu yana 20 yıl kadar geçti. birlikte yaşlandık. çok şey gördü . 1999 depreminde ataköy semtinde korkudan üç gün gizlendi. 6 aylıkken yatağımıza işedi. kastrasyon yaptırdık. siyam kedileri yün yemeği severlermiş. 2002 yılında yün iplik yuttu,veteriner zor kurtardı.
    evimizin bu küçük bireyi ,doğası gereği biraz vahşi ve huysuzdu. “ kırık kuyruk” denilen bir kısa kuyruğu vardı. bu yüzden görenler biraz şaşırıyordu. yabancı biri ile bağırarak konuşursak o da bizimle birlikte muhatabımıza bağırarak miyavlardı. nankör değil sadıktı.
    son bir yıldır ,diş taşı yüzünden zor günler geçirdi. taşları temizlemek için narkoz verilmesi gerekiyormuş, uyanamaz dendi-biz de öyle düşündük- taşlar temizlenemedi. kuru mamadan konserve mamaya geçildi. yaşlanma nedeniyle kemikler gücünü kaybetti,kaslar eridi. atlamayı bırakın zor yürür hale geldi. inatla çişini kumuna yaptı. temizliğine özen gösterdi.

    son üç gün yemedi,içmedi. enjektörle verilen sıvıyı bile tükürdü. sonra dünyayı terketti.

    50 yıl sigara içip bıraktığımda ne haldeysem, şimdi de aynı haldeyim. 20 yıl ,dile kolay…

    tanım : dün ölen kedimizin adı.

  • benim hayalim , bahçeli müstakil bir ev , senin yaptığın beton blok hiç sikimde değil.

  • aradan yillar gecmesine ragmen adini soylediginizde insanlarin hala reklam muzigini soyleyebildigi en basarili reklam muziklerinden birisine sahip cocuklugumun en sevilen iceceklerinden biri. safarisini cok severdim, multivitamine bayilirdim vs. gecen gun markette onlu kutusuna rastlayip direk aldim. kardesimle evde "kaaapriii, kapri saaan, kapri kapri kapri saaan" diye dolaniyoruz artik. bi de evet ise, okula vs. giderken tasinmasi en mantikli iceceklerden birisi. akma derdi yok, patlama derdi yok ve hatta kolay kolay da isinmiyor. bu kadar reklamdan sonra heralde yakinda capri sun ticaret ltd sti bana is teklifi gonderir.

  • bazı yerlerde: "bilmem kaç bin tane, üst düzey, birinci sınıf yazılım mühendisinin ürünü elbette güzel olacak" falan deniyor, çok komik... sanki bundan önceki windows'ları microsoft'un çaycısı kodluyordu.

  • plaza köpeği olmak niye ezikleniyor onu anlamadım, birinin malına mı göz koyduk, birini birinden mi ayırdık, birinin parasına mı çöktük. ulan namusumuzla çalışıp paramızı yiyoruz, hiçbir şey yapmadan yiyen bizden daha mı doğru oluyor ahaha

  • ailesine sabır diliyorum, benim bile aklımdan çıkmıyor onlar ne yapsın. bu memlekette üç tane bir halt olamamış adam yanyana geldi mi her istediklerini yapabileceklerini düşünüyorlar. cahil insanın yaşadığını hissetmek için bu tarz vahşiliğe meyli var.

    bu karanlık sadece kardeşim alinin başını yakmadı yani anlayacağınız. bugün sevgilinizle el ele yürüyün mutlaka duvar dibine pusmuş üç beş çakalın tacizine maruz kalırsınız. saçınız uzundur küpe takıyorsunuzdur bu herifler size laf atacak cesareti bulurlar.

    kendi inançlarını, değer yargılarını, partizanlıklarını, taraftarlıklarını mutlak doğru kabul edip sizi yok etmek için bahane edebilirler. bahane edebilirler diyorum çünkü asıl sebep kesinlikle ideolojik değil. asıl sebep bu şuursuz pisliklerin yetersizliklerinden dolayı yaşayamadıkları hayatın acısını sizden çıkarmak istemeleridir. iki kelimeyi bir araya getirip konuşacak medeniyetten yoksun olduklarından kadınlara yaklaşamazlar, yaklaşana düşman olurlar. hissettikleri gibi özgürce giyinmek, dolaşmak isterler racona terstir yapamazlar, yapana düşman olurlar. iyi bir işte çalışmak isterler okul zor gelir okuldan kaçarlar, okuyup didinip bir yere gelene düşman olurlar. kızlı erkekli özgürce eğlenmek isterler, günahtır ahlaksızlıktır eğlenen kadın hafif meşreptir yapamazlar, yapana düşman olurlar.

    yani bu çöp yığınları her neyi isteyip yapamıyorsa onu yapanı yok etmek isterler. daha iyi yaşamak için ne yapmalıyım diye düşünüp gerçekten çabalamak zor olduğundan herkesi kendileri gibi yaşamaya mahkum etmek isterler.

    üç kuruş maaşla sefalet içinde 5 çocuk yapan ailesine laf edemez, gider çocuğum iyi eğitim alsın diye dişinden tırnağından arttıran emekçi ailenin aydınlık çocuğunu katlederler. bu şerefsizler yaşadıkları boktan hayatın sorumluluğunu her nasılsa kendilerinde, ailelerinde yahut devlette aramak yerine iyi eğitimli sorgulayan özgür bireylerde ararlar.

    üç çocuk yapın diyen hükümete "biz zor hayatta kalıyoruz hangi güvenceyle ben yeni insanların sorumluluğunu alayım dangoz!" diyemezler. tavşan gibi üreyip, hıyar gibi yaşamayı "allah kısmetini verir" bahanesiyle normalleştirirler. allah kısmetini vermediğinde de sersefil sokaklarda ona buna musallat olurlar. verilmeyen kısmetin hesabını allahtan yahut ailesinden yahut hükümetten sormaz sana bana eziyet olurlar.

    bu pislikler böyledir ali.
    seni onlar gibi olmadığın için dövdüler, öldürdüler.
    gerisi bahane, gerisi boş laf.

  • rıza baba: "ölmek de yaşamak da ekip işidir, ölmek de.... yaşamak da...".
    rıza baba: "ne yapıp edip o çocuğu bulacağız, ne yapıp... ne edip.."
    rıza baba: "aşk da nefret de gereklidir evlat, aşk da.... nefret de..."

  • "beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorunuza basvurun" ne lan doktor mu uretti lan ilaci yavsak. malının arkasında duracaksn. seni tanırım"