hesabın var mı? giriş yap

  • yok abi valla sizden bi numara olmaz.

    paran yoksa yeme diyeni mi ararsın, yok evde yap madem diyeni mi, iskendere o kadar para verilir mi diyeni...

    bakın gençler biz lise zamanında cebimizdeki harçlıkla haftasonu önce izmir hilton otelindeki emperland eğlence merkezine gider ister bowling ister atari oynardık. ardından sinemaya gidip çıkışta da kemeraltında iskender yerdik. hiçbirimiz de zengin değil orta direk memur işçi çocuklarıydık.

    sizi ne hale getirmişler böyle hepiniz alık olmuşsunuz.

  • bu atlar hobi olarak koşmuyor arkadaşlar. seve seve yaptıkları bir iş değil. zorla yarıştırılıyorlar. yedikleri dayağın bini bi para. ne bekliyordunuz ki? yarış kazanıp para getirirse değerli, getirmezse hiçbir değeri olmayan işçiler bunlar. millet boşuna mı kıçını yırtıyor yıllardır hayvanların yarıştırılması yasaklanmalı diye.
    tanım: yarış atlarının güzellikle koşturulabileceğini düşünen iyi niyetli insanları tanımamıza sebep olmuş durumdur.

  • "deschooling our lives" adlı eseriyle matt hern de destek attı bu mevzuya. kitap "alternatif eğitim-hayatın okulsuzlaştırılması" adıyla kalkedon'dan çıktı. şöyle diyor:

    "çocuklar, yaklaşık 190 yıl önce prusya’da, ulusu inşa edecek kurbanlar olarak seçildiler ve okullara kapatıldılar. prusya’dan tüm dünyaya yayılan “zorunlu eğitim”in hapishaneleri milyarlarca insani benzer süreçlerden geçirerek ıslah etti ve etmeye devam ediyor. bir özgürleşme eylemi olması gereken eğitim, düşüncelerimizi ders kitaplarına ve birilerinin direktiflerine, bedenlerimizi sınıfların, okulların içine, sıraların arkasına hapsederek, sistemin talimatlarına göre yasayan ve düşünen insanlar yarattı. okullar öylesine benimsendiler, asil işlevleri öylesine ört bas edildi ki, tüm aileler çocuklarının bu hapishanelerin gönüllü tutukluları olmaları için her yolu dener oldular. ailelerin isteksiz olduğu durumlarda ise devlet üstüne düşeni yaptı.

    bu kitap, 190 yılını geride bırakan zorunlu kitle eğitimine karsı alternatifler yaratmanın çabasında olan kişilerin deneyim ve düşüncelerinden oluşmuştur. her bir makale, eğitimin yeniden bir özgürleşme eylemine dönüşmesi için neler yapılabileceğine ve zorunlu kitle eğitimine neden karsı çıkılması gerektiğine dair önemli ipuçları sunarken, aile, otorite, devlet, eğitim, öğrenme, öğretmen, okul kavramlarını da farklı bir boyutta tartışmaya açıyor…unutmamalıyız ki çocuk yetiştirme tarzımız her şeyden önce politik bir faaliyettir…"

    kitabın içeriği hakkında şurada ve alternatif eğitim hakkında da şurada bilgiler ve yazılar mevcut. özellikle alternatif eğitim derneği'nin sitesinde güzel yazılar var. yine kalkedon'un eğitim ve kültür dizisi kapsamında çıkan glenn rikowski'nin "marksist eğitim kuramı ve radikal pedagoji", david harvey ve arkadaşları'nın "eleştirel pedagoji söyleşileri", henry a. giroux'un "eleştirel pedagojinin vaadi" ve "eleştirel pedagoji ve neoliberalizm" ve dave hill ve arkadaşlarının "kızıl tebeşir" kitapları (bu seride eğitim üzerine başka kitaplar da mevcut) faydalı olabilir. "ne olacak bu okulların hali?" diye düşünürken okullardan toptan kurtulmayı da artık ciddi ciddi gündemimize almalıyız gibime geliyor, çoluğa çocuğa yazık oluyor. tabii gitmeden deleuze'a da selam vermemek olmaz:

    (bkz: çocuklar siyasi tutuklulardır)

  • - 5 kisi kalenin kapisini acabilecek misiniz? yardim ister misiniz?
    - gerek yok, biz kendi yagimizda kavruluruz..
    - yapmayin soyle espriler arkadasim, geriliyorum ya..

  • sanırım geçtiğimiz seçimlerde seçimi erteleyip günlerce usb ve ssd sıfırlamakla uğraşan kişiler tarafından çekilmiş olan belgesel.

  • çizgifilimlerde örsler her zaman en yavaş düşen nesnelerdir. aynı anda serbest düşmeye bırakıldıklarında önce kurban düşer hızla, sonra da örs düşer kafasına.

  • aslında kendisinin ve fedonun emdiği güneş ışınları sayesinde küresel ısınmaya bir nebze de olsa dur diyebiliyoruz ama kıymetini bilemiyorsunuz işte. işiniz gücünüz bok atmak, yılansı gece faresi ibneler sizi.

  • bu hastalıktan muzdarip ve askerliğinizi yapmadıysanız eğer, sakın askere gitmeyin. çünkü tsk sağlık yeteneği yönetmeliğine göre askerliğe elverişli değilsiniz. gastro albayı habire fırçalar sizi neden askere geldiniz, sen askerlik yapamazsın diye. son yoklamada hastalığınızı belirtip hastaneye sevk alın, tüm raporlarınızı ibraz edin. geçmişinizi raporlarınıza dayanarak anlatın ancak raporların ıslak imzalı olmasına dikkat edin. asker hastanesi gataya atar topu. orada kolonoskopiden geçersiniz. raporlarınız doğrultusunda yaparlarsa enteroklizis yapılır yada pasaj grafisi çekilir. sonra büyük ihtimal çürük alırsınız. sevk tehiri verseler bile peşini bırakmayınız çünkü kitapta çürük yazan bir hastalıktır ve askere gitmemeniz gerekli. hadi bi enayilik yapıp gittiniz, katılış muayenenizde belirtin durumunuzu, hastaneye sevk alın ama resim yanınızda bulundurun. hastane ankara gataya şutlar, sonrası çürüğe giden yolun ilk aşamalarıdır. ötesi yoktur. sevgiler.

    edit 16/08/2023 saat 00:12 : 4 yıl sonra sözlükte klavye tuşlarına ilk temaslar. neyse peşrevi geçelim. malumu aliniz üzere 15/07/2016 tarihinde gerçekleşen menfur hadiseden sonra askeri hastaneler çıkarılan bir khk ile kapatıldı. bu sebepten dolayı siz sevgili crohn hastası ve askerlik namzetleri için sivil hastane yollarını arşınlama vaktidir. gerçi ana entryde belirttiğim hususlar askeri hastane işleyişi üzerineydi, sivilde işler nasıl işler bilemedim ama gecenin bu saatinde aklıma düşen bir yolu paylaşmak istedim. 2021 yılında aklıma geldi ve engelli raporu alabilir miyim diye zor bela sağlık kurulundan randevu buldum, o da ümraniye eğitim ve araştırma hastanesine. kötülemiyorum yanlış olmasın çünkü mhrs'de başka randevu yoktu! sabahtan gittim, sıramı aldım, beklemeye koyuldum. 1-2 saat sonra bankodaki abla çok sayıda barkod ve küçük kağıtla saldı beni aynı alandaki uzmanlık odalarına. göz, cerrahi, dahiliye falan işte. crohn hastası olduğum için cerrahi dahiliye konsültasyonuna, dahiliye de gastroya paketledi. gastrocu doktor abla da elindeki çeteleye bakıp "sana %50 yazarım ama çıkar mı bilemiyorum" diyerek sisteme işledi. aşağı yukarı yarım günde işleri bitirdim, heyet için gün alıp ayrıldım hastaneden. heyet günü güvenlik emmi elindeki listeden sırayla çağırır engelli namzetlerini. görevli doktor ve memurların sorduğu tek soru " sabun mac taviş misin -yess -oki hadi yallah!!" neredeyse 1 dk. bu kadar. 1-2 hafta içinde e-nabızdan takip ettim ve engelli raporum %50 ve ömür boyu olarak onaylanmış! çünkü hastalık ömür boyu. e-devlette de aynı rapor olduğu için kaşe imza için -benim gibi- hamallık edip gitmeyin hastaneye çünkü e-devletteki rapor e-imzalı ve heryerde geçerli. beleş akbil için 1 vesikalık foto, kimlik ve raporla karaköy iettye gidebilirsiniz :) ama sakın ola hastalık geçmişinize ait raporlar vs olmadan kurula gitmeyin! boşa kılıç sallamayın. tomarla kağıtla gittim ve istediğimi aldım. aslında o kovid döneminde hastane içindeki koşuşturmam hariç rahat bile aldım raporu. birazcık sabırla koruk şey olur, ne olur unuttum neyse.

    niye bu kadar uzattım bilmiyorum ama işin püf noktası için zaruri oldu. aldığınız engelli raporu (%40 altı olmamalı) ile askerlik şubesine gidip sadece o raporla askerlikten elverişsiz raporu almak daha kolay. en azında internetten edindiğim bilgiler doğrultusunda edindiğim kanaat beni bu düzeltmeyi yapmaya itti.

    cefasını biz çektik sefasını siz sürün köftehorlar sizi. hadi hayırlı teskereler.

  • failili yazinca kendi hikayem aklima geldi.
    isteme olduğu gün tam bir faciaydi. hava yaklaşık bin derece, aylardan ağustos. önce eşim ve ailesi evi bulamadi. sonra onlar gelince kahveler yapıldı ve kahve taştı. ateist kayinpederim ve annem tartışti. kayınpederim isterken "allahın emri peygamberin kavli" demeyince, hacı olan annem "sizde allah kitap yok galiba" diyerek meselenin ortasina daldı ; kayinpederimse "genel olarak yoklar zaten" diyerek yangını körükledi. tam tartışma büyüyecekken eniştem "hadi yüzükleri takalim" dedi. yüzük takilacakken elektirik kesildi. mum ışığında yüzük takılırken o zaman ortaokulda olan yeğenim "noluyo amk bu ne kalabalik?" diyerek ter içinde eve daldı.
    sonra elektrik geldi, ikram yapilacakken pasta kuzenimin elinden yere düştü. aksilikler burda son buldu diyorduk ancak öyle olmadı. sıcaktan kayinvalidem koltukta uyuyakaldi. o gece başka bir facia olmadan sonlandi.

    nikah tarihi bulamadığımız için sabahın kör vakti nikah yaptik.*
    dolayısıyla en yakinlarimiz harici kimse yoktu. nikahtan hemen sonra eşimle kavga ettik.

    nasıl başlarsa öyle gidiyor evlilik. evren mesajlari gönderdi ama almadik demek.
    nişanlı olanlara duyurulur.

    edit: sanırım en çok mesaj gelen entryim bu, çoğunlukla sonucu ne oldu diyorsunuz: boşandık sevgili yazarlar.