hesabın var mı? giriş yap

  • eğer bu kazaya audi değilde reno neden olsaydı muhtemelen bu haber; d-100'de maganda dehşeti olarak olarak verilirdi. şimdi haber çok masum d-100'de makas kazası olarak geçiyor.
    klasik bir habercilik mantığı; zengin ailenin çocuğu kazaya neden olursa şablon şu: iki ay sonra okulundan mezun olacaktı ama olamadı, sevgilisi son yolculuğuna gözyaşlarıyla uğurladı, daha hayatının başındaydı gibi gençlik vurgusu, gülümseyen hayat saçan fotoğraf seçimi.
    sıradan gariban biri kazaya neden olursa trafik canavarı oluverir. öldü de allahtan kurtulduk toplumca gibi bir bakış açısıyla haber veriliyor.
    iki yüzlü bir toplumun iki yüzlü bir medyası da olur haliyle...

  • bir dönem diyetisyene gidilmiş ve başarılı bir şekilde 10 kiloya yakın kilo verilmiştir. daha sonra çeşitli nedenlerle diyet bırakılmış ve o 10 kilo aynen geri alınmıştır. bu geri alma sürecine askerliği nedeniyle şahit olamayan arkadaşa asker ziyaretine gidilir. arkadaş nizamiyeden çıkar çıkmaz sorar: "olm sen diyetisyene gidiyodun, naaptın diyetisyeni mi yedin?"

    eve dönülür, eşofmanlar giyilir, yürüyüşe çıkılır, spor salonuna yazılınır.

  • cildindeki en ufak bir pürüzde dermatologa gidebilen, sağlıklı beslenebilen, diş beyazlatmaya, rutin diş bakımına para ayırabilen, ölü hücrelerinden profesyonel ellerde arınan, tüylerini sir ağdayla almadığı için alerji pötürtü batık olmayan, lazer epilasyonlu, saçlarına bilmemkaç yüz liralık keratin bakımı yaptıran, kaliteli saç bakım ürünleri kullanan, dermokozmetik kremler kullanan-beğenmedi mi atıp başka marka alan, spor salonuna gidebilen, hiç bir zaman yıkanmaktan tüylenmiş, ağzı yüzü kaymış, rengi atmış kıyafetler giymeyen, saç şekli hakkında, makyaj tonu hakkında profesyonel yardım alan, elleri bulaşığa, cife deymemiş, manikür pedikür yaptırabilen kızın güzel olmasıdır.

  • idealist bir ergen/gençken olur.
    biraz büyüyünce birkaç hatayı daha beklemeyi öğrenir insan.
    az zaman geçtikten sonra, kendi hatalarını da farketmeye başlar.
    bazı yıllar daha geçer ve "hata ne ki" diye sorar kendine. "hata diye bisey yok" der sonra. "tercihler var"

    olan ve olmayan, yapılan ve yapil-a-mayan, seçilen ve seçilmeyen her şeyin sebepleri; bu sebeplerin oluşum dinamikleri üzerine filan düşünmeye başlar sonra insan orta yaşların zirvelerindeyken. burada işler bayağı bi soyutlaşır.

    derken bir puro bazen sadece bir purodur yalınlaşması belirir bi yerden 40 yaş civarı...

    ve insan başladığı noktaya yakın bi yerlerde bulur kendini.
    artık idealist bir genç/ergen gibi, herhangi bir ilişkiyi kesip atmak için o ilk hatanın yettiğini düşünmese de; insan ilişkilerinde o ilk işaretleri doğru okumanın ve bunlara bağlı beliren riskleri kontrollü almanın önemini haiz olur.

    hayat uzun bir yol ve büyürken çok değişiyoruz gerçekten

  • osmanlının duraklama döneminde olsa da askeri ve donanma gücünün nereye kadar erişebildiğinin en önemli kanıtlarından biridir bu sefer.

    1625 yılında bristol körfezi ağzında yer alan lundy adası ele geçirilmiş ve bu ada daha sonraki atlantik denizi seferinlerde üs olarak kullanılmıştır. lundy adasının sağladığı bu lojistik destekle türk amirali murad reis 15 gemiden oluşan bir filo ile cezayir'den atlantik denizi'ne açılır. izlanda kıyılarına varan donanma 26 gün boyunca izlanda'ya hakim olmuştur. yakınlardaki vestmannaeyjar adası da yağmalanır ve daha sonra anılarını yazacak olan oluf eigilsson (olaf egilson veya olafur egilson), eşi ve iki oğlu da esir düşer. murad reis'in komutasındaki donanma yaklaşık 400 esir ve büyük bir ganimetle cezayir'e geri dönmüştür.

    bu sefer sırasında ele geçirilen esirlerinin en ünlüsü ise esir ve cariye olarak cezayir'e getirilen (bkz: tyrkja gudda)'dır.

    olaf egilson ki kendisi rahiptir ve bir kaç esir ile birlikte fidye karşılığı serbest bırakılır ve bir yıl sonra egilson murad reis'in seferini anlatan bir kitap yazmıştır. eşi ancak 1637 yılında dönerken oğulları hiçbir zaman geri dönmemiştir.

    bu seferden sonra da donanma bir çok kez izlanda'ya sefer yapılmıştır. örneğin ali biçin reis'in seferinde yaklaşık 800 esir alınmıştır. başka bir seferde ise 1631 yılında 12 gemiden oluşan bir filo gene bol bol ganimet ve esirle cezayir'e geri dönmüştür.

  • şu anlama gelmektedir:

    1- önce gerekli yere gidip o formu dolduracaksın ve sana her türlü özel harcamalarının hesabını soracaklar. misal ailenden, eşten dosttan, her neredense bir şekilde para almışsan ve onunla harcama yaptıysan sana gelirin var kardeşim senin diyecekler.

    2- bununla kalmayıp evine gelecekler. evet evine gelip evini inceleyecekler, ailenle senin özeliniz olan eşyalarınıza bakacaklar. ve yine ailenin, eşinin dostunun vs. aldığı şeylere bakarak onları senin gelirinin de hesaplanmasında kullanacaklar. yani onları senin gelirin olarak yazacaklar.

    3- bütün bunlar yapılan 26 yaşında, lisansüstü eğitimine devam eden, sadece babası çalışan ve ayda 900 tl alan 3 kişilik bir ailenin çocuğu bir öğrenci var diyelim. o öğrenciye diyecekler ki senin gelirin ayda 300 lira, o yüzden her ay 35 tl ödeyeceksin. bu uygulamayı savunan beyinsizler için tekrarlıyorum; o evde 3 kişi yaşıyor, eve giren para sadece 900 lira, evde çalışmayan 2 kişi var ve bunlardan biri hatırı sayılır miktarda eğitim masrafı (yol parası, lisansüstü eğitim olduğu için okuması gereken bir sürü kitap, okulda yeme içme parası... vs.) olan bir lisansüstü öğrencisi. ve sen o öğrencinin aylık gelirini 300 tl sayıp o gelir için o aileden her ay 35 tl keseceksin.

    daha bunun içinde ev kirasını saymadım, zaten sinema tiyatro falan ne haddimize vatandaş kısmı olarak. belki kira bedeli o 28 kriterden biridir, belki değildir. ama fark etmez. kira ödemediğini varsaydığım bu bahsettiğim durumda olan birinden her ay 35 tl alacak bu uygulama. bunu yaparken de vatandaşın özel hayatına zorla müdahele ederek özelini hiçe sayacak, seni birey olarak yok sayıp sadece ailenin bir üyesi kabul edecek, bunu da kendi zorunlu yükümlülüğü olan vergi/sgk sigorta primi denetimini doğru düzgün yapmayı beceremediği için yapacak. ayrıca bu bahsettiğim durumda olan biri 35 tl ödeyince de bütün sağlık hizmetlerini ücretsiz alamayacak. zaten bu ödenecek paraların büyük bir kısmı sağlık dışında yerlere aktarılacak, devleti soyanların iç ettiği paraları o 5 kuruş geliri olmayan öğrenciden çıkaracak... ve bütün bunlara rağmen hala daha bunu savunabilen beyinsizler/vicdansızlar var. ulan bu ülke hiçbir haltı haketmiyor be. daha da beter olalım anasını satayım.

    not: ayrıca aylık geliri 900 tl olan kişiden 106 tl alınacak. bir de aylık geliri 1800 tl olan kişiden de, 1800 tl üzeri herhangi bir miktar - mesela 30000 (yazıyla otuz bin) tl - olan kişiden de 212 tl alınacak. tam bir eşitlik abidesi çok şahane uygulama. allah padişahımız sayın recep tayyip erdoğan efendi hazretlerinden razı olsun.

    edit: bu entry üzerine gelen ailesi o kadar kazanıyorsa ne işi var yüksek lisansla, doktorayla, gitsin çalışsın, zaten yüksek lisans lüks... temalı mesajlar da devletin yaptığı bu zorbalıktan daha az vahim değil. yalnız ne hikmetse onların hiçbiri devletin böyle yaparak özel hayatı ve bireyi hiçe saymasıyla ilgili hiçbir şey diyemiyor. yeni bir tanım yapalım o halde bu zorba uygulamaya; yüksek lisansı lüks olarak görenlerin savunduğu uygulamadır bu.