hesabın var mı? giriş yap

  • bir elinde sopası, bir elinde "darbeye özgürlük" dövizi ve karnındaki bebeği bomba şeklinde resmedebilmiş bu yüzden aslında "skandal" kelimesinden çok daha fazlasını hak eden, ve fakat, gg nedeniyle hakkındaki hissiyatımı oto sansürle tabi tuttuğum, karikatür demeye bin şahit gerektiren, paçavra. mürekkep yerine salya ile çizilmiş olmalı.

    http://i1012.hizliresim.com/2010/12/9/1453.jpg

  • ucak yolculugu sirasinda degil de sonrasinda sinir eden olaylarin basinda, ucak yolculuklari ustunden fakir edebiyati yapilmasi geliyor.

    40 liraya yurtici, 20 euroya yurtdisi seyahat yapiyorsun, artik bu bir statu sembolu degil ki bunun muhabbetini yapanlar seni ezmeye calisiyor olsunlar.

    tis arkadaslarim ayda ortalama 15-20 kere ucuyorlar. yoneticilerim icin bu rakam muhtemelen 30'dur. george clooney'nin up in the air filmindeki gibi bir hayati yasayan milyonlarca insan var: her gittigim havaalaninda, otelde goruyorum; yanyana ama yalniz basimiza kahvalti eder, konusmak yerine laptoplarimiza bakariz. klon ordusu degil de drone ordusu.

    tabii bu kesim de yine gorece azinlik. ama kriteri, ne bileyim, senede en az bir kez ucmaya cektigin zaman bir anda yuz milyonlara ulasiyorsun.

    her gun avrupa havasahasindan 30 bin ucak geciyor. bunun mukemmel gorselini kacirmayin bu arada.

    bir yandan istanbul dunyanin en cok direkt baglantili hubi, bir yandan da hala bunu bir statu sembolu olarak gorecek kadar dunyadan kopuk vaziyetteyiz. gelir dagiliminin boktanligi ve agir calisma sartlari elbette bunda buyuk rol oynuyor. ama acliktan agzi kokacak kadar fakir olmayan herkes senede bir kere ucabilir.

    ***

    ucak yolculugu sirasinda sinir edenler:

    -ter kokusu. artik iyice bosverdim, ter kokanlara koktuklarini soyluyorum. milletin ortasinda rezil edercesine degil, sadece onlarin duyabilecekleri sekilde. boyle birseyi samimice birinden duymak insanlarin daha once tecrube ettikleri birsey olmuyor, sasiriyorlar. sadece o sasirmaya deger.

    -bebek aglamasi. yapacak birsey yok. kulaklari tikaniyor basinctan, acamiyorlar ve bu onlara aci veriyor. sakin aglamayi duymamak icin kulak tikaci filan kullanmayin buna karsi, sonra basinc degisikliginde kulaginiz tikali kalir, zar yirtilmasina kadar yolu var.

    -namaz sov yapanlar. bunlari iki uc kez uyarip, sona kargo bolumune kapamak lazim. ucak turbulansa girecek, pilot ikaz vermis, salak hala koridorda dua ediyor. hava bosluguna dussek, 80 kiloluk vucudu bir kalas gibi birinin boynunu kirabilir.

    -ucak iner inmez ayaga kalkanlarin nesli giderek tukeniyor. en son ne zaman gordugumu hatirlamiyorum bile. ama ucak taksi yapar yapmaz piston assagi indi moduna girenler hala onemli bir demografi. bunlara hitap eden bir parti kursak akpyi deviririz. kapinin acilmasina en az 5, yurumeye baslamana 10 dakika var. ecis bucus duracaksin oyle, agzinda onundekinin cantasi, kicinda arkandakinin gitari. ilk defa ucanlari tenzih ederim ama onlarin orani yuzde 5-10'tir tas catlasa, geri kalanlarin da birkaci baglantiya yetisecekler ve o kazanacaklari 10 saniyeye ihtiyaclari var desek, her ucusta duzinelerce insan dusunmeden davranan suru hayvanlari olduklarini kanitliyorlar.

    -elektronik aletlerin tum ucus boyunca, ucus modu dahil, kullanimini yasaklayan havayollari. ucakta calismak imkansiz oluyor.

    -arkasina bakmadan zart diye koltugu yatiranlar. bacagima vuruyor, elimde icecek olabilir, vs. bunlara bir iki saniye sure veriyorum, hani bazen koltuk kontrolsuzce yatiyor, belki donup geri alirlar diye. tinmiyorlarsa, direkt tekmeliyorum koltugu. sonra donup bana cemkiriyorlar. diyorum "ya ben otobuste senin kucagina otursam, sen de beni itince "ama efendi gibi derdinizi anlatsaniz, niye itiyorsunuz" desem?". o vakitten sonra insan gibi konusmaya basliyoruz. insan gibi diyalog olmazsa, bilin bakalim kim kazaniyor? toplu tasimanin altin kurali sudur: arkandakiyle arani bozarsan gotu kaybetmeye mahkumsun.

    -gecikmelerin nedenini aciklamayan pilotlar. psikoloji ogrenmiyorlar mi? tabii ki gecikmemizin suresini degistirmeyecek aciklamalari, ama havayolu acisindan asil sorun gercekte beklenilen sure degil, yolcunun algiladigi gecikme suresidir. ve sen birine gecikmesinin nedenini aciklamazsan, o algilanan gecikme suresi gercek sureden fazla olur. bunun hakkinda dunya kadar deney var. havayollari da dunya kadar parayi pazarlamaya harciyorlar. bir yerde bir kopukluk var.

  • fiyatları arasinda ortalama 1 lira olan yerli uretim ile ithal ürün kiyaslamasi. ben nedense yerli ureticilerin amaclarinin, kalkinmayi tetikleyici ya da dunya pazarina giriş atilimindan ziyade var olan piyasadan kaniksanmis ithal fiyatlarla en yuksek kari kazanmak oldugunu dusunuyorum. yanlis dusunuyor da olabilirim tabii. simdi bu mevzu bahis findik kremasinin demirbasi findigi yeterince uretiyor muyuz? evet. hani su ureticinin kilosunu 10 liradan satip marketten 70 liraya aldigin findik. heyecan ariyoruz galiba ki ihrac ettigimizi geri ithal ediyoruz islenmis olarak. neyse, seker pancarı da ic anadolu'da yeterince var mi? var. geriye kaliyor kakao, ki bu da dunya geneline guney amerika'dan ya da afrika'dan ihrac ediliyor. simdi kardesim, bu urunun 3 ana bileseninden 2'sini yeterince uretiyorken neden markette nihai urunun fiyati ithal urunle ayni? bunda da mi otv var, nedir? yap bakalim arada dramatik bir fark sonra nutellanin talebi nasil dusuyor gör.

    edit: ozelden aksi yonde fikirlerini paylasan arkadaslara tesekkurler.

    edit: arkadaslar tamam sagolun ogrendim manisada nutella fabrikasi varmis, en buyuk findik tedarikcisiymis vs vs.

  • on beş gün önceyeymiş aslında randevuları. kaçırmışlar. bugün kalkıp gelmişler, vaktim varsa bakayım diye.

    klinik oldukça yoğun, kapıda bekleyen çok fazla hasta var, dosyaları önüme yığılıyor. “bugün çok yoğun, bakamam, yeni randevu almanız gerekiyor” diyorum.

    kadın ezilip büzülüyor karşımda. bir şeyler diyecek belli, ama takılıyor boğazına. sabırsız gözlerle kadının odadan çıkmasını bekliyorum.“hocam” diyor kısık bir sesle. “karşıdan geliyoruz biz, yol paramız yoktu ondan gelemedik. ancak para bulabildik.”

    parasını veremedikleri bir otobüs, bir vapur. bir tam, bir öğrenci.

    bir kadın, bir çocuk.

  • -babam: gel buraya sahtekar pezevenk!
    -ben: ne oldu baba ?
    -babam: olum, sende hiç utanma, arlanma yok mu?
    -ben: ne oldu? anlamadım ?
    -babam: ulan babanın kalıbına sıçım, bütün pastırmaları yemişsin. 1 haftalık pastırma ihtiyacımdı o.
    -ben: baba, ben yemedim, temizlikçi kız yemiştir.
    -babam: kaldır lan koltuk altını!

    veee.. leş gibi pastırma kokan ben'e, o muhteşem laf gelir..

    -babam: "ben sana protein olsun diye et müptelası oldum lan pezeveng! 8 sene uğraştım seni yapmak için."
    -ben: "8 sene her gece mi baba?"
    -babam: ulaaaaan ben seninnnnn.. çatt... pataküte pataküte diye sesler duyulur ve bundan sonrası hatırlanmaz. yaş 14-15'tir.

    keşke şimdi hayatta olsa, hayatta olsa da yeniden sinirlense, bağırsa çağırsa..
    kıymet bilmek lazım, a dostlar.
    baba, candır. yücedir. allah'tan sonra gelendir.

  • francisco pizarro sömürgeci ve işgalci bir ispanyol komutan idi. pizarro 168 askeri ile 80000 kişilik bir askeri gücü bulunan günümüzde peru ülkesi ve çevresinde bulunan inka imparatorluğu’nun tanri-lideri atahualpa’yı esir alıp hem inkaların sonunu getirdi hem de ülkesini altına ve gümüşe boğdu.

    peki bunu nasıl yapabildi?

    1. askeri teknoloji
    ispanyollar inkalarda bulunmayan tüfeklere, çelik silahlara ve atlara sahipti.

    2. bulaşıcı hastalık
    ispanyollar vücut bağışıklığına sahip olduğu mikropları amerika kıtasına getirip bu mikroplarla hiç karşılaşmamış yerlilere bulaştırarak hasta olmalarına sebep oldu.

    3. deniz teknolojisi
    ispanyollar deniz teknolojisi sayesinde okyanusu geçip amerika kıtasına gelebildi.

    4. merkezi siyasal yapı
    ispanyolların ve avrupa devletlerinin belli düzen ve kurallar ihtiva eden merkezi siyasal yapısı, amerika kıtasındaki yerlilerin sahip olduğu kabile hayatının karşısında önemli bir üstünlüğü vardı.

    5. yazı
    yazı, iletişimi güçlendirip ayrıntıları artırırken aynı zamanda bilgi birikimini artırıp bilimsel ve kültürel gelişme yolunda taşların döşenmesini de sağlıyordu.

    kaynak: jared diamond, tüfek, mikrop ve çelik.