hesabın var mı? giriş yap

  • organizmanin davranslarinin istenen kisimlarina pekistirec verilmesidir. kazandirilmak istenen davranis surecinde yapilan davranislar gormezden gelinip dogru davranislar pekistirilir. ornegin, matematik problemini cozerken dogru gidis yolu kullanan ama islem hatasi yapan ogrencinin dogru gidis yolunun odullendirilmesi gibi.

  • hergün facebook'ta 100 paylaşım yapan insanın, doğumgününde o gün hiç facebook'a girmemiş gibi yapması, paylaşım yapmaması, cool takılması, duvarına yazılanların sonlanmasını beklemesi.

  • 9 yıl boyunca çalmış ama çalışmış. o yüzden çok üstüne düşmemişler sanırım, ya da kadın 9 yıldır yıllık izne çıkmamış zira bunun başka bir açıklaması olamaz.

  • standart techizatla birlikte size verilmis olan "12'den once uyandirmayin" tabelanizi yataginizin basucuna asmadiysaniz, sabah 0500 siralarinda cavusunuz basiniza gelir ve ayicikli ponpon terliklerinizi yataginizin onune koyarken elinde hazir tuttugu robdesambiri(???) size dogru tutarak, kalkmanizi saygili bir ses tonu ile rica eder. iste tam bu anda "daha once neden gelmemisim ki" diye dusunursunuz.. boyle baslar ilk sabah..

  • akademinin akademi, matematiğin matematik, matematikçinin matematikçi olduğu o eski güzel günlerin italya'sında uygulanan, matematikçilerin hayatta kalabilmek ve akademisyen olarak yaşamlarını sürdürebilmek için birbirlerine karşı verdiği ölümcül mücadelenin ismidir.

    eğer 16. yüzyıl italya'sının akademi dünyasında matematik öğreterek ve araştırma yaparak para kazanmak isteyen genç bir matematikçiyseniz elinizde tek bir seçenek olurdu. girmek istediğiniz kurumun matematikçisini bir matematik düellosuna davet etmek ve onu bu düelloda alt ederek o kişinin kariyerini sonlandırmak.

    bu işi yapabilmek için önce o kişiyi bulur ve herkesin içinde "erkeksen haftaya bugün öğle vaktinde pisa kulesinin önünde kalemini kuşanıp karşıma çıkarsın" dersiniz.

    daha sonra haftaya o gün öğle vaktinde pisa kulesinin önünde elinizdeki kalemle bir kağıda belirli sayıda matematik problemi yazıp karşı tarafa verir, aynı şekilde aynı sayıdaki matematik problemini karşı taraftan teslim alıp bir süre üzerine anlaşırsınız. mesela iki taraf da karşıya 20 problem vermiş olur ve bir hafta sonra jüri önünde en çok problem çözdüğünü kanıtlayan kişi para ödülünü, şöhreti ve akademideki koltuğu alırken diğer kişi matematik kariyerine veda eder.

    bu iş o kadar ciddidir ki dönemin matematikçileri yeni bir matematiksel keşif yaptıklarında bu keşiflerini kimseye duyurmadan kilitli kasalar ardına saklar, günü gelir de biri kendisini düelloya davet ederse düelloda gizli silah olarak rakibine karşı kullanıp rakibini domine ederdi.

    bu tarihi uygulamanın en meşhur örneği antonio maria del fiore, niccolo tartaglia ve gerolamo cardano arasında geçen entrika, adilik, şerefsizlik ve kübik denklem dolu matematik savaşıdır.

    olaylar başlamadan 25 sene önce bologna üniversitesi matematik profesörü olan italyan matematikçi scipione del ferro neredeyse 2000 yıldır çözümü bulunamayan, ömer hayyam gibi nice parlak zihni heder etmiş ve nedense türkçe'ye çevrilmemiş olan depressed cubic problemini, yani "ax^3 + bx + c = 0" şeklinde yazılan kübik denklemi çözmenin bir yolunu bulmuş ve insanlığa dönüp "bakın ben ne buldum!" demek yerine olur da bir gün düelloda lazım olur diye tüm insanlıktan saklamıştır.

    uzun yıllar boyunca sırrını saklayan ferro, 1526 yılında hastalanıp yataklara düşünce yıllar önce bulduğu çözümü kullanabilmesi için öğrencisi del fiore'ye gösterir. çok da parlak bir matematikçi olmayan del fiore'nin elinde artık binlerce yıldır kimsenin elinde olmayan ve varlığı bile imkansız sanılan bir güç bulunmaktadır. fiore, dünyada depressed cubic denklemlerin çözümünü bilen tek insandır.

    hocasından aldığı bilgi ile gücün karanlık tarafına geçmeyi tercih eden fiore, gel zaman git zaman italyan sokaklarında muhteşem zekası ve üstün matematik yeteneğiyle övünmeye başlar. bir yerden sonra övünmekle durmayacak, tarihin en meşhur matematik düellosuna sebep olacaktır.

    deha matematikçi niccolo tartaglia çocukluğundan beri hep fakir büyümüş ve üstün yeteneği sayesinde her ne kadar eğitim göremese de kendi kendini eğiterek toplumda saygın bir matematikçi haline gelmiş bir adamdır. yaşlı kurt tartaglia bulunduğu konuma gelene dek defalarca feleğin sillesini yemiş biri olduğundan konumuna ve gelirine çok önem verir, etrafta matematikle ilgili bir duyum aldığında ne olur ne olmaz diye oturur konu hakkında hazırlanır ve her şeye karşı hazırlıklı olurdu. fiore'nin kübik denklemler hakkında atıp tutmasının duyumunu önceden alan tartaglia, her ne kadar fiore gibi birinin böyle bir şeyi becerebileceğine pek inanmasa da ne olur ne olmaz diye oturup çılgınlar gibi çalışarak depressed cubic problemini çözmeyi başarır.

    1535 yılında venedik isimli italyan kentinde havada mürekkep kokusu vardır. genç ve cahil matematikçi fiore, kübik denklemlerine güvenerek tartaglia'yı matematik düellosuna davet eder. tartaglia'nın fiore karşısında korkacak hiçbir şeyi yoktur.

    iki iddialı matematikçi venedik'te iacomo zambelli isimli bir notere gider ve halka açık alanda birbirlerine 30 sorudan oluşan problemler listesini verir ve birbirlerine 40 günlük bir süre tanırlar. fiore'nin tartaglia'ya verdiği 30 sorunun tamamı kübik denklem sorusudur.

    meşrebinde acıma duygusuna yer olmayan tartaglia fiore'nin kendisine verdiği 30 sorunun tamamını olduğu yerde herkesin içinde toplam iki saat içinde çözerek 30'da 30 yapar. fiore ise 40 gün sürenin tamamını kullanmasına rağmen tartaglia'nın kendisine verdiği 30 sorudan tek bir tanesini bile çözemez.

    tartaglia artık bir efsane olmuştur.

    tartaglia'nın efsanesini duyan ve kendisi de kumarbazlığı sebebiyle olasılık ile ilgilendiğinden matematikçi sayılan cardano, tartaglia'nın soruları nasıl çözdüğünü kafasına takar. defalarca tartaglia'dan çözüm yolunu ister ama tartaglia nuh der peygamber demez.

    en sonunda cardano yüklü miktar para karşılığı tartaglia'yı milan'a çağırır ve "ben hariç hiçbir insan evladının hiçbir zaman hiçbir şekilde bu formülü öğrenmeyeceğine dinim imanım üzerine yemin ederim" diyerek tartaglia'yı formülünü söylemeye ikna eder.

    tartaglia'nın formülünü öğrenen cardano oturup formül üzerine çalışır ve tartaglia'nın "ax^3 + bx + c " şeklinde yazılan formülünü "ax^3 + bx^2 +cx + d" şeklinde yazmanın bir yolunu bulur. buluşu üzerine fazlasıyla heyecanlanan cardano, zaten geçimini matematikten sağlamadığı için buluşunu yayınlayarak ünlü olmak ister. ancak tartaglia'ya dini imanı üzerine yemin ettiği için bu yemini bozmanın bir yolunu arar.

    cardano, tartaglia'ya ettiği yemini bozmadan formülü yayınlayabilmek için kalkıp da formülü ilk keşfeden ve fiore'ye veren del ferro'nun yaşadığı şehir olan bologna'ya gider ve del ferro'nun damadını bulur. del ferro'nun damadı vasıtasıyla ferro'nun tartaglia'dan yıllar önce yazdığı çözümleri bulur ve "ben tartaglia'nın değil ferro'nun çözümlerini yayınlıyorum" kafasıyla del ferro ve tartaglia'ya ufak bir atıfta bulunarak çözüm yolunu ars magna isimli eserinde yayınlar.

    bugün kübik denklem çözüm formülü cardano yöntemi olarak bilinir.

    ileri okuma için:

    the secret formula

    kitap okumak da neymiş diyenler için konu hakkında video

  • http://www.bbc.com/news/business-28882312

    norveç'te herkesi milyoner yapmaya yetecek kadar paranın tutulduğu fondur efendim.

    bir yanımız elbette arapların petrolleri bittikten sonra düştükleri açlığa fakirliğe üzülecek. ama öbür yanda petrolden kazandıkları paranın %96sını tutan, dubai gibi pislik merkezlerine harcamayan ülkeler var. medeniyetin gözünü seveyim.

  • kılıçdaroğlu chp grup konuşmasında dünkü ses kayıtlarını dinletirken bir anda canlı yayını kesen habertürk' ün spikerinin söylediği söz.

    afedersiniz ilkenizi silkeyim.

    not: gg olarak ispiyonlamayın girerse bana girer

    edit: gelen mesajlar üzerine küfrü düzelttim. klavye sürçmüş.. sinirden kendimi..

  • tıp fakültelerinde "damar yolu açmoloji" diye bir ders olmadığı içindir.

    ve evet herkesin bir görevi vardır. bekleyeceksin.

    nasıl ki doktorun görevini hemşire yaparsa isyan ediyorsan hemşirenin görevini de doktor yapmadı diye vıdı vıdı etmeyeceksin. doktor hastayı değerlendirir, tanısını koyar, tedavisini düzenler. hemşire ve diğer yardımcı sağlık personelini yönlendirir, ne yapmaları gerektiğinin karar ve sorumluluğunu alır. damar yolu açmak, tansiyon ölçmek, iğne yapmak, hemşirenin işidir. rutininde bu işler olduğu için de doktordan daha iyi yapar. hemşire ilaç yazamaz, tedaviye karar vermez, tanı koyamaz. onun da işi bu, zoruna mu gitti?

    yürü git şimdi !

    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    debe sonrası gelen mesajlar ve başlık altında girilen cehalet dolu doktor nefreti içeren saçmalamalar üzerine edit
    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    bunlar pratik el sanatı gibidir bir yerde. örneğin bir anestezi ya da kalp damar cerrahisi uzmanı şak diye kateteri alır damara girer. pratisyen giremez. adı üzerinde "pratisyen", işin teorik kısmını öğrenip diplomasını almış ve pratiğini uygulamaya çalışan yeni mezun demektir. fakülteden yeni mezundur, pratiği yoktur. görevi acilen gelen hastanın gerçekten acil bir durumu olup olmadığını anlamak, uzman bilgisi gerektirmeyen hastalıkları tespit edip tedavisini planlamak ve acil servis şartlarında verilecek tedaviyi yönlendirerek yardımcı sağlık personeli ile birlikte uygulamaktır. bilgi ve mesleki becerisi "pratisyenlik" noktasını aştığında konu ile ilgili uzmandan fikir alır ya da hastayı daha üst merkeze sevk eder. pratisyenin tüm görev ve sorumluluğu budur.

    belli bir dalda uzmanlaşmış hekimin de eğer uzmanlık konusu içinde cerrahi girişimsel bir öğe yoksa bu işlemleri uygulama sorumluluk ve zoru yoktur. kendi uzmanlık alanı dahilinde görev ve sorumluluklarını yerine getirerek hastanın tanısını koymak ve tedavisini yönlendirmekle mükelleftir.

    primum non nocere : tıbbın prensibidir. fakülteye girişte önce bu söylenir. anlamı : "önce zarar verme !" demektir. bir hekim eğer yapacağı eylem hastaya zarar verecekse bunu yapmaz. yapmak zorunda olup zorla deneyince, onu daha iyi uygulayacak el alışkanlığında bir hemşire yerine hastaya zarar vermiş olur. bu da tıbbın ilk prensibine aykırıdır. siz de zaten "doktor üzerimde kendisini denedi uğraştı beceremedi" diye çamur atmak için pusuda bekliyorsunuzdur zaten.

    tıbbi müdehale bir ekip işidir. bu ekip içinde herkesin sorumluluğu farklıdır. tıpkı bir bedenin sağlıklı olarak işleyişinde her organın kendi sorumluğunda olduğu gibi. beyin diğer organların faaliyetlerini yönetir ama kalp olmazsa dolaşım olmaz, böbrek olmazsa idrar süzülmez, karaciğer olmazsa metabolizma olmaz v.b. beyin kalkıp idrar süzüp mesaneye idrar göndermek zorunda olmadığı gibi doktor da hemşirenin görevini yerine getirmek zorunda değildir.

    ilgili olayda görev hemşirenindir. görev yerinde olmayan hemşireye suç bulmaktansa "vay niye doktor açmadı" demek sadece en hafifiyle "cehalettir". görev bilinci ve dağılımı gereği doktor damar yolu açmak zorunda da değildir bilmek zorunda da değildir. bunun hangi kısmını anlamıyorsunuz?

    ben 15 yıllık hekimim. bunun da 10 yılı uzman olarak. ama bir hemşire gibi damar yolu açmam, açamam, açmak zorunda da değilim çünkü benim görevim değil. 15 yıl önce intörnken birkaç kez yaptığım şeyi şimdi pratik olarak denesem yaparım belki ama bir hasta üzerinde "deneme yapıp" zarar vermektense işin ehlini beklemek daha doğrudur. neden hastaya eziyet edeyim? bir de böyle düşün?

    insanlar bilmeden ahkam kesiyorlar ve her doktor damar yolu açmayı hemşireden iyi bilmek zorundadır gibi aptalca bir önyargı var.

    mahkemeye gittiniz. kapıda mübaşir yok diye beklerken neden hakime "bir kapıya gelip tanıkları çağırmıyorsun ille mübaşir mi lazım" diye çemkirin bakalım neler oluyor? ya da "neden sekreteri bekliyoruz söylediklerini sen oturup yazsana" diyebiliyor musun? üstelik hakim için bunu yapmak bir risk taşımaz, tanığın adını seslenerek ona zarar verme ya da mübaşirden daha kötü seslenme gibi bir durumu da yoktur. sadece onun görevi değildir. yiyorsa hakime de söyle "elin armut mu topluyor anca otur orada" diye.

    inşaat mühendisinin eline kazma alıp inşaat yapması, ya da mimarın amele yok diye eline mala alıp duvar örmesi gibi bir şey bu. doktor hastanedeki her işi yapan kişi değildir. olmamalı da zaten.

    acildeki pratisyen arkadaşım, o hastaya damar yolu açmaya çalışsa hemşirenin yapacağından daha iyisi yapamayacağını bilir. çünkü onun görevi de değil bilmek zorunda da değil. kör cahiller gibi doktora yüklenip" yapsaydı, bilseydi" diyemezsiniz. damar yolu açmak doktorun bilmesi yapması gerekli bir şey değil. bilmeden konuşuyor ahkam kesiyorsunuz. dediklerimi okuyun hala anlamıyorsanız o zaman sorun anlamamakta ısrar eden beyinlerinizde.

    hepinizi ilber hocaya emanet ediyorum.

  • normal bir durumdur.

    kılık kıyafet özgürlüğü varsa bu sadece başörtüsü takanın özgürlüğü değildir.

    başörtülü öğretmene çocuğunu emanet edebiliyorsan kot giyene de halı saha ayakkabısı giyene de emanet edebilirsin.

    "ama o ayrı" diyemezsin. konu kılık kıyafet özgürlüğüyse bahsi geçen hiçbir şey ayrı değil.

  • 33 yaşındaki arkadaşım: yaşıtlarım online oyunlarda isim yapıyorken ben hala kahvede king oynuyorum ya.. adeta sanayi devrimine ayak uyduramayan osmanlı gibiyim.