hesabın var mı? giriş yap

  • kalem ve kağıt ın yanı sıra tablet ve pc ile de çizilebilecek sanat türüdür.

    geçmiş zamanlarda amatör günlerine katıldım ve çizimlerim hep tablet ile yapılmıştı. oky baktı çalışmalarıma, dedim ki tabletle çizdiğim için bazı çekincelerim var. oda şey dedi "neden ki tablet te kalem kullanmıyor musun.” “üstelik tabletle çizdiğini sen söyleyene kadar anlamadım” dedi. (gerçi bunda daha yeni uyanmış olmasının da etkisi olabilir) yani demem o ki iyi bir işe kimse neden böyle bik bik bik demiyor. kaldı ki yılmaz arslantürk te otis abi serisini full tablet ile üstelik vektörel yapıyor. penguen dede bir kişi varmış oky öyle dedi ama adını unuttum.

    ama tablet ile çizerken şunları yapmamaya dikkat edin.

    -dergi için düşünüyorsanız renklendirmeyin, saman kağıt olduğundan renkler sizin gördüğünüzden daha koyu çıkacak buda çok kötü olacaktır. onlar renklendirir

    -asla klavye ile yazı yazmayın balonlar vs yine tabletin kalemi ile yazın, kötü olsa dahi onlar siler kendi kaleografları ile tekrar yazarlar.

    -photoshop vs kullanırken shift tuşu ile keskin düz çizgiler çizmeyin elinizle çizin bırakın biraz yamuk olsun sağa sola titresin.(dış karelerde kullanabilirsiniz)

    -yüksek çözünürlükte çalışın. eğer bir sayfalık ve 10-15 karelik bir hikaye ise en az 2500x3000 gibi çözünürlüklerde tek kare ise de 1000x1200 gibi çözünürlüklerde çalışın.

    -çok kareli çizimlerde ara ara çıktı alın ki acaba küçük mü çiziyorum bazı şeyleri , yada insanlar rahat görüp okuya bilecekler mi diye göre bilin..

    - katmanlı çalışın yani atıyorum en altta beyaz kağıt olsun sonra karelerin olduğu katman sonra taslak çiziminiz sonra orijinal çizim sonra da yazılar olsun daha da abartabilirsiniz taramalar ayrı katmanda renkler ayrı katmanda şeklinde.

    bunlara dikkat ederseniz ve çizim stiliniz ile konunuz da iyiyse dergilerin amatör günlerinde kimse sizin işlerinize aa bu tabletle çizilmiş kabul etmiyoruz demez ;)

    tablet ile çizmenin negatif yönleri de var.

    ilk aklıama gelen taramalarınız asla kalem ve kağıt taki kadar ayrıntılı ve çok olmaz.
    ikincisi sanal bir ortamda çalıştığınız için orjinal işiniz asla olmayacaktır. kendi yaptığınız işin ancak kopyasını eliniz ile tutabilirsiniz.

    merak edenler için tablet ile yapılmış işlerime https://soner-aktas.com/ bakabilirsiniz.

  • --- spoiler ---

    05x14 yalın ve faraday benzerliğine de açıklık getirmiştir.

    eğer faraday annesinin sözünü dinleyip müzikten vazgeçmeseydi bütün bunlar yaşanmayacak ve faraday 2000'li yılların ikinci yarısında karşımıza yalın olarak çıkacaktı ve "bi bakmışın ben yokmuşum" diye çığıran bir insan olacaktı.

    --- spoiler ---

  • kesinlikle en riskli sorudur. acemi birliğinde çaycılık yapmayı bilen var mı sorusuna mühendis bir arkadaş el kaldırmıştı bütün eğitimlerden içtimalardan yırtmıştı. usta birliğinde bilgisayar kullanmayı bilen var mı diye sorulduğunda ise el kaldıranlara eski tüplü monitörleri taşıtmışlardı.

    edit: el kaldırmıştım.

  • fatih altaylı'nın, türkiye'yi bekleyen büyük tehlikeye karşı herkesi uyarması durumudur.

    bakın ne demiş:

    --- spoiler ---

    sıra iran'da mı?

    bundan 17 yıl önce idi.

    ak parti iktidarının ilk yılları.

    1999 yılında uluslararası bir anlaşma (ottawa) ile oluşturulmuş bir projeye türkiye de 2003 yılında imzasını attı ve 2004 yılında yürürlüğe koydu.

    sınırlardaki mayınların temizlenmesi.

    türkiye bu anlaşma kapsamında 2010 yılında sınırındaki mayınları temizleme kararı aldı.

    suriye sınırındaki mayınları.

    900 kilometrelik bir alanda mayınlar temizlenecekti.

    mayın temizleme işini ise bir israil firmasına veriyorlardı az kala.

    ülkede kıyamet koptu.

    kıyameti pek takan olmazdı da aym ihaleyi iptal etti. ve henüz daha aym kararlarına uyulduğu bir dönemdi.

    iş tsk’ya kaldı.

    türkiye suriye sınırındaki mayınlar temizlendi.

    sonrası malum.

    1 yıl sonra suriye karıştı, karıştırıldı.

    5 milyona yakın suriyeli mayınları temizlenmiş sınırdan geçerek türkiye’ye geldi.

    şimdi onlarla iç içe yaşıyoruz.

    ve bir yandan da dua ediyoruz ki, rusya destekli esad kendi ülkesi sınırları dahilindeki idlib’e girmesin ki, bir 4 milyon kaçak göçmenimiz ve 30-40 bin yeni teröristimiz olmasın diye.

    bunu niye anlattım?

    şimdi bir sınırımızda daha mayın temizleme çalışması başlatılıyor ab desteği ile.

    hayırlısı ile pek yakında iran sınırımızdaki mayınlı araziler de mayından temizlenecek.

    niye şimdi diye düşünmeden edemiyor insan.

    zamanlama manidar geliyor biraz aklı olana.

    türkiye sınırlarını temizliyor, geçilebilir hale getiriyor avrupa birliği desteği ile, avrupa birliği ise türkiye ile olan sınırlarını yüksek duvarlar ile tahkim ediyor, yetmiyor yunanistan, türkiye sınırına en yakın yere abd askerlerini yerleştiriyor.

    biz ise anayasa’nın ilk dört maddesini mi değiştirsek yoksa tanzim satış mağazaları mı açsak diye tartışıyoruz.

    anladık tarihten ders almıyoruz ama 2011’de olanlar da tarih sayılmaz be kardeşim.

    balık olsa unutmaz.

    b’si olmasa da unutmaz.

    --- spoiler ---

    kaynak burada

  • ankarayi sevenlerin ankarayi sevme nedenleri mekanlardan cok, o mekanlari paylastiklari insanlardir. bu nedenle ankara da yasamis olanlar ankarayi severler, yasamayanlar degil. denize bakarken sirtinizi donemezsiniz insanlara ankara da. insanin eglencesi gene insandir. yolda, caddede, kisin pis havasinin sizi tiktigi mekanlarda. insan insana duser yani, her anlamda.

  • bir beşiktaşlı olarak söylüyorum;

    adam, sırf anılarını anlatsa aldığı parayı hakeder.

    dağılın amk yavşak fenerliler.

  • ne intel ik ne de kapitalizmin bu oyunda suçu yok.

    psikopat yıllarca ailesinden ve arkadaşlarından kendisini saklayabildiyse yılda bir kez görüştüğü ik dan tabii ki saklar.
    iyi okullarda okumak, çok para kazanmak, aileden sevgi görmek psikopatlığı geçirmiyor, belki fakir ve eğitimsiz bir insana göre daha iyi sakladığı için farkedilmeden yaşamasına yol açıyor ama kesinlikle yok etmiyor.

    öte yandan intel, samsung, unilever gibi şriketlerin şahısların psikopatça tavırlarını başarıya giden yol olarak görüp destekledikleri de bir gerçek.
    uzun yıllar samsung , unileverin belli markaları, mastercard vs bakan ajanslarda çalıştım. müşterilerimin ortak özelliği kendilerinde diğer insanları rahatsız etme hakkı olduğunu sanmalarıydı.
    kaba olmak, başkalarını kırmak, olmayacak bir işi zorlamak, mesai saatleri dışında taciz edercesine aramak onlar için “utana sıkala” yapılan eylemler değildi, aksine başarı göstergesiydi.
    yani 23.45 de revizyon için aramak “adanmışlık”, 1 iş parasına 3 iş çıkartmak için karşı şirketi tehdit etmek “iyi pazarlık” , ekibindeki bir insana kafayı takıp onu insanların önünde rezil edercesine sürekli yermek “liderlik”.
    hal böyle olunca ahlaksızca hırsı insanlar başarılı oluyor, makul insanlar ise alt kademelerde yer alıyor çünkü adamın / kadının patronu çıkıp “evet haklısın gülsu çalışması çok zor ve problemli ama sayesinde 2 liralık işi 1 liraya ve 5 hafta yerine 4 haftada bitirdik o yüzden şirketimiz için değerli bir “asset” “ diyebiliyor. yani ahlaksızlık, tehdit, kabalık şirket çıkarını sağladığı sürece ödüllendiriliyor, böyle olmayanlar “vasat” olarak kalıyor...

    cihan açarmana geri dönersek.
    hırslı ama vasat.

    kimse alınmasın 1999 yılında bilgi üniversitesine girmek dünyanın en kolay şeyiydi, öss den barajı geçmeniz bile yeterli oluyordu neredeyse (açıkçası bizim okulda bilgi 2003-2004 yıllarına kadar öss de istediğini kazanamayanların gittiği okul olarak kaldı.) o nedenle 1999 yılında bilgiyi kazanmış birisine akıllı diyemeyeceğim, ortaokul-lise eğitimini yazmadığına göre vasat bir okuldan. robert, alman vs olsa onu da büyük harflerle yazardı mutlaka.

    mutluluğu bile “türkiyede en mutlu ilk 10 aile arasında girerdik” diyerek sıralandıran manevi derinlikten yoksun bir babanın verdiği hırsla yaşamış. düşünsenize mutluluğunuzu bile sıralandırmanız gereken bir ortamda büyüyorsunuz...

  • bir recep tayyip erdoğan beyanı:

    "erdoğan, konuşmasının sonunda, ailelerden yine en az 3 çocuk sahibi olmalarını istedi. 'bir olur garip olur. iki olur rakip olur. üç olur dengi olur. dört olur bereket olur, gerisi allah kerim demek lazım. efendim ama nasıl bakacağız? kusura bakmayın rızkın sahibi ne sizsiniz ne de biziz. hiç endişe etmeye gerek yok. bakıyorsunuz anadolu’dan bir çok örnek verebiliriz. 7 tane kardeş 7’side tahsilini yapmış. zengin bir aile değil bizdeki milyarderlere bakıyorsunuz bir, iki çocuğu var. bu işin para ile pulla alakası yok.' "
    kaynak: t24

    kendisinin ailenin parasızlığından süt yerine çay içen bebekten haberi yok demek: (bkz: bebeğine süt alamadığı için çay içiren anne)
    ya da evlerini düzeltecek paraları olmadığı için donarak ölen bebekten: 40 günlük ayaz bebek zatürreden öldü
    ya da hep "mehmet şimşek'in 8 kardeşi var" diye örnek gösterdiği mehmet şimşek'in kız kardeşlerinden hiçbirinin okuyamadığından: mehmet şimşek ile röportaj
    ya da "allah rızkını verir" derken dünyada açlıktan ölen milyonlarca çocuktan: foto

    bu laflarla türkiye'de aileler bakamayacakları kadar çocuk yapıp o çocuklar süründüğünde sorumlusu önce kendisidir.

  • eskiden istanbul'dan cenazesi olanlar otobüs firmasının bagajında yollardı rahmetliyi tabutun içinde. şimdi artık cenazeyi taşıma hizmeti falan verdiklerinden o kadar yaygın bir durum değil. işte öyle birgün otobüsün muavini, çok uykum geldi deyip cenazenin olduğu yere yatmaya gitti molada. oğlum korkmaz mısın falan diyecek oldu yaşlı amcalar, "ne korkayım amk ölmüş gitmiş herif" dedi. senin bakış açına sahip olduğum gün herşey daha farklı olacak.