ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
esra elönü
-
laik bükücü olmak iyi bir şey değil. laiklik, amerikada müslüman kimlikli birinin emniyet müdürü olmasını sağlıyor. çünkü devlet, dini kimliğe değil liyakata bakıyor.
tanım: kendisini sevmem. fikirleri de benim için değersizdir
geç saatlere kadar uyumayanların ortak noktaları
-
mutsuz olmaları.
jelko obradoviç
-
o tahtaya 31 çizse gidip çekecek 1 milyon kişi var.
karnın aç mı köpek
-
cüneyt arkın filmlerinden bir replik sandığım cümledir.
rockefeller'in enes kanter'e maklube yapması
-
oğlum dalga geçtiğimiz oyun büyük yeğenim diyen amcalar haklı galiba lan. anadolu irfanı dedikleri bu olsa gerek.
evlenmek için geçerli ve güzel nedenler
-
bu adam ya da kadın;
ortak bir hobinin paydasında buluşup, yıllardır kurduğun hayallerine baş rol olmayabilir.
senin yerken mutluluktan gözünü yaşartan balığı, ağzına sürmeyebilir.
tuttuğun takımı tutmayabilir.
en sevdiğin filmi hiç izlememiş, en sevdiğin kitabı hiç koklamamış, en sevdiğin şarkıda hiç göz yaşı dökmemiş olabilir.
aynı dili bile konuşmuyor olabilir.
senin ak dediğine o kara bile diyebilir.
ama günün sonunda, sana sarıldığında içinde yılların kırdığı ne varsa iyileştiriyor ise , dünyanın en güzel ipeğini onun teninde, en güzel kokusunu onun boynunda buluyorsan, evlenmek için geçerli ve güzel nedenin var gibi.
" senin bir yönün var, orada durur yaşarım"
(bkz: turgut uyar)
pazar keyfi
-
dün şehirden ve her şeyden uzak bir köy evinde orman manzarasına nazır oturuyordum. sobada çay demleniyordu. masada o günün gazetesi vardı. uzun zamandır yapmadığım "pazar gazetesi" okuma ritüelini gerçekleştireyim dedim. gazete kokusunu bile unutmuşum. alakalı olduğum her şeyden uzak bir şeyler okuma niyetiyle gazeteyi açtım gözüme çarpan ilk haber "ekşi sözlük yazarlarının favori filmi" oldu. gazeteyi fırlatıp ormana doğru koşmaya başladım.
ışıklar içinde yatsın
-
mümkünse arkamdan kimsenin söylemesini istemediğim cümle.. ben ki uyurken kapalı televizyonun çük kadar kırmızı ışığından rahatsız olan adamım, öteki tarafta onca florasan, spot ışığında siksen yatamam.. deliksiz uyusun cümlesi daha makbuldür.. çünkü yaşamında gün yüzü görmedi bu müstakbel rahmetli..
arka camlarında osmanlı tuğrası bulunan araçlar
-
iddia ediyorum bu araçların sahiplerinin çoğu osmanlı nerede, ne zaman kurulmuştur sorusuna doğru cevap veremez.
annenin whatsapp kullanması
-
-yazıyor....
karizmanın dağıldığı anlar
-
vapurdasındır.siyah t-shirtün ve güneş gözlüklerinle kıçta tam yangın dolabının yanına oturmuşundur. kulağında walkman vardır ve muhtemelen sentenced çalmaktadır. en baba modunu takınırsın ve sert esen lodosu iplemezsin. sen misin iplemeyen! o lodosun kudretiyle yangın dolabının kapağı hızla açılır ve "zıbammmm" effectiyle birlikte suratında patlar.. sen suratına yapışan kapağı usulca yüzünden çekersin. kompozisyon korkunçtur: tek camı düşmüş ve çerçevesi yamulmuş gözlüklerin ve sol kulağından fırlayan kulaklıkla lodosa mı yoksa dolabın kapağına mı kızacağını düşünürsün..fonda vapurun beyninde yankılanan düdük sesi..vuuuuupppp... vuuuuuuuuupp!!
iskeleye atlarken kafandan bir ses daha gelir.dönüp baktığında asırlık paşabahce vapurunun asırlık levhası çeyrek asırlık beynine çarpmıştır...
let that sink in
-
elon musk’tan ultimate trollük.
illa ki biri, “elon musk is owner of twitter now, let that sink in!” diye bir twit atacaktı. şef twit trol bu espriyi kendi kendine yaparak sempatiklik yaptı. komik tabi, sezar’ın hakkı sezara.
bu lavabo elon musk’lı twitter’ın resmî başlangıcı olarak twitter müzesinde bir camekan ardında sergilenmeye başlar. ilerde bi ara da açık artırmada $10m a satılır.
peter handke
-
2019 nobel edebiyat ödülü peter handke’nin oldu.
şimdi… handke geleneksel/edebiyat tarihsel bir perspektiften ele alındığında postmodern bir edebiyatçı sayılıyor, ancak kendisini (her ne kadar ulus edebiyatı fikrine karşı olsam ve kavramı farklı ele almak istesem de) avusturya’nın viyana modernizmi sonrası belli bir çerçeveye oturan edebiyat geleneğinden çok da farklı görmüyorum. neden? çünkü bence handke 20. yy avusturya edebiyatının pek çok yazarı gibi, karanlık atmosferi seven, metinleri okuru geren, yer yer sıkan ya da ürküten bir yazar. birebir aynı yaştaki yazarlardan ziyade ortak yazınsal geleneği kastederek handke’nin çağdaşı avusturyalılardan örnek vermek gerekirse ingeborg bachmann, elfriede jelinek (nobel ödüllü) ve hepsinden apayrı tuttuğum thomas bernhard’ı sayalım. hepsinin yapıtlarında birbirlerine çok benzeyen karanlık, boğucu bir hava vardır. hemen hepsi orta avrupa’yla ucundan kıyısından hesaplaşır ki bu, avusturya edebiyatında çok belirleyici bir özellik. balkan/sırbıstan konusu sözlükte daha önce ele alınmış zaten, ben handke'nin edebiyatçılığında kalıyorum. bu arada handke edebiyat eleştirmenleriyle de pek yıldızı barışmayan ters biri.
sanırım handke birden fazla türde metin üretmiş olduğu için araştırmacılar biraz yüzeysel bir şekilde erken dönemindeki ve sonrasındaki farklı yazınsal eğilimleri vurguluyorlar. temelde şöyle bir şey söylenebilir; handke erken döneminde içerikten çok biçime önem veriyor. yine de yazarın ilgilerinin ve yazınsal önceliklerinin değişmesini ille de bir tarz, tavır, ekol değişimi gibi görmek bana gereksiz geliyor. özellikle handke gibi çağdaş avusturyalı yazarlar sınırları belli biçimsel alanlarda kapalı kalmıyor çünkü, temel yazınsal dertleri de değişmiyor, yalnızca ifade biçimleri değişiyor. mesela handke'nin metin türleri değişiyor, fakat toplumcu bir yönü, edebiyatını toplumsal bir alan gibi gördüğü filan olmuyor hiç, her zaman "bu benim gerçeğimdir, benim kullandığım dille ifade ettiklerimdir" gibi bir tavrı var (cümleler birebir alıntı değil, aklımda kalanı yazıyorum).
türkçeye çoğunlukla 90'larda çevrilmiş olan bazı yapıtları:
solak kadın
kalecinin penaltı anındaki endişesi
kaspar
mutsuzluğa doyum
bir yazarın öğleden sonrası
hiçkimse koyu'nda bir yıl
konstans gölünden atla geçiş