ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
21 kasım 2021 galatasaray fenerbahçe maçı
-
yedi sülalem fenerbahçeli, babam kongre üyesi ben de hasta fenerbahçeliyim. çevrem de gerek galatasaraylı gerek fenerbahçeli fanatik taraftarlarla dolu. bate borisov maçında stada paraşütlü meşale atan fenerliyi de tanırım, seyrantepe rüzgarında pankart boyarken neredeyse parmağını kaybeden galatasaraylıyı da...
ben bugüne kadar bu derbinin böylesine siklenmediğini ilk defa görüyorum. normal zamanda git bir mahalleye, altışar tane çocuğa formaları giydir top oynat; en az yirmi kişi izler o maçı.
takımların ligdeki durumlarından, kadrolarından, form grafiklerinden bağımsız olarak üç hafta önceden başlardı bu derbinin tantanası. maçtan sonra bi' üç hafta daha devam ederdi.
bu durumun ne fener'le ne de galatasaray'la bir alakası var. insanlar yaşama sevincini kaybetmiş artık bu ülkede. geçim derdi, kutuplaşma, haksızlık, hukuksuzluk derken bitmişiz biz. insanların burada birbirine laf sokmaya bile mecali kalmamış.
yazık...
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
sanırım 10 yaşındaydım, kardeşim de 7 filan olsa gerek. ailecek hastaneden eve dönmek için otobüs bekliyoruz. otobüs durağı, kocaman camekan vitrini olan bir pastanenin tam önünde. güzelce ışıklandırılmış vitrinde çeşit çeşit pastalar, adını bile bilmediğimiz tatlılar var.
kardeşim, suriyeli gibi pastanenin vitrinine yapışmış bir türlü ayrılmıyor, hatta dilini çıkarıp vitrini yaladığına yemin edebilirim ama ispat edemem. illaki oradan birşeyler almak ve yemek istiyor. annem babama bakıyor, ben de babama bakıyorum, kardeşim cam bariyerini umursamadan pastayı yalamaya devam ediyor, babam yere bakıyor.
annem sinirli bir kadın biraz da pervasız, babama: "şu masuma bir dilim pasta alamıyorsun sen ne işe yararsın be adam" diyor. babam açıklamaya çalışıyor: "maaşa 2 gün var, 2 gün sonra alırız, şimdi anca yol parası çıkışıyor hafize" diyor. kardeşimi vitrinden uzaklaştırıp, dikkatini dağıtmaya çalışıyorum ama ikna olmuyor, diliyle havayı yalamaya devam ediyor.
neyse ki bir süre sonra otobüs geliyor, annem babama yol boyunca söyleniyor, hatta ara ara "beceriksizsin" filan diye hakaret ediyor. ben kardeşimi suçluyorum, içimden: "bok boğazlı pezevenk" senin yüzünden kavga çıktı diyorum. annem bir noktada: (bkz: ben evde sana aynısını yaparım) diyor. eve girince de petibör bisküvi arasına lokum döşüyor, puding pişirip etrafına sıvıyor. hatta üzerini de kaysı kurusu ile süslüyor.
kardeşim "himmf bu ondan değil" deyip yemeyi reddediyor, annem "bok ye! sanki bana istanbul'dan geldin itogli!" diyor.
annemin yaptığı pasta benzeri ürünü babamla ben yiyoruz, ortamı yumuşatmak için anneme "pek de güzel olmuş eline sağlık" filan diyoruz; kardeşim "hiç de bile, bokum gibi olmuş" diyor, annem "nimete öyle denmez allah bir daha hiç vermez" deyip kardeşime bir tokat atıyor. kardeşim az önce bir dilim pastanın peşinde, mazlum bir mülteci iken, bir anda asi bir militana evriliyor: "zaten bir bok vermiyor" diyor.
kısmen mütedeyyin bir insan olan babam: "bunu seneye imam hatibe yazdırmak lazım" diyor.
kardeşim şimdi 44 yaşında, üst düzey devlet memuru ama hâlâ pasta yiyemiyor, şeker hastası. ısrarla akp'ye oy veriyor ve boşluğu yalamaya devam ediyor.
survivor all-star
-
kupa açılınca ilahi gibi müzikler, ışıklar falan çıktı, dedim heralde en sonunda acun peygamberliğini ilan etti. herkesin içi gitti.
bir erkek olarak yaşanılan en büyük kız tacizi
-
yanıma genç bir kız geldi. yanağım'dan makas aldı ve beni öptü. ben şok oldum daha 3 yaşındaydım. zor günlerdi.
15 temmuz şehitler köprüsü'nde drift yapmak
-
driftinde falan değilim de daha dün boğaziçi olan köprünün adının hunharca kullanılması canımı sıkıyor. yarın ülkenin adı türkiye değil, 15 temmuz şehitleri islam cumhuriyeti deseler ona da ayak uyduracaksınız. benim için hala boğaziçi köprüsü, hatta;
(bkz: ayır bizi boğaziçi)
babaanne ile diyaloglar
-
babane telefon açar, dersleri sorar;
- eh fena değil babane, idare ediyoruz işte
- geçtin mi hepsinden var mı kaldığın?
- işte bir dersten kaldım, diğerleri fena değil ama.
- hangi dersmiş o?
- eee... elektromanyetizma...
- nesini anlamadın ki de yapamadın, anlat neymiş yani o ders?
- şimdi babane.. ee.. elektrik.. yüzeyler.. curl.. silindirik var.. şimdi, hesap..
- bak işte bilmiyomuşsun ondan kalmışsın doğru düzgün bir anlatamadın bile
- ...
the beatles
-
led zeppelin için diyeceğim tek şey şu ki; beatles'ın beatles olduğu zamanlar, milletin salya sümük beatles dinlediği zamanlarda liste başı çoğunlukla led zeppelin görünüyor.
beatles led zeppelin'den az kazanmıştır. daha çok konuşulmuştur. beatles süt çocuğu müziği yaparken led zeppelin kimsenin söyleyemediği şeyler anlatıyor, müzikal açıdan da hiç denenmemiş şeyleri çaluyordu.
ortaköy'de öldüresiye dövülen 3 kişi
-
türkiye' de gece kulübüne gitmek gibi bir hatayı 9-10 sene önce yapmıştım. tabi en iyilerinden biriydi, çok kötü bir olay olmadı ama içerideki tipler(motorize), dışarıda herhangi bir yeraltı örgüte bağlılık yemini etmiş güvenlikler, bahşiş vermiyorsan; hizmet yok garsonlar, arabanı gavurun malı gibi kullanan sabıkalı valeler, kol gibi hesaplar...
eğlence bunun neresinde? bunlar eğlence mekanı diye geçiyor ama gittiğinde stres oluyorsun. klişe olacak ama avrupa'da cidden eğleniyorsun; eğlence mekanında.
edit: içimin yağları eridi; 10 kişiye tek dalarım vari at hırsızı tipleri güzel benzetmişler. çok rahat, çok profesyonel.
iki isimli olmak
-
-yırtarım optik formları, kutucuklara sığmam taşarım!!!
1 euronun 10 isveç kronu olması
-
kron'dan 1 sıfır silerek sorunu çözebilirler ama ihtiyaç duymuyorlar zira paralarının değeri euro karşısında her geçen gün erimiyor. ayrıca bütün hayat euro bazında akıyor, kazançlar da buna dahil. türkiye'de masraflar euro bazında akıyor (çoğu mal ithal olduğu için), ancak maaşlar tl bazında. halk bu yüzden fakir.
isveçle kendimizi aynı sınıfta görmek için olması gereken şuydu:
1 euro 10 tl'ye eşit
asgari ücret 1500 euro
kiralar 1000 euro
ortalama maaş ülke genelinde 3000 euro
isveç ile tek benzerliğimiz ilk madde. gerisi tamamen farklı. zaten isveç'e gittiğiniz an, hiçbir parametreye bakmanıza gerek yok, sokakta dolaşınca zaten anlıyorsunuz neyin ne olduğunu.
titan denizaltısının basınçtan patladığına inanmak
-
enerji enerji enerji deyip de bu kadar fizikten anlamayan birisini ben ilk defa görüyorum.