hesabın var mı? giriş yap

  • ayın 21'inde buradan, ayın 23'ünde inci sözlükten başlattığım kampanyanın dallanıp budaklanıp buralara geleceğini, sosyal medyanın çalkalanacağını tahmin edemezdim.

    yıllardır sevdiğim, toz kondurmadığım, 7 sene önce kimse bilmezken, ben lise yıllarında tüm okuluma farklı parodilerinden oluşan 3 saatlik gösterisini yaptığım bir insandı şahan gökbahar.

    recep ivedik 2'den sonra her seveni gibi ben de programlarını takip etmez, filmlerini merakla beklemez oldum. ne olduysa celal ile ceren'i izleme gafletine düştüğümde oldu. bir de daha ilk haftasında, ilk gününde. olmamıştı. yarıda çıkmayı hep geyik sanar, bu lafı kullanana çok kötü'yü basardım. nitekim öyle olmadı, aradan dönüp 5 dakika oturup, bir hışımla çıktım.

    biraz zaman sonra imdb sayfasını kontrol ettim. sadece 150 oyu vardı ve 6.9 puanı vardı. o hışımla 1 puanı hanesine yazdırdım. ardından burada film başlığına bu durumda benim gibi düşünen birilerini bulurum ümidiyle, imdb linkini ve oy isteğimi yazdım. o entry zamanın ötesine, hatta en karanlık yerine gitti. fifi oldu yani, tınn oldu... tabi o zamanlar böyle filme sallamak yok; film çok güzel, her giden çok memnun. en azından "ne bekliyorduk ki işte" tutumu hakimdi başlığa.

    2 günde en fazla 300 oy gelebildi buradan ve 4.9'a geriledi. soluğu inci sözlük'te, kendimi kıyasla daha rahat ifade edebileceğim yerde aldım. badi'lerinin yalnız bıraktığı ama panpa'larının kucak açtığı yazardım artık.

    filmin adını dahi aceleyle yanlış yazdığım başlık olan, "ceren ile celal ziyareti koş"a 2500'den fazla entry yazıldı. çığ gibi büyüyen, moderasyon'un defalarca olan bitene taşıdığı başlık, kontrol'den çıkmıştı.

    bottom 100 hedefiyle çıkılan yolda, 4 puan'ı gören 3'ü istiyor, 3'ü gören 2'yi istiyordu. 3 günde hedefimize ulaşmıştık. sözlük rahat bir nefes alacakken, şahan'ın beklenen "fifi" li açıklamaları gündeme bomba gibi düştü. olan o zaman oldu.

    şahan'ın karşısındaki gladyatör'ü devirmesine rağmen, halk ölüm diye bağırıyordu. bottom 100 listesine girmişti ama çırpınışlar devam ediyordu. 1000'den fazla 10 puan çıkmıştı lehine. listenin ortalarında 3 gün geçirdi böyle.

    gelen özel mesajlarla, entry'lerle fikir alışverişi yapıyor, listenin en başında bu filmi nasıl görebiliriz'i tartışıyorduk. bir anda kendimi tahtta bulmuştum. halkın arena'dan naraları yankılanıyor, gladya meydanında şahan'ı yaralı ama canlı vaziyette görüyordum. birşeyler yapmalıydı. 1.7 puanı olan filme 10000 oy dahi versek ilk sıraya yerleşemezdi artık. aritmetiği de, ortalaması da müsade etmiyordu.

    "şahan imdb ziyaretinde şok gelişme" başlığı ile ikinci defa söz hakkı alıyordum. "şahan'ı 1. liğe indiremiyorsak, diğerlerini yukarı çıkartalım" fikri tutuldu ve 2 günde 6000'den fazla 10'ar puan bu filmlere verildi.

    bugün "o sozzzluk çocukları!" açıklamaları şahan'dan geldi. halkın da isteğiyle kapan açıldı ve ilk önce kükremesi sonra aslanın kendisi gladyatörümüzün üzerindeydi. gün itibariyle de filmi dünyanın en kötü filmi olarak sahnede.

    gazeteler, haber siteleri, sözlükler derken, iş çığırından çıktı; olay 2 büyük gazetenin röportaj isteğine geldi. haliyle söyleyecek pek birşey yoktu, herşey ortadaydı. kabul etmedim. çıkış amacı haksız rant'a tepki olan olaydan, gazetelerin bizi kullanarak rant elde etmesi kabul edilemezdi.

    peki neden bu entry'i yazdım?

    az önce bir inci sözlük yazarı aracılığı ile resmi mail'den suç duyurusu iletildi. ip'nin bulunması, belçika server'lı sitenin şikayet edilmesi bile söz konusu değilken, tehdite maruz kaldım. tamamen anonym olan ben, kendimi en iyi nerede ifşa ederim diye düşünüp, kendimi bu yazıyı okuyacağını bildiğim şahan'ın başlığına attım.

    en güzel ip, açık adres, kimlik bilgileri burada veriliyor. şahan'a son bir kıyak yapıyorum.

    -------

    an itibariyle de filmin listeden çıkartıldığı haberini alıyorum. imdb'ye mailler atılmaya hazırlanılıyor.

    taban puan 1.9 oldu, filmin puanıda 1.6... tekrardan birazcık oylanıp, 1.9-2 puana yükseltilirse listede yerini alır.
    10 günde imdb'yi hatim ettim, az sakin, telaşa mahal yok.

  • başıma bir iş gelmeyecekse akıllı telefonlardan çıktığından beri yapılmış en iyi uygulama derdim.

    uygulamaya sözlük sayesinde tanıştım. ingilizceden ürken beni bile üç haftada ingilizce müptelası haline getirdi.

    sanırım en başta belirtmem gerekiyordu. uygulama ücretsiz. sadece ilerleyen safhalarda dil sertifikası bastırmak isterseniz sizi ücretli bir uygulamayı indirmeye yönlendiriyorlar.

    uygulamamızı ios'dan da android'den de indirebiliyorsunuz. klasik yükleme aşamasından sonra kullanıcı adı oluşturma ve seviye belirlemeden sonra günlük hedef seçiyorsunuz. şahsen ben günlük hedef olarak 30 puan seçtim. günde en fazla yarım saatinizi ayırarak bu hedefe ulaşabilirsiniz.

    şimdi bir eğitimci olarak uygulamayı dilim döndüğünce eğitim terminolojisi bilgilerimle anlatmak istiyorum.

    uygulamamız 21. yy'ın öğrenme metodu olan yapılandırmacı eğitim anlayışı ile kullanıcılarına dil öğretmeye çalışıyor. yapılandırmacı eğitim anlayışında bilgi, alıcıya doğrudan sunulmaz. sizin hazırbulunuşluk düzeyiniz, ipuçları ve yönlendirme gibi metotlarla öğretmeye çalışır. bu yaklaşımda öğreten aktif değildir; öğrenen aktiftir.

    ilk ünitelerde kullanılan kelimeler, fiiller sonraki ünitelerde de karşınıza çıkarak öğrenmenin kalıcı olması sağlanır. uygulamamızda ingilizce nesne isimleri görsellerle ilişkilendirilerek öğrenciyi öğrenme aşamasında aktif kılar.

    uygulamayı sadece çoktan seçmeli testler gibi düşünenler olacaktır; ama duolingo sadece test tekniğini kullanmamaktadır. sizin dinleme becerilerinizi de ölçmeye çalışır. mesela ingilizce bir cümlenin okunuşunu size dinleterek yazmanızı ister. hatta dinlediğiniz ve okuduğunuz bir cümleyi sizin de söylemenizi ister. böylelikle ingilizceyi anlıyorum; ama konuşamıyorum mazeretini ortadan kaldırmaya çalışır.

    uygulamayı tasarlayanlar geri bildirimler sayesinde çevirideki olağan farklılıklara da hakim olmuşlar ki yaptığınız farklı çevirileri kabul eden bir uygulama geliştirmişler. küçük yazım yanlışları dahi yapsanız uygulama bunları kabul etmektedir. çevirisini yazmak istediğiniz bir cümlenin içinde anlamını bilmediğiniz kelime olursa, kelimenin üstüne dokunarak size türkçesini belirterek yapılandırmacı eğitim anlayışının en iyi örneğini bize göstermektedir.

    şu an ben 23 günlük gibi bir serideyim ve dil seviyem 10 ve puanım da 2555.

    duolingo'da üniteleri bitirdikçe diğer üniteler de aktif hale gelmektedir. uygulamayı ilk kullandığım günlerde önceki üniteleri unutmaktan korkmuştum; ama dulolingo burada da yardımınıza koşarak tekrar yapmadığınız üniteleri farklı renkte göstererek kısa bir testle üniteyi tekrarlamanızı sağlıyor.

    dün hiç üşenmedim ve alt yazılı bir dizi açtım. özellikle alt yazıları okumadan diyalogları anlamaya çalıştım. kısa bir süre duolingo ile çalışmama rağmen değişikliği hissettim.

    teşekkürler sözlük! umarım bu entry'i ingilizce olarak editlemek nasip olur.

    (bkz: bir sonraki editte görüşmek üzere)

  • muhtemelen ıstırapların en büyüğünü çeken kızdır. sen o kadar süslen şıkır şıkır giyin bavul gibi çantanı da koluna tak, hatta elindeki o cep telefonuyla arkadaşınla kafa kafaya verip bir sürü fotoğraf çek, sonunda "ablacım ışığı geçene kadar bi çökebilir miyiz sana zahmet" diye şöförün talimatıyla "emmi oturuşu" yap. nerde o havaların? nerde o karizman? yakıştı mı a gül yüzlüm!! bmwli sevgiliden cam kenarında sıçar pozisyonda şöförün "tamam" demesini bekliyorsun. hayatın sümsüğü en şiddetli haliyle kafana kafana iniyor.... oh olsun!

  • ulan hiç aklımda yokken bi video ile milletin yüzünü güldürdüğüme mi sevinsem bilemedim.

    evet ekşiciyim ve çooooook tatlıyım :)

  • buradan ekşideki genç erkeklere tavsiyem, eğer bir stadyumda değilseniz ve ortamda sıfır kadın ve üçten fazla erkek varsa, o ortamdan uzak durmayın, direkt kaçın, alabildiğince fersah fersah kaçın.
    eğlenen gençlermiş peh.

  • cep herkülü;

    naum salamanof, böyle yazmam samimiyetimden degil türkiye'ye gelmeden bulgaristan'da kullandıgı isim oldugu icin, kücücük boyuna bakmadan yeri geldiginde 180 kilo kaldırıp hayretlere gark ederdi bizi. o halter salonlarında yan tarafta bulunan beyaz toza güvenmez, öle adettendir diye onu ellerine sürerdi.

    1986 yılında bu naim avusturalya'ya bir $ampiyona icin gider, tabi bulgar gizli servisinin elamanları her an naim'in ensesinde. adamlar gizli servis kacabilir korkusu had saffada.. naim yemege gider arkada$larıyla, arkada bulgar gizli servisi. beyaz renalult toros kullanıyorlardır illa.. niye bilmem sol aynasıda olmaz bu torosların..
    neyse naim yolda bi ali cengiz oyunu yapıp araba degi$tirir. bulgar gizli servisi falan kalmaz ortada. hemen türk konsolosluguna gider naim.. ve $ok naum'un ilk iltica talebi kabul edilmez. naim hemen melbourne'de bir eve gidip sinirinden 200 kilo falan kaldirir.. dört gün falan evde oturur, bu sıra devreye turgut özal girer ve naim ikinci gidi$inde iltica talebi kabul edilir..
    avusturalya hükümeti naim süleymanoglu'nu bir gun boyunca sorgular. en sonunda inanırlar bu aslan parcasına kendi istegi ile gittigine.. türkiye'den özel bir diplomat gider turgut özal özel ucak falan gönderir, ucakta halter bile vardır naim yolda sıkılmasın diye.. ucak önce londra'ya gider oradan türkiye'ye varır. naim bol bol $ampiyon olur, turgut özal'ın elini öper, time dergisine kapak olur, saclarını üfler..

    o dönem icin örtülü ödenek diye bir $ey ögretir bir de bize naim. meger böyle bir havuz varmı$, bi$i oldugu zaman devlet onu kullanabiliyormu$.. 1 milyon doları bulgar hükümetine boca etmi$iz o dönem. sonra tansu ciller di stefano'nun jubile macı icin 5.5 milyar verdi iyice akıllara kazındı..

    naim türkiye'ye geldikten sonra halter'de patlama oldu. mahalle aralarında herkes ta$, kaya falan kaldırır oldu. nasıl bir dönem naumoski'nin terini formasının yakası ile silme hareketi varsa, naim'de bize agır bir $ey ta$ırken sacımızı üflemeyi ögretti.
    sokaklarda biraz güclü adamlar sizi böyle omuzlar, ''ve naim silkmede rekor kırıyor'' diye bagırırlardı ''ulan bir dur'' demenize aldırmazlardı hic.

    bugun karate salonlarında kafalarıyla kiremit kıran adamları bile ben naim'in rekorlarına baglarım.

  • çevresi tarafından "çok tuhafsın" denilerek dışlanan insandır. bir keresinde rüyada olduğumu anlayınca, kendimi 5. kattan atıp atıp tekrar uçarak yukarı çıkıyordum. "ehe ehe çok zevkli lan" deyip baya bir coşmuştum.

    bir de rüyada silahla tehdit edilme sahnem vardı. tam trol işiydi. adam silahı doğrultunca "uyanıcam olum birazdan" gibi bir tepki vermiştim. adamın boş bakışları hala aklımda.

    benim gibisine de yaramıyor böyle şeyler.

    (bkz: kendi rüyasını trolleyen insan)

  • yazıp yönettiği ilk filmi get out ile iki sene önce herkesi şaşırtan, o yıl en iyi film ve yönetmen dallarında oscar'a aday olup, senaryo dalında da ödülü kapan jordan peele ikinci filmi ile karşımızda. get out'un başarısından sonra bu filme dair beklentilerin yüksek olması sürpriz değil. neyse ki, peele bu beklentileri boşa çıkarmıyor ve modern sinemanın en yaratıcı, en heyecan verici yönetmenleri arasındaki yerini sağlamlaştırıyor.

    dört kişilik wilson ailesinin tatil için gittikleri göl kenarındaki evde, bir gece kendilerine tıpatıp benzeyen başka bir aile karşılaşmaları ve bu klon ailenin hayatlarını cehenneme çevirmesini anlatan hikaye, get out'a göre daha korku ve gerilim yüklü. ancak tıpkı get out'ta olduğu gibi, bol katmanlı ve farklı okumalara açık bir film us. sadece yüzeydeki korku hikayesi de yeterince tatmin edici, ama daha derine indiğinizde birçok sembol ve metafor barındıran bir senaryo var karşımızda. bu nedenle de belki ikinci kez izlendiğinde değeri daha iyi anlaşılacak bir yapım. spoiler vermemek amacıyla, filmin farklı olası alt metinlerine hiç girmiyorum, ama sinemadan çıktıktan sonra üzerinde bir saat konuşulabilecek malzeme var filmde. ve ben böyle filmleri seviyorum.

    jordan peele korku sinemasını çok iyi anlayan ve bir gerilimi yaratmak için sesleri ve müziği çok iyi kullanan bir yönetmen. henüz ikinci filmi olmasına rağmen, sanki kırk yıldır bu işi yapıyormuşçasına kamerasına hakim. bu parlak başlangıç yıllar öncesinin m. night shyamalan'ının hatırlatıyor (the sixth sense ve ardından unbreakable). umarım kariyerinin devamı ona benzemez.

    müzik demişken, yönetmenin get out'ta da birlikte çalıştığı michael abels'ın müzikleri sanki filmin ana aktörlerinden biri gibi. luniz'in ta 1995'ten kalma "ı got 5 on ıt" parçası bu film ile birlikte sanki yeni bir hayat buluyor; artık o şarkıyı duyduğumuzda us'ı hatırlamamamız imkansız, hafiften ürpererek elbette...

  • bir kız olarak konuşuyorum, bırakın bu işleri.
    şimdi siz en güzel taktiği alıp hatasız uygulasanız bile, o gün kızın pms'sine mi denk geldiniz mesela, yalan olur o taktik.

    - gözlerin bir içim su...
    - dudaklarım çirkin mi yani, bunu mu demek istiyorsun, ühürümühürü...

    tam kızı yalnız yakaladın, vereceksin romantizmi. ister misin kız o gün o şıllık selin'le kavga etmiş ve içindeki yelloz kezban hortlamış olsun?

    - gözlerin bir içim su...
    - o şırfıntının gözünü gözünü oyarım ben!

    ya da sevgilisinden yeni ayrılmıştır, erkeklere öfke doludur...

    - gözlerin bir içim su...
    - skerim gözünü, hepiniz aynısınız, vermiyorum lan!

    siz bırakın bu taktikleri. gelişine takılın. denk geleceği varsa gelsin.

    - naber?
    - iyidir senden?
    - benden de iyidir. n'apıyosun akşam?
    - hiiç.
    - gelsene.
    - olur.

    oluyor.