hesabın var mı? giriş yap

  • 0-0'ın 1 puan olması. bence 0-0'ın karşılığı 0 puandır. bunun dışındaki tüm beraberlikler yine aynı şekilde 1 puan sayılmalı. böylece hem defansif futbol bitecek hem de yeni bir heyecan gelecektir.

  • "beni facebook ve twitter'dan engellemişsin ama sen raad ol kızım ben istediğim zaman sana ulaşırım" diyen terkedilmiş barzo mesajını anımsatandır.

  • 2018 yılı içerisinde ocak ayında gerçekleşen olay. birilerinden bir yerlerden talimat geliyor. personel alınacak diye. kimseden habersiz sessiz sedasız personel alım yönetmeliği bölge müdürlüklerine gönderiliyor. başvurudaki tek kriter 18 yaşını doldurmuş olmak ve 30u geçmemiş olmak. kpss aranmıyor, dil aranmıyor. bölüm eğitim aranmıyor hiçbir kriter yok nerdeyse. dediğim gibi tek kriter yaş. başvurular ise sadece ptt şubelerinden dilekçe yoluyla yapılıyor. başka hiçbir türlü başvuru kabul edilmiyor. işe alım ile ilgili yönetmeliğin linkini paylaşacağım sizinle.
    bu 2000 personel alımı acil istihdam olarak nitelendirilmiştir. personel alım bilgisi o kadar gizli ve el altından yürütülüyor ki kulaktan kulağa ancak internet sitelerine 31 ocak tarihinde düşüyor ama nasıl başvuracağın konusunda hiçbir bilgi yok. ve işin komik tarafı son başvuru tarihi 31 ocak. bu işe alınacak 2000 kişi kim neden bu kadar gizli saklı personel alımı yapıldı merak konusu umarım benden başka cesareti olan birileri bu konuyu dile getirir de o 2000 kişi ifşa olup açığa çıkar.
    yönetmelik

    google personel alım arama sonuçları.
    başı cemaatlerden yeterince ağrımış bir millet olarak bugün ptt'de olan şey yarın diğer kurumlarda olur sonra niye işsizim diye ağlamasın kimse.

    düzenleme: bazı arkadaşlar yalan yanlış bilgi verdiğimi söylemeye çalışıyor 2017/2 personel alımlarında kpss şartı ile mülakatı dahi geçip alımı gerçekleşmeyen insanlar tanıyorum hatta onlardan 2 tanesi ocak ayı içerisinde tekrar başvuruda bulundu ve başvuruları geçersiz sayıldı. biraz araştırmaktan üşenmeyin duyum ile hareket edecek yaşta kimse olduğunu düşünmüyorum burada.

  • sanayi dolayları... 2 usta genel kültür yarıştırmakta..
    ve final;

    1. usta : var ya insandaki damarları ucuca dizsen dünyanın etrafını 4 kere dolaşıyomuş
    2. usta : bir gündemi?

  • saçma sapan karşılaştırma.. mesela rus kızları mı, türk kızları mı diye sorsalar; ben, düşünmeden türk kızları derim.. çünkü düşünsem, rus kızları derim.

  • müzikal kalitenin içine eden uygulama. merak etmeyin ailecek biz de severek kullanıyoruz, sonuna kadar kapitalistiz.

    ortalama takipçisi olan sanatçıların dinlenen parça başına (grup ise para bölünüyor bir de) 0.003 dolar civarı para kazandığını okudum bir yerlerde (türkiye için iyi para). bu durum müzisyenlerin nitelik/nicelik durumunda niceliğe önem vermesine sebep oluyor. eskiden 3-4 senede bir albüm çıkartarak parayı vuran grupların artık böyle bir şansı yok. evvela rekabet çok büyük, eskisi gibi plak şirketlerinin insafında değil hiçkimse. böyle bir rekabet ortamında ortalama bir müzisyen olarak 4 sene kaybolduğunuzda unutuluyorsunuz, bitiyorsunuz. herkes istediği müzikal içeriğini bir şekilde ufak bir bireysel çabayla spotify'da yayınlayabiliyor ki bu iyi bir şey aslında. yalnız sizin o sanat abidesi şarkılarınız bedavadan biraz pahalı bir platformda müzik dinlemeyen aksine tüketen z kuşağı tarafından 1 ayda eskitiliyor. bu nedenle sürekli yeni bir şeyler üretip, çabucak tüketilmesini kompanse etmeniz gerekiyor. sistem sizi daha kalitesiz ancak daha piyasa bir müzisyen olmaya itiyor kısaca. salla kaliteyi, vur patlasın çal oynasın.

    işte tam da bu nedenle halen sözlükte teoman / şebnem ferah parçalarında geçen efsane sözler gibi başlıklar hortluyor. çünkü artık böyle bir şey yok, böyle bir kaliteye parasını ödeyecek bir kitle yok. olsa dahi dinleyici olarak ayda bir sakız parası verip tüm albümlere sınırsız erişme rehavetine kapıldık. nasıl olsa gaz çıkartıp kaydetseler dinleniyor bir yerlerde birkaç hafta, en olmadı mağazalar falan çalıyor arka planda.

    tüketici olarak vasata her alanda olduğu gibi kendi arzumuzla razı olduk. sen ben hem zevksiz hem fakiriz neyse de entel zenginler, görgüsüz milyonerler de spotify veya benzeri platformları kullanıyor artık.

  • 2019 nobel edebiyat ödülü peter handke’nin oldu.

    şimdi… handke geleneksel/edebiyat tarihsel bir perspektiften ele alındığında postmodern bir edebiyatçı sayılıyor, ancak kendisini (her ne kadar ulus edebiyatı fikrine karşı olsam ve kavramı farklı ele almak istesem de) avusturya’nın viyana modernizmi sonrası belli bir çerçeveye oturan edebiyat geleneğinden çok da farklı görmüyorum. neden? çünkü bence handke 20. yy avusturya edebiyatının pek çok yazarı gibi, karanlık atmosferi seven, metinleri okuru geren, yer yer sıkan ya da ürküten bir yazar. birebir aynı yaştaki yazarlardan ziyade ortak yazınsal geleneği kastederek handke’nin çağdaşı avusturyalılardan örnek vermek gerekirse ingeborg bachmann, elfriede jelinek (nobel ödüllü) ve hepsinden apayrı tuttuğum thomas bernhard’ı sayalım. hepsinin yapıtlarında birbirlerine çok benzeyen karanlık, boğucu bir hava vardır. hemen hepsi orta avrupa’yla ucundan kıyısından hesaplaşır ki bu, avusturya edebiyatında çok belirleyici bir özellik. balkan/sırbıstan konusu sözlükte daha önce ele alınmış zaten, ben handke'nin edebiyatçılığında kalıyorum. bu arada handke edebiyat eleştirmenleriyle de pek yıldızı barışmayan ters biri.

    sanırım handke birden fazla türde metin üretmiş olduğu için araştırmacılar biraz yüzeysel bir şekilde erken dönemindeki ve sonrasındaki farklı yazınsal eğilimleri vurguluyorlar. temelde şöyle bir şey söylenebilir; handke erken döneminde içerikten çok biçime önem veriyor. yine de yazarın ilgilerinin ve yazınsal önceliklerinin değişmesini ille de bir tarz, tavır, ekol değişimi gibi görmek bana gereksiz geliyor. özellikle handke gibi çağdaş avusturyalı yazarlar sınırları belli biçimsel alanlarda kapalı kalmıyor çünkü, temel yazınsal dertleri de değişmiyor, yalnızca ifade biçimleri değişiyor. mesela handke'nin metin türleri değişiyor, fakat toplumcu bir yönü, edebiyatını toplumsal bir alan gibi gördüğü filan olmuyor hiç, her zaman "bu benim gerçeğimdir, benim kullandığım dille ifade ettiklerimdir" gibi bir tavrı var (cümleler birebir alıntı değil, aklımda kalanı yazıyorum).

    türkçeye çoğunlukla 90'larda çevrilmiş olan bazı yapıtları:

    solak kadın
    kalecinin penaltı anındaki endişesi
    kaspar
    mutsuzluğa doyum
    bir yazarın öğleden sonrası
    hiçkimse koyu'nda bir yıl
    konstans gölünden atla geçiş

  • ''erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok. annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş. bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde. o ölmese ben ölecektim. o size, beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti, başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı, benim patlıcan fazla pişti diye, perdeler azıcık kirlendi diye, masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti, kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti.

    çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. biraz yan gülmüşüm. belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti.
    karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “namusumu temizledim” diyecekti.

    siz onu 3-5 yılla yargılayıp, namusu kirlendi diye mazur görüp, yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama.
    oysa namus benimdir hakim bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam.
    sonuna kadar idare edebilmiş olmam, elaleme değil de başıma gelenleri hep karakollara anlatmış olmam, kızıma hiç fark ettirmemiş olmam namusumdur.
    o utanmamış yaptıklarından, benim utanacak bir şeyim yoktur.

    içimdeki hayatta kalma mutluluğunu atamıyorum hakim bey.
    ağlayamamam bundandır.
    ne yalan söyleyeyim aynı acının çemberinden geçmiş, sağ kalabilmiş kadınlarla aynı koğuşta, bir ömür kazasız belasız da yaşarım ben ama benim bir kızım, bir de memleketin aç kaldığı bir adalet var.
    gel sen, ölmedim diye beni cezalandırma, benim bir derdim; kızımın bari mutlu olmasıdır.
    yanında ben olayım.
    can alan bir katil değil, can derdinde bir kadın de bana.
    kurşunla yatıp kurşunla kalkan, yastığın altında silahla yatan adamlar hiç eceliyle ölmüş mü?
    hem sevebilseydi o da ölmezdi di mi ama?
    öldüyse hepsi benim suçum mu?''

    edit: yanlış bilgi aktarımı olmaması adına düzeltmek istedim. yazı çilem doğan ın karar duruşması sırasında, mahkemeyi takip eden bir arkadaşım tarafından yayınlandığı için çilem'in kendi ifadeleri olarak düşünmüştüm fakat yazı ayşen aksakal tarafından kaleme alınmış. çilem'in yaşadıklarını ve hiç kaybetmediği dik duruşunu çok iyi yansıttığını düşündüğüm için yazıyı bu haliyle editliyorum.

    edit 2: dahili meddah tarafından böyle de güzel bir kampanya başlatılmış; (bkz: çilem doğan'a mektup yolluyoruz)
    ben yazacaklarımı düşünmeye başladım.

  • kadın: günaydın canım.
    erkek: seni günden kıskanıyorum.
    k: çok tatlısın ama kalk giyin çıkmamız lazım.
    e: seni giydiklerinden kıskanıyorum.
    k: aşkımmm.
    e: seni aşktan kıskanıyorum.
    k: bunu biraz düşünmem gerek ama hadi nolur giyin gitmemiz lazım ajlan'a söz verdik kız 3 aydır hazırlanıyor bu oyuna ve sadece bugün oynayabilecek hem sen de söz verdin.
    e: senin düşüncelerini kıskanıyorum.
    k: uzamadı mı?
    e: senin uzunluklarını kıskanıyorum.
    k: o uzunluklar sende var.
    e: beni kıskanmanı kıskanıyorum.
    k: seni kıskanmıyorum ben.
    e: beni kıskanmamanı kıskanıyorum.
    k: ben giyindim, gidiyorum.
    e: gidebilmeni kıskanıyorum.
    k: yaa yapma ama böylee.
    e: merhametini kıskanıyorum.
    k: hiç istemiyorsun değil mi gelmek?
    e: anlayışını kıskanıyorum.
    k: ama ben söz verdim.
    e: sözlerini kıskanıyorum.
    k: yalnız gitsem olur mu?
    e: gözlerini kıskanıyorum.
    k: ya niye yapıosun böylee.
    e: ayak bileğini kıskanıyorum.
    k: allahım! çıldıracam ben senin yüzünden.
    e: göbek deliğini kıskanıyorum.
    k: tamam tamam gitmeyiz. trafik vardı deriz.
    e: pembe dudaklarını kıskanıyorum.
    k: yeter şımartma beniiii.
    e: içindeki çocuğu kıskanıyorum.
    k: aşkımmm. sarıl bakayım bana.
    e: ........
    k: ........ kapı çalıo kim olabilir ki bu saatte.
    e: bizim çocuklar gelecekti beraber playstation çevireceğiz.