hesabın var mı? giriş yap

  • sinemada da brecht epiği yapılabileceğini gösteren film. tiyatro oyunu gibi akar. anlatıcımız mahkemeye çıkarılmış olan feyzo'dur. anlatır anlatır... bütün bu anlatının arasında ekrandan sloganlar izleriz. "işçiler kardeş patron kalleş", "kahrolsun faşizm" gibi. sonunda da feyzo ağalık düzenini hakime şikayet eder. son bölümde "sen devletsin, sen bilirsin, sen söyle babam, suç kimde?" dediği anda, hakimin biz olduğumuzu, bir yargıya varmamız gerektiğini, bu yargı ışığında kendi hayatımızda bu tür sorunlar gördüğümüzde müdahale etmemiz gerektiğini anlarız. brecht mumla arasa kendi teoremini özetleyebilecek ancak bu kadar güzel bir film bulabilirdi.

    bu film 88'lere kadar yasaklıydı. o tarihlere kadar aynen şimdiki gibi kemal sunal'ın filmlerine ezber olan bizler, 88 senesinde (yanılmıyosam) bu filmin yasağının kaldırılmasıyla, yepyeni bir film gibi izlemiştik. ancak filmin yasağının kaldırılması benim hep canımı sıkmıştı. çünkü 80'lerden beri süren apolitikleştirme sürecinin tamamlandığını, artık tam anlamıyla apolitikleştiğimizi, bu filmin artık "zararsız" hale gelmesi suratlarımıza çarpmıştı. sonuç? filmin zamanında yasaklanmasına neden olan tüm bu göndermeleri ve laf sokmaları, dürtmeleri "gülerek" izlemiş, ağzımızın kenarından sızan "apolitik" salyaları silmiş, yaşantımıza aynen devam etmiştik. zararsızdık artık. ne güzeldi...

  • sonuna kadar haklı adam. bölgeye en iyi, en hızlı, en etkili, en disiplinli ve en organize şekilde müdahale edecek kurum türk silahlı kuvvetleridir. genelkurmay başkanlığı'nın serbest iradesi ile saatler öncesinde olaya müdahale etmesi gerekirdi fakat türk ordusu gitmiş yerine rte'nin ordusu gelmiş. ondan emir gelmeden ordu kendi milletine yardım edemiyor.

  • gidebilir, boşandıktan sonra.

    istanbul sözleşmesine laf atmaya çalışmış başlığı açan kıt akıllı yazar, olmayan aklı sıra. sözleşme olmasa ne yapacaksın, kafasına mı sıkacaksın yoksa zincirle mi bağlayacaksın? çıkar içindeki teröristi de hepimiz görelim. kıvırma dansöz gibi.

    edit : başlık başa kalmış, konuyu açan [(bkz: gulerken dusunen adam)gulerken dusunen adam] tüm sözlük ahalisinden lafı yedikten sonra mesajını silmiş, korkup kaçmış.

  • on yıl önce "tehlikenin farkında mısınız" diyen insanlar şaka yapmıyormuş baya baya nostradamus benzeri şaşmaz kehanetmiş bu . "siyasal islam zincirlerinden serbest kalırsa ortadoğu'ya döneriz, her yanımızda bombalar patlar, pakistan oluruz, afganistan oluruz aman" diye uyarıp durdu yıllarca adamlar . cahilmişiz amk. aptalmışız. güzelim ülkemizi kendi ellerimizle cehenneme çevirdik:(

  • zamanın muhafazakarlarının ölüm tehditlerine boyun eğmeyip ben ifade özgürlüğüne inanıyorum diyerek arazisini festivale açmış bir çiftçi. müzisyen olmayıp da ölümünün ardından rolling stone'da tam sayfalık yazıyla anılan birkaç kişiden biridir.

  • orijinal serinin yaratıcıları dimartino ve konietzko'nun yaratıcı süreçlerin kendilerine söz verildiği gibi işlemediği gerekçesiyle projeden ayrılması, oyuncuların dizideki bazı detayların kaldırıldığına dair röportajları başlangıçta beni de tedirgin etmişti. çünkü lost'un vaktiyle bozduğu, game of thrones'un bile batırıp gittiği bir dünyada, avatar evreni karakter gelişimi, mizahı ve serinin ruhuna yakışan finaliyle kusursuz bir hikaye anlatımına sahipti. bu yüzden yeni dizi shyamalan'ın uyarlaması gibi kötü olmamalıydı. ben de bu kadar sevdiğim bir seriyi objektif değerlendirebilmek adına ilk sezonu beklentilerimi yükseltmeden izledim. öncelikle dizinin ilk sezonu benim için ne film uyarlaması kadar kötü, ne de çizgi dizi kadar iyi. şimdi bunun nedenlerine geçelim.

    --- spoiler ---

    dizinin en başarılı olduğu (ve film uyarlamasının asla başaramadığı) şey evrene bizi ikna edebilmesi. karakterlerin kostümlerine, mekanların tasarımlarına ve bükme hareketlerine oldukça özen gösterilmiş. sanat yönetiminin bu kadar önemsenmesi bizi hızlıca avatar evrenine sokuyor. ilk defa seriyi izleyecekler veya çizgi diziye bağlılık taşımayanlar için evren tasarımı ve hikaye anlatımı yeterli ve iyi gelebilir. hatta zaman zaman zuko'nun 41. bölüğü, ateş ulusu'nun hava tapınağı baskını gibi genişletmeler çizgi diziyi sevenlere de keyif verebilir. ancak bu iyi yanlarının yanı sıra, avatar ciddi problemleri olan bir uyarlama. sorun farklı yorumlar getirmeleri değil, önemli karakterlerin ve olayların arka planlarını biçerek seriyi bize sevdiren birçok unsurun büyük ölçüde törpülenmesi. en büyük sorunla başlayalım. mizah eksikliği.

    aang, sokka ve katara hala çocuk olan karakterler. onların dünyayı kurtarmaya çalıştığı anlar kadar, savaştan kaçıp çocukça eğlendikleri zamanlar da bizi seriye bağlıyordu. oysa dizi, aang'in üstündeki çocukluğu ilk bölümden atıp sürekli ciddi gezen bir karaktere dönüştürüyor. komedi diyalogları o kadar komik değil ki karakterlerin yerli yersiz gülmeleri "ya bunlar orijinalinde aslında çok komik çocuklardı burada da böyle gülüyorlar işte ehe" hissi yaratıyor. appa ve momo'dan çıkartılmayan mizaha hiç girmiyorum, onlara gezen pokemon muamelesi yapılmış.
    sorun sadece mizahta değil tabii, belki de serideki en duygusal an olan ıroh ve oğlu lu ten ilişkisinin ele alınışı bir flashback diyaloğuyla geçiştirilmiş. oysa the tales of ba sing se bölümü karakterlerin bakış açılarına dönerek bunu incelikle sunuyordu.

    olayların ele alınış şekli kadar, genel olarak karakterlerin işlenişi de tek boyutlu. sokka'nın cinsiyetçi yapısı gizlenmiş. oysa sokka; suki, katara ve toph gibi kadınlar aracılığıyla bu tabularını yıkıyordu. sokka'yı cinsiyetçi yapmaktan kaçarken, suki'yi tacizci yapmışlar. bumi sempatik deli bir bilgeden ziyade, öfkeli bir manyak. azula kibir abidesi değil de zuko'nun kıskançlığı altında ezilen sıradan bir kötü. bu "derinlik kurmadan bir an önce her şeyi verelim" anlayışı 5. bölümde zirve yapıyor ve tüm ruhları bir arada görüyoruz. yüz hırsızı koh'u görüyoruz ama onun yanında mimik yapmamak gerektiği bilgisi yok. hei bai'ı görüyoruz ama ormanın hikayesindeki yeri düzgün işlenmemiş. baykuş wan shi tong'u görüyoruz ama serinin finaliyle ilgili çok kritik bir bilgiyi bize verecek olan kütüphanesi yok :d özellikle 5. bölüm, içinde her şeyin olduğu berbat bir çorba gibiydi. iyi fikirleri art arda koyarak iyi bir dramatik yapı kuramazsınız, çöker. burada da öyle olmuş. sozin kuyruklu yıldızı'nın kritik bilgisini buradan almadan o kadar ucuz geçiştirdiler ki cidden bu bölümü yok saymak lazım.

    kritik unsurların gizlenerek yüceltilmemesi ve tüm kartların erken açılması da ciddi bir sorun bence. mesela orijinalinde ozai hep bizden gizlenirdi, arada derede görürdük. gücü merak uyandırırdı. burada ise üstümüze ozai yağıyor. doğal olarak final dövüşünde ozai'nin etkisi düşecek. bu sezonla ilgili en trajikomik şey ise "su" sezonunda su bükmeyi öğrenmesi gereken avatar bir kere bile su bükmeyi denemedi. ilk sezonu "su bükmeyi öğrenmem lazım" diyerek tamamladı. :d ve bir ara bunu bilmeden katara'ya nasıl su bükebileceğine dair tavsiye veriyordu ??? :dd

    cast seçimine gelirsek ıroh ve sokka dışında ciddi sıkıntılar var. katara'nın mimiksiz ve baygın oyunculuğu, aang'in çaylaklığı yabancılaştırabiliyor. zuko'ya alışmak cidden zor. ancak en büyük sıkıntının azula ve tayfası olduğunu düşünüyorum. azula hiç villain gibi durmuyor, cık. sonuç olarak evren tasarımının ikna edici olması ve baştan sona ana hikayeyi bir şekilde aktarabilmesi bakımıyla dizi önemli standartları karşılayan ve izlenebilirliği olan bir iş. hele ilk defa bu evreni görecekler için iyi de hissettirebilir. ancak orijinal seriyi sevenleri mizahını kaybetmesi, düz diyalog yazımı, oyuncu tercihleri ve performansları, karakterlerin ve olayların kritik arka planlarının atlanması gibi meseleler üzerinden bakıldığında hayal kırıklığına uğratabilir. 6/10

    --- spoiler ---

  • var böyle garip yaratıklar.

    akşam yatıyorum tavanda, sabah kalkıyorum gene tavanda. milimetre kıpırdamamış hem de.

    lan arkadaş, gezip dolaşsana, bak ben uyumuşum, sağı solu karıştırsana, şu 3 günlük dünyada bir tavanda saatlerce durulur mu lan?

    mal.