hesabın var mı? giriş yap

  • faciadan dönülmüş o nası bir gözü dönmüşlüktür yaraabbiii .. haftanın 5 günü taciz tecavüz linç girişimi haberlerini okuduğumuz akkoyunlar bi kadının kağıt bayrakla arabaya vurmasıyla açtığı başlığa bak . malsınız mal

  • -pudra şekeriydi dimi, pudra şekeriydi??
    +pudra şekeriydi abi
    -şakaydı dimi kardeşim?
    +şakaydı abi
    -şantaj yapıldı dimi sana abisinin gülü?
    +şantaj yapıldı abi

  • kişinin günlük yaşamına kara bulutlar dolmasına sebep olan, aynı zamanda da safi düşüncenin sebep olduğu en tehlikeli rahatsızlıklardandır. kişi, kendi kurduğu kısır düşünce zincirinden kurtulamaz. çoğu zaman kurtulmaya çaba bile gösteremez.
    kendi yaşarken bunun farkında değildir. ama en yakınızdaki insan bu hastalığın kontrolünde ise "hayır hayatım o öyle değil bak" cümleleri hiç bir işe yaramaz. ilaçla tedavi zorunludur. ilaç prospektüslerinde yazan hastalık isimleri sizi korkutsa da, zorunludur.

    hastalar için yapılması gerekenler, atılması gereken adımlar günümüzde az çok netleşmiştir. internet araştırmaları bu cevapları bulmanızda yardımcı olacaktır. nedir bunlar? güvenilir, işinde uzman, ama en önemlisi hastanın rahatlıkla iletişim kurabileceği, gerektiği yerde profesyonel, gerektiği zaman da hastaya huzur verebilecek bir doktor takibinde olmak.

    doğru reçeteyle tedavi olmak.

    piyasadaki anti-depresanların etkileri kişinin yapısına, hastalığın doğru tanısına bağlı olduğundan, doğru reçete hayati önem taşır. unutulmamalıdır ki bu konuda her ilaç her hastaya iyi gelmeyebilir.
    bilinmesi gereken; ilaç prospektüslerinde yazanların her zaman doğruların tamamını yansıtmadığı gerçeğidir. o bilgiler çoğu zaman ilaç firmaları tarafından ruhsat alınma kaygısıyla yazılmış "yeterli" bilgilerdir.ancak bundan fazlası da vardır. örnek olarak eğer hastaya anti-psikotik bir ilaç veriliyorsa, bu hastanın psikozda olduğuna bir kanıt değildir. bazı vakalarda klinik deneyimler bu tarz ilaçların düşünce üzerinde engelleyici etkilerinden dolayı depresyonun ilerlemesini de engellediğini de göstermiştir. çoğu zaman hekimler böyle durumlarda hastaların prospektüslerden uzak durmalarını tavsiye ederler, çünkü hasta psikoz, şizoid, halüsine olmak gibi kavramları okudukça "ben de mi böyleyim?", ya da "böyle olacağım" kaygısı ile kendisini daha da kötüye çekebilir.

    asıl bahsetmek istediğim konu ise böyle vakalarda hasta yakının nasıl bir yol izlemesi gerektiğidir. çünkü söz konusu insan psikolojisi olunca tüm çevreniz bir anda psikolog hatta psikiatrist kesilebilir, size yardım etmek adına hayati hatalar yaptırabilir.

    öncelikle bu bir hastalıktır. benim annem, benim eşim nasıl olur da? diye başlayan sorulardan uzak durmak gerekir. içinizi rahatlatacak kısmı ise %100 tedavisi olan bir hastalıktır. bunu unutmayın. nasıl diğer hastalıkların tedavisinin planı, programlaması ilgili hekimler tarafından yapılıyorsa, bu hastalığın tedavisi de ilgili hekim tarafından yapılmalıdır, sizin değil. ancak doğru hekim tarafından. bunu hastayla kurduğunuz iletişimle anlayabilirsiniz. hasta eğer doktoruyla güven ilişkisi içerisindeyse sorun yoktur. ama böyle kırılgan konularda güvensizlik, kendini anlatamama ya da yanlış aktarma, hastalığın ilerlemesine sebebiyet verebilir. tedavinin başlangıcında araştırma gücünüzü, enerjinizi doğru hekime gitmek konusuna yönlendirebilirsiniz.

    hekim konusunda doğru adresi bulduğunuz andan itibaren ise sizin yapmanız gereken tek şey sabırlı olmak, bu hastalığın geçeceğine inanmak ve hastaya, bunun geçeceğinin telkininde bulunmaktır. cümle basit ve nettir. "bu bir hastalık. hepsi geçecek, tüm bu kötü düşünceler gerimizde kalacak" hasta, gözünüzdeki en ufak bir kara bulutu görebilecek algıda seçiciliğe sahip olabilir. en küçük bir anda bile bu inancı kaybetmemek gerekir. bu noktadan sonra tedaviyi sorgulama, ilaçları sorgulama, tedavi şeklini sorgulama yanlışına sakın düşmeyin. ilaçlar onu bir robota çevirse de, doğru düzgün konuşamıyor, yürüyemiyor olsa da sabredin. bilin ki kendine zarar verecek şeyler düşünmesindense, düşüncesinin susması daha iyidir.

    sizin hastayla kurduğunuz ilişkiye gelince...bu zordur. handikapları olan bir konudur. terazinin iki tarafında şu iki düşünce bulunur:

    birincisi ve en mühimi, onu anlamak. sıkıntılarını anlamak. "olur mu hiç öyle şey." dememek. çünkü inanın ki "olur".
    düşündürüyor işte bu hastalık. bu noktada yapılması gereken böyle düşünmesini sağlayan şeyin hastalığın ta kendisi olduğuna onu inandırmaktır. çünkü hasta bunun bir hastalık olduğuna inandığı sürece bundan kurtulacağına da inanır. depresyon, özellikle de major depresyon hastaya, ben bundan kurtulamayacağım, ben hep böyle kalacağım, zaten hep böyleydim dedirtir. buna izin vermeyin. sıkıntılarını dinleyin, anlayın, ve bunların kaynağının bu hastalık olduğuna onu inandırın.

    ikincisi ise kendi yaşamınızla ilgili bu konudan bağımsız ve güzel şeylerden bahsedin. bu biraz daha güçtür. sizin ondan bağımsız bir hayatınızın olduğunu görmek ona iyi gelecektir. sizin üzerinizden de olsa yaşama tutunabilmesini sağlar. ama bu konu ilkine göre biraz daha muğlaktır. çünkü hastaya "bak işte sen ne güzel yaşayabiliyorsun ama ben yapamıyorum" hissiyatını da verebilir. zamanını iyi kollayın, gözünüz açık olsun.

    ve onu yalnız bırakmayın. çünkü düşüncenin kötüleşme ivmesi çok yüksektir. evet sizin için yorucu olacak, evet en sevdiğinizi böyle görmek sizi çok üzecek, ümidinizi yitireceksiniz ama geçecek.

    buna inanın. önce siz inanın.

    edit: geçti.

  • "öpüşeceğimiz insanı da biz mi getiriyoruz yoksa içeride veriyorlar mı?"diye sorduran olay.

  • hastasıyım şu başlığın valla. çok yaratıcı yazarları fark etmemi sağlıyor. mesela bir yazar demiş ki: "almanya'da çöpçülerin bindiği araba." ben böyle şahane aşağılama kombosu görmedim. adam arabayı kötüleyeceğim diye bir meslek grubunu ve o meslek grubunun nezdinde bir kitleyi aşağılmaya çalışmış. almanya'da çöpçülerin bindiği arabaysa ne mutlu almanlara. mis gibi gelir eşitliği var demektir bu. işçi sınıfı güzel arabalara binebiliyor demektir. bundan daha güzel birşey olabilir mi. almanya'da temizlik işçisinin veya herhangi bir çalışan sınıfın golf'e veya muadili bir arabaya binmesi o toplumu yüceltir. senin ülkendeki belediye temizlik işçisi değil golf, 97 model kompakt bir arabayı zor alıyorsa bu senin ülkendeki gelir adaletsizliğini ve otomobillere uygulanan şahane vergileri gösterir. sen hala kendini başkalarının üstünde görmeye devam et.

  • başlık “tunceli belediyesinin işçi maaşını 8 bin tl'ye çıkarması” olacaktı ama karakter sınırından dolayı sığmadı.

    http://www.diken.com.tr/…si-isciye-8-bin-lira-maas/

    ben artık bu ülkedeki vasıflı olarak nitelendirilen insanlara acımaktan yoruldum. bu işçi maaşı olayının boku çıkmadı mı artık? özel-kamu farketmez, bu ülkede 8 bin tl maaş alan vasıflı eleman sayısı %10'u geçmezken, muhalif belediyelerin kendi kendilerine uydurdukları “çöpçü maaşı zammı challenge” tarzı etkinlikler umarım sadece benim canımı sıkmıyordur.

    neyse ben şu köşeye çekileyim de giden 6 yılıma yanayım.

    edit: kimseyi benim maaşım ilgilendirmezmiş. o yüzden ilgili yazıyı kaldırdım. ama kimse kusura bakmasın, bir hekim olarak bir belediye çalışanından sadece birkaç bin tl fazla kazanmak için okumadım ben. istediğiniz kadar eleştirin. o kadar da uzun boylu değil. o zaman gidin pandemide tunceli belediyesinin çöpçülerini alkışlayın. yetti sizin sosyalizm popülistliğiniz.

  • türkiye'nin en fırlama futbolcusuydu, şimdi ise en fırlama yorumcusu.

    - hiç bir golü kız arkadaşına hediye ettiğin oldu mu?
    + aynı golü iki farklı kıza hediye ettiğim bile oldu.

  • bugün bir yazar arkadaşın bir maç üzerinden savunmaya çalıştığı oyuncu. bunun dışında birçok yazarda son iki seneki performansıyla onu savunmaya çalışıyor ya da oyunundaki tek sorunun triple-double/istatistik kasması olduğunu sanıyor ama bu yanlış.

    öncelikle şunu belirtmekte fayda var, (bkz: russell westbrook)'un bu hale gelmesinde en büyük rol (bkz: kevin durant)'e ait. k.durant ile değil de başka bir oyuncuyla aynı takımda uzun süre oynayabilmiş olsaydı bugün tarihe geçebilecek bir oyuncu olurdu ama kevin durant onu bu hale getirdi.

    russell westbrook, nba'e girdiği ilk sezon bile çok ciddi eleştiriler/övgüler almıştı. övgüler de eleştiriler de zamanla çok değişmedi. övgüler bildiğiniz yetenekleri eleştiriler neydi? hatalı tercihler,bencillik,loser oyuncu; bugün de bu durumu aynen devam ettiriyor.

    okc'i iyi anlamadan kevin durant-russell westbrook ilişkisi anlaşılamaz. okc' neydi? okc hem bugündü, hem de gelecekti. nba'in iki tane muhteşem genç oyuncusuna sahiptiler üstelik bunlara görünen rakip de yoktu.bununla beraber oklahoma küçük bir pazardı ama nba'in draft konusunda tartışmasız en iyi gm'ine sahiplerdi.(bkz: sam presti) hatta iyi bir yönetim arkasında olsaydı bence nba'in en iyi gm'i bile olabilirdi(şu an tartışmasız danny ainge (bkz: #71966275) ) o yüzden her sene kuvvetleniyorlardı. her sezon iddialıydılar, gelecekte ise rakipsizlerdi.

    kevin durant, takımın en önemli oyuncusu iken sırf bu potansiyele zarar vermemek için russell westbrook'u çaylakken bile kırmamaya dikkat etti yoksa gsw öncesi bu takım 1-2 şampiyonluk kazanabilirlerdi, gsw ortaya çıkmasaydı westbrook-kevin durant ikilisi büyük ihtimal m.jordan bulls'undan daha büyük bir dominasyon dönemi yaşayacaklardı, en azından yakın dönemin en büyük takımı olacaklardı. bu durum olmazsa (bkz: tim duncan) gibi efendiliğin simgesi bir oyuncu bile bir çaylağın russell westbrook gibi oynamasına izin vermez.

    bazı yazarlar westbrook'un yakın zamanda eleştirilmeye başladığını sanıyor ama kevin durant, mvp konuşmasında bile westbrook'u korumaya çalışıyor bu durum kevin'in okc'deki bütün kariyeri boyunca devam etti.

    2014-2015 sezonu ise westbrook'un karanlık tarafa geçtiği sezondur ki yine sebebi kevin durant. k.durant, 2014-2015 sezonunun son 30 maçını sakatlanıp kaçırdı, bu dönemde r.westbrook 10 civarında triple-double yaptı ki çoğu bugünkü gibi istatistik kasarak değil(en azından bugün yaptığı gibi arsızca kasarak değil) yine diğer maçlarda da hep triple-double'ın sınırından döndü; isminin triple-double ile anılması o dönem başladı ki yine çok efendi bir kişiliği olan(saha dışında) westbrook'un kibirli konuşmalara başlaması da bu döneme denk gelir. son 30 maçta westbrook mvp(!) performansı gösterdi, takım ise play-off dışı kaldı.

    2015-2016 sezonunda ise bence okc nba tarihinin en güçlü takımlarından biriydi belki de en kuvvetlisiydi ama tartışmasız olarak tarihin en (bkz: underrated) takımı oldular.(bkz: #72930933) çünkü (bkz: billy donovan)'a maruz kaldılar, gsw'nin hayvani performansı yüzünden okc'nin muhtemel parlak geleceği yalan oldu; kevin durant de bunu görüp yeni bir yol buldu. russel westbrook ise 2014-2015 sezonunun son 30 maçından çıkamayıp nba'in en büyük soytarısı oldu ne yazık ki durum bu.