hesabın var mı? giriş yap

  • trafoyu söküp bağlı bulunan bütün kablolara vereceksin 1000 voltu, ucu nerelere gidiyorsa yakıp yıkacak. anca bundan anlarlar.

  • taammüden adam öldürme bu. adam elinde bıçakla 20-30 metre koşarak gelip bıçağı saplayıp kaçıyor. bilinçli olarak öldürme amacıyla yapılmış bir hareket. baya bildiğin cani.

  • topal paşa'nın sağ kolu af dilerken "topal beni kandırdı, lüffen padişahım, kandırıldım" diye haykırdı. iv. murat'ın sağ kolu silahtar da "kanmasaydın paşaam" dedi.

    tanıdınız mı bu replikleri? tanıdınız tanıdınız.

  • öncelikle aşağıdaki entry vejetaryen arkadaşların seveceği bir içerik değil. okumayın demiyorum ama okumayın.

    pahalı olmasını anlamadığım şey kırmızı et. bütün dünya' da pahalı olsa bir şey demem. bir inek kolay yetişmiyor derim ama bizde pahalı, millette ucuz olunca ayıp oluyor.

    benzin demiyorum; çünkü eşek yüküyle vergisi olduğunu biliyorum ama kırmızı et neden pahalı anlamıyorum.
    avrupada eti ağaçtan topladıkları için mi ucuza satıyorlar? biz hayvanları japonya' dan getiriyoruz da yol parası mı ödüyoruz? bizim de kırsalımız var, otsa ot bitkiyse bitki. bizde de var amk. sinirlendim bak.

  • "...ve daha mutlu, daha huzurlu hayatlar yaşıyorlar" şeklinde devam etmesi gereken açıklama.

    adam burada doktorasını bırakıyor, mesleğini bırakıyor, şirketini bırakıyor; gidiyor orada s*kindirik bir restoranda komilik yapıyor ve burada kalbur üstü bir kesimdeyken sahip olduğundan daha mutlu, daha huzurlu oluyor. acı olan iran miran değil, ülkenin bu hale gelmiş olmasıdır.

  • ben geldim!
    var mı içerde biri?
    duyuyorsan beni başını salla sadece...
    acaba var mı biri evde?

    hadi... yapma ama böyle!
    duydum ki keyfin değilmiş yerinde...
    acını hafifletebilirim istersen,
    ayaklarını bastırabilirim tekrar yere...

    sakinleşsene!
    biraz bilgiye ihtiyacım var öncelikle,
    sadece basit gerçeklere:
    acıyan neresi göstersene...

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir gece ansızın fırlamıştı ateşim...
    ellerim büyümüş, büyümüş... ve taşlaşmıştı sanki!
    aynı duyguyu yine hissediyorum şimdi...
    açıklayamam, açıklasam da sen anlayamazsın nedenini
    hem zaten ben hep böyle değildim ki...
    son zamanlarda halinden memnun bir uyuşuk oluverdim...

    tamam... peki!
    sadece ufacık bir iğne deliği,
    ve sonra geçecek hepsi!
    ahhhhhh!
    ama kendini biraz kötü hissedebilirsin...

    ayağa kalkabilecek misin?
    sanırım işe yaradı. iyi!!
    bu sağlayacak gösteriyi devam ettirmeni.
    hadi ama... gitme vaktimiz geldi!

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir bakış yakalamıştım ani,
    gözümün ucuyla bir an için...
    ama tekrar baktığımda o çoktan gitmişti!
    ne olduğunu bile hatırlamıyorum oysa şimdi...
    o çocuk büyüdü... kurduğu hayallerse yitip gitti...
    halinden memnun bir uyuşuk oluverdi şimdi!

  • bir elbiseye de adını vermiş olan müzik ve sinema dünyasının ünlü ismi ..

    elbette böyle yazınca anlamsız oluyor ama gerçekten de 'travolta dress' olarak adlandırılan bir elbise var ..

    9 kasım 1985 günü, beyaz saray'da, başkan ronald reagan ev sahipliğinde bir akşam yemeği düzenlenir .. geceye john travolta, tom selleck ve clint eastwood gibi hollywood yıldızları da davetlidir ama onur konukları prens charles ve eşi diana'dır .. diana, john travolta ile dans etmek istediğini nancy reagan'a iletmiş ve o da travolta'ya direktif vermiştir .. salonda, travolta'nın 1977 yılı yapımı filmi 'saturday night fever'dan parça çalınmaya başladığında travolta, diana'yı dansa davet edecektir ve kararlaştırıldığı gibi de olur ..

    travolta ve prenses diana .. görsel

    bu dansı takiben diana’nın giymiş olduğu gece mavisi kadife elbise 'travolta dress' olarak anılır ..

    bahsi geçen gecede diana aynı zamanda tom selleck , clint eastwood ve elbette başkan reagan'la da dansediyor ..

    elbise, prenses diana'nın isteği üzerine, ölümünden yalnızca 2 ay önce, aids hastaları için çalışan yardım kuruluşlarına bağış amacıyla, bir açık artırmada 100.000 sterline satılır .. alıcı, florida'lı iş kadını olan maureen dunkel iflas edince elbise bu sefer 2013 yılında, yine bir müzayedede bu sefer 240.000 sterline, ismi açıklanmayan bir ingiliz iş adamı tarafından eşine hediye edilmek üzere satın alınır .. ve nihayet elbise 2019 yılındaki son müzayedede 'hrp'ye 264.000 sterline satılır .. hrp (historical royal palaces) bağımsız bir vakıf olup, tapu kayıtlarında sahipsiz gözüken ingiliz kraliyet saraylarının bakımından sorumlu bir kuruluş ..

    elbise, aşağıdaki twitter linklerinde de görüleceği üzere özel ambalajında, dondurulmuş şekilde kensington sarayı'nda izolasyon odasında (isolation room) saklanmakta ..

    elbise artık kensington sarayı'nda

    kaynak : independent.co.uk, hrp.org.uk, royalcentral.co.uk, wikipedia (çapraz çeviriler bana ait - türkçe kaynak kullanılmadı)
    görsel : https://edition.cnn.com/…-sale-scli-intl/index.html

  • `1976 yılı haziran ayında cumhuriyet savcılığından hakimliğe geçmiştim. çaycuma'ya tayin olmuştum. adli tatilden önce göreve başlamıştım. her yeni atananlar gibi adli tatilde nöbetçi kalacaktım. hukuk hakimi arkadaş tatile çıkacaktı. adli tatilde asliye hukuk davalarına çok az bakılır. kadastro davaları adli tatilde görülürdü. bana " iki dava var,ikisi de kararlık." dedi. kadastro davalarını hiç bilmiyorum.ne yapacağım dedim. "davanın kabulüne karar ver,ben tatilden dönünce gerekçesini yazarım" dedi.o kadar süre karar bekler mi,taraflar kararı temyiz edecekler diye itiraz edecek oldum. "bizim mahkemelerde temyiz süresi kararın tebliğinden itibaren başlar,merak etme " diyerek yatıştırdı beni.
    derken günü geldi ,o iki davanın duruşmasını yapıp " davanın kabülüne" karar verdim.adli tatil bitti. hukuk hakimi arkadaşa " kararları verdim gerekçelerini yaz" dediğimde "kararı sen verdin arkadaş,sorumluluk senin kararları gerekçeleri ile senin yazman gerekir" deyip kestirip attı. kadastro davaları uzmanlık işi.ben savcılıktan yeni geçmişim hakimliğe .ceza davası olsa kolay. ama bu davalar öyle değil. meğer arkadaşım bana şaka yapıyormuş. kararları gerekçesi ile yazdı. kararlar temyiz edildi.
    aradan epey bir zaman geçti. çevreye,arkadaşlara,davalara alıştım. asliye ceza mahkemesi duruşmalarını bitirmiş çay içiyordum odamda.hukuk hakimi arkadaşım uğradı. "gözün aydın" dedi. ne için dedim." kararların tasdik geldi" dedi. hangi kararlar dedim." kadastro kararların" deyince hatırladım.kararları yazan o idi ama ben imzaladığım için kararlar benim oluyordu.
    "yalnız nasıl oluyor 9 kiloluk bir dosyayı 14 ayda inceleyip karar verebiliyor yargıtay anlamadım " dedi. bu defa şaşıran ben oldum ; karar sırasında normal dosyalar vardı.aşırı hacimli dosya görmemiştim. ben o kadar kalın bir dosya filan görmedim dedim. "dosyanın büyük kısmı bir çuvalda duruyor,sadece duruşma tutanaklarını ayrı bir dosyaya koymuştuk,taraflar ve vekilleri durumu biliyor" diye cevapladı. merak ettim.yargıtaydan dönen dosyayı gördüm.gerçekten bir çuval dolusu evrak vardı içinde. yargıtayın onama kararını gösterdi arkadaş. o arada eski yazı (arapça harfler) ile yazılmış bir takrir notu düştü.demek ki dosyayı yaşlı bir yargıtay üyesi incelemiş. medeni kanunun kabulünden (1926) önce ölenlerin mirası eski yasaya göre çözüldüğünden (o tarihte bu tür davalar vardı elimizde) eski yazıyı bilen bilirkişimize (müftü) müracaat gerekti. bilirkişi eski harfle yazılmış notu okudu : "dosya çok hacimli,tasdikten başka çare yoktur"

  • 4 ile mezun olmanın ne kadar kötü tukaka saçma bir şey olduğunu gösteren bir başlık. arkadaşlar 4 ile mezun olmayın çünkü 2 ile mezun ekşiciler 4 ile mezun olan herkesi her kulvarda ezmiş. 4 ile mezun olan herkes asosyalmiş 2 yapan ekşiciler ise kendilerini çok geliştirmişler. hatta işe alım yapan biri varmış ki o da ekşici o bile 2'yi seçermiş. inanılmaz bir şey gerçekten. şu sözlüğün hâline üzülmemek elde değil.

    bölümden bölüme değişir muhtemelen ve hatta üniversitelere göre de değişir. okuduğunuz okul hiçbir prestij sinyallemiyorsa birinci bitirmek cidden önemli olmayabilir. ama benim gördüğüm kadarıyla türkiye'deki iyi üniversitelerde okuyanların nerede ise başlayacağında ortalama önemli bir yer tutuyor (eğer ekşici degilseniz tabi ki. eksiciyseniz jpmorgan, mckinsey ve amazon 2.0 ortalamanıza rağmen seç bizden birini diye evinize geliyorlar). nerede işe başlayacağınız da bayağı önemli bir etken ilerleyen kariyeriniz için. seneler geçtikçe ortalamanın hiçbir etkisi kalmasa da ilk işe girerken hala soran ve hatta verdiği ilanda ortalama sınırı belirten yerler var. misal siz bilgisayar mühendisliği okudunuz kendinizi çok geliştirdiniz çok geniş bir portföyünüz var. elbette kötü ortalamanın kariyerinize pek etkisi olmaz. çünkü tek faktör ortalama değil. ya da robert mezunu olan yatırım danışmanı babanız, üsküdar amerikan mezunu siz çocuğuna güzel bir yatırım bankacılığı stajı ayarladı. yıllar içinde çok da iyi bir network oluşturdu. stajlarda başkalarının görmeye dahi fırsatı olmadığı çok şey gördünüz, öğrendiniz. ilan dahi açılmayan şirketlere eğitim hayatınız boyunca aileniz sayesinde girdiniz. elbette ki işe alımda çeliktepe cengizhan lisesi + boğaziçi bitirmiş çocuktan önde olursunuz. ancak bunların dışındaki çoğu durumda ortalama önemlidir. en azından belirli bir sınır üstünde tutmak geleceğe dair seçeneklerinizi fazla tutar. ekşici kamil 2.0'la 3 senede ceo olmuş olabilir, ama normal insanların çoğunun kariyeri bu şekilde seyretmez.

    velhasılkelam 4.0 olmak zorunda olmasa da 2.0 gibi tamamen verilen görevleri ucu ucuna yaptığını ima eden bir ortalama ile iyi bir üniversiteden mezun birisi büyük fırsatlar piç etmiş olacaktır. sadece sizde olduğunu düşündüğünüz çok spesifik bir skill vs yoksa durum muhtemelen bu şekilde cereyan edecek. okuduğunuz okul çok iyi olsa dahi başınıza gelebilir bu, zira çoğu işveren için yeni mezunları ayırt etmek de gerçekten çok zor (kimsenin hiç deneyimi yok) ve ister istemez ortalama faktörünü kullanmak durumunda kalacaklardır.

    bir de tabi işin yurt dışında akademi gibi bir boyutu var ki orada ortalama nerdeyse her şeydir. benim öyle bir hedefim yok diyip saladabilirsiniz tabi ki. ama 2-3 sene sonra ulan bu akp hiç gitmeyecek heralde diyip keşke bari 3.0'a yakın bir şeyle bitirseydim de sonsuza dek buraya mahkum kalmasaydım diye kafanızı duvardan duvara vurmayın. iyi düşünün.

    burayı okuyan üniversite 1'ler var kesin. salmaya da çok hazırlar. çok merak ediyorlarsa ve ben dahil kimseye tam inanamıyorlarsa açsınlar linkedın'i. güzel okullarda bölümü iyi ortalama ile bitirenler hangi şirketlerde ve hatta hangi ülkelerde neler yapıyor baksınlar. bir de aynı okulun aynı bölümünden mezun ama not ortalaması yazmayan arkadaşları nerelerde baksınlar. karar sizin.