hesabın var mı? giriş yap

  • "1914 yılı, avrupa'da savaş ingiltere - almanya merkezinde başladı. amerikan halkı savaşa dahil olmak istemiyordu, zaten başkan wilson da ülkenin tarafsızlığını açıkladı. halbuki amerikan yönetimi kimseye sezdirmeden, savaşa girebilmek için herhangi bir bahane arıyordu. eyalet sekreteri william jennings'in bir gözlemine göre ;
    "büyük yatırımcılar dünya savaşıyla yakından ilgileniyorlar, çünkü savaş, yüksek kar getirecek fırsatlar demek."
    uluslararası bankerler için meydana gelebilecek en karlı şey savaştır. çünkü savaş ülkeyi, federal rezerv bankası'ndan daha çok faizli borç almaya zorlar.
    woodrow wilson'un baş danışmanı ve müşaviri albay edward house, savaş isteyen uluslararası bankerlerle yakın iişkiler içinde olan biriydi. müşavir albay house ve ingiltere dışişleri sekreteri sir edward grey yazıya da dökülmüş bir görüşmede, amerika'yı savaşa nasıl sokacaklarını tartışırlar.

    grey : eğer almanlar, içinde amerikalıların bulunduğu bir gemiyi batırırsa amerikalılar ne yapar?
    house : inanıyorum ki böyle bir kıvılcım birleşik devletleri sarsacak ve tek başına bizi savaşa sürüklemeye yetecektir.

    ve 7 mayıs 1915 yılında, sir edward grey'in de önerdiği gibi, lusitania adlı bir gemi kasıtlı olarak alman kontrolündeki ve alman deniz kuvvetleri'nin geçeceğini bildiği sulara gönderilir. beklendiği gibi, bir alman u-bot'u gemiye torpido yollar 1260 kişi ölür..

    ---- alman konsolosluğu olaydan sonra new york times'a ilanlar vererek, amerikan halkına gemiyi kendileri adına risk oluşturdu için batırdıklarını, amerika'dan ingiltere'ye savaş sahasından gidecek her geminin batırılmayı göze alması gerektiğini söyler...
    "
    (bkz: zeitgeist the movie)

    new york times'taki ilan ;

    notice!
    travellers intending to embark on the atlantic voyage are reminded that a state of war exists between germany and
    her allies and great britain and her allies ; that the zone of war includes the waters adjacent to the british isles ; that,
    in accordance with, formal notice given by the imperial german goverment, vessels flying the flag of great britain, or of any of her allies are liable to destruction in those waters and that travellers sailing in the war zone on ships of great britain or her allies do so at their own risk.
    imperial german embassy

  • "nasa'nın argeye ayırdığı para kadar biz de diyanete ayırıyoruz, o kadar research ediyoruz ki yeni bir din bulmamız an meselesi"

  • son derece haklı bir yakarış.

    bir çapulcu olarak artık yaptıklarımın bedelini ödemek istiyorum. benim yerime abimizi türkiye'ye alalım, beni de yerine almanya'ya sürgüne gönderin. suçumu kabul ediyorum, cezama razıyım hakim bey.

  • yemek yaparken evdeki koku çıksın diye dairesinin kapısını açık bırakan ve tüm apartmanı kokutan komşunun olmadığı muhit

  • -beşiktaşta, kimsenin tencere tava çalmadığı bir sokakta tek başına bir çocuğun pencereye tüneyip bir elinde cezve bir elinde kaşık "sık bakalım sık bakalım biber gazı sık bakalım" ritmini tutması.

    -çarşı'nın açıklamasını dinlerken parkın karşısındaki bir evin balkonundaki tencere çalan yaşlı teyzeyi fark etmem, herkese gösterip teyzeye "beyaz" çektirmemiz.

    -binlerce kişi yürürken, balkondan tencere tava çalan bir dedenin gaza gelip tencereyi kafasına koyup öyle çalması.

    -aynı yolda kafamızın üstünden peçete koleksiyonunu döken küçük kız. maske, gözlük, limon, karbonatlı su atan amca.

    -arkadaşımın gaza gelip "tayyip yeter titriyorum bana biber gazı yolla müptezel oldum" diye çığlık atması. aynı arkadaşımın biber gazı kokuları gelince "komşular uyumayın maske atacağınıza parfüm sıkın şu sokağa" diye bağırması.

    -yolun sonunda çevik ve tomalarla karşılaştığımızda "çevik kuvvet beyaz desene" sloganları atmamız, "kırmızı" diye bağırdığımızda, "beyaaz" cevabını alamamızın üstüne "amirim izin ver beyaz desinler" diye bağırmak değil höykürmemiz.

    gülümseten, gurura gark eden, unutulmaması gereken detaylardır.

  • yılbaşında 20 trilyon benim çeyreklerden birine çıksaydı, gurbet elde para kazanan eşimi arayıp bu soru cümlesini kuracaktım. "ilk uçakla gel, hatta tarifeli uçak bekleme, kirala bir uçak tez evine dön evimin direği" diyecektim. olmadı.

    ha keza, bir kitabım yayınlandığı gün, tek kişilik tiyatro oyununda 2 dakikadan uzun alkışlandığım gün, bölüm müdürü olarak atandığım gün, kendime manzaralı bir ev satınaldığım gün kurmak istediğim cümleydi. olmuyor anasını satayım. şu cümlenin hakkını verecek bir olay yaşayamıyorum.

    bari çocuklarımı dünyaya getirdiğim gün kullanayım dedim. onda da anestezi yan etki yaptı, burnum acaip tıkandı. en fazla " nefes alamıyorum lan?" diyebildim.

  • evrenin yapsına baktığımızda %74 oranında kara enerji, %22 oranında kara madde, %3.5 oranında galaksiler arası gazlar yani bildiğimiz atomlar ve %0,5 oranında da yine bildiğimiz maddelerden oluşmuş yıldızlar, gezegenler, insanlar, ayakkabı çekeceği, triger kayışı gibi maddeleri görüyoruz.

    kara enerji ve kara madde konusunda daha bilinmeyen çok şey var. paralel evrenler şu an var mı yok mu bilemeyiz ama paralel evrenlerin dışında farklı fikirlerde var. mesela içinde bulunduğumuz evren bir kara değilin içi olabilir ve o kara delikte başka bir evrenin içinde olabilir gibi. aynı anda farklı evrenler ya da bir biri içine geçmiş kara deliklerde var olan evrenler.

    içinde bulunduğumuz evrenin bir kara deliğin içinde bulunan bir evren olması çok da mantıksız değil. içinde bulunduğumuz evren devamlı genişlemekte. kara delikler de içlerine parçacıkların girmesi ile büyür. belki de içinde bulunduğumuz evrenin genişlemesinin sebebi budur. belki de büyük patlama çok büyük kütleli bir yıldızın içine çökerek kara deliğe dönüşüp büyümesidir.

    aslında bunların içinden en fazla beyin yakan kısmı hologram evren fikridir. bu evrende gördüğümüz her şey uzaktaki ince iki boyutlu bir yüzeye depolanmış bilginin yansıması olabilir. bu fikir de yine kara deliklerden geliyor. belki kara deliğin içine düşmüş bir maddenin bilgisi o kara deliğin yüzenine kopyalanıp depolanmış olabilir. aynı bilgisayarlarda olduğu gibi. belki de kara deliğin içine düşmüş asıl üç boyutlu bir maddenin sadece iki boyutlu yansıması olabiliriz.

    kozmos'un kumaşını anlamada kara delikler kilit bir rol oynuyor. biri ya da birileri ya da bir olay bizi bu kozmos'un içine attı. ya öğreneceğiz ya da hiç bir zaman neden burada olduğumuzu öğrenmemize fırsat verilmeyecek. bir şeyin özemsiz bir parçası da olabiliriz önemli bir parçası da olabiliriz. sonuçta içinde bulunduğumuz bu boyutta bilim insanlığın en büyük ışığı olacak.

  • bildiğiniz her şeyi sıfırlayın. meseleyi işin üstadı bendenizden dinleyin bir kez de. yılların tecrübesi konuşuyor lan burada; başçavuşun beygiri anırmıyor aloo!

    ciddiyete dönelim. insanlar karşılarındaki kişiler hakkında karar vermek için en fazla 30 saniye düşünürler. içgüdüsel bir olaydır aslında bu. 30 saniye içerisinde bir x cinsi y cinsi için beynine "olur" sinyalleri yolladı yolladı; yollamadıysa don juanlık filan hikaye. afedersin bir yerini yırtsan da o saatten sonra boş.

    şimdi konuyu gerçek hayattan vereceğimiz örnekle açıklamaya çalışalım. y bıcır bıcır şirin bir kızdır. x1 ise efendi adam. x2 ise x1 in fiziksel olarak tıpatıp aynısı piç erkektir.

    y, x1 ve x2 ortak bir ortamda bulunurlar. y hanımkızımız 30 saniye içerisinde beynine iki genç için de olur sinyalleri yollar. ortamdan ayrılınır ve insan davranışları incelenir.

    y --> evine gitmiş ve iki erkekten de eşit derecede hoşlanmıştır

    x1 ve x2 --> evlerine gitmişlerdir ve y cinsinden eşit derecede hoşlanmışlardır.

    olayın özü burada başlıyor işte (üçlünün pazartesi buluştuğunu hesap edersek)

    x1 davranışları:

    pazartesi gecesi: acaba sevgilisi var mı? yok canım sevgilisi olsa neden bizimle buluşsun ki? ama böyle güzel kız da boş kalmaz yani...
    salı gecesi: arasam mı acaba? yok yahu ararsam şimdi bulaşık bir tip olduğumu düşünür. en iyisi biraz zaman geçsin.
    çarşamba gecesi: saat geç mi oldu yahu? arasam mı? yok aramayayım en iyisi. yarın arar haftasonuna bir yerlere davet ederim
    perşembe gecesi: geç mi oldu? arasam mı? mesaj çekeyim en iyisi, müsait olduğunda cevaplasın.
    cuma gecesi: neden cevaplamadı ki? ben biliyordum abi kesin sevgilisi vardı o kızın bıdıbıdı...

    halbuki aynı anda x2 nin davranışları şu şekildedir:

    pazartesi gecesi: - aloo y naber? iyi ya n'olsun işte takılıyoruz. yarın işin yoksa gelsene yine takılırız beraber? ok kaçta alayım seni...
    salı gecesi: - yarın gel yine bıdıbıdı yaparız
    çarşamba gecesi: - bana gidelim mi?
    perşembe gecesi: finish her!

    yani anlayacağınız üzere olay tamamen erken müdahale hayat kurtarır mantığı. atalarımız buna akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir demişler. ne güzel bir söz öyle...

    ataturkiye, xyz haber, atina.