hesabın var mı? giriş yap

  • (viskiden hiiç anlamayan ben ve zihni bulanık tekel şop adamı arasında geçer)

    - viski alıcam, neler var?
    - old mac satmıyoruz canım.
    - old mac ne? viski mi?
    - evet ama burda yok, aşada market var oraya sor.
    - neler var peki başka?
    - ucuz viski olarak old mac var..
    - amca hani yoktu old mac?
    - aşağıdaki markette var dedim ya evladım.
    - off boşver yaa... cube var mı?
    - bilmiyorum canım, aşağıdaki marketin sahibiyim ben, arkadaşın yerine bakıyorum.
    - ooooldu...

  • islami konuları işleyen tartışma programını sadece para kazanmak için yapan, işten eve gittiğinde yüzündeki maskeyi çıkarıp, kendine bir kadeh şarap koyup tartıştığı konukların ne kadar salak olduğunu düşünerek kendi kendine gülen bir kadın olduğu izlenimini uyandıran tartışma programı sunucusu.

  • türkiye’nin görüp göreceği en iyi komedi dizilerinden biridir. ama asıl üzücü olan farkında olmadan eski türkiye’nin son anlarını yaşadıklarımızdan, türkiye’nin biraz da olsa yaşanılabilir olduğu zamanlardan olması. dizinin karakterleri ve hikayeleri de hep bu yönde gelişmiştir o yüzden.

    mesela tahsin bey son derece ataerkil, taşralı bir zengindir. kızının akşam çıkmalarına, oğlunun/yeğeninin içip eve gelmelerine karşı çıkar. ramazan’da oruç tutar. ama milli bayram kutlamalarında şampanya içer. bu arada doğum günü 29 ekim’dir.

    bülent onaran ortalama bir türk profiline göre oldukça aykırı, elitist, avrupai, zamanın şartlarına göre fazla özgürlükçü bir karakterdir. ama fransa’nın ermeni soykırımını tanıdığı zaman “fransızlara kızıyorum azizim” diyerek tepkisini göstermiştir. çakma solcu değil gerçek bir aydındır.

    burhan dizinin en sahtekar, çıkarcı, paragöz, güvenilmez karakteridir. izzet’in makbule’yi dövdüğü sahneden sonra makbule “dağlısın sen, o beğenmediğin burhan bey saçımın teline bile dokunmaz” der. sonrasında evdekilere morarmış suratıyla yakalanmamak için burhan’ın evine gider. hatta burhan ortalık karışmasın diye makbule’yi dövdüğünü iddia edip sacit’ten dayak yemeyi göze alır.

    sacit demişken, kumarbazın tekidir. sertaç ve tacettin ile arkadaş olduğu sahnede sokaktan geçen iki adam fatoş’a açık giyindiği için laf eder, onlara size ne oluyor deyip kavga ederler.

    kubilay dünyadaki gelişmelerden son derece uzak, aileden varlıklı bir iş adamıdır. apolitiktir. o bile sacit ve osman’ın kara çarşaflı kadın kılığına girip sokak röportajı yaptıkları sahnede fatoş bir kadın olarak buna karşı çıktığını söylerken, kubilay, yuh artık, pes dedirten yakışıklılık, “belki o da kendini öyle rahat hissediyor, niye karışıyoruz ki” der.

    avrupa yakası’nda ramazanda eğlenceler düzenlenir, bayram ziyaretleri son derece önemlidir ama bir yandan yılbaşılarında dansöz çıkartılır, 29 ekim kutlanır. bizim çocukluğumuzdan beri gördüğümüz türk kültürünün televizyondaki son örneklerindendir. kapıcı ailesinden sütçüoğlu rezidansına, taşralı burhan’dan iş adamı kubilay’ına kadar bugün tamamen kutuplaştırılmış laik-müslüman kültürünü bir potada eritmiştir.

    oyuncuların performansı, senaryonun mükemmelliği bir yana, şu an içinde bulunulan toplum şartlarından dolayı bir benzerinin gelmesi imkansızdır. bugün “bizimkiler” den nasıl bahsediliyorsa bir 20 sene sonra da ondan benzer şekilde bahsedilecektir.

  • hayatnda bn yokmusm gibi davranyosn bn artk bu ilskiyi kurtrmya clsmktan skldm. cok yorldm cabalmaktn snn hcbisy umrunda dgl. artk istedgn yerden atlayabilrsn flx.. ii gclr..

  • bilim sorgulamaların sonucunda var oldu. sorgulanamaz otorite diye bir şey yoktur. sorgulanamayan ve sorgulamanın yasak olduğu alanlardan kaynaklı enformasyonu zaten bilimsel alan içerisine dahil edemeyiz. bu nedenle bilimsel bilgi doğrulanabilir/yanlışlanabilir ve en güvenilir başvuru kaynağıdır. "bilimi sorgulanamaz otorite kabul etmek" gibi bir saptamayı ise ancak bilimsel yöntemin ne olduğunu bilmeyen biri yapabilir.

    edit: yatmadan önce fikrimi yazayım dedim ve ertesi gün bir sürü mesaj geldiğini fark ettim. herkese cevap yazmaya üşendim. bilimsel alanı kendi çıkarları için manipüle eden kişiler varsa bu durum bilimsel yöntemin dogmatik olmasından kaynaklı değildir. tam tersine bu tarz manipülasyonlar ancak bilimsel yöntemle ortadan kaldırılabilir.

    bir yazarımızın önerisi ile "yanlışlanabilir" kelimesi eklendi.

  • bildiklerimin (ki az şey bilmiyorum şimdi doğruya doğru (bkz: ukala olduğunu belli etme yolları)) abartısız aşağı yukarı %15'ini öğrendiğim müthiş kaynak (bkz: sallamaya inanmamak). en büyük eksisi gerçekten de alındıktan 70, bilemediniz 80 dakika sonra kitapların bitmesiydi. bu yüzden her kitabı 3-4 kere okudum, gizemin ilk okumada çözülmüş olmasını hiç umursamadım. her bölüm başka bir ülkede geçiyordu, o ülkeyle/bölgeyle ilgili bir yığın bilgi içerirdi (ünlü binalar, ünlü şahsiyetler, tarih vs vs). her kitabın sonunda o bölgenin haritası da vardı üstelik, akıllara durgunluk verecek coğrafya bilgime büyük katkıları olmuştur (ama ne yaptı milli eğitim coğrafya derslerinde? dedi mi yavrucuğum bana tirol bölgesini anlat, sordu mu luksor nerdedir ne yapar, çin'in limanlarını sordu mu ha.. hayır. zaten coğrafya kitabımı çok değil bir kere aynı heyecanla okusaydım böyle olmazdı). bir de itiraf etmeliyim ki yaklaşık 20 bölüm boyunca şu lilo'yla aksel büyüsünler de olaya yeni heyecanlar katılsın diye bekledim, boşuna...

  • gösterim imkanı bulduğu zaman, pek çok mutsuz yetişkinin yıllar sonra çizgi romanlarını kaldırdığı kutuların tozunu almasına, çizgi roman raflarına alıcı gözlerle bakmasına, halihazırda okumayı sürdürenlerin de çizer arkadaşlarıyla iletişimlerini güçlendirmesine neden olabilecek benzersiz film. 2003'ün en iyi 3-5 filminden biri.