hesabın var mı? giriş yap

  • kaza yapıp ölür umarım içindeki.
    böyle insanlara acımam ve tahammülüm sıfır artık, sıfır.. ölün hepiniz amk.

  • düşünün tüm ülke sizden nefret ediyor. ama ülkedeki tek adam, reis sizi seviyor ve sayıyor. sırf bu sebeple size hiçbir şey olmuyor ama insanlar canından oluyor. işte niye akp’nin oyları düşmüyor diye merak ediyorsunuz ya? reis’in iyi tarafında olmak bu kadar karlı bir iş. sizin ufak çıkarlarınızın insanların canından daha değerli olduğu bir düzen, bencil ve cahil insanlar için cennettir.

  • anadolu'nun taçsız kralıdır.
    bu küçük şehirle üniversitede tanıştım ve beni 4 yıl misafir etti. insanlarıyla, yönetimiyle, hoşgörüsüyle burası nasıl türkiye dedirtmiştir.
    bir anımı anlatacağım müsadenizle.
    yıl 2009 ya da 2010. okul çıkışı otobüse bindim. elimde kocaman teknik resim çantası, beynimde günün tüm yorgunluğuyla koridor tarafında bir koltuğa oturdum. ilerleyen duraklarda otobüs tıklım tıklım dolmaya başladı. bu sırada yaş ortalaması artmakta ve bu da beni ciddi derece de husursuz etmekteydi. koltuk sevdasına kapıldım. bu koltuktan kalkamazdım. aklımda bu keskin hesapları yaptığım sırada masmavi gözleriyle tontiş bir teyze benim yanımda dikildi. artık vakti gelmişti. kalkmak için yeltendiğim sırada o güzel türkçesiyle "otur oğlum otur, akşama kadar derste zaten yoruluyosunuz, ben gezmek için bindim bu otobüse seni rahatsız etmek için değil" dedi. eskişehir böyle bir yer işte. eskişehir süper bir yer.

    debe editi : (bkz: minik eymen'e yardım ediyoruz kampanyası)

  • ronaldo 'ronaldinho' de assis - roberto de assis

    abisi bi baltaya sap olamayip, kosebaslarinda kariya kiza laf atip kavgaydi gurultuydu serserilik yapinca ronaldinho onu menajeri yapmistir zannimca, otursun para saysin bi mesgalesi olsun diye. ama robertonun futbolcu namzeti oglundan ovguyle bahsetmis kendisi.

  • kapalı havuzunun haftaiçi sabah ve bazı akşam seansları kadın erkek şeklinde ayrıldıktan sonra tamamen cam olan bir duvarı buzlu camla kapatılarak kasvetli bir yere dönüştürülmüş okulum.
    üstelik ısınma sorunu var ve haftada 3’er kez dışardan görünmeden yüzecekler diye tüm hafta havuzu kullananları karanlığa mahkum etmişler.
    yüzerken güneş, ağaç, ışık görenler şimdi tabut gibi bir hapishanede yüzüyorlar.
    kadın erkek seansları için geçici paravan/ perde olsa yine anlaşılır ama camları tamamen ve sürekli kapatmak nasıl bir bencilliktir?
    üstelik kadınlara ayrılan sabah saatlerinde daha önce karma gelenler dışında hiç kimseyi görmedim bile.
    siyasal islam nedir? tam olarak budur. kendi inancı için herkesi karanlığa mahkum etmek.
    önce herkesin kullandığı saatleri almak, sonra herkesin gördüğü güneşi ve manzarayı kesmek.
    bıktık.

  • sanki gelinler bu evlerde münferit takılıyormuş gibi döşenmiş. her yer pembe her yer kelebek her yer plastik çiçek. damat anasının evinde mi kalıyor? ona yönelik bir dekorasyon yok mu? gerçi belki damat da zevk alıyordur tüm bu olan bitenden, lila ve gülkurusundan, pierre cardin deri terliklerden.

  • cekinme abim.. cekinme "özür dilerim" de.. biz eglenceli bir sey hazirladigimizi sanmistik ama oyle olmadi de.. farkinda olmadik ama sizi bir "hic" yerine koymusuz de.. sözlügü ciddiye almanizi size pahaliya ödettik; üzgünüm de.. kücültmez bu seni.. en azindan yazdigin son yazi kadar olmaz.. daha kötüsü de nazarimda olamaz. yok gitmez, etmez degil, gider abi. ben bu kadar gerizekali yerine konmadim, sen koydun beni. helal olsun.. simdi sen yine toplanip gerrain filan deli gibi gülüyorsundur biz boyle delirince ama durum bu.

    bir de belirteyim; saka baskadir, insanlari ciddiye almamak, gerizekali yerine koymak cok baskadir.

    sozlukteki duraganlik baska bir konudur, varolan gücünüzün arkasina aldiginiz yetki ile insanlarla eglenmek, cok baskadir.

    bunlar birbirlerinden farkli konular..

    "özür dilerim" de.. kurtarmaz ama keser atar pek cok seyi. en azindan bu kadar bir "sey" iz biz abi. on bin kisi degil, okuyan, eden, üzülen, sevinen.. binlerce insan.. duygular bunlar.. ayip abi, inan bana ayip.

    ama sunu da bilyiorum. boyle, yüzde yüz, binde bin "sacmalik" oldugu kesin olan bir konu dahi, bir süre sonra tersine dönecek "abi bir de olayin su yüzü var ama"cilar cikip sizin bu sakaniza destek olacaklardir, sözlük bu. hicbir düsünce, yüzde yüz salakca dahi olsa ancak bir süre bir tarafta kalabilir. onlara filan da aldanmayin diye bunlari yaziyorum; yaptiginiz ayip, hcibirinize yakistiramadim, bir tek kerizlenmeyi kendime yakistirdim. hakettim bunu ben, burasini gereginden fazla önemseyerek.. eni sonu senin bir "del" tusuna basar benim onlarca saat üzerinde durup yazdigim yazilar, entryler, onlar bunlar..

    bir yerde haklisin kesinlikle de.. aci geliyor o gercek bize.

  • hayatımın en hızlı ve en uzun koşusunu yaptığım otobüs türü.

    sanırım lisede falandım, dedem vefat edeli çok olmuş, babaannem yalnız yaşıyor, ben de tek torunum. hem yalnız kalmasın hem de rahat rahat sigara içebileyim diye sık sık babaannemde kalıyorum. bu yüzden, hafta sonlarımın büyük bir kısmı babaannemin evinde geçerdi. ona gideceğim zaman annem elime sürekli bir şeyler tutuştururdu ki, sağa sola takılmadan direkt babaanneme gideyim diye. yine böyle bir gün, elime beşer litre çiğ inek sütü verdi. toplamda on litre! yoğurt yapacakmış pamuk kraliçem. sanki nereye gidiyorsam, o dönemin modası olan apartman topuklu ayakkabılarımı giyip, şıkır şıkır da süslenmiştim ama kombinime hiç yakışmayacak olmasına rağmen aldım sütleri ve gittim otobüs durağına.

    orta kapı yerine arka kapıdan inerseniz, kendinizi yan mahallede bulacağınız kadar uzun olan körüklü otobüs çok geçmeden geldi. babaannemin evi ve bizim evin arasındaki güzergah sakin olduğu için ayakta yolcu pek olmazdı. ön kapıdan otobüse bindim ve kendini formula 1 pilotu sanan şoför aniden gaza bastı. ne olduysa ondan sonra oldu.

    zaten iki elimde beşer litre süt, ayağımda topuklular var, şoförün gaza basmasıyla otobüsün arkasına doğru depara kalktım. nereye takılacağım endişesi ve sütlere bir şey olmasın paniği yüzünden bitmek bilmeyen koşuya, bir de arka camdan uçup gitme korkusu da eklenince çığlık bile atamadım. sütlerin eşit ağırlığının bedenime kazandırdığı dengeyi topuklu ayakkabılar bozsa da nihayet otobüsün arkasına vardım. daha doğrusu kapaklandım. siz hiç ayağınızda topuklu ayakkabı varken elinizde on litre sütle otobüsün koridorunda istemsizce koşup arka cama sinek gibi yapıştınız mı? canımın çok acıdığını ve otobüsteki insanların “kızım bıraksana sütleri!” diye bağırdıklarını çok iyi hatırlıyorum ama sütleri elimden asla bırakmadım. bir de ayağımdaki ayakkabıların otobüsün içinde çıkardığı o korkunç takırtıyı unutamıyorum.

    yani demem o ki, nakliyede üstüme tanımam. canım pahasına malınızı korur kollarım ve size sapasağlam ulaştırırım. fiyatta anlaşabilirsek, kırılacak, dökülecek ve sizin için değerli olan her türlü eşyanızı itinayla taşırım.

    rainbow chaser güvencesiyle.

    malınız malımdır.

  • çoğunuzdan yaşça büyük bir abiniz olarak kendisi vesilesiyle size önemli bir tavsiyede bulunacağım oyuncudur. sadece sporda değil, hayatın her alanında birisinden veya bir düşünceden ölesiye nefret etmek insaflı bir bakış açısı geliştirmeyi engeller. çünkü belki hitler vb. insanlar hariç hiç kimse tamamen kötü olamaz. mesela, toprağı bol olsun, kobe öyle çok sevdiğim bir oyuncu değildi. oyun stili çok bencil ve bazı davranışları yapmacık geliyordu. ama çalışma azmi, iş disiplini ve kazanma hırsını fazlasıyla takdir ediyordum.

    ……….

    vücuduna, takım sporları baz alındığında çok ciddi yatırım yapan üç sporcu var benim bildiğim: cristiano ronaldo, lebron ve tom brady. amerikan futbolunun doğası gereği sonuncusunu hariç bırakalım, çünkü zaten oyun kurucuların çoğu 35-40'ına kadar oynayabiliyor nfl'de. ronaldo'nun onca yatırıma ve lebron'dan bir yaş küçük olmasına rağmen iki senedir nasıl çöktüğünü gördük. birinci sınıf ligden bir anda beşinci seviyeye falan düştü. elbette paranın peşinden gitti ama şampiyonlar ligi'nin ikinci seviye takımları bile istemedi kendisini. lebron ise sağlıklı olduğunda hala ligin en iyi oyuncularından birisi ve bu sene all-nba üçüncü takımına seçilmesi bir gösterge.

    bu adamın hayatında nba basketbolcusu olarak geçirdiği süre, çocukluk ve gençliğinden daha fazla. belki de seneye oğluyla aynı takımda oynayacak. işin tuhafı, oğluyla ilk resmi maçlarında sahaya çıktıklarında muhtemelen oğlundan hala daha iyi durumda olacak.

    lebron ayrıca, lisedeki sevgilisiyle evli, ismi herhangi bir skandala karışmamış, sosyal meselelerle ilgili, doğduğu şehre çok ciddi eğitim yatırımları olan birisi.

    ……

    insanlar bir sporcudan nefret ediyorsa, çok büyük ihtimalle o sporcunun rakibini destekledikleri içindir. ben eskiden jordan hayranıydım. onu geçmesin diye bu yüzden hiç desteklemedim kobe'yi. ama nefret de etmedim. hatta belki gizli bir hayranlık duymuşumdur yukarıda saydığım sebeplerden ötürü. hele vefatından sonra çok pişman oldum sağken daha çok sevemediğim için.

    bir sporcuyu desteklemek din değil ki, aynı sporu yapan diğer sporcuları desteklemek mümkün olmasın. bir insanın birden fazla dondurma çeşidi sevmesinde ne kötülük olabilir?

    farklı renkler iyidir.

    edit-1: lebron ve cr9 arasında sadece iki ay falan fark varmış. hawkman'a teşekkür ederim.

    edit-2: son paragraftaki din örneğini biraz açayım. ben şahsen bütün ana akım dinlere hoşgörü gösteren ama neticede içlerinden birini takip eden birisiyim. bir din mensubu olmak bile diğer dinleri reddetmeyi gerektirmiyor.