ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yeter ki sevgilim gerçekçi ol
-
seda sayan'ın salvador dali ile ilişkisini bitirdikten sonra bestelediği ve ünlü ressama ithaf ettiği şarkı.
mehmet pişkin
-
ölmeden açıp sevdiği bir şarkıyı dinlemeyi es geçmeyen adam. gözlerinin içi de gülüyor, şaraptan da şarkıdan da hala tat alıyor.. canının açıp şarkı dinlemeyi çekmesi bile yaşam kıvılcımı aslında. sırf o güzel şarkılar için bile yaşayabilirdi.
ayrıca empati yapmayı denedim yapamadım, misal biraz sonra ölmeye karar versem ve son bir şarkı dinlemek istesem hangi şarkıyı dinleyeceğime bile karar veremem yahu. onu mu dinlesem bunu mu dinlesem derken hepsinden biraz biraz dinlerim zaman alır yürür. madem bunu dinledim son bir de film izleyeyim derim, onu mu izlesem bunu mu izlesem derken acıkırım, onu mu yesem bunu mu yesem derken tekrar hayata dönerim herhâlde. sırf en son yapacağım şeylere karar veremediğimden ölemezdim herhâlde.
fransızcadan türkçeye geçmiş kelimeler
-
türkçede fransızca sözcük yoktur. türkçede fransızca kökenli sözcükler vardır. tıpkı ingilizcede de fransızca kökenli sözcükler olması gibi. ballet kelimesi ne kadar ingilizceyse türkçedeki bale kelimesi de o kadar türkçedir.
bir dilin bir kelimeyi alıp kendi dağarcığına katması başkadır, o dilde konuşan insanların yabancı bir kelime alıntılaması (bkz: o kadar strong bir presence'i var ki) başkadır.
nitekim bu konunun yıllardır tartışılageldiği başlık fransızcadan türkçeye geçmiş kelimelerdir.
fakat sözlük, daha doğrusu internet toplumu git gide böyle bir yer oluyor. karnını yarsan cim çıkmayacak adam gelip burada alfabe öğretmeye çalışıyor.
matmazel nasıl yazılır
stajyer nasıl yazılır
tape ne demek
okul kelimesine gelince;
okul kelimesi tam olarak bunlardan biri değildir.
fransızca école kelimesi türkçeye zaten ekol şeklinde girmiştir. listeye girecek bir kelime varsa o zaten ekoldür.
okul kelimesinin serencamı ise (çok özet geçiyorum) dil devrimi yıllarında, doğu vilayetlerinden bir mebusun kendi yöresinde mektep yerine "okula" kelimesinin kullanıldığını iddia etmesiyle başlamıştır. aynı yöreden başka mebuslar "yok öyle bir şey" demişlerse de "okula" kelimesi hemen dağarcığa alınmıştır.
1930'lu yıllardan kalma yayınlarda "siyasal bilgiler okulası", "güzel sanatlar okulası" tabirini görmek mümkündür.
sonraları bu kelime okul diye dört harfe indirilerek fransızca école kelimesine benzetilmiştir.
öte yandan, okula diye bir türeme olmuş olması imkansız mıdır? yani o mebus yalan mı söylüyordu? bence değil.
eski türkçedeki tarmak kökünden günümüzdeki tarla (tarığlağ) kelimesi türediği gibi okumak fiilinden de okula (okuğlağ) (krş. yaylak -> yaylağ -> yayla) türemesi mümkündür.
sadece okul kelimesi hakkında daha sayfalarca yazı yazılabilir ama dediğim gibi bu kadar içi boş, öğrenmeden öğretme meraklısı adamın ve onlar gibi davranan troll'ün olduğu yerde şu yukarıdakilere yazmaya ayırdığım zamana bile acıdım şimdi.
her zaman kaybedecek erkek davranışları
-
yanlış kadını çok sevmek.
academy of motion picture arts and sciences
-
sinema sanatları ve bilimleri akademisi, amerika birleşik devletleri'nde sinema filmi yapımıyla uğraşanların mesleki örgütüdür.
sadece davetle üye olunabilen bu kuruluşa üyelik, akademi tarafından tanınan film yapım dallarından birindeki belirgin başarılara dayanır ve oyuncular, yazarlar, yönetmenler, yapımcılar, sanat yönetmenleri, görüntü yönetmenleri, film kurgucuları, ses teknisyenleri, görsel efekt sanatçıları, müzisyenler, kısa film ve animasyon film yapımcıları, yöneticiler ve halkla ilişkiler uzmanlarını kapsar.
akademi, 1927 yılında metro-goldwyn-mayer stüdyosunun başkanı louis b. mayer, aktör conrad nagel, yönetmen fred niblo ve yapımcı fred beetson'ın iş anlaşmazlıklarını ele almak, film yapımının farklı dalları arasında uyumu teşvik etmek (akademinin orijinal dalları oyuncuları, yazarları, yönetmenleri, yapımcıları ve teknisyenleri temsil ediyordu), film endüstrisinin kamu imajını iyileştirmek ve yeni yapım prosedürleri ve teknolojilerinin tartışılması için ortak bir zemin sağlamak için yeni bir endüstri örgütü fikrini ortaya atmalarının ardından 36 film endüstrisi lideri tarafından kuruldu. hiçbir zaman etkili bir hakem olmayan akademi, 1937'de iş müzakerelerini terk etti ve odak noktası kültürel ve eğitsel oldu.
akademi bünyesinde oluşturulan ilk komitelerden birine ödül sunumlarını değerlendirme görevi verildi. bu komiteden, kuruluşun en iyi bilindiği işlev ortaya çıktı: oyunculuk, yönetmenlik ve sinema filmi üretiminin diğer alanlarında mükemmelliğin tanınmasını simgeleyen altın kaplama heykelcikler (geleneksel olarak oscar olarak adlandırılır) olan akademi ödüllerinin yıllık sunumu. akademi'nin diğer faaliyetleri arasında film teknolojisinin geliştirilmesi için araştırma ve eğitimin desteklenmesi, sinema tarihinin korunması ve belgelenmesi, yıllık sinema kredileri dizini gibi referans materyallerin yayınlanması, film çalışma programlarının teşvik edilmesi, mesleki bursların desteklenmesi, endüstrinin yaratıcı üyeleri arasında işbirliğinin teşvik edilmesi ve hollywood film endüstrisi için prestijin yayılması yer almaktadır.
ahbab'a çökmek isterken eldeki 1.8 milyardan olmak
-
dünya bile anladı bir bizim millet anlamadı.
acun ılıcalı'nın parayla mutlu olunmaz demesi
-
bu amk cümlesini nedense hep zenginler kuruyor. sizce de bunda bir tuhaflık yok mu? yorum sizin…
edit: gelen yüzlerce mesaja istinaden, burada beni ikna etme, düşüncemi çürütme ya da anti tez önermeye çalışmayın özelden mesajlar atarak. ne demişim entry sonunda: “yorum sizin”.
ayrıca, madem parayla mutlu olunmaz, o zaman sabah erkenden kalkıp eşek gibi işe gitmeyin kardeşim, oturun mutlu mutlu evlerinizde beş parasız. ne de olsa parayla mutlu olunmuyordu dimi?
para bir amaç değil, araçtır arkadaşlar. mutluluğa açılan en büyük kapıdır. o güzel güzel yiyip içtikleriniz ve paylaştıklarınız, gezdikleriniz ve de gördükleriniz, direksiyonundan yol fotosu çektiğiniz, starbucks vs diğer kahve ve de gold rakılarınız, meşelerde dinlendirilmiş keyif viskileriniz, vs. kısacası, huzur ve mutlu olmanıza vesile olacak her şey para ile satın alınıyorsa… e o zaman..?
son olarak, acun üzerinden gidelim hadi! adam tadılabilecek neredeyse tüm dünyevi şeyleri tatmış, her yeri gezmiş, yaşı kaç olmasına rağmen (toplumda aslında sıradan biri yaptığında ayıplanacak) kızları yaşında kadınlarla takılan, jeti, yatı, katı, özel tv'si, ingiltere ve de iskoçya'da futbol kulübü vs olan bir adam kusura bakmayın da parayla mutlu olunmaz demesin!
bana laf anlatmaya çalışmayın, yazın başlığın altına düşüncenizi, insanları ikna edin de beni favlayacaklarına sizi favlasınlar, kapiş..?
ekstra edit: ve de sonun sonu olarak, parayla mutlu olunmuyor diyip de fakirliğe dönen bi zengin gösterdiğiniz gün ben de bu entry'imi düzeltip özür dileyeceğim! çünkü o güçten, istediğini kolayca elde edebilmekten ve o kadar maldan vaz geçmek hiçbir babayiğidin harcı değildir!
saygılar…
iş hayatı
-
öğrenciliği özletendir. ne güzel günlerdi o günler. uyanırdım hava biraz griye çalıyorsa gidesim gelmezdi gömülür uyurdum öğlene kadar. sonra uzunca bir kahvaltı. derken finaller gelir 3 hafta uyumaz geçerdik dersleri.
ya şimdi? her gün final sabahı mübarek. deadline diye diye ömrümüzü tüketiyorlar.
çok özlüyorum çok... her sabah uyanınca aklıma geliyor. mazide kaldı her şey...
öğrenciliğim benim!
hüdapar'ın şeyh said açıklaması
-
şeyh sait, vatana ihanet eden ve paşam tarafından asılan bir teröristtir. şeyh sait'i savunan bu ülkeye ihanet eder.
deli bal
-
heptakometlerin romalı askerleri safdışı etmek için kullandıkları baldır aynı zamanda. onbinlerce romalı askere yetecek kadar balı nereden ve nasıl temin ettikleri tam olarak bilinmese bile, bölgenin dağlık yapısındaki suni ve yabani peteklerden bunu tedarik ettikleri, ve hatta yan etkilerini bildiklerinden bunu bir silah olarak düzenli bir şekilde muhafaza edip gerektiğinde kullandıkları düşünülebilir.
balın nasıl bu duruma geldiği konusunda ise, bölgede eski çağlardan bu yana, (ki mö 8. yy dan itibaren) yetiştirilen ve bir tekstil hammaddesi olarak kullanılan kenevir in payı olduğu düşünülmekte. birde benim bildiğim arılar zehirli çiçeklerden polen almazlar.
1960 lı yıllara kadar bölgede yoğun olarak ekimi yapılan kenevir den ve doğal olarak yetişen komar (ki çifin de derlermiş) bitkilerinin polenlerinin balda bu türde bir etki yaptığı söylenmektedir.
eskiden nerede ne vardı
-
bakkallarda leblebi tozu,
evlerde salçalı ekmek,
sol frame'de bilgi,
türkiye'de de huzur vardı.
mahkeme kararları sadece lice'de uygulanır
-
mahkeme; heykel yasal değil kararı almış. onlarca panzer helikopter yüzlerce asker gitmiş uygulamış.
mahkeme; aoç'deki başbakanlık binası yasal değil demiş. adam gel taşşaklarıma üfle demiş
mahkeme; bakırköy'deki gökdelen yasal değil demiş, ağaoğlu ağzına vercem emer misin demiş?
mahkeme; süzer'e yuh bu kadar da olmaz tümden yasadışı demiş, süzer bokumu ye sen demiş.
evet türkiye bölünmez ama güzel sömürülür.
dağılın hipneler.
belgesellerde geçen klasik cümleler
-
ucak dusmesi, esrarengiz olaylar, kaybolma vs tarzi belgesellerde de vardir bunlar:
michelle ya da david o gun de rutin islerini yapiyordu ancak birseylerin normal olmadiginin farkindaydi..