hesabın var mı? giriş yap

  • hikayemizde evli bir çift, bu evli çift ile aynı evde yaşayan adamın annesi ve daisy isimli bir de köpek var. bu çiftimizin yurt dışına çıkması gerekir ve valide hanım da yaşlı olduğu ve köpeği gezdiremeyeceği için, kaldıkları lojmanın bekçisinden rica ederler: bekçi, her gün daisy’i dışarı çıkartıp gezdirecektir.
    olay, üç gün sonra adamın “her şey yolunda mı?” diye annesini aramasıyla ortaya çıkar.
    -anneciğim nasılsınız, her şey yolunda mı?
    -ayyy oğlum değil, hiç sorma, burada bir manyak var, “dışarı çıkma zamanın geldi teyze” deyip beni her gün zorla bahçede gezdiriyor!”
    meğersem bizim bekçi daisy’i teyze olarak anlamış ve teyzeyi üç gün boyunca zorla kolundan tutup bahçede gezdirmiştir. zavallı köpek ise üç gün boyunca s.çamadığı ile kalıp balon gibi şişmiştir.

  • bu adam büyük adam be. geçenlerde iz tv de bir belgesel izliyorum, yeşilçam ile ilgili.. röportaj yapıyorlar yeşilçam'ın emektarlarıyla, tarık akan'a sıra geldi, ben hayatımda böyle mütevazı bir adam görmedim. konuşması şu şekildeydi;

    komedi oyuncusu olmak çok zor, ben hiçbir zaman bir komedi oyuncusu olamadım, etrafımdakiler, kadroda bulunan arkadaşlarım iyi birer komedi oyuncusuydu, kemal sunal, zeki alasya, metin akpınar, adile naşit, münir özkul. ben onların sayesinde bu kadrolarda parladım.
    yani adam demiyor ki ben olmasam bunlar hikaye, ben başrol oyuncusuyum, benim egom tavan vs. tarık akan'ın oynadığı yüzlerce başrol filmi vardır ama adamdaki saygıya bakarmısın, eski devrin filmleri bir başka olduğu gibi, oyuncuları da çok kıymetli ve çok efendi. tarık akan hala yaşıyor ve yaşıyorken bu adamın kıymetini bilelim.

  • kediler gözlerinizi dikip onlara sabit baktığınızda bunu bir tehdit olarak algılar ama ona bakarken iki gözünüzü birden kırpıp kısa bir süre öyle durursanız bunun bir sevgi göstergesi olduğunu düşünürler ve eğer kendi kedinizse karşılığında o da size bakarken gözlerini usulca kapatıp açar, bu kedi dilinde "seni seviyorum" demek.

    durup dururken, size bakarken gözlerini kırparsa size ne kadar güvendiğini, sevdiğini anlatmak ister ve öpücük gönderir.

    kendi kediniz değilse yanınıza gelir, sevilmek ister ya da hırçınlığı yatışır.
    ama denerken dikkatli olun, sokaktaki azmana iki gözünüzü birden kapatıp öyle durmayın, yüzüne müzünüze atlar, sonra gelip burada ağlamayın her tarafım tırmık içinde kaldı diye.

    ben kendi tecrübelerimi aktardım. herkes kendi tecrübesini kendi emniyetini sağlayarak yaşasın.

  • yakın zamanda başıma gelen bir rezaleti sizlerle paylaşmak istiyorum.

    çevremde 1. derece yakınım herkes vodafone hat kullanıyor. işin eğlencesi bu kişilerin hepsini ben ikna edip vodafone'a geçirdim. çünkü yeni taşındığımız yerde diğer hatlar çok iyi çekmiyordu ve fiyat olarak da o dönem vodafone hepsinden daha ucuzdu.

    neyse ailemden iki kişi 164 tl değerinde sınırsız bir tarifeye geçtik topluca. hepimizin geçişi arasında bir kaç ay fark var. ama hepimiz aşağı yukarı aynı dönemde geçtik ve 2 yıllık taahhüt ile başladık yeni hattı kullanmaya.

    aradan belirli bir zaman geçti ve beni süreki vodafone'dan arayıp, taahhüdünüz bitiyor, acilen yeni bir taahhüt seçmezseniz 450 lira gibi bir bedel faturanıza yansıyacak ve taahhütsüz devam edeceksiniz diye gazlamaya başladı vodafone.

    benim de bir arkadaşım vodafone bayiisi; aradım bu elemanı. dedim kanki böyle böyle. taahhüdüm bitiyormuş. bari işlemi sen yap da üç beş kuruş kazan. arkadaş da bana aynen şu cümleyi kurdu:
    - doğrudur abim. seni sınırsız trifeden devam ettirelim. aylık 339 liraya yeni taahhüdünü onaylıyorum. gelen sms kodunu bana söyle dedi.
    dedim ne kadar pahalılanmış. neyse yapacak bir şey yok galiba. her şeye bu kadar zam gelmişken, hatların da böyle olması normal heralde dedim. onayladım.

    o ay faturam geldi. üstüne telsiz vergisi falan derken 349 lira fatura geldi.

    neyse 1 ay sonra eşime de benzer tacizler gelmeye başladı. eşim çok profesyonel bir arşivci olarak dedi ben bunu bir düşüneyim. açtı sonra eski mesajlara baktı. zaten bu tarifeye 9 ay önce geçmiş. mesajda da şey diyor; 1. dönem kampanyanız kapsamında 12 ay 164 lira, 2. dönemde de 170 lira mı ne işte tam hatırlamıyorum. ama daha taahhüt süresi var yani. mesajda da yazıyor.

    sonra aynı arkadaşı aradım ben. dedim ki;
    - bro böyle böyle. bizim hanımı da arıyorlar. ama mesajlardan bulduğu kadarıyla bizim hanımın daha 1. dönem yani ilk senesinden 3 ay, ikinci senesinden de 12 ay toplam 15 ay daha taahhüdü var. nedir bu durum?

    arkadaş da dedi ki;
    - abi vodafone öyle milleti yemliyor. inananları kekliyor, yeni tarifeye geçiriyor.
    - e beni de böyle keklemiş olmasınlar ya ben bi mesajlara bakayım
    - abi sen onay verdin bi kere, geçti o iş geri dönemezsin
    dedi.

    daha bu olay sıcağı sıcağına iken, kardeşim ve asker arkadaşımı da yanımda vodafone arayıp darlamaya başladı. aynı hikaye.
    - taahhüdünüz bitmek üzere, acilen bir taahhüt vermezsen taahhütsüz şu kadar para ödeyeceksin diye.

    aynı şekilde kardeşim ve arkadaşım da eski mesajlara baktı ki; yok öyle bir şey. taahhüt falan bitmiyor. arayanlara da fırça atıp kapattılar.

    sonra ben sinirlendim ve vodafone'u aradım. dedim böyle böyle. beni taahhüdün bitiyor diye aradınız. dolandırdınız. benim eski taahhüdümü geri aktif edin, aradaki farkı da bana ödeyin. şikayet ettim yani.

    aradan bir gün geçti, vodafone bayisi arkadaşım beni aradı. dedi abi sen beni şikayet mi ettin? dedim abi ne alakası var senle. ben vodafone'u şikayet ettim. işlemi sen yaptın ama beni arayıp sen gazlamadın ki taahhüdün bitiyor diye.
    - e abi biz sana daha taahhüdün var demediğimiz için vodafone bu suçu bize atıyor.
    - abi sizin böyle bir ekranınız varsa, bana bunu zaten söylemen gerekirdi. madem sen de bu işe alet oldun, yapacak bir şey yok. o zaman seni de şikayet etmişimdir. kusura bakma dedim.

    arkadaş da daha diyor ki;
    - abi sen bu şikayetini geri çek. bizi yakma.
    hesaplıyorum 164 tl yerine 349 tl. daha taahhüdümün 10. ayındaymışım. arada 14 ay var. ayda 185 liradan 2.590 tl yapıyor. dedim ki;
    - abi kusura bakma ben böyle bir maliyete katlanmak istemiyorum.

    neyse aradan bir hafta geçti. vodafone'dan ses seda yok. tekrar aradım ben bunları. şikayet kaydım sistemde görünmüyor. yeniden kayıt oluşturdum. tabii ki bağlanmak için saatlerce uğraşıyorum falan sinirden ölüyorum o sırada. keriz gibi hissediyorum.

    neyse yeniden şikayeti oluşturdum. dedim bu taahhüdü yenilemezseniz de hattımı kapatın ben istemiyorum vodafone kullanmak. yani sinirden herkesin bildiği numaramı kaybetmeyi bile göze aldım.

    aradan bir hafta daha geçti, vodafone gelen merkezden biri beni aradı. durumu anlattı. dediğine göre beni yeni tarifeye geçiren bayiinin suçuymuş bu. seni uyarmaları gerekirdi. daha taahhüdün var demeleri gerekiyordu. ben de merak ediyorum:
    - e sizin kampanya servisi de beni günde 5 kez arayıp taahhüdün bitiyor diye gazladı. onların suçu yok mu diyorum.
    kadın sessizliğe bürünüyor falan.

    neyse uzun lafın kısası eski tarifeye geçişim sağlandı.

    fatura günüm geldi. bir de ne göreyim:
    yeni tarifeye geçmişim ama; o arada geçen 45 günlük fatura tutarını iade etmemişler. geri aradım.

    dedim hanım efendi, aradaki farkı iade edecektiniz? noldu o iş.
    kayıt oluşturdular falan.
    aradan 15 gün geçti. ses yok.

    bu gece yeniden aradım. sıfırdan kayıt oluşturdum.
    hiç kimse bir şeyden haberi yokmuş gibi dinlediler beni.
    en sonunda aradaki bütün farkları 300 tl olarak bana iade ettiler.
    önümüzdeki ilk ay 0, sonraki ay da çok az bir tutar fatura gelecekmiş.
    yani gelecek faturalarımdan mahsup edilecekmiş.

    ama bu haklarımı geri alana kadar sanıyorum vodafone'u 30 defa falan aradım.
    toplamda 3 saate yakın hatta kaldım. bir müşteri temsilcisine bağlanmak için beklediğim süreleri de dahil edersek belki daha fazla uğraşmış olabilirim.

    bugün müşteri temsilcisi de telefonda bana diyor ki; bir dahaki sefere daha hızlı bağlanmak isterseniz sesli asistana "hat iptali" diyin. hemen bağlar sizi.

    bu da bana ders olsun. bu da size örnek olsun.
    çevrenizde bütün vodafone kullananlara söyleyin de artık şu telefon şirketleri tarafından kazıklanmayalım.

    edit:
    öncelikle destek mesajı atan 100'e yakın kişiye teşekkür ederim. hepinize tek tek cevap vermeye çalışacağım akşam ama malum vodafone'dan eksisozluk'e giremiyorum. açılmıyor. vodafone başlığında görmüşsünüzdür. bir çok kişi sözlüğe erişemiyor. sadece wi-fi bağlıyken girebiliyorum.

    öte yandan bana salak mısın diye yazanlara da cevap vererek kendimi yoracak değilim. dön de bir kendine bak. sanki senin başına hiç gelmedi böyle dalgın ya da dikkatsizlik yüzünden bir dolandırılma meselesi. gelmediyse de tebrik ederim kardeşim. mükemmel zekanla mutluluklar!

    son olarak da:
    öncelikle şu konuya bir açıklık getirmek lazım.
    çoğu kişi vodafone yanımda uygulamasına neden bakmadın diyor. arkadaşlar. uygulama varsa açın bakın. orada aynen şu bilgiler vardı:
    1. dönem kampanyasının 10. ayındasınız.
    ne demek bu? 1. dönem ne demek abi?
    2 ay sonra bitiyor mu? sonra 2. döneme geçecek mi?
    2 ay sonra 2. dönem mi başlıyor? yoksa bu bir son mu?
    2. dönemde fiyatlandırma nasıl olacak?
    ben 12 ay mı taahhüt verdim? yoksa 24 ay mı?
    bakın bu bilgilerin hiç biri uygulamada yok.
    bu aleni bir şekilde vodafone'un adam kandırmak için bilgileri eksik vermesi ve yanlış yönlendirmesidir. eğer ki elimde mesajlar olmasa 1. dönemde ne kadar, 2. dönemde ne kadar ödeyeceğim hakkında en ufak bir bilgi edinemeyecektim.

    telefonla beni aradıkları zaman da zaten bana bu bilgiyi vermediler. taahhüdün bitiyor diye aradılar kaç defa. yani alenen dolandırıldım. şikayet ederken de burdan yürüdüm zaten. siz beni arayıp böyle dediniz dedim. kayıtları incelemişler ki, kimse biz sana öyle demedik demiyor. hatta "kampanya departmanı bazen böyle hatalar yapıyor" diye itiraf bile ettiler. bence hata değil bu. aleni dolandırıcılık.

    uygulamadaki eksik bilgi, telefonda yalan söyleyen bir personel üstüne de bayiide çalışan bir arkadaş(!). dolayısıyla kazıklandım. yani insanlık hali. hepinizin başına gelebilir. kaldı ki ben dalgınlığım (hadi sizin dediğiniz gibi salaklık olsun) sebebiyle düştüm. ananız, atanız, teknolojiden çok anlamayam akrabalarınız da dolandırılmasın diye yazdım buraya.
    neyse ki mesajları silmemişim ve geçmişe dönüp bakabildim. dolandırıldığımı anladım ve hakkımı aradım. günün sonunda geri döndürebildim ve hakkımı aldım zaten.

    bir de şunu yazayım: bir çok destek mesajı aldım ve aynı durumda bir çok kişi olduğunu gördüm. bir kişiye bile faydam dokunduysa ne âlâ...

    bayiideki arkadaş(!) konusunu da çok soran oldu: artık görüşmüyoruz. bu olaydan sonra zaten ben de bir daha aramadım. şikayeti geri çekmeyeceğimi söyleyince o da beni aramadı. onun da kendince savunması da şuydu:
    - dalgınlığıma geldi.
    tabii bana inandırıcı gelmedi bu. günün sonunda bana şikayeti geri çek diye samimi olmayan bir teklifte bulundu ve benim için bitti.

    kalın sağlıcakla.

    mesajla gelen ekleme: by @damaged
    selam dostum. beni de (diger herkes gibi gunasiri ariyorlar, son 10 senedir. 2013 yilinda vodafone’a gectim. aylik 19 liralik bir tarifem vardi. hicbir sey yapmadim. hic bir sey.
    hala ayni tarifeden ucretlendiriliyorum. bunu da istersen entry’ne ekle. yani kampanya bitince baska tarifeden ucretlendirileceksiniz külliyen yalan.

  • bilindiği üzere edebiyat anlayışları çağlara göre değişkenlik gösterir. yani edebiyat, matematik gibi sabit kuralları olan bir bilim değildir. kendi çağında "dahi" kabul edilen birçok yazar (mesela joseph cronin, pearl buck), günümüzde sadece detaylı ansiklopedilerde kendilerine yer bulabilir. gerçi ansiklopedi olayı da bitti ya neyse! yani demem o ki, gittiğiniz yol, yol değil. bırakın trollüğü. trollükte gelecek yok! şaka bir yana, demek istediğim şu ki, günümüzün en önemli romancıları olan orhan pamuk, ihsan oktay anar, hasan ali toptaş gibi yazarların yapıtları, sonraki kuşaklar tarafından pek itibar görmeyebilir. ve ne acıdır ki, bu dönemde aşağıladığımız cezmi ersöz ve tuna kiremitçi , belki ileride "dahi" olarak kabul edilecektir. eserleri yeni baştan basılıp milyarlar satacaktır! yok lan, şimdi bunu yazarken düşündüm de çok uç örnek verdim. 500 bin yıl geçse de bir bok olmaz onlardan*

    not: sadece yabancı yazarlar kıstas alınmıştır.
    not 2: yazarlar rastgele sıralanmıştır.

    cervantes : tarihin garip bir cilvesi olarak shakespeare ile aynı yıl doğup, aynı yıl ölen cervantes, kendi döneminin bestseller yazarıydı. başyapıtı don kişot, sadece ispanya'da bile yayımlandığı yıl birçok baskı yapmıştı. hatta peşi sıra birçok devam serileri yazılmıştı. ama bu seriler, dönemindeki diğer çakma yazarlar tarafından kaleme alınmıştı. o zamanlarda korsan kitapçı yoktu, ama anlaşılan korsan yazar bayağı varmış. zira art arda yayımlanan don kişot serileri cervantes'i bayağı kızdırmış olmalı ki, bu konuda sert bir önsözün de yer aldığı ikinci cildini bizzat kendisi yazmak zorunda kalmış. ortaya çıkan kitabın belki döneminde çok satması dışında bir önemi yoktu. belki cervantes bile, ne kadar önemli bir roman yazdığının farkında değildi. ama sonuç itibariyle don kişot, roman türünün ilk ve hala en önemli örneği sayılır. daha iyileri mevcut olabilir ama daha önemlisi kesinlikle yok.

    stendhal: çağdaşı balzac dışında kimseden itibar görmeyen stendhal, yazdıklarının edebiliğinden öylesine emindi ki, öldükten sonra anlaşılacağını bizzat kendisi belirtmişti. nitekim 19. yüzyılın sonlarına doğru hak ettiği değeri verilmeye başlandı. sadece 52 günde yazdığı parma manastırı ve başyapıtı sayılan kırmızı ve siyah'ı artık dünya edebiyatının en iyi yapıtları listesindedir. hatta kırmızı ve siyah, bazı yazarlar ve eleştirmenlerce (mesela somerset maugham) en iyi on romandan biri kabul edilir. ayrıca yarattığı julien sorel karakteri, adeta "yükselme tutkusu" ile özdeşleşmiştir. bir psikolojik terim huvviyeti bile kazanmıştır denebilir.

    franz kafka : büyük olasılıkla, bu sonradan anlaşılma konusunda ülkemizde en bilinen örnek. hemen herkesin bildiği üzere, dostu max brod'un (bir diğer vefasız brutus'e selam olsun) yaptığı tarihin en anlamlı vefasızlığı sayesinde, bugün kafka yapıtları okuyabiliyoruz. kendisi için, 20. yüzyıl insanını ve durumunu en iyi anlatan yazar diyebiliyoruz. halbuki ölümü, yerel bir gazetede sadece tek satırlık bir haber olarak yer almıştı. ama ikinci dünya savaşı sırasında bireyin düştüğü acizlik, ezilmişlik, çaresizlik, çırpınma, boşluk gibi karmaşık durumlar kafka'nın yeni baştan değerlendirilmesi gerektiği fikrini doğurur. bu konuda olağanüstü bir örnek de mevcut. genellikle en iyi marksist eleştirmen olarak kabul edilen györgy lukacs, edebi anlayışına uymadığı gerekçesiyle kafka'yı pek beğenmezmiş. ancak ikinci dünya savaşında yaşadığı çok sıradışı bir olay (#15110169) sonrasında kafka'nın değerini anladığını belirtmiştir. yani kafka'yı anlamak için, bazen okumak bile yetmez; yaşamak lazım.

    marcel proust: şimdilerde, birçok edebiyat eleştirmenine göre, edebiyat tarihinin en iyi birkaç romancısından biri. halbuki, sağlığında kitaplarını yayımlatacak yayınevi bile bulamamıştı. hatta kendisini reddeden yayınevi editörleri arasında 20. yüzyılın en iyi yazarlarından sayılan nobel ödüllü andre gide bile vardı. ama proust, oldukça zengin olduğundan dolayı, kayıp zamanın izinde adlı devasa eserinin ilk cildini kendi parasıyla bastırabilmışti. gerçi fransa'nın en önemli edebiyat ödülü olan goncourt edebiyat ödülünü aldı. picasso ve stravinski gibi kendi alanlarının en iyileri olan modernist çizgideki dahilerle çeşitli salonlarda sohbet etti. yani kısmen de olsa kendi döneminde itibar görmüş denebilir. ama o dahilerle dolu salonlarda, kendisine günün birinde balzac ile kıyaslanacağını, hatta onu aşacağını söyleselerdi, snobluğuyla ünlü proust nasıl bir tepki verirdi merak konusu.

    edgar allan poe: büyük olasılıkla edebiyat tarihinin en bahtsız yazarı. adam sözlük anlamıyla "loser" kelimesinin tam karşılığı bir hayat yaşadı. ileriki zamanlarda bu konuda detaylı bir entry yazmayı planlıyorum. ancak şimdi mevzu bahis olan sonradan anlaşılma süreci. poe'nun şiirleri kendi döneminde beğenilmesine rağmen, öyküleri dönemi için fazla ileriydi. dolayısıyla karabasanı andıran atmosfere sahip eşsiz öykülerinin anlaşıldığına şahit olamadan genç yaşta ve tam da hayatının özeti olan bir ölüm biçimiyle gitti garibim. aslında fransızların en iyi birkaç şairinden biri olan charles baudelaire onu keşfetmişti. hatta eserlerini fransızcaya çevirmeye başlamıştı bile. ama ne utançtır ki, kendi ülkesinde hak ettiği değeri ancak 20. yüzyılda verildi. avrupa'da ise, 19. yüzyılın ortalarından itibaren kült statüsüne erişmişti. ama o bunları değil, sadece acıyı yaşadı. tabi o dönemlerin dünyada en popüler yazarı olan charles dickens ile olan sıradışı buluşması istisna edilecek olursa.