hesabın var mı? giriş yap

  • görüyor ve arttırıyorum:

    onun estetiksiz haliyle girip derece aldığı yarışmada ben 1. olurdum.

    not: hem çirkinim, hem erkeğim ama yukarıdaki cümlemde %100 ciddiyim.

  • bazılarının yaptığı şey.

    fiyat-performans-hayat kalitesi olarak da bence doğru olan. yok tribini çek, yok nazını çek, yok dırdırını çek, yok üstüme düştün ceptesin uzaklaşayım, yok whatsapp'ta ne zaman çevrimiçi oldun, yok ilişkiyi sorgulamamamız lazım, dağ gibi adamlar 1.60-1.65 arası cadıların ömür törpülüğü eşliğinde hayatımızı sürdürüyoruz.

    bunu çekeceğine git rusya'nın bir köyüne, olga,irina,natasha,katya bul bir tane. giyim tarzı v.s ilk başlarda rüküş olur ama adapte olunca toparlar hepsini. karşında bir trip yapmak için doğan kadın değil-bir şeyler paylaşılabilecek ''insan'' bulursun. işte kilit kelime ''insan'' bulmak. türk kadını fazlaca ''kadın'' fenomeninin gölgesinde. arz talep dengesi de bunu teşvik ediyor. rus kadınları ise genelde insan. burda herhangi bir kadın ortalama altı bir erkekten bile iltifat alınca arşa değerken, rus çok güzel bir kadın normal bir erkekten iltifat aldığında ''so what?'' tribine giriyor. teşekkürler diyor, konuyu değiştiriyor.

    çok pis bilendim oğlum, ekşi'de yaza yaza türk kadınlarını bitireceğim.

  • "güzel bir bina olacak içinde avm olacak, avlusu olacak" "tabii ki yıkacağız." "yıkılacak dedim yıkılacak" "ağaçlar sökülüp bazıları kesilip başka yerlere dikilecek" durumundan geldiğimiz noktaya bak.
    adama eşek gibi ağaç diktiririz, ölenlerin ismini de veririz, çiçekte ektiririz. geziyi vermediğimiz kanıtıdır bu.
    bu arada kimsenin kanı yerde kalmayacak. hiç bir çaba boşa değildir.

  • başlık: a4 kağıdını araplar bulmuştur kanıtlıyorum

    1. beyler arabistan ingilizcede ne demektir? arabia...

    peki bir şey dikkatinizi çekti mi? a-rabia

    rabia arapçada 4 demektir, rabianın yerine 4 koy a4 olur

    bu da şüphesiz ki a4 kağıdını arapların bulduğuna işaret eder...

    genel kültür olsun size

    13. ismini bulmuşlar kağıdı değil oç

  • sanırım herkes biraz da kendisi iyileşiyor onunla. herkes bir şekilde kendine yeniden şans veriyor. kendini kurtarıyor yeniden yeniden. izlediğimiz filmler de öyle değil midir ya da diziler. hep baştan sona karakterle beraber biz de başlamaz mıyız mücadeleye. bütün filmler bizi anlatmaz mı, bütün şiirler yeri gelir bizim için yazılır, bizim içimizdeki gizleri dökmez mi ortaya. insan her bir ferdinde yeniden döndürmez mi dünyayı. kendimize kadar, kendimizden başlayan, kendimizi kapsayan, kendimize benzeyen.

    bu adam da öyle. herkes için kendinden bir şeyler bulma öznesi. vesilesi. hikayeler farklı, herkesin onarmaya çalıştığı, bulmaya çalıştığı şey apayrı. ama amaç aynı. yeniden yeniden iyileşmek istiyoruz. onu kötü görünce biz de yeniliyoruz o ne ise başarmak istediğimiz şey konusunda. ne olacaktı ki zaten diye kendimize acıyoruz. omuzlar yer çekimine uğruyor. ya da onu ilk kötü gördüğümüzdeki şok gibi hayatın hiç de beklediğimiz gibi bir yer olmadığı şokunu yaşıyoruz bir kez daha.

    iyi olunca bizim de bir şansımız oluyor. kazanmasak bile, başarmasak bile bir umut doğuyor. bu biraz da nesille alakalı bir şey tabi. şu an tam da hayallerinin kıyısında bir sürü pişmanlıkla oturan y kuşağı için önemli bir figür. o yüzden de biraz etkili. ha bir de tabi çok yakışıklı olması ona bu kadar yakınlık duyulmasına sebep oluyor. böylesi güzel bir şeyi yine güzel görmek istiyor ilkel beyin. istemsiz bir kayırma var tabi güzel olanı. bilinç düzeyinde bilerek yapılmasa da çok derinlerin bildiği bir şey biraz da o yüzden. dorian gray 'e yapılan misali.

    ama en çok işte gördüğüne kendini ilikleme dürtüsünden. niye kendimizi, e neyimiz var kendimizden başka. konuşurken, seçerken, yaparken ederken kendimiz kadarız. ne kadarsak o. bu adama da hemen yükleyiveriyoruz dertlerimizi. onun dertli hali, hasta hali, iyi hali vesaire hep bir versiyonumuz işte. yeniden deniyoruz biz de onunla birlikte. bazen ortadan kayboluyoruz, bazen baya iyi de gidiyoruz. insan ne tuhaf ki kendinden öteye gidemiyor. bir şarkıda bile kendini kurtarmaya çalışıyor.

    ruhsal sıkıntılar, bu hayatın en zorlu yanlarıdır. insanın kendi içinde kaybolmasından daha kötü bir şey yoktur. o yüzden çok saygı duyuyorum düşmesine de kalkmasına da. yani mücadelesine. işte biz gibilerin bunun üstüne yaptığı yorumlar da aslında hep bizle ilgili, onunla çok değil. bir başka insan hikayesinde de yine el verdiği, üzüldüğü, umutlandığı kendisi. o yüzden ben direkt şahsı için güzel yarınlar dilerim. umarım mücadelesi kolaylaşır. umarım daha güzel günleri henüz yaşamadıklarıdır.

  • "yabancı bir yere gittiğimde elimi yüzümü yıkadıktan sonra tedirgince kullandığım o havlunun,
    yüzümü en temiz yeridir diye sildiğim en ücra köşesi, ya herkesin aynı düşünceyle sildiği yerse?" diye düşünüp kafayı yiyorum.

  • erkin koray, bir yakınımızın yan komşusudur. annem ile arasında geçen konuşma:

    yakınımız olan abla: geçen sene aşure yapıp tüm apartmana dağıtmıştım. erkin bey'in kapısını da çaldım.. açtı. bir bana, bir de elimdeki tepsiye boş boş bakmaya başladı. sonra da "bu nedir acaba?" diye sordu.
    annem: a-aaa! görgüsüz!
    y: ben de "aşure bu" dedim. "ee napıcam bunu?" diye sordu.
    a: alıp kafana geçireceksin! deseydin?
    y: içimden dedim zaten. ama neyse ki sabır çekip "buyrun, yemeniz için getirdim" diyebildim. sonra "peki tabağı napıcam?" diye sordu. yine sabırla "daha sonra getirebilirsiniz. şu katta, şu numarada oturuyorum" dedim.
    a: ee sonra? getirdi mi tabağı?
    y: evet. kapıcıyla gönderdi ertesi gün.
    a: boş mu geldi tabak? (genelde bizim buralarda dolu gelen bir tabak, boş gönderilmez. gönderen, toplumdan dışlanır filan)
    y: evet!
    a: görgüsüz herif! insan içine bir cd'sini koyar en azından!.

    (bkz: mavi ekran)

  • hocanın* ingilizce "urfa ve gelenekleri" konulu bir sunum yapmak için hazırlanmış urfalı öğrenciye hiç bir görsel hazırlık yapmamasından dolayı tepki göstermesi, çünkü elemanın hadiseyi dümdüz anlatmak niyetinde olması, geleneksel müzik ve dans kısmına gelince hocanın tepkisini yinelemesi, "nasıl anlatacaksın ki müziği, getirip dinletseydin, dansını da yapardınız" şeklinde dırdırlanması, birden öğrencinin gözlerinde bir ışık belirmesi, akabinde sınıftaki ikinci urfalı öğrencinin elinden tutulup kaldırılması, sınıfın ortasında, müzik olmadan, sadece mırıldanılarak, halaya benzer bir dans yapılması, yaklaşık 3 dakika boyunca büyük bir ciddiyetle, hareketlere sonsuz özen gösterilerek dansın sürdürülmesi, sınıfın şaşkın bakışlar ve dumur ifadeyle bırakılıp, sunumun bitirilmesi.