hesabın var mı? giriş yap

  • yalnız yaşamanın en sikindirik korkusu. kargoya internetten baktım dağıtımdaymış. şimdi tuvalete girsem adım gibi biliyorum ki pantolonu indirir indirmez zil çalacak ve 10 saniye içinde o zile bir tepki vermezsem kargocu çektirip gidecek ve o kargoyu almak için kargo şirketine kadar yürümek zorunda kalacağım. hem de o kargonun tekrar kargo şubesine ne zaman gideceği belli bile değil. amk ben böyle işin.

  • 24 haziran seçimlerine 4 gün kala katıldığı radyo programında alışık olmadığımız şekilde vatandaş şikayetleri dinletildi. umursamaz ve muhattap almaz bir şekilde not almaya bile tenezzül etmeden dinlemesi.
    verecek bir cevap bulamayınca teessüf etmesi.
    15 yıl önce yani 2003 de evlerimizde buzdolabı ve fırın var mıydı gibi saçma sapan bir retorik soru sorması,
    emeklilik için yaşı bekleme konusuna adeta fransız kalması ve her halinden böyle bir şeyden haberdar olmadığının görülmesi,
    bu kıraathane saçmalaması,
    dün tatar böreği de vereceğiz dediği mitingin kayıtlarından tüm türkiye tarafından izlenmesine rağmen demedim öyle bir şey demesi,
    bu garabet sistemde bir koalisyon seçeneği olmadığı halde koalisyon kurarız demesi,
    açıkçası erdoğan bugün yeni biri olarak çıksa bu performansla %1 bile alamaz.
    normalde de kıvrak zekalı cevaplar verebilen biri değildi ama sanki demans belirtileri veriyor. ortamdan kopuk, donuk ve ne olup bittiğinin farkında değil gibi.

  • öncelikle yazıdan bir bölüm:
    "kahve tiryakisi de olmuştum. en sevdiğim şeylerden biri evde kahve yapmaktı. ama onu taşıyamıyordum. daha doğrusu ayakları swing dans hareketleriyle yönlendirip salona geçiyordum. ya da benim için taşıyanlar oluyordu."

    eurosport'ta staj yaptığım dönemdi. kafayı kaldırıp etrafa bakındı. her zamanki gibi gözüm üzerindeydi. "hey stajyer!" dedi, "senden bir şey rica edebilir miyim?"

    caner eler, yani benim spor spikerliğine başlama sebebim, bisiklet tutkumun ses bulmuş hali, idolüm, benden bir şey rica ediyordu; bense ricasını zaten emir telakki etmeye dünden hazırdım.

    "buyur abi, tabii ki" dedim.
    "köşedeki starbucks'tan kahve alabilir misin bana?" diye sordu.
    ben hala benden bir şey istediği için şaşkın bir mutluluk içinde ona bakarken açıklamaya yapmaya girişti:
    "ben alırım aslında da, taşıyamıyorum.."

    nasıl üzüldüğümü ama onun için bir şeyler yapma şansına eriştiğim için de nasıl sevindiğimi anlatamam. yazıdaki mavi kısımla yazılan kelimelerin altına saklanan yüzlerce insandan biri olmanın mutluluğu vardı içimde.

    ah be caner abi.. ağladığım yazının sahibi..

  • restoran: muhitte bir kebapçı

    siparişlerde sürekli bir şeyi unutmalarına kafamın attığı bi gün bütün notların altına "emekli albay takeiteasy" yazmaya başladım.

    not: sumaklı soğanı unutmayın haaa. emekli albay takeiteasy. (getirdiler hem de en alasından salata tabağı getirdiler eşantiyon)

    sonraki notlarda işin iyice boku çıkarılır:

    not: kebabın yanında 5-6 içli köfte hediye yollayın. emekli albay takeiteasy. (oha)

    artık makaranın dozu artırılır:

    not: albayım uyuyor. zile basmayın! (ahahahah)

    hatta o gün siparişi getiren adam sormuştu, "albayım memnun mu hizmetimizden filan gibilerinden de albayın porsiyonların küçüklüğünden yakındığını belirtmeden edememiştim. sonradan çaktılar tabi mevzunun dümen olduğunu..

  • genelleme yaparsak bayanlar futbolla ilgilenmez. ama dünya kupası, avrupa şampiyonası veya şampiyonlar ligi maçları olduğunda uzaktan da olsa muhabbete katılmaya çalışırlar. az önce şampiyonlar ligi kura çekimi ile ilgili olarak işyerimdeki bayanların konuşması:
    nazife- fenerbahçe'ye roma çıkmış
    ben - kızım hangi internet sitesine bakıyorsun sen, chelsea çıkmış.
    nazife- hangi ülkenin takımı o?
    ben - ingiltere.
    şeyda - roma da ingiliz takımı mı?
    ben - yok ebesinin örekesi ali sami
    şeyda - ne?
    ben - kızım roma italyan takımı ama fenerbahçe'ye ingiliz takımı chelsea çıkmış. italyan takımı roma çıkmamış. hem roma italya'da bir şehir.

    bu sırada bayanlardan biri olan melike telefonda birisine anlatıyor.
    melike - fenerbahçe'ye italya'dan bir takım çıkmış çelsi'miymiş neymiş adı

    baba kurtarın beni allaaaşkına ya!

    "hacım nerde sizin şirket, ben gelir anlatırım onlara ofsaytı" diye mesaj atacak suserlere peşinen edit: ablalar 40 yaş üstü, geçimsiz, bekar ve kapıdan yan geçiyorlar.

    düzeltme 2: her bitli baklanın bir kör alıcısı varmış hakikaten

  • bana göre bu konuda en yaygın yapılan ve bizim de yaptığımız en büyük yanılma, 3 in 1 gibi travel set'lere atlamak oluyor. oooo şu özellik de varmış, bu da varmış, puset de varmış, oto koltuğu da oluyomuş normal baston da oluyo diye düşünüyorsunuz. ilk çocuksa bir de çok bir fikriniz de yok. satıcılar da bunları iteliyor.

    1. travel set iyi bir fikir değil bence, neden mi?
    her şeyi yaptığını iddia eden bir bebek arabası, hiçbir şey de iyi olamaz. yani hem puseti taşıyacak sağlamlıkta olsun, hem baston gibi hafif olsun, hem oto koltuğu parçası olsun denilince ortaya hem ağır, hem taşıması zor kötü bir tasarım çıkıyor. iyi markalar da öyle.

    puset çok kullanılmıyor, belki ilk 1, 2 ay kullanırsınız, bilmiyorum. biz hiç kullanmadık. hem de çok ağır zaten. bir yerden bir yere giderken de oto koltuğu da olan ana kucağı parçasını kullandık. ana kucağı parçası ilk 3-4 ay sonra küçük kalıyor.

    4. veya 5. aydan itibaren sadece baston kısmını kullanıyoruz. diğer tüm parçalar dolapta yatıyor. ama hepsi olsun diye travel set seçtiğimizden baston hali de ağır. demem o ki 3 in 1 travel set yerine 2 in 1 (ana kucağı ve baston) alın. o yüzden konforlu bir baston işlevi olan, yumuşak, hafif bir bebek arabası alın.

    bu travel set'ler tamamen pazarlama icadı. baston bebek arabsındaki bel desteğini yere paralel yatırıp üstüne bakın puset de takılıyor, bakın oto koltuğu da takılıyor diye fiyatı şişiriyorlar. ilk çocuğunuzda sizin tecrübesizliğinizden faydalanıp satıyorlar. açıkça diyorum bakın, iyi bir markanın travel set'ini aldık, puseti kullanmadık, belki 1 kez. ana kucağını yoğun kullandık hem evde hem doktora giderken. ana kucağı konforlu olsun. zaten 3-4 ay sürdü. 4-5 aydan sonra sadece baston işlevini kullanıyoruz. ama travel set'e atladığımız için baston haliyle de ağır bir iskeleti var aracın. travel set yerine daha hafif ve kaliteli bir model seçebilirdik. oto koltuğu olarak da kullanılıyor denilen ana kucağı yerine sadece ana kucağı işlevi olsun yeter. 1 kez olsun oto koltuğu gibi kemerle bağlamadık. zaten yanında sürekli birisi oluyor.

    2. ittirirken iki elle tutulanlardan almayın, onun yerine bir metal bar, çubuk ile tek elinizle tutabileceğiniz bir model seçin. iki el gerektirenler, eğer bir eliniz doluysa çok zorluk çıkarıyor, ki bu durumlarla karşılaşacaksınız.

    3. tekerler arası mesafe biraz geniş olsun. dar olanları her yerden geçer diye pazarlıyorlar, ancak yürürken ayağınız tekerlere çarpıyor, tekerler arası mesafe dar olduğu için, arka tekerler adım attığınızda ayağınıza denk geliyor. çarpıyorsunuz. alırken arabayı biraz sürün ve yürürken ayaklarınız arka tekerlere çarpıyor mu kesinlikle bakın. dışarıda sürerken çok rahatsız ediyor sonra.

    4. dört teker olması ve teker çapının biraz büyük olması dışarıda kullanırken çok faydalı olacak. kaldırıma çıkarken, kaldırımda, yolda işinize yarayacak.