hesabın var mı? giriş yap

  • atamın, binlerce kitabı boşuna okumadığını, günümüz siyasileri ile bir tartışmaya girse hepsini bilgisi ile döveceğini gösteren sözleridir.

  • türk zırhlı birlikleri'nin kuruluş aşamasında büyük emekleri olan korgeneraldir.

    maalesef kendisi hakkında internette bilgiye ulaşmak pek mümkün değil. türkiye'de benzerine zor rastlayabileceğiniz birisi olan asker kökenli gazeteci hicret hürkan (canbazoğlu)'nun yazdığı "asker gözü ile 27 mayıs''a doğru dp devrinde türk silahlı kuvvetleri" kitabında kendisinin biyografisi mevcut. hicret hürkan, 18 eylül 1955 tarihli ulus gazetesi'ndeki asker gözü ile köşesinde korgeneral fehmi türesel'in vefatının hemen ardından kaleme aldığı yazısında bu biyografiyi okuyucusuna aktarmış. günümüzdeki güncel kurallara göre yaptığım ufak tefek bazı değişikliklerle korgeneral fehmi türesel hakkındaki yazıyı aynen aktarıyorum:

    "birkaç gün evvel milletimiz değerli bir asker evladını daha kaybetti. merhumun orduda geçen bütün ömrü yüksek hizmetlerle meşbudur. bilhassa "harp akademileri tarihi"nde, türesel'in hatıraları takdirle anılacaktır.

    fehmi türesel 1311 (miladi; 1893) yılında istanbul’da doğmuştur. 1328 yılının temmuz ayında (miladi; temmuz 1910), harp okulundaki tahsilini ikmal ederek çok genç yaşta orduya katılmış ve sırası ile 97’nci alay 2’nci tabur birinci bölük takım komutanlığında, 33’üncü tümen mülhaklığı'nda (subay yardımcılığı), 97’nci alay 2’nci tabur emir subaylığında ve alay komutanlığı yaverliğinde vazife almıştır.

    1 eylül 1331 (miladi; 1913) tarihinde üsteğmenliğe yükselmiş ve bu rütbede kafkas 60’ıncı alay 4’üncü bölükte, 13’üncü alay ve 5’inci kafkas tümeni yaverliklerinde bulunmuştur.

    1 mart 1337 (miladi; 1918) tarihinde yüzbaşılığa terfi ederek 47’nci alay 8’inci bölük komutanlığı'na tayin edilmiştir.

    1340 (miladi; 1921) yılında harp akademisi'ne girmiş ve 1927’de mezun olarak kurmay görevlerinde istihdam olunmuştur.

    30 ağustos 1929 tarihinde binbaşılığa yükselen türesel’i, önce 11’inci tümen 126’ncı alay 1’inci tabur komutanlığı'nda, daha sonra harp akademisi öğretmenliğinde vazife almış görüyoruz.

    30 ağustos 1933 yılında yarbaylığa terfi edince motorlu piyade alayı komutanlığı'na tayin edilmiş ve bu rütbede tekrar harp akademisi'ne öğretmen olarak verilmiştir. 1938 yılında albay olmuş, 14’üncü dağ alay komutanlığı'nda, zırhlı alay komutanlığı'nda ve zırhlı tugay komutanlığı'nda bulunmuştur.

    1943 yılında tuğgeneralliğe terfi etmiş, önce 3’üncü zırhlı tümen komutan vekaletinde ve bilahare zırhlı birlikler müfettişliği'nde görevlendirilmiştir.

    1946 yılında tümgeneral olan türesel’i sırasıyle 22’nci tümen komutanlığında, 1’inci süvari tümen komutanlığında ve 12’nci tümen komutanlığında görmekteyiz.

    1950 yılında da korgeneralliğe terfi ederek 9’uncu kolordu komutanlığı'nda ve müteakiben harp akademileri komutanlığı'nda (28 ağustos 1952 - 3 ağustos 1954) bulunmuştur.

    rahmetli kısa bir süre evvel emekliye ayrılmıştı.

    birinci dünya savaşı ve kurtuluş savaşındaki yararlılıklarından ötürü general türesel harp, gümüş liyakat ve istiklal madalyaları ile taltif edilmiştir.

    hatırası önünde saygı ile eğilir, muhterem ailesine ve aziz ordumuza başsağlığı dileriz."

    kendisinin internette ulaşabileceğiniz tek fotoğrafı tarihçi-yazar erhan çifci'nin twitter'da yayınladığı şu fotoğraf. fotoğraf kalitesi maalesef pek iyi değil. eğer yanlış bilmiyorsam bu fotoğraf da tümgeneral tahsin yazıcı'nın oğlu tankçı binbaşı bali yazıcı tarafından hazırlanan "türk zırhlı birlikler tarihi" isimli kitapçıkta (görsel) bulunan fotoğraf ile aynı (görsel). aynı kitaba baktığımızda kendisinin vefatının ardından general türesel tank müzesi adı altında bir müzenin (görsel) oluşturulduğunu görüyoruz ki burası muhtemelen halen etimesgut'ta bulunan etimesgut tank müzesi'nin ilk hali.

  • "neden ?"

    aklımda sadece bu sorunun dönüp dolaşmasını sağlayan bir işkencedir bu...

    "neden ?"

    hala içimde bir yerlerde dağınık bir şekilde duran tüm o özlem, sevgi, aşk kırıntılarını kalbime gelişi güzel tekrar saçan bu telefon neden ?

    işte yine o ses...tüm "hayır"’ların "evet" gibi geldiği, telefonun bir yanından girip öteki yanından çıkarak sımsıkı, ama sımsıkı sarılma isteği uyandıran o ses.

    nedendir bu aramak ? herşeyi mahveden sen.. aldatan ve çekip giden sen...bir türlü sana yetemeyen “beni” tekrar aramayı düşünmen neden ?
    yıllar sonra, bir kez daha, herşeye rağmen tekrar deneyelim dediğim zaman arkanı dönüp de “bu eleman kenarda dursun...şööle bi etrafa bakalım..daha iyisi var mı acaba ? ” diye başkalarıyla denemeyi isteyen sen; herşeyi ikinci kez elinin tersi ile ittikten sonra bu ağlamaklı ses neden ?

    yine denedin ve yine mi olmadı ?
    kimseler sevmedi mi seni ya da sen umduğun gibi sevemedin mi ?
    seni sadece “sen” olduğun için seven,
    gözlerinin en içine “ben” gibi bakan biri daha çıkmadı mı ?
    umutsuz musun ?
    ya da ;
    mutsuz musun ?
    artık hiçbirşey eskisi gibi olamayacak karamsarlığı içinde yorgun musun ?

    eğer öyleyse ,
    ben” gibi olmuşsun.
    ne üzücü ki neler hissettiğimi anlar olmuşsun.
    “ne olurdu sanki yok etmeseydin herşeyi, ve ben en çok sevdiğim kadınla mutlu olsaydım” diyen ben gibi zamana mağlup olmuşsun.

    gördün mü bak ne kadar zor geçen zamanı geri döndürmek..
    ve o zamanla gidenleri tekrar yerine getirmek..
    ne kadar zor tekrar güvenmek..
    ve aslında ne kadar acı ilk fırsatta yine çekip gideceğini bilmek..
    ama daha kötüsü..
    belki de en kötüsü..

    ne kadar yazık seni bu kadar çok sevmiş olmak ve ilk görüşte seni seçmek.
    bir daha kimseyi bu kadar sevemeyeceğimi bilerek..

  • --- spoiler ---

    jöle ile tıkandığı için çalışmayan şeker makinesini çalıştırmak, yine tıkanan bir boru yüzünden kuruyan limonata gölünü tekrar eski şanına kavuşturmak ve böylece ağlayan ejdarhayı mutlu etmek, yetiyi uyandırmak*, naneli çayırdaki boynuzsuz unicorna şekerlerden boynuz yapmak gibi görevleriniz olan oyun. şu an 68. bölümdeyim ve çikolata içine sıkışan paskalya tavşanını kurtarmaya çalışıyorum.

    --- spoiler ---

    görüldüğü üzere amacı olan bir oyun*

    millet hiç bir oyunun konusunu takip etmezken, ben candy crushta bile dayanamıyorum. göründüğü kadarı ile kimse konusu ile ilgilenmiyor ama ben yine de spoiler yazdım. çünkü ben iyi bir insanım.

  • önce kayak öğrenmiş daha sonra snowboarda başlamış birisi olarak sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim. snowboard öğrendikten sonra birisine öğretmek için kayak kiraladığım günler hariç kayak için hiç özlem duymadım. şimdi ikisini naçizane kıyaslayacak olursam;
    -kayak öğrenmek daha kolaydır, snowboard öğrenmek biraz daha uzun zaman ve fiziki kondüsyon gerektirir (hele ki ilk gün sonunda bacak kaslarınızın tüm liflerini hissedersiniz).
    -kayak yaparken hız ve slalom yapmak keyif sebebi ve amaçtır, board yaparken ise hızdan ziyade farklı varyasyonlarda kayabilmek ve arasında geçişler yapabilmek amaçtır ve keyif alma yoludur.
    -kayak yaparken hız yapmak keyiftir dedik fakat dezavantajı 5 dakikada pisti bitirip 15-20 dakikada tekrar yukarı çıkmak için sıra beklemek zorunda kalırsınız. snowboard ile pistte aktif olarak daha fazla zaman geçirirsiniz.
    -kayak ile ileri seviye değilseniz genelde pist dışına çıkamazsınız. board ile "bi de şurdan geçeyim, ağaçların arasına dalayım şurdan zıplayayım" gibi pist dışını da rahatlıkla kullanabilirsiniz.
    -kayak kullanıyorsanız akşam botları ayağınızdan çıkarınca ördek yürüyüşünden insan moduna geri dönersiniz, snowboard için böyle bir sıkıntı olmaz, kaymadığınız anlarda hareket serbestiniz daha fazladır.
    -snowboard yapanlar göze daha hoş görünür, daha kuul takılır. doğruya doğru.
    -kask ikisi için de önemlidir fakat snowboard için olmazsa olmazdır. çünkü düştüğünüzde yerle ilk temas edecek ve darbe alacak olan genelde kafa ve el bileklerinizdir. (bir sefer sertleşmiş karda düşüp kasksız başımın arkasını çarptığımda beynim jel haline geldi sandım. kask önemli!)
    -kayak yaparken çabuk özgüven kazanırsınız ve daha fazla hız yapayım derken kendinizi daha kolay sakatlarsınız. bilmiyorum ama snowboard ile o özgüven biraz daha zor geliyor. galiba iki ayağın da sabit olmasından dolayı. fazla hızlanmaya başlayınca dizler titremeye başlıyor mutlaka.

  • bugün sol frame'de bir başlık gördüm, erdoğan'a oy verenler şimdi ne düşünüyor diye, cevabı belli değil mi kardeşim? bu tür insanların düşünme yetisi olsaydı erdoğan'a oy vermezlerdi zaten.

    aha şekil a'da da görülüyor bu durum. ekonomi çökünce vatan da düşer ama anlatamazsın sen bunu onlara.