hesabın var mı? giriş yap

  • annem babam çalıştığı için bakıcılarla büyüdüm. lale abla yıllarca bana ve kardeşime baktı, bizimle yaşadı. baba yok, anne yaşlı, çocuk bakarak evi geçindiren abisine yardımcı oluyor lale abla. 23- 25 yaşlarında. evin karanlık odasında kalıyor, duvarlarda ceylan, mahsun kırmızıgül posterleri. kendi çocukları gibi seviyor bizi, biz de onu çok seviyoruz. kardeşim saçlarını çekiyor, vücudunda morarmadık yer bırakmıyor tekmelemekten ama sesini çıkarmıyor lale abla, "çocuktur yapar selma abla, önemli değil" diyor anneme.

    karanlık odada radyo dinliyoruz lale ablayla. mahsun kırmızıgül dinliyoruz en çok, kasedi de var, "bu sevda bitmez" dinliyoruz en çok, lale abla çok içleniyor o şarkıda, ağladığı bile oluyor. hergün defalarca dinliyoruz o şarkıyı. dolapta pırasa olan günlerde patates kızartıp kıyak geçiyor bana, arkada bu sevda bitmez çalıyor. ütü yapıyoruz, bu sevda bitmez, temizlik yapıyoruz, bu sevda bitmez, oyun oynuyoruz, bu sevda bitmez.

    bir gün sofra hazırlıyoruz lale ablayla mutfakta, ben limon kesmeye çalışıyorum. lale abla gözlerini kapat diyorum. kapatıyor gözlerini, sonra aç diyorum, açıyor. ee hani? diyor. ne hani, limon gözlerine sıçrayıp yakmasın diye dedim diyorum. oysa o gün onun doğum günüymüş, ona bir şekilde sürpriz yapacağımı sanmış. o yaşta bile içime oturmuştu lale ablanın yalnızlığı, lale ablanın saflığı, temizliği. çok utanmıştım.

    sevgi ablası var bir de lale ablanın. bazen işten çıkarken anneme "ben sevgi ablaya uğrayacağım, annem geç kaldığımı düşünüp size telefon ederse sevgi ablasına gitti dersiniz" diyor. sevgi ablası da varlıklı bir kadın anlattığına göre, ona yarenlik ediyor, bazen de kıyafet falan veriyormuş.

    yıllar geçti, lale abla nişanlanacağını söyleyip işi bıraktı. ben de okula başladım zaten o ara. nişanlısıyla, nişanlısının ailesiyle falan tanıştık, hatta nişan kurdelalarını babam kesti. çok düzgün bi çocuktu nişanlısı. birkaç ay sonra haber geldi ki nişanı atmışlar. lale abla telefonlara çıkmıyor, babam nişanlısıyla konuşmaya gidiyor. nişanlısı diyor ki, lale akşamüstleri sizden çıktıktan sonra sevgi diye bir kadının yanında, bildiğin randevu evinde çalışıyormuş. hepimiz şok oluyoruz.

    aradan birkaç ay geçiyor, lale ablanın beş çocuklu, iki karılı bir adamla evlendiğini, yıkıldı yıkılacak bir evde sersefil yaşadığını öğreniyoruz. babam müdahale etmeye çalışıyor, lale ablanın abisiyle, annesiyle, konu komşusuyla görüşüyor, kurtarmaya çalışıyor lale ablayı. fakat abisi zaten laleyi defterden sildiğini, evden attığını söylüyor. muhtemelen lale abla da çaresizlikten düşmüş bu herifin eline. neyse sonra lale abla bir şekilde bize haber yolluyor, beni kurtarmaya çalışmayın, görseniz bile görmezlikten gelin, beni unutun, kocam tehlikeli birisi, sizleri seviyorum ve benim yüzümden kötü şeyler yaşamanızı istemiyorum diyor. babam bizi uyarıyor, laleyle karşılaşırsanız sakın konuşmayın diyor. fakat zaten hiç karşılaşmıyoruz çok uzun bir süre. o yaşta nelerin döndüğünü de çok iyi anlayamıyoruz tabii.

    yıllar sonra, artık kardeşim de ben de büyümüşüz, bir markette rastlıyoruz lale ablaya. biri kucağında iki küçük çocuk var yanında. bir süre o mu değil mi diye ikilemde kaldıktan sonra ikimiz de heyecanlanıyoruz, koşup sarılasımız geliyor. kolundan tutup durduruyorum kardeşimi. lale abla bizi farkettiği gibi çocuklarını kapıp marketten çıkıyor.

    lale ablayı bir daha hiç görmedim. lale abla çocukluğumdur, altıma işediğimde anneme çaktırmayan suç ortağımdır, beni mahallenin cazgırlarından koruyandır, bana bisiklet sürmeyi öğretendir, ablamdır, arkadaşımdır, yarı yarıya da annemdir. bu sevda bitmez lale abla sen hiç korkma!

  • ilginç ayrıntılar barından bir video olmakla beraber dikkatimi çeken konu, videonun büyük bir kısmında bir elinde şemsiye olan kişinin odaya girişi esnasında elinde şemsiye olmaması ve söz konusu şemsiyeye benzeyen bir şemsiyenin önlerinde yürüyen kadının elinde olmasıdır.

    kamera kaydında iki kişinin 12.20.23 de ellerinde şemsiye ile görüntüden çıkmış olmalarının devamında benzer yada aynı şemsiye ile 12.22.22 de iki kadının birinin elinde şemsiye ile görüntüye girdiği görülmektedir.

    dikkatli incelendiğinde kadının elindeki şemsiye ile odayı işaret ettiği de görülmektedir. odayı işaret eden kadının yanında katip yada memur olduğu anlaşılan birisinin de bulunmuş olması söz konusu cinayetin devlet eliyle işlendiği kuşkusunu güçlendirmektedir. soruşturma esnasında iki kişinin önünde ilerleyen kadınların da kim olduğunun tespiti umarım ihmal edilmez.

  • şike yaptığı ortaya çıktığı sezon fenerbahçe puan silme cezası alırsa yarıştan kopmasın diye 34 lig maçında alınan puanlar yarım sayılıp, sene sonunda ekstradan 6 maç yaptırıldı. sonrasında bu ligde bir daha play-off oynandı mı? hayır.

    2011-2012 sezonunun ortasında etik kurulunun demirören tarafından ayar çekilmiş hali bile "şike yoktur" diyemeyince, küme düşme olmasın diye 58. madde bir gecede kimseye sormadan etmeden değiştirildi. ceza alınırsa çekilmesin diye de "erteleme" gibi saçma sapan bir kural eklendi disiplin yönetmeliğine.

    fenerbahçe avrupa'dan 2 yıl men cezası aldı diye yabancı sınırında kısıtlamaya gidildi. "asla kuralda değişiklik yapılamaz, bir kişi bile itiraz etse sıkıntı yaşarız" diye galatasaray'ın itirazları yok sayıldı. ertesi sezon fenerbahçe diego'yu alınca ve cristian'ı göndermekte sorun yaşayınca ne oldu? birden bire tribünde oturacak +1 kontenjanı geldi. kimseye sorulmadı.

    bu ülkede başta federasyonun şimdiki başkanının zamanında başkanı olduğu takım olmak üzere defalarca "kontrat dondurma" diye bir işlem yapıldı uzun süre sakatlanan yabancı futbolcular için. bundan fenerbahçe edu ile, beşiktaş delgado ile yararlandı mesela. ancak galatasaray'ın futbolcusu bruma sezonu kapattığında kendisi için "kontrat dondurma gibi bir uygulamamız yok, kendisinin kontratını feshedin, sonra yeniden imzalarsınız" gibi akıllar verildi.

    son 4 yılda başımıza gelen şu 4 örnek dahi kuralların kimin lehine değiştirildiğini kanıtlıyor sanırım. hala burada dallamalar gelip algı yönetmeye çalışıyor. "sizin fare yakaladığınız kadar..." diye bir laf vardır bildin mi?

  • sanırım bazı ayrıntılar atlanılmış, ben farkındalık yaratmak adına yazıyorum;

    bizim karın kası sevemiyor olma nedenimiz, karın kası olan erkek yokluğu değil...
    o erkeklerin bizimle ilgilenmiyor oluşu.

  • aralarında olmaktan mutluluk duyduğum insanlar; vesikalık fotoğrafa bile tahammülüm yok, gerektiğinde yıllar önce mecburen çektirdiğim bir fotoğrafı yeniden tabettiriyorum.

  • markasından bağımsız olarak otomobil tutkusuna sahip yurdum insanlarının çoğunun dikkat etmesi gereken hususlardır.

    karakter, eğitim düzeyi, empati yeteneği gibi kavramların tutkularla direkt bir ilişkisi yoktur ama tutkuların dışarıya yansıtılma şekli bu kavramların filtresinden geçtikten sonra mümkün olabilir. bunun örnekleri trafikte her gün görülür.

    trafik kuralları, motorların gücüne, araçların sürtünme katsayılarına göre değil bir arada yaşayabilmenin getirdiği kurallara belirlenir. bu kuralların denetimi ve yerleşik kültürün içinde gelişen trafik akış şekli de teker teker bu kültürün ağırlıklı ortalamasının bir sonucundan başka bir şey değildir. kısacası trafik kurallarına lütfen uyun, kuralları sorgulasanız da uyun sorgulamasanız da uyun.

    gelelim modifikasyon konusuna. bunu öncelikle araç içi konfor ve lüks ile temel preformans olarak ikiye ayırabiliriz. aracın aküsünün üzerine aşırı bir yüklenmeyi kolay kolay yapamazsınız. bu nedenle, sportif koltuklar ya da koltuk ısıtma/soğutma, masaj yapma, dokunmatik ekranlar, navigasyon, el hareketlerini algılayan kontrol sistemleri gibi değişik oyuncakları eklemeniz aracın temel sürüş dinamiklerine direkt olarak etki eden sistemler olmayacağından dolayı kendi zevkinize göre yapmanız da bir güvenlik açısından bir sakınca yoktur. ama değiştirdiğiniz ses sistemini göstermek için camlar açık son ses gitmeniz etrafa rahatsızlık verir ki bu da başta değindiğim karakter konusunun bir sonucudur.

    alt sistemleriyle otomobil bir bütündür. modifikasyon bu bütünlüğü bozacağından dolayı yapılan bir değişikliğin otomobilin geneline olan etkisini incelemek gerekir. mesela türkiye'de genelde sayıları az olsa da, akıllı bir modifikasyoncunun öncelikle aracın yürür aksamına, sonra fren sistemine ve en son güç grubuna yatırım yapması gerekir. insanlar ise genellikle bunun tam tersini yaparlar.

    örnek: aldığı aracın performansını geliştirmek isteyen arkadaşımız chip tuning ile motorun çıkış gücünü artırıyor. yani yazılımsal bir değişikliği donanıma hiç dokunmadan hayata geçiriyor.

    varan 1: termodinamiğin kuralları tartışmaya açık değildir. o motoru o araca koyan, o motorun çalışma prensibini o motor için geliştiren mühendis ekibi, güvenlik, dayanıklılık, yakıt tüketimi, performans gibi birçok kriteri göze alarak tasarımı yapmıştır.

    varan 2: kaput altı yerleşiminde soğutma sistemi ile motor şanzıman ikilisi bir uyum içinde çalışmak zorundadır. motorlar geliştirilirken öncelikle baz motor geliştirilir. motor silindiri içinde yakıt hava ile karıştırılarak yakılır. bugün birçok araçta gaz pedalında siz direkt olarak silindirlere gidecek olan yakıt miktarını kontrol edersiniz. tabii bazı araçlarda bu duruma ek olarak havanın debisi de kontrol olarak mümkündür ama ben pek hatırlamıyorum.

    lisedeki kimya derslerinizi hatırlayın. havanın yakıt ile yanması belli bir stokiyometrik oran gerektirir. yakıt tipine göre değişmekle birlikte bu oran yaklaşık olarak 14.7'dir. yani 1 gram yakıt için 14.7 gram hava ile teorik olarak tam yanma sağlanır. motorun içine giren havanın debisi ise motorun devri ile birlikte yükselir.

    dolayısıyla devir yükseldikçe eğer tam yanma sağlanıyorsa daha fazla yakıt gönderilebilir ama bunun bir limiti vardır. o limit de, atmosferik motorlarda reaksiyonun gerçekleşme süresidir. 4 zamanlı bir içten yanmalı motorun 3600 rpm'de çalıştığını düşünün. saniyede altı devir eder, bu da bir devir için 0.16 saniye demektir, bu da yanma reaksiyonu için elimizde 0.04 saniye zaman var demektir.

    devri iki katına çıkardığınızı düşünün, bu süre 0.02 saniyeye düşer 3 katında 0.013 saniye yapar. kimyasal reaksiyonun hızı ise, havanın basıncı ve sıcaklığı ile gönderilen yakıt damlacıklarının yüzey alanı, genleşme süresi ve moleküler çarpışma hızının bir fonksiyonudur.

    bazı araçlara nitro sistemi eklenir. bunun nedeni stokiyometrik oran ile oynayabilmektir. havada 1 mol oksijene karşılık 3.76 mol moleküler azot gazı bulunur. azot yanmadığı için yanma sonucu açığa çıkan enerjinin kaynağı oksijendir. silindire oksijen yoğunluğu daha yüksek bir gaz gönderirseniz, daha çok yakıt yakabilirsiniz. böylece aynı devirde daha yüksek tam yanma verimi elde edilir. ama pek tavsiye edilmez motorun ömrünü kısaltır.

    bu nedenle bir yerden sonra, devri artırdıkça yanma reaksiyonu için ayırdığınız süre reaksiyonun gerçekleşmesine yetmeyeceğinden dolayı içten yanmalı motorlar belli bir devir bandında çalışırlar. dizel yakıtın yoğunluğu benzinden yüksek olduğu için dizeller benzinli motor kadar devir çeviremezler çünkü tam yanma için daha uzun sürelere ihtiyaç duyarlar. ama dizel yakıt benzinden daha çok enerji yoğunluğu içerdiğinden dolayı da, reaksiyonun sonucunda daha çok enerji açığa çıkar ki bu da düşük devirde daha yüksek tork demektir.

    çevrimin farklılığı yüksek sıkıştırma oranına izin verdiği için de dizel motorun termal verimi daha yüksek tüketimi ise daha düşük olur.

    baz motor prensip olarak budur ama hiçbir motor baz motor olarak piyasaya sürülmez. bunun temel nedeni sürüş dinamiğini kontrol edilebilir bir aralığa sokmaktır. motorun ürettiği güç torkla devrin çarpımıdır. bütün motorların tork devir eğrileri ise belirli bir maksimum tork değerini bir devir aralığında sunar. bu o motorun ecu ile kontrol edildiği aralıktır. aracı hızlandıran etken torktur. eğer baz motordaki gibi torku salarsanız her devir ayrı tork üretir ve kontrol zorlaşır. yan etmenler arasında tabii emisyon gibi konular da vardır.

    atmosferik olmayan baz motorlarda turbocharger sistemi de baz motorun performansını etkileyeceği için yukarıda atmosferik olarak ayırdım. ama günümüzdeki teknolojilerle yüksek devirlerdeki turbo-choking ve alt devirlerdeki turbo-lag sorunları artık hemen hemen aşılmıştır. detaylı bilgi için (bkz: #58368029)

    kısacası baz motorun özellikleri, bir kalibrasyon ekibi tarafından motorun çıkış tork ve gücü kontrol edilerek o araca yerleştirilir. çünkü bir modifikasyon diğer alt sistemleri de etkiler.

    varan 3: araca chip tuning ile yeni bir algoritma yükleyen arkadaşımız aracın soğutma sistemine, şanzımanına ve diferansiyeline hiç dokunmamış olsun. temel olarak yapılan şey gaz pedalının silindirlere yakıt gönderme algoritmasını değiştirmektir. artık silindirlere daha çok yakıt gidiyor. tabii ki farklı modları olabilir. tersine chip tuning ile yakıt tüketimini de düşürebilirsiniz ya da yakıt miktarını düşük pedal konumunda normalden düşük, kök gazda normalden yüksek de yapabilirsiniz.

    daha çok yanma sonucu artık motor daha fazla güç üretiyor ama arkadaşımız motorun soğutma sistemine herhangi bir güçlendirme yapmadı. daha fazla güç demek, daha fazla ısı üretimi demektir. bu da daha fazla ısının motordan atılması gerekiyor demektir. eski güçlere tasarlanmış soğutma sistemi motoru yeteri kadar soğutamazsa ne olur?

    şanslıysanız motor hararet yapar. bunun süreklilik kazandığını görüp soğutmada sıkıntı olduğunu görürsünüz. şanssızsanız, motor hararet yapmaz. motor bloğu daha yüksek sıcaklığa maruz kaldıkça bloğun ömrü kısalır. termomekanik mukavemeti düşer ve blok thermal fatigue nedeniyle çatlar.

    varan 4: araçların şanzımanları da motordan çıkacak güce göre tasarlanmıştır. motorun gücünü sadece yazılım ile veya soğutma sistemi geliştirmeleriyle beraber güçlendirdiğinizde ama şanzımana dokunmadığınızda iki sorun ortaya çıkar.

    birincisi, şanzımanın üreteceği ısı aktardığı torkla orantılıdır özellikle düşük viteslerde şanzıman yağı daha iyi soğutulmalıdır. soğutma sistemi modifikasyonu sırasında bu da dikkate alınmalıdır. aksi takdirde, özellikle dsg şanzımanlarda normal kullanımda da yaşanan, soğutma eksikliği nedenli cep yakan sorunlar yaşanır. zaten aracınızın şanzımanı 7 ileri dsg ve motor hacmi 1.6 ve aşağısıysa modifikasyona şanzımanı değiştirerek başlayın bence.

    ikincisi, şanzıman dişlilerinin özellikle düşük vites dişlilerinin de bir yorulma ömrü vardır. yüksek tork ve sık kök gaz kullanım motor çıkış gücü yükseltildiğinde bu ömrün dışına çıkararak vites kutusunda kırılmalara yol açabilir. motora modifikasyon yaparken şanzımanın kaç newtonmetre torku kaldırabileceğini araştırmak gerekir.

    varan 5: hadi diyelim soğutmayı elden geçirdik, şanzımanın da limitlerinde kaldık orada sorun yaşamıyoruz. ama o da ne? aracı tasarlayan aptal mühendisler o araca lastik seçimini kendi hesapladıkları motor şanzımanın çıkış tork değerlerine göre yapmasın mı?

    valla bu mühendislerin yatacak yeri yok. sen kök gaz kalkarken o ivmeyi düşük viteste hissetmek istiyorsun ama araç patinaja düşüyor. bu konudaki detaylı inceleme için (bkz: #92281109)

    bu sefer de bizim chip tuning yapan arkadaşımız niyet etti jant ve lastik kombinasyonunu değiştirmeye. yanak kalınlığı düşürülerek jant çapı büyütüldü. böylece lastiklerin taşıyabileceği maksimum tork değeri, tabii bu yola da bağlı, yükseldi. artık kök gaz kalkıyorken patinaja da düşmüyor. aracının 0-100 km/h hızlanması ise belki 3-4 saniye daha iyileşti.

    buna ek olarak aracın yol tutuşu da iyileşti artık virajlara daha yüksek hızla ve güvenli bir şekilde girebiliyor. ama bu arkadaşımız maalesef türkiye'de yaşıyor ve türkiye'de yolların hali içler acısı çünkü çok fazla çukur ve tümsek var. düşürülen lastik yanak kalınlığı aracın darbeleri sönümleme becerisini aşağıya çektiği için artık amortisörleri daha çok yoruluyor. yani amortisörün ömrü kısaldı.

    buna ek olarak daha az sönümlenen darbeler, bozuk yolla birleşince aracın porya bilyasına daha fazla yük binmesine neden olmaya başladı. yani yakında onlar da gidici çünkü aracı tasarlayan gerzek mühendisleri bizim arkadaşımızın chip tuning yapacağını öngöremeyerek düşük motor gücü için tasarlanmış bilyalarla ve amortisörle tasarım yapmışlar.

    varan 6: bizim arkadaşımız bu aracın fren sistemini de hiç düşünmemiş çünkü önemli olan motor gücü önemli olan 0-100 km/h hızlanma süresi gerisini at çöpe gitsin. daha güçlü motoru koyduğu aracı artık daha yüksek hızlara çıkabiliyor. trafikte gönlünce makas atabiliyor, insanların hayatını tehlikeye atabiliyor. ama bir sorun var frene basınca araç durmuyor.

    çünkü frenin üreteceği basınç eski motorun verilerine göre tasarlandı. bu gerizekalı mühendisler orada belki dört silindirli bir balata kullanıldı, belki hidrolik basıncı yetersizdi kim bilir? bunun getireceği iki sorun var aslında.

    ilki durma mesafesinin artmasıdır. araç artık daha uzun mesafelerde ancak durabilmektedir. hadi siz bunun farkında olarak aracı kullanıyorsunuz ve genel takip mesafesini buna göre kurguluyorsunuz diyelim, hiç sanmıyorum ama diyelim.

    ikinci sorun, aşırı hız nedeniyle frene basma sıklığının artması sonucunda disklerin daha çabuk ısınması sonucu frenlerin tutmamasıdır. bu nedenle bazı performans araçlarında fren diskleri delikli tasarlanır. buradaki amaç diskin yüzey alanını artırarak ısının atılmasını kolaylaştırmaktır. tabii bu da beraberinde mekanik mukavemetten feragat etmek anlamına geleceğinden dolayı daha kaliteli disk malzemesi ve işçilik yani para gerektirir.

    kısacası, buradaki arkadaşın yaptığı chip tuning'in başına açabileceği, açacağı demiyorum çünkü aracın farklı alt sistemlerinin tasarım limitlerini bilmeden konuşmak mümkün değil, sorunlara gelecek olursak,

    1) yetersiz soğutma kaynaklı motor ömrünün kısalması

    2) şanzımanın yetersiz soğutulması ve/veya dişlilerin mekanik mukavemetinin aşılması

    3) lastiklerin patinaja düşmesi nedeniyle değiştirilen jant ve lastiklerin hem süspansiyonda, hem de poryalarda yol açacağı sorunlar

    4) fren sistemine dokunulmaması sonucu aşırı ısınan veya durma mesafesinde yetersiz kalan frenler

    en başta da dediğim gibi modifikasyona karşı değilim ki kendi aracım için ileride ben de bir şeyler yapmayı düşünüyorum. ama bu işe girecekseniz öncelikle çıkacağınız maksimum güç ve tork değerlerini belirledikten sonra,

    1) yürüyen aksamın modifikasyonu: yani daha iyi amortisörler, daha güçlü porya bilyaları, daha sert süspansiyonu taşıyabilecek bir alt takım

    2) ısınma sorunu yaşamayacak daha kısa durma mesafesini mümkün kılan fren disk ve balataları

    3) daha yüksek torku kaldırabilecek bir şanzıman, debriyaj sistemi ve gerekirse şanzıman dişlileri

    4) motorun daha yüksek güçlere çıkmasına izin verecek bir daha geniş alana sahip bir radyatör ve hatta gerekirse daha güçlü bir soğutma pompası, bazıları tamamen elektrikle sürülen ve kontrol edilen sistemlere geçti böylece pompa devri motor devrinin bir fonksiyonu olmaktan çıktı bunlar güzel şeyler

    5) yeni soğutma sisteminin izin verdiği ve kaput altı yerleşime sığacak daha geniş alanlı bir intercooler

    6) tüm bu değişimlerden sonra motorun çıkış gücünü iyileştirecek olan chip tuning uygulamalarına başlamak.

    yazının en başında dediğim gibi, salak modifiyeci önce motora girişirken kafası çalışan modifiyeci motoru en sona bırakandır. siz önce o motoru taşıyabilecek olan altyapıyı geliştirmelisiniz.

  • 600 bin takipçili bir influencerla geçirdiğim iki gün doğrultusunda söyleyebilirim ki bu mecralarda gösterilen o hayatlar kocaman bir yalan.

    bu uygulamayı kullanan iki türlü insan var, göstericiler ve izleyiciler. göstericiler şaşalı hayatlarını ya da "mış gibi" hayatlarını sunarlar ve diğerleri de bu hayatları izlerler. izleyenler hayranlıkla izleseler de içlerinden öfkeliler çünkü isteyip de elde edemedikleri hayatları izlemekten mutsuz olup öfke duyuyorlar. öte yandan göstericilerin hayatı gerçek değil çünkü insan yaşadığı anları kayıt altına alma çabasındayken o anı yaşamaz o anı sadece kaydetmeye çalışır.

    yaşadığım bir örnekle somut hale getireyim. fotoğraf ve video editörlüğü gibi konularda çok bilgisi ve tecrübesi olan eski bir arkadaşım yaşadığım bölgeye geldi, yanında 600.000 takipçisi olan bir influencer ile. iki gün boyunca onlarla zaman geçirdim. fenomen olan kişi kamera önünde mutlu, neşeli, insancanlısı bir imaj yaratırken, kamera arkasında (yani instagram paylaşımları dışında) hiç de öyle değildi; asık suratlı, mutsuz, şikayetçi bir ruh halindeydi sürekli olarak.

    bir gün beni kaldıkları otele akşam yemeğine davet ettiler. fenomen arkadaş sürekli olarak oteli ve yemeğini paylaşmakla ve fotoğraflarını editlemekle meşguldü ve kafasını tüm gece boyunca telefonundan neredeyse hiç kaldırmadı. kafasını telefonundan kaldırdığı vakitlerde de asık suratlıydı ve memnuniyetsizdi. gece boyunca sohbete pek katılmadı. bu arada garsona da pek iyi davranmadı. otel personeli bize otelin misafiri gibi de davranmadı, bizimle ilgilenmediler, ruhsuz ve açıkçası umursamaz bir tavır içinde ve "bir an önce gitsinler" gibi bir hava içindelerdi.

    bir başka gün bölgeyi gezdirdim. fenomen kişi özellikle güzel kayıt ve fotoğraf alabileceği yerlere gitmek istedi ve tüm gün boyunca yine sadece çekim yapmakla ve telefonuyla meşguldü. çekimlerde kendisini çekerken çok mutlu ve eğleniyormuş gibi bir yüz ifadesi takınıyor ama nadiren telefondan başını kaldırdığında yine huysuz, aksi ve mutsuz birine dönüşüyordu.

    ve düşününce bu gibi kişiler gerçekte kendi hayatlarını yaşamıyorlar, telefona sıkıştırılmış bir hayatta bir tür avatara dönüşmüşler. kocaman bir hayatı el kadar bir cihaza sığdırmışlar ve tüm hayatları o telefonun içinde olup bitiyor. bunun için yaşıyorlar ve bundan ibaret.

    yani bu hayatlar gerçek değil dostlar. yaşanılan her anın kıymeti bilinmeli ve her an hissederek ince ince yaşanmalı. gerçek olan bu.

  • çocukluğumun en güzel oyunu.
    bıkmadan, sıkılmadan, adaptör yanana kadar oynadığım; dönemin en üstün atari oyunlarından biri.
    basketbol oyunları için geleceğe ışık tutar cinste grafik, database, taktik ayarları ve oynanabilirliğe sahip; benim için manevi değeri de olan,tarihi eser niteliğindeki oyundur.
    oyunda isabetli şut atabilmek için tuşa belirli bir süre elinizi basılı tutmanız gerekmektedir.bunu da atari kollarımı bozmasıyla beni yıllarca deli eden kuzenimle karşılıklı oynarken;kuzenimin bilinçsizce keşfettiğini farketmiştim.
    adeta bir hayvan gibi tuşlara saldıran kuzenimin her attığı şutun girmeye başlaması; ben de kuşku uyandırmıştı.
    ona ''nasıl giriyor oğlum senin üçlükler'' diye sorduğumda;bana boş gözlerle bakarak ''ne diyon lan zaten canım süper contra oynamak istiyor '' cevabını almıştım. ''acaba ne yapıyor da her attığı atış giriyor bu öküzün? '' diye içime kurt düşmüştü. ''tmm birazdan süper contra oynarız,bi şu maç bitsin'' deyip, sinsi sinsi onu gözlemlediğimde; tuşlara basılı tutarak başarılı atışlar attığını farketmiştim.
    ne yazık ki kuzenim bütün oyunlarda tuşlara öyle bastığı için bu keşfinden ona hiç bahsetmedim. bu; atari kollarıma vermiş olduğu hasarlardan dolayı ona verdiğim bir çeşit cezaydı kendimce.

  • görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla park yerleri numaralı ve her bir daireye özel olarak ayrılmış. dolayısıyla bu kişi de iki dairelik aidat ödediğine göre sonuna kadar haklı. park yerlerini istediği gibi kullanma hakkına sahip.

    muhtemelen bir evde birden fazla arabası olup da park yeri ihtiyacı olan kişi ya da kişilerin işine gelmediği için kargaşa çıkarılıyor. yapılabilecek tek şey bu kişiyle iyi anlaşıp, park yerini kullanma konusunda el sıkışmak. çözüm emekli albay gibi silecek kaldırmak değil.

  • i.şaban:
    aa maamut hoca
    hoca maamut,
    maamut hoca da kaçmış,
    sende mi kaçtın maamut hoca?
    arkadaşlar sakın gelmeyin tünelin ucu bomb.k bi yere çıkıyo