hesabın var mı? giriş yap

  • bu ülkede gerçekten insan hayatının hiç mi kıymeti yok dedirten olaydır. üç beş kişi mamadan zengin olacak diye şehrin ortasında survivor yaşıyoruz.

  • haksız yere diskalifiye edilen yarışmacı. herkes 8 yıl önce yaptıklarından sorumlu olsaydı yüksek mevkilerde bugün gördüğünüz kimseyi göremezdiniz.

    koca koca insanlar terör örgütü elebaşı sümüklü fetö'nün peşine takılıp 5 sene önce attıkları tweetler için kandırıldık deyip özür dilemedi mi? kaldı ki uğur o yaşta daha ergendi. o zamanlar hangimiz şimdi olduğumuz kadar sağduyulu ve olgunduk? cezalandırmada yaş sınırlamaları vardır mesela, işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayabilme kapasitesi. neden olduğunu hiç düşündünüz mü?

    insanı delikanlıyken yaptığı şeylerden, hele hele internet çöplüğünü karıştırıp bulunan sözlerinden yargılamak hakkaniyete uygun mu?

    uğur bu entriyi okursan bi şekilde bana ulaş. davanı açayım, tazminatını alayım kardeşim.

  • her hedonutopia albümü çıktığında bu sefer sevmeyeceğim galiba diyorum yine hastası oluyorum. her sevdiğin grubun pek sevemediğin bir iki şarkısı olur, bu grup 5 albüm çıkardı hala o şarkı çıkmadı ortaya.

    elektroniği kısmışlar bu sefer. değişik olmuş çok da güzel olmuş. favorim bronz, filibeli ahmet, meteor, bırak gideyim. saysam gidecek daha.

  • türkiye’de hergün yüzlerce adamın düştüğü tezgaha düşen gencin veryansını. olay tanıdık ama gerçekten artık katlanamadığım 2 durum var:

    1) bu polisler ne iş yapar? yani şikayet için gelen adamı, bir şey çıkmaz uğraşma diye telkin edip göndermek mi bu adamların işi? kamelyada çay içip geleni terslemek mi? adam haklıdır haksızdır, şikayetçiyse gereğini yapacaksın. bir şey çıkar çıkmaz onu zaman gösterir. sanki sözleşmiş gibi hepsi aynı tavırda hepsi aman iş çıkmasın kafasında.

    2) ülkenin en haysiyetsiz, namussuz insanları bile ülkenin bugunu bulmuş, ‘seni fetöcü diye ihbar ederim.’ tehditini kullanıyor ve bundan sadece ahlaklı ve namuslu insanlar korkuyor. bu paradoks ne zaman bitecek?

  • "beyza'yı 5 kere kaçırdı. annesi babası 35 kez şikayetçi oldu. 13 yaşında 16 yaşına kadar bunları yaşadı. bu adam niye tutuklanmadı?"

    meselenin ozeti bu sorudur. (bkz: ceza infaz kanunu) (bkz: turk ceza kanunu) 20 senedir iktidarda olan parti anayasa'yi defalarca degisitirmek ve laiklik ilkesi ile ugrasmak yerine ceza kanunlarini kamu yararina duzenleseydi bu manzaralar yasanmazdi.

    ama tabii kamu yarari amac olmayinca tam tersi istikamette duzenlemeler oldu,(bkz: erdoğan affı) bir bakmissin azili suclular sokaklarda fink atiyor.

    kucuk kizimiza acil sifa, ailesine sabirlar diliyorum.

    zorunlu edit: haberin yayininda kucuk kizimizin yogun bakimda oldugu bilgisi vardi, maalesef vefat etmis. ailesine sabirlar dilerim.

  • eskiden çalıştığım şirkette power point sunularını bana hazırlatan pazarlama direktörüm bilgisayardan pek anlamazdı. bir gün yine rica etmedi! şunu hazırla 3 gün sonra sunum yapacağım dedi, bende yeni yetme pazarlama asistanı olarak her şeye tavuk gibi koştururken canıma tak etti bu başarıyı etik dışı sahiplenme olayı.

    sunumu hazırladım, görevimi ifa ettim, benimdir diye söylemiyorum yine konuşturdum power point'i ama bir süprizim vardı bizim müdüre. windows 98 tabanlı bir bilgisayardı sunum yapılan. masa üstününün, dosyalar varken ekran kopyasını aldım ve masa üstü arka planı olarak ayarladım. masa üstündeki bütün öğeleri gizledim. yani ekran görüntüsünde olan dosyalar benim masa üstü arka planı olarak kaydettiğim resimden ibaretti. üzerine tıklayınca resim olduğu için hiç bir reaksiyon alınmadığından sayın müdürüm 10 dakika bu dosyalar neden çalışmıyoru çözmeye çalıştı. bilgisayarı defalarca açtı kapattı sonunda pes etti, beni yanına çağırdı ve beni lanse etmek zorunda kaldı. sunumu hazırlayanın ben olduğumu ama bilgisayarın azizliğine uğradığını anlatmaya çalıştı. olayı bilen ben, hemen ms command'dan dosyayı çağırıp sunumu başlatarak, yaptığı ibneliğe, yaptığım ibnelik ile son verdim.

    tabi o şirkette ömrüm fazla olmadı, herkes benim bir sivri olduğumu anladı. aslında kariyer taşlarım bundan sonra yerine oturmaya başlamıştır. başarısızlığı kimse sahiplenmek istemez ama başarıyı herkes sahiplenmek ister. başarıda ki emeği gözden kaçırırsan, astlarının emeğini hiçe sayarsan, bir gün takke düşer aga.

  • stephen king, hikayenin frank darabont tarafından sinemaya uyarlanan versiyonunu izlerken gerçekten korktuğunu söylemiştir. bence bu, uyarlamanın başarılı olduğunu göstermek için yeterli. dahası var:

    kitabın ve filmin sonunun birbirinden farklı olduğunu biliyoruz. stephen king, filmin sonunu muhteşem bulduğunu ve kitabı yazarken aklına bu son gelmiş olsaydı kitabı kesinlikle bu sonla bitireceğini de eklemiştir.

  • "sevmiyorsa yapmasın", dediğim erkektir. bence de erkeklere makyaj yakışmıyor, hoş olmuyor, doğal halleri daha güzel. ama sevgilim illa istiyorsa yine de karışmam, kendi makyajı sonuçta, sevgilisi de olsam beni ilgilendirmez.

  • uzun süre kimse ellemediği için tozlanmış olan bu cipsler, içeride yalnız bekleyen bir yaşlı adamın bakkalına aittir. kapının üstünde asılı duran file içinde voleybol topu benzeri plastik topları görünce bir an geçmişe yolculuk edilirmiş gibi olunur. ama sonra içeride görülen eski bir laptop bu düşünce bulutunu hemen dağıtır.

    kapıda bu cipsleri gördüğümüzde, hayatın çok hızlı akmadığı, yanlış, basit, atasözlerinin koşulsuz ifadesinden müteşekkil hayat görüşlerinin artık bu dünyada hakim olduğunu anlarız.

    tozlanmış bu cipsleri görünce, nazardan ötürü, güzelliklerinin bir bedeli olarak kör olmuş genç çiftlerin hikayelerine inanılan, yağmurlardan sonra mantar toplamanın çok önemli bir aktivite olduğu bu coğrafyada, artık, koşuşturmanın, küresel hırslardan bahsetmenin bir anlamı kalmadığını kabul ederiz.