hesabın var mı? giriş yap

  • karadeniz bölgesinde bir iş yemeği. masada genel müdürler, proje koordinatörleri, yöneticiler vs 20 kişilik bir ekip. sofrada da malesef çükündür var.
    malesef diyorum çünkü bir gün öncesinde çok daha mütevazi başka bir sofrada yine vardı ve adının ne olduğunu o zaman öğrendim. belli ki iyi öğrenememişim.
    karşı şirketin proje yöneticisi kadınla yan yanayız. ağzına bir parça çükündür attı. bana dönerek;

    - hmm bu ne ki acaba?
    + sikindir.

    bazen gürültülü bir ortamda yüksek sesle konuşurken herkes bir anda susar ya, işte öyle yankılandı bu söz. ama ben gerizekalı kendimden o kadar eminim ki sözlerime devam ettim;

    + evet bana da garip geldi, ama sikindir deniyor işte, insan yedikçe alışıyor, ehehe!

    kadın hiçbir şey diyemedi, ortalık iyice gerildi. tam o anda diğer tarafımdam yediğim dirsek darbelerini fark ettim. baktığımda dün çükündürü kendisinden öğrendiğim arkadaş gülmekten kıpkırmızı olmuştu, kulağıma eğilerek;

    - oğlum sikindir değil lan naptın, çükündür o!

    işte o anda sikindir/çükündür her ne boksa onunla aynı renk olduğumu hissettim.

  • işte ben buna karşıyım.

    günlerce veya saatlerce konuş.
    birbirinizin hayatını az da olsa öğrenin.sonra bir yanlış anlaşılan cümlede, karşı tarafın her şeyini açığa çıkar. madem evli olduğunu öğrendin,konuşmayı kesseydin.

    tanım: kurallara uygun davranmadığı için uçurulması gereken yazar beyanı.

    edit: beni haklı bulursunuz, bulmazsınız daha önce bana da böyle bir şey oldu.tabi farklı konuda.birinin ifşa edilmesini yanlış olarak görüyorum.

  • flash belleklerin dine hizmeti...

    kuran.pdf yüklenmiş, düşük hafızalı ve bir ucundan asılabilen flash belleklerin seri üretimini yapan bir firma olsa diyorum. tutar diyorum.

  • etstur'un sahibinden turizm bakanı yaparsan olacağı da budur. booking.com bile hala kapalı bu ülkede. vatandaşın yararına ne kadar uygulama varsa kapatıyorlar. uber gibi airbnb'nin sonu da kötü olacak belli ki.

    edit: adamlar özelden "ben tanımadığım kişilerin binaya girmesini istemiyorum." yazmışlar. gerçekten çok komiksiniz. ulan özellikle istanbul'da artık millet karşı komşusunu bile tanımıyor. hele büyük sitelerde kimsenin kimseden haberi yok. eski mahalle kültürü mü var da bütün apartmanı tanımak, kontrol etmek istiyorsun? küçük aile apartmanlarında bir nebze anlaşılır bir istek tamam ama gelip de genelleme yapmayın.

    hele benim güneydeki yazlığımı gitmediğim zamanlarda kısa süreli kiraya vermemden sana ne? ister airbnb yaparım ister sahibinden üzerinden kiralarım. gelirimi beyan edip vergisini verdiğim sürece size ne oluyor?

  • imam hatip açarak dünya ile savaşamazsın. sen ve sana oy verenler bir tas çorba ile yetinip seni ve akranın kodamanları para içinde yaşatabilir ama ben bir tas çorba ile yetinmem. atatürk, atalarımız, ceddimiz bu ülkeyi, milleti bir tas çorba ile idare etsin diye kurmadı. o kanlar elalemin çocukları 17 yaşında tüm dünyayı gezerken, kendi migrosun satamayıp çöpe döktükleri sebze artıkları ile doysun diye akmadı...

    azdan az çoktan çok gider mi gitmez mi bilmem ama türkiye'nin evlatlarını bu hale getirenlerden elbet çok şey gidecek. tarih bunu hep göstermiştir.

  • hürriyet gazetesinin taşra baskısında karşıma çıkan ilginç ilan: ekran görüntüsü

    hor görme
    saygısızlık etme
    saçı uzun aklı kısa deme
    taciz etme
    çocuk yaşta evlendirme
    hakkını çalma
    dövme sövme
    laf atma eve kapatma
    susturma
    eğitim hakkını elinden alma
    yok sayma
    el kaldırma
    özgürlüğüne dokunma
    gazoz olma
    adam ol.

    edit: debe editi değil sakin olun. "o saatte taşra baskısını nasıl buldun?", "kaç para aldın?" gibi sorulara muhatap oldum. basit cevabı şudur: hürriyet'in e-gazetesine aboneyim. playstore'dan edinilebilen bir uygulaması var ve bu uygulama yeni baskı çıktığında uyarı gönderiyor. ben de yeni baskıya bakarken (ki taşra baskısı diyordu.) ilanı gördüm ve sizinle paylaştım. bu.

  • ben size biraz özlediğim beyoğlu'nu ve kendi hikayemi anlatayım. yalnız içinde bol miktarda heavy metal olacak. bu corona günlerinde nedense geçmişteki güzel anılar geldi aklıma.

    2005-2006 sezonu. o dönem kız arkadaşımdan ayrılmışım, 6-8 ay geçmiş, atlatmaya çalışıyorum. kadıköy'de girmediğim bar yok ama keyif vermiyordu. hayat 22:00'da bitiyordu, maksimum canlı müzik 2'e kadar sürerdi, sonrasında vasıta bile kalmazdı. beyoğlu daha az bildiğim bir yerdi ama sonraları hem burada yaşayacak hem de çok sevecektim. çünkü burada hayat hiç bitmiyordu. gece 2'de bile kalabalıktan yürüyemezdiniz. bir arkadaşım vardı. alttakine benzer bir konuşma yaşamıştık.

    - taksim'de bir mekan açılmış. sadece metal çalıyorlar ve büyük bir mekan!
    +hadi oradan, öyle metal çalan yer mi olur, olsa kadıköy'de olurdu.
    -adı ne?
    +durak.
    -durak diye bar adı mı olur? iett gibi?
    +dorock heavy metal club. (not: mekan kapanmıştır ve dorock xl(kadıköy) ile alakası yoktur.)

    arada kadıköy'e çıktığımızda tanıdık müzisyenlerden ismini duymaya başladık. evet bir gün gittik.

    gördüğüm manzara inanılmazdı. cumartesi günüydü. gece 2 civarıydı. içeride bir grup vardı. iri bir vokal, uzun saçlı bas gitar çalıyor. gerçekten öyle bir atmosfer ki bu anlatamam. basık bir mekandı, üstten de sahne izlenirdi, yukarı bakınca bir sürü insan görürdünüz, ağzına kadar doluydu. içerisi dumanaltıydı. sıcaktı ve yazdı. o zamanlar sigara serbest tabii. herkes headbang yapıyordu.

    cennetteyim dedim. ben böyle mekanlar sadece amerika'da olur sanırdım, türkiye'de olma ihtimali yoktu. orada kimseye ihtiyacım yoktu, orada bira hariç en ufak şeye ihtiyacım yoktu.

    öyle dandirik pop, pop-rock değil, taş gibi thrash metal, death metal çalıyorlardı. arka arkaya iced earth, kreator, pantera, slayer, amon amarth... gerçek gitarlarla yüksek watt amfilerle çalıyorlardı. ben hayatımda mp3 harici kreator çalan grup dinlememiştim. öyle ki şarkıların yarısı yabancıydı bana bile. yüksek watt amfinin karşısında içinizden gitarlar geçerdi.

    o günlerde kadıköy'e bir daha hiç uğramadım. klasik olarak önce nevizade, bazen caravan sonra dorock'a gidilirdi. haftanın 2 günü bu mekandaydım. kız vs. aşk acısı hiç birisi umurumda değildi. müzik tamamen içine çekiyordu beni. bilmeyenler için hard'n'heavy, heavy-metal, hard rock, glam'in yaşandığı "caravan-katharsis-dorock" 3lüsü ve tabii ki:
    (bkz: katharsis caravan 45'lik)

    o dönemlerde taksim'deki kitapçılar, mekanlar, atlas pasajı, balık çarşısı, tünel o kadar orjinal geliyordu ki anlatamam. kitapçılarda saatlerde gezerdim. en büyük hobim haftasonu caravan-katharsis'den önce kitapçıdan kitap almak ve 1 hafta içinde bitirmekti. bu döngü iyi hissettirirdi beni.

    bir gün tarlabaşını öğrendim. hatta orada kaldım. korkmadım desem yalan olur. ilk defa travestileri burada görmüştüm. takılan bir arkadaşım şey demişti: "ne olursa olsun yolda yürürken sarhoş olduğunu belli etme, asla yan sokaklara sapma." bu tavsiyeye hep uydum.

    evin önünden sarı dolmuşla veya 112 ile gece 1'de kafam bozulunca taksim'e geçtiğim çok olmuştur. cuma gitmek ise standart bir şeydi. 3-5 sene boyunca gitmediğim cuma yoktur. gittiğim mekanlarda bir süreden sonra herkesin siması tanıdık gelmeye başladı. özellikle metal anlamında kemik bir kesim vardı ve otomatik selam veriyordunuz.

    öyle ki bu olaylardan yıllar sonra şöyle 1-2 anımı aktarayım.
    -2018'de dorock'da içiyorum, biri geldi yanıma, gece 3 filan. dostum seni tanıyorum. caravan'a çok takılırdın, ben orada çalışırdım dedi. seni gördüğüme mutlu oldum, tanıdık yüzler yok artık dedi. gitti bana bira ısmarladı.
    -2019 ağaç ev'deyim, bir kız geldi yanıma. ya ben seni tanıyorum dedi. (ben kızı gram hatırlamıyorum bu arada.) caravan'da dorock'da görürdüm dedi. sonra içini çekti "ama artık evliyim" dedi. ben de "takma, olur öyle ben hala bekarım" dedim. önerir misin dedim? hayır evlenme, zaten sende evlenecek tip yok dedi, geçmişte de yoktu dedi. gülüştük. sonra zulasından viski çıkardı, hadi içelim dedi.

    en büyük hayallerimden biri müzik grubu kurarak çeşitli barlarda sahne almak ve kız arkadaşımla taksimde yaşamaktı. her 2'sini de yaptım. hem de uzun seneler boyunca. haftada 1 stüdyo, 1 konser, 1 kere gece takılmaca şeklinde yoğun bir hayatım vardı.

    o günleri düşündüğümde duygulanıyorum. hepsi rüya gibi. hep 40'lı yaşlarıma geldiğimde bile beyoğlu olacaktı, kar içinde yürüyecektim. emek sinamasına gidecektim nevizade'de içecektim. şimdilerde 50'lerinde giden abiler gibi olacağımı düşünürdüm. canım sıkılacaktı, dorock-caravan-katharsis'e gidip 2-3 bira içerek kendime gelecektim. gece sonunda bambi'e gidip kaşarlı dürüm döner yiyecektim ama 2013'den sonra gezi olayları ile taksim o kadar değişti ki...

    2013 sonrası sarı dolmuşlar kaldırıldı. 110 ve 112 otobüs hatları kaldırıldı. ulaşım zor hale geldi. gezi olayları yüzünden çoğu mekan müşteri kaybetti. çevreye beton döktüler, yolları kapattılar. mekanlar tek tek düşmeye başladı. masaların dışarıda olmasına engel getirdiler. bir çok mekana yüksek db müzik sebebiyle sonu gelmez cezaler kesildi. bildiğim bir çok bar ve mekan kapandı. yolları delik deşik ettiler. nasıl olduysa arap mekanına dönüştü. akıl alır gibi değil. 10 sene önce bunu söyleseler hadi oradan derim.

    müzikle ilgilenirken her hafta düzenli gittiğimiz çeşitli stüdyolar vardı hepsi kapandı. beni en çok etkileyen 2019'da dorock heavy metal club'ın kapanması olmuştur. son 1 seneki kadar kötü müşteri görmedim. bunun yanında bir çok kötü anı oluşturdu bende de.

    2018 civarı geçirdiğim kötü 1 seneyi, o dönem tanıştığım birkaç kişi dışında boktan erkekleri ve kadınları saymazsak, hayatımın o ana kadar en güzel günlerini o beyoğlunda geçirmişimdir. insanların sizin elinizden her şeyi alabilir, sonradan görmelik yapabilir, kendilerini sizden üstün sanabilirler veya size düşman olabilir ama yaşanmışlığınızı, gerçekleri alamazlar.

    bu arada film sonundaki jenerikten sonra aktarılan son sahne gibi olacak ama 2006 civarı gittiğimde alttaki çalıyordu. garip şekilde hatırlıyorum. coverlayan grup: murder king'di.
    kreator - forever

    (debe edit: gelen mesajlardan anladığım kadarıyla bu zamanları özleyen bir çok kişinin olması beni duygulandırdı.)