hesabın var mı? giriş yap

  • herkesin babasının kendi inancına, anlayışına göre değişen sözler.

    benim için yıllar yıllar önce, denizden bulup çıkardığım 250,000 lira ( biz küçükken 250,000 lira vardı mavi, o zaman en az 3 gofret 1 big babool alınabilecek bir paraydı, arkadaşlar bilir) sonrasında babamın söylediği sözlerdir.

    elimde heyecanla koşturarak yanına gitmiştim, 'bak denizde para buldum, gidip bakkaldan neler alıcam şimdi' diyerek. babam elimden o parayı alıp bana cebinden çıkardığı başka bir 250,000 lira verip, ' bir daha sakın kendine ait olmayan, başkasının kazandığı parayı alma, senin kazanmadığını harcamak haramdır, paraya ihtiyacın olduğunda bana söyle ben sana vereyim' demişti.

    üstünden belki 15 yıl geçti, ben hala unutmadım. büyüdüm, adam oldum, çalışmaya başladım, para içinde olduğum bir işim var, fırsatım olsa milyonları/trilyonları hortumlarım ama gel gör ki yerde gördüğüm 1 lirayı bile alıp harcayamıyorum.

    aynısını çocuğuma tembihleyecek miyim? ilk öğrettiklerimden biri olacak.

  • az miktarda kafeinin yanısıra bol miktarda teanin bulundurur. yeşil çaylı dondurma, yeşil çay latte, yeşil çaylı pasta, vs üretiminde bu kullanılır. kahvenin aşırı tüketiminde görülen, sinir sisteminin aşırı uyarılması sonucu titreme, çarpıntı gibi yan etkileri göstermez. teanin kafein gibi beyni uyarır, konsantrasyona yardımcı olur, ama kafeinden farklı olarak uzun sürede kana karışarak kafein gibi peak-crash etkisi yapmaz - bu sebeple yuppielerin favori içeceği haline gelmiştir bu yeşil çay latte gibi ürünler. kahveye göre daha pahalı ve daha zor bulunduğundan starbucks müdavimi, "sağlıklı yaşam" delileri veya japon mutfağı meraklıları haricinde çok bilinmez. hatta starbucks müdavimleri arasında da bilinmez, zira o lattelerin neden yapıldığından haberdar değil pek çok insan anladığım kadarıyla. bol maccha ve az kafeinin ders çalışmak ve işte iyi performans sergilemek isteyenler için en faydalı kombinasyon olduğu söylenir. ancak, şöyle bir sorunu var: bunu içecek yapımında kullananın elinin ayarının çok iyi olması lazım. gerekenden azıcık bile daha fazla konduğu anda acı bir tat bırakır ağızda, zevkin içine eder. kahvede ise bu tip sorunlar çok daha seyrek yaşanır: elinizde iyi çekirdek olduğu sürece gerçekten kötü kahve yapmak için ya nem almış çekilmiş kahve kullanmanız, ya çok çok az ya da çok çok fazla kahve koymanız gerekir, ki bunlar da pek sık başa gelmez. kaldı ki kahvenin tadı bence çok daha lezzetlidir, ama tabi zevk meselesi. ama mesela dondurmasına bayılmaz mıyım bu maccha'nın? hem de nasıl bayılırım, kutu kutu olsa da alsam evde her daim yiyebilsem diye hayaller kurarım.

  • bu gün düşürülen rus uçağının gündem olmasıyla bir arkadaştan:

    uçağı falan geçtim de nükleer savaştan sonra bizi bulacak uzaylılara eski bir iett çalışanının 3. dünya savaşı çıkardığını nasıl anlatıcaz?

  • 1903 istanbul'da dogdu

    1915 futbol oynarken ayak bilegini kirdi, hafif topal kaldi

    1918 annesi, kendisinden ispanyol nezlesi mikrobu kaparak vefat etti. babasi genç bir hanim ile evlendi. fikret mualla evde çikardigi huzursuzluklar nedeniyle teyzesinin yanina gönderildi

    1921 münih'teki güzel sanatlar akademesinde egitim gördü

    1922 berlin'deki güzel sanatlar akademisine girdi

    1926 egitimini tamamlayip türkiye'ye döndü

    1927 bir dönem okudugu galatasaray lisesi'ndeki ögretmenliginden, "bu maasa yerime çaelisacak baska enayi bulun" seklinde bir mektup yazip istifa etti

    1928 alkol sorunlari nedeniyle berlin'de tedavi gördü

    1930 ayvalik ortaokulu'ndaki resim ögretmenligi görevinden "elektrigi olmayan bir sehirde resim hocasina da ihtiyaç yoktur" diyerek istifa etti

    1935 chp genel sekreteri recep peker'den devlet büyüklerini toplu halde gösterecek bir pano siparisi aldi. resimleri jiletle kesti

    1936 yabanci bir ressamin atatürk portresini sertçe elestirdi. karakollara düstü. sonunda bakirköy'e sevk edilerek cezadan yirtti. burada da neyzen tevfik'le oda arkadasi oldu. neyzen'in bugün çokca bilinen portresini yapti.

    1939 uluslararasi new york sergisine, abidin dino'nun önerisi üzerine istanbul semtlerini gösteren 30 kadar resmi ile katildi.

    1939 babasindan kalan mirasla paris'e gitti. picasso gibi bir çok ünlü ressamla tanisti.

    1940 haziran ayinda nazi ordulari paris'e dogru ilerler herkes kentten kaçarken, mehmet ali aybar'in türkiye'ye kaçis teklifini reddetti. beyin kanamasi geçirdi, sol ayagi tutmuyordu. sürekli adi geçen meshur madam angels tarafindan alp daglari'nin güneyinde küçük bir köy olman reillanne'e yerlesti.

    1967 19 temmuz'da reillanne'de 64 yasinda öldü. köyün kimsesizler mezarligina gömüldü.

    1974 naasi türkiye'ye getirilerek karacaahmet mezarligi'na nakledildi.

    (istanbul modern'den asirilmistir)

    çalismayi hiçbir zaman sevmemis, sürekli resim yapmis, gerçek bir bohemmis usta. kendisine uzatilan elleri hep geri çevirmis, "az para, elektrik yok burda" gibi bahanelerle çalismaktan kaçinmis adam. devleti otoriteyi hiçbir iplememis, hatta bu yüzden hapse düsmek üzereyken, degerini bilenler tarafindan akil hastanesi kilifi ile mapusa düsmekten de yirtmis kisi. tam bir yurtsuz, dünya vatandasi aslinda. fransa'da yasamayi ve belki de ölmeyi seçmis. lakin kendi istegi üzerine ölümünden sonra istanbul'a gömülmüs.

  • sayıştay raporlarına göre, zatı devletlilerinin konakladığı ve ülkeyi yönettiği saray için bir günde 7 milyon tl harcanıyormuş.

    bir süredir bu parayı kafamda döndürüyorum ama hala normalleştiremedim. yanlış hesaplamadıysam 7 milyon lira, 2500 asgari ücret ediyor. yani saray, yalnızca bir günde, 2500 asgari ücretlinin ayda geçimini sağladığı parayı yutuyor. inanılır gibi değil. bu aşamaya gelmek, bunları tartışmak bile korkunç.

    bunu görünce prof. dr. korkut borotav'ın birkaç gün önce dile getirdiği, "ekonomik kriz yok, fakirden alıp zengine veriyorlar" sözünü hatırladım. gerçekten öyle. günde 7 milyon lira harcanabiliyorsa, demek ki kriz yok.