hesabın var mı? giriş yap

  • her akşam iş dönüşü yaptığım gibi dün akşam da evimin ordaki laz bakkala girdim, birkaç parça şey aldım, gözüm biscolata paketlerine takıldı, tam da elimi uzatıp bir tanesini alıyordum ki bakkalım:

    +şu güzelliği bozma, dedi.

    ben de zannediyorum ki, "kilon çok iyi, böyle şeyler yiyip de bozma." demek istiyo.

    -hı, ne? falan derken yabıştırdı devamını:

    +tam 10 lira tuttu, bırak böyle kalsın!

  • babamın aşkla bağlı olduğu ve en büyük tutkusu olan spor kulübü. ondan bana miras kaldı beşiktaş sevgisi.
    adam o kadar bağlıydı ki 74 yaşında öldüğünde sağ cebinden anayasa kitapçığı sol cebinden beşiktaş lig fikstürü çıktı. kendi elleri ile yazmış fikstürü rahmetli. bu hafta trabzon'a gidiyoruz, aralık 15'te karabük bize geliyor diye. üşenmemiş yazmış adam.

  • çok haklı ve anlayış ile karşılanması gereken bir şüphe. ben de tedavi edilmeye başlamadan önce bu tür şüpheler ile insanları gözler ve düşünürdüm. 24 yaşıma kadar fubolcuların döner bıçağı taşımak için konçlarını şortuna kadar çekip sahaya çıktığını, uzun boylu olanların ise konç yetmeyeceği için kilotlu çorap giydiğini sanırdım.

    sonra ilaç kullanmaya başladım ve geçti bunlar... oluyor. şefkat ile çözülüyor.

  • hakkında upuzun bir gözlem entrysi yazacağım güzel bir şehir.

    internette pandemi kaynaklı çok farklı bilgiler olduğu için şu anda en güncel gidiş dönüş bilgilerini yazarak başlamak istiyorum:

    1. uçak biletleri. uçak bilet fiyatları çok değişiyor, gidiş dönüşü pegasus'la 400 küsüre alan da gördüm, 2500'e alan da. burada zaman, şans, pek çok faktör var. kiev'e ankara'dan doğrudan gidiş-dönüş var, bu da bir yol olabilir. (debe sonrası izmir'den kiev'e uçuş konulduğu da söylendi. :)
    2. kalacak yer. biz gittiğimizde kalacak yerden taviz vermek istemedik ve iki kişi kabaca 4 gün 1500'e yakın bir miktarda kaldık. ancak aynı kalma süresini paylaşımlı odada şehir merkezinde 200 küsüre getirenlerle de karşılaştık. burada da konforunuzdan ne kadar taviz verebildiğiniz, öncelikleriniz önemli.
    3. vize yok.
    4. pasaport ya da kimlikle girilebiliyor, ayrıca bir ücret ödemenize gerek yok. detayına aşağıda gireceğim.
    5. ukrayna covid için sağlık sigortası ve 30.000euro değerinde standart sigorta istiyor. bunu visitukraine sitesinden yaptırabiliyorsunuz. 4-5 gün kalınca ortalama 80 küsür tl gibi bir fiyata geliyor kişi başı.
    6. ukrayna ve türkiye, gidiş dönüşte herhangi bir karantina uygulamasında bulunmuyor. ancak ukrayna'ya girişte son 72 saatte yapılmış bir negatif pcr testine ihtiyacınız var. dönüşte ise türkiye'nin şartları şu: 2 aşı olduysanız ve ikinci aşıdan sonra 14 gün geçtiyse direkt girebiliyorsunuz. 2 aşı oldunuz ve ikinci aşının üzerinden 14 gün geçmediyse son 72 saatte yapılmış negatif pcr ya da son 48 saatte yapılmış hızlı antigen testi gerekli. tek aşı olduysanız da aynı şekilde pcr/antigen istiyor. pcr veya antigen test fiyatları türkiye'deki gibi sabit değil, ancak ortalamada türkiye ile aynı fiyata denk geliyor. kabaca 200-300 tl arasına testi yaptırabiliyorsunuz.
    7. ukrayna para birimi grivna. aldığınız her şeyi üçe bölerek türk lirası değerine ulaşıyorsunuz ortalama olarak.
    8. havalimanından şehrin en merkezi yerine ulaşım için biz uber kullandık. 98 grivna ediyor. birlikte aynı uçakla geldiğiniz insanlara sorarsanız 4 kişi binebileceğiniz bir uber ile çok rahat merkeze gelebilirsiniz. biz bu şekilde 10 küsür liraya çok hızlı bir şekilde merkeze gelmiş olduk.
    9. şehir merkezi ve havalimanı aşırı yakın. zaten şehirde 5 gün geçirip uber'i saymazsak hiç toplu taşıma kullanmadan vakit geçirebiliyorsunuz. her gün ortalama 17 bin adım attık biz ve her köşesini sokak sokak dolaştık.
    10. lviv, polonya sınırına çok yakın. 15 temmuz sonrasında türkiye'den kaçan pek çok türk lviv'i kullanarak polonya'ya kaçmış, bu sebeple lviv'e girişte ukrayna'ya ilk gelişiniz ise sorgulanıyorsunuz. ukrayna'ya ilk girişiniz değilse veya yeşil pasaportluysanız direkt geçiyorsunuz. burada daha önce bilmem kaç kere schengen almış olmanız, iş ya da turistik amaçla fark etmeksizin, bir önem arz etmiyor.
    11. lviv pasaport kontrolünde uzun bir sıra oluyor, herkes tek tek ya da arkadaş grubuyla geldiyse grup olarak sorguya alınıyor. burada çok saçma sapan sorular da sorulabiliyor: ukrayna'ya neden geldiniz, nerede kalacaksınız, geri dönüş biletlerinizi ödediniz mi? yanınızda ne kadar para var (bunu göstermeniz de isteniyor). türkiye'de nerede yaşıyorsunuz, ne iş yapıyorsunuz? nerede doğdunuz? birlikte geldiğiniz arkadaşlarınızla olan ilişkiniz nedir? ukrayna'da tanıdık kimseniz var mı? iş için geldiyseniz işin detayları nedir? sorular sorulunca bitti mi, hayır bitmedi. ardından dışarı alınıyorsunuz biraz bekletildikten sonra tekrar çağrılıyorsunuz ve parmak izi veriyorsunuz ve fotoğrafınız çekiliyor. bildiğiniz sorgu şeklinde, insanı yavaşlıkları yüzünden çileden çıkartan ikinci sınıf bir uygulama bu. tüm bunların yanında kiev'e girişin çok daha kolay olduğunu da çok yakın arkadaşlarımdan duydum.
    12. ardından pasaport kontrolüne tekrar alınıyorsunuz ve sağlık sigortası ve pcr sonucunuzu gösterek içeri giriyorsunuz.
    13. başta da söylediğim gibi lviv'de her yere yürüyebilirsiniz. zaten şehirde bir gün geçirdikten sonra her yerin aynı yere çıktığını göreceksiniz. opera ve rynok meydanı sizin en baz yeriniz oluyor. bu iki yere göre her yere gidebilirsiniz.
    14. lviv'de maalesef aşırı etkileyici bir yemek kültürü yok. vejateryen ya da vegansanız, ya da yurtdışında dini sebeplerden (helal/kosher) et yemeği tercih etmiyorsanız seçenekleriniz daha da azalıyor. ne yiyorsunuz hemen söyleyelim: bolca kruvasan (lviv croisssants), pizza/makarna/salata çeşitleri (celantano), isterseniz türk'lerin sürekli takıldığı birkaç yer (antalya restaurant/sultan mangal/food and good -şu anda tadilatta-). lviv'de krepçiler de var. bunların dışında sağlıklı kahvaltı alternatifi için cheese bakery'yi mutlaka öneririm, madame croque, smoothie, bowl'lar ya da avokado yumurta gibi seçenekleri yiyebilirsiniz.
    15. gezilecek yerler internette fazlasıyla var, detayına girmiyorum.
    16. her yerde çok fazla türk var, ukrayna'da türkçe anlaşma ihtimaliniz ingilizce anlaşma ihtimalinizden daha yüksek çünkü kimse ingilizce bilmiyor. gerçekten kimse bilmiyor ve bu anlamda anlaşmak için çok fazla çaba gösteren de olmuyor. :)
    17. komik bir şey: şehrin her yerinde hotapyc tabelaları görüyorduk ve bu ne olabilir diye epeyce araştırmıştık. kendi aramızda bir goygoy malzemesi haline bile gelmişti ki, noter olduğunu öğrendik. şehirdeki noter sayısı, market sayısından daha fazla.
    18. aşırı su içen biriyseniz yurtdışında damak tadınıza uygun su bulmak her zaman problem olduğu için hayat kurtaran bir bilgi vereyim: türkiye'deki suya en yakın su, adı ortalama şöyle bir şey olan su: mopwuhcb bir şey bir şey. beyaz kapaklı, üzerinde kırmızı harflerle yazıyor. bu su çok iyi. bunu bulamazsanız bon aqua'nın açık mavi kapaklı karbonatsız suyundan alabilirsiniz. suyun görseli şöyle: https://www.ids-borjomi.com/…sortiment715x324en.jpg

    19. roshen'in (yerli ülker gibi) gofretleri güzel.
    20. lviv handmade chocolate da güzel.
    21. coffee manufactury abartılmış bir kahveci. latte'leri standartta şuruplu geliyor.
    22. hat olarak turkcell'in grup şirketi lifecell var ukrayna'da ancak çekim kalitesi aşırı iyi değil. vodafone daha iyi olabilir.
    23. hava bu mevsimde çok sıcak ancak istanbul'dansa ankara'ya daha yakın bir sıcak. terletmiyor ya da burnunuzun içini dahi kurutmuyor ancak sürekli bir susama hali var.
    24. kızları çok güzel, erkekleri gerçekten çok özgüvensizlermiş gibi hissettiriyor. bu bana çok ilginç gelmişti, kadınlar ne kadar güzelse erkekler bir o kadar özensiz ve duruşları bile “zayıf”.
    25. sdv coffee'de tarçınlı ve poppy seed'li çörek mutlaka ama mutlaka yenilmeli ve hatta bana da getirilmeli. :) google maps: https://goo.gl/maps/hgsi7vkhu8kdemio6
    26. son olarak gelir düzeyinin düşük olduğunu çok hissediyorsunuz. en merkezi ve en lüks denilen yerlerde bile bize göre “lüks”ün orada olmadığını anlıyorsunuz. dünyaca ünlü giyim mağazalarını göremiyorsunuz avm'ler hariç, oradakiler de gerçekten “pahalı” diyebileceğiniz gibi değil. giyim daha çok yerel markalar, ikinci el ve outlet şeklinde gidiyor. çoğu yerde ünlü markaların taklitleri var, insanlar da bu şekilde giyiyor. türk bir marka olarak tüm hafta boyunca sadece ramsey ve lcwaikiki'yi gördüm ve buna çok şaşırdım. daha çok türk marka olur diye düşünmüştüm nedense ancak tutan bir pazar olmadığını düşündürdü.
    27. yukarıdakilerle birlikte şehirde bir “gösteriş” kültürü olmadığını da çok hissettim. yine gelir seviyesi kaynaklıdır diye düşünüyorum. yine de ilginç bir şekilde adım başı apple satan/tamir eden yerler var.
    28. şehirde genel bir ikinci dünya savaşı enerjisi hakim. komik gelecek ama tarih mimaride o kadar korunmuş ki sokaklardaki modern giyimli insanları oraya yakıştıramıyorsunuz. direkt film çekilebilir devasa bir set gibi. piyanist'i tekrar çekmek için sadece birkaç kostüme ihtiyacınız var ve bu farklı hissettiriyor. arada çok eski zamanlardan kalmış askeri kamyonlar da görüyorsunuz ve iyice o moda giriyorsunuz…

    edit: debe sonrası şöyle bir mesaj geldi, hemen ekliyorum:

    “yerel yemekleri ucuz yollu tatmak için 'puzata hata', içmek için 'sarhoş vişne' yi de eklemelisiniz bence. gece kulübü olarak da malevich” :)

  • temel sorunsallarından biri de düşünmek-yaşamak arasındaki ilişki olan roman. şöyle ki

    'insanların büyük çoğunluğu yüzmesini öğrenmeden yüzmek istemez.' ne anlamlı bir söz, değil mi? yüzmek istememeleri doğal çünkü karada yaşamak için dünyaya gelmişler, suda değil. ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelip suda boğulur.

    hermann hesse
    bozkırkurdu

  • +beş sene sonra kendinizi nerede görüyorsunuz
    -yatakta görüyorum kendimi, koynumda siz de varsınız. iki tane tosunumuz olmuş, tarkan ve hakan... bir tane de kız istiyorum diyorsunuz kulağıma, takatim kalmadı diyorum, mırıldanıyoruz, pelin için çalışıyoruz...

  • deplasman tribununde 8 kisi var. farkli yerlere oturmuslar. lan insan bari sohbet eder sen kiev'in neresinden diye

    debe editi: senin anıtkabirin olmayacak, her sene öldüğün gün ve saatte saygı duruşu olmayacak sen sadece öleceksin.. daima yaşasın mustafa kemal atatürk ilke ve inkılapları.

  • annem, ben dört ya da beş yaşlarındayken gündelige başladı. babamın fırında (fırın işçisiydi), abilerimin okulda ve annemin gündelikte olduğu karanlık kış günlerinde evde tek başıma kalmaya korkar ve annemin evin anahtarını boynuma asmam için yaptığı kolyeyi başımdan geçirip dışarı çıkardım; bilmediğim sokaklara girip orada kaybolmak için. kaybolup, evi bulmaya çalışırken vaktin daha hızlı geçtiğini keşfetmiştim çünkü.
    sevgiliyi beklemek de biraz bunun gibi bir duygu. boynunuzdaki anahtar yerine kalbinizde sevgisi, aklınızda imgesi, dünyaya açılıp vakit geçsin diye kaybolmak sevgiliyi beklemek.

  • 'bir arkadasimi bugun aksamustu saat 6da bulusup kendimizin panda oldugunu dusunerek dans etmeye davet ettim tamam dedi geliyo' seklinde bir twit atan ve bu twitine de bir takipcisinden "nil hanim merhaba torbacinizin numarasini dm atar misiniz cok ozel degilse" cevabini hakkiyla alan oyuncu,sarkici, muzisyen , kose yazari kizimizdir.