hesabın var mı? giriş yap

  • yaşadığınız yüzyılın en güçlü imparatorluğunda bir veliaht şehzade olduğunuzu düşünün , halkın sevgisine mashar olmuş , ordunun başa geçmesini istediği , devlet adamlarının gözünde geleceğin hünkarı olduğunuzu . annenizin babanız tarafından hor görüldüğünü .babanızın sizi sevgisinden mahrum ettiğini .üvey kardeşleriniz taht yarışında size rakip olamayacak kadar zayıfken ,onlar zevki sefa içinde yaşarken ,sizin hep çalıştığınızı ama babanızın onları takdir edip ;sizi görmediğini düşünün .babanızın en yakın arkadaşını üvey anneniz uğruna katlettiğini ve o üvey annenin şimdi sizin kellenizin peşinde olduğunu düşünün .
    tüm bunlara rağmen çadırınıza “baban seni katledecek” diye uyarı mesajları gelmişken .bırakın padişah olmayı hayatınızı kurtarmak için , gözü yaşlı annenizi sevindirmek için padişah olma şansını deneyip arkanızda olan ordunun desteğiyle oracıkta iktidarı ele geçirip padişah olabilecekken , babanıza olan sevginiz ve sadakatiniz devletin bekası için canınızı verebilecek olmanız yüzünden boynunuzu yağlı ilmiğe uzatıp o çadıra girip babanızın emri ile onun gözleri önünde can verdiğinizi düşünün .
    sizin bu sadakatiniz karşınsında adı muhteşem olan adaleti ile nam salmış babanız katliniz izleyip ardınızdan devletin bekası diye atıp tutar , oysa bilmez ki sizi katlederek devletin geleceğini ateşe atmıştır.
    şimdi tüm bunların ışığında siz düşünün kim muhteşem , kim adaletli. mustafa’nın beş yüz yıldır sönmeyen ışığı karşısında cihan padişahı muhteşem süleyman’ın karanlık yüzü görünüyor mu ?

  • olay gerçek
    iranlı: türkiye ne güzel azadlık, rakı içiyor musun?
    türk: hayır!
    iranlı: vay salak.neden içmiyon.serbest değil mi?

  • az once bir program seyrettim. genc bir dalgic, soyle bir sey soyledi "ailemin en buyuk hayali dunyayi gezmekti, ben cocukken evimizi satip bir tekne aldilar ve ben denizi o zaman sevdim."

    dusundum sonra, biz asla boyle ailelere sahip olamayiz ve bir gun aile oldugumuzda biz de boyle aileler olamayiz. hayallerimiz "gelecegimizi garantiye almak" uzerine kurulu.

    hayallerimiz "evlenmek, ev almak, arabayi degistirmek, daha cok para kazanmak, pirlanta yuzukler almak, koltuklari degistirmek" ekseninde donup duruyor. ıcimizden gercekten hayal kurabilenleri de "akli bir karis havada" diye diye el birligiyle vazgecirebiliyoruz.

    hayattan aldigi keyif "hep daha fazlasi" uzerine kurulu olan insanlar olarak dogmuyoruz ama boyle yontuluyoruz, sekillendiriliyoruz ve ne yazik ki cocuklarimiz da boyle sekilleniyor.

    gercekten hayal kurmuyoruz, hayal kuramayan insan hayattan keyif alamaz. biz gelecegimizi garantiye almaya calisirken kendimizi unutuyoruz ve bence bize cok yazik oluyor.

  • mantıklı bir argümanla eleştirilmeyen soru, cevap verilmeye layık bulunmayabilir ama soruyu sormayın denemez. benim cevabım "şu an et yediğime göre köpekleri yiyen bir kore veya çin kültürü içinde sosyalleşseydim, köpekleri de yiyor olurdum herhalde" olacaktır. bu yine de köpekleri veya inekleri sevmemek anlamına gelmiyor son derece manyakça bir şekilde. ayrıca inekler de fevkalade sevimli canlılardır, güzel gözleri hatta uzun süre süt ineği veya tarlaya koşum için beslenen sığır olarak sahip olunduğunda, yani birey olarak tanındığında, karakterleri ayırdedilebilir, yaşlanan inek/sığır ilçede pazarda kasaba satıldığında sahibinden ayrılma anında göz yaşı bile döker.

    kısacası etoburluk insanların hayatta kalma mücadelesi verdiği dönemlerden kalmış, şu an ölüm kalım derecesinde mecburiyet olmasa da beslenme açısından elzemliği tartışmalı bir alışkanlık ve kısmi bir tercih. bunun gelişmiş sinir sistemi hafızası olan varlıkları katletmeden çaresini bulmak lazım. muhtemelen 50 yıl içinde o noktalara da gelinir.

  • üniversiteye geldiğimizde ilk sene kaldığımız yurtta tatar bir arkadaş vardı. o anlatmıştı. çocuk kazanmış üniversiteyi, atlamış gelmiş bir kaç arkadaşıyla kazan'dan istanbul'a. yurda yerleşmek için gittiğinde giriş katta "kazan dairesi" yazısını görmüş. sevinçten havalara uçmuş. bizim için özel oda yapmışlar diye sevindirik olmuş. o sevinçle gitmiş kapısına açmaya çalışmış, bakmış kapı kilitli. hemen yurt müdürünün odasına gidip, girmiş söze:

    - müdür bey şu odanın anahtarını alabilir miyim?
    + napıcaksın oğlum orayı?
    - ee kazan diaresi...

    müdür bu. durur mu basmış kahkahayı. çağırmış personeli. açtırmış odayı. gezdirmiş kazan dairesini. 1 sene o yurtta kaldık beraber, müdür her gördüğünde şöyle derdi:

    "ramis memleketini özlediysen açtırayım senin odayı, buharını içine çekersin"