hesabın var mı? giriş yap

  • inancım gereği alkole mesafeli biriyim. içilen ortamda bulunmamaya çalışırım. fakat bu yasak beni oldukça rahatsız ediyor. beni ilgilendirmiyor gibi görünebilir ama, birilerinin tercihi mantıksız bahanelerle engellenebiliyorsa yarın bir gün benim de yapmaktan haz duyduğum bir eylemin saçma sapan gerekçelerle kısıtlanabilmesi muhtemeldir. eğer ben bugün , bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersem yarın da benzer mağduriyette farklı görüşlerden beni savunacak kimse bulamam. burada önemli olan , hak ve özgürlüklerin kimi muhatap alındığına bakılmaksızın engel ve kısıtlamasına karşı çıkmaktır. ülkenin yıllardır içinde bulunduğu makus zihniyetten kurtulmasının en temel gerekçesi de budur.

  • her ikisinin de hazırlanması teknik olarak perkülasyon denen yöntemle olur. bu yöntemde su yer çekiminin etkisiyle öğütülmüş kahve yatağından geçer ve aşağıdaki bir fincan ya da hazneye akar.

    filtre ve americano farkını anlamak için filtre ve espresso farkına bakmak gerek. yöntem ne olursa olsun kahveyi çözmemiz (extraction) gerek. yani kahve içerisindeki bazı çözülebilir maddeleri alıp fincana geçirmeliyiz. espressoda çözünmenin ana iticisi basınçtır. evet, espresso makinelerinde su 9-15 arası değişebilen (bazen 6'ya bile inilir) basınçla öğütülmüş, bastırılmış ve düzleştirilmiş kahve yatağına hücum eder ve kahve (shot) saniyeler içerisinde hazır hale gelir. espressoda su-kahve temas süresi kısadır ve bu basınçla zaten telafi edilmiştir. aynı şekilde kahve su oranı filtre kahvelerde 1/16 civarlarındayken espressoda genelde 1/2'dir. yani az basınç az su kullanılmasını da telafi eder. bu basınçlara elle ulaşılmaz, makine gerekir. bir diğer fark: filtre kahve kalın, espresso ince öğütülür. filtre kahvede suyla temas çözünme aşamasında daha uzun olduğundan çok ince öğütürseniz akış tıkanır ve kahve fazla çözülür. espressoda ise kısa bir sürede max verimi almamız gerektiği ve kanallanmadan kaçındığımız için (genelde beceremeyiz) türk kahvesinden bi tık kalın öğütüm kullanılır. bunun ayarını çok hassas yapmak gerek tabii ama uzun mevzu.

    her neyse; bu basınçla hazırladığımız fincan (espresso) damakta yoğun bir şekilde hissedilir. bunu suyla seyreltip tükettiğinizde adına americano diyoruz artık. italya'daki abd askerleri evdeki gibi kahve içmek istiyorlardı ama italya'daki yegane kahve kültürü espressoya dayanıyordu. espressoyu seyreltmek ve daha uzun uzun içmek onlar için pratik bir çözüm oldu. americano sevenler kızacak ama kişisel görüşüm filtre kahveye erişimin olduğu yerlerde americano tercih etmenin gereksiz olduğu yönünde. kahvedeki zarif, floral aromalar (nitelikli) filtre kahvede daha belirgin olma potansiyelindeler. americano'da ise genellikle daha baskın bir gövde ve bitter tadlar ön planda oluyor. şunu da unutmamalı: söz konusu kahve olduğunda istisnalar her zaman var.

    ayrıca eğer americano suyun üstüne espresso çekilerek hazırlanıyorsa üstteki krema tabakasından iki içeceği görsel olarak da ayırtedebilirsiniz. tad farkı çok bariz diyenlere aldanmamak gerek. size öyle bir americano hazırlarım ki böyle bir filtre kahve içmedim de diyebilirsiniz. tabii ki kör tadımda.

    nitelikli kahve ilmine veya ev demleyiciliğine meraklı arkadaşlar bu kanaldan faydalanabilir.

  • kapı açılmak üzereyken yanınızda duran teyzeye acıyıp "bekleyeyim de yol vereyim" demeyin, o sizi zaten ezip geçecektir. skill level'ı 100'dür kendisinin, sizden tecrübelidir. metrobüste acıma yoktur. herkes kendi başınadır.

  • hata yapan biridir. nasıl mı? cem garipoğlu, rüzgar çetin gibi varlıklar anne baba hatasıdır. veliaht prens muamelesi yaptıkları, tüm dünyanın çocuklarının etrafında döndüğü hissini onlara veren anne baba hatası.

    ve senin oğlunun ismi cem garipoğlu'nun ismi ile aynı cümlede geçiyor sinan çetin. çünkü sen oğlunu, cem garipoğlu'nun yetiştirildiği gibi yani yediği tüm haltlarda, yaptığı tüm pisliklerde ailesinin onu kurtarmak için yanı başında olacağını bilerek yetiştirdin. doğruyu öğretmek yerine yanlıştan nasıl yırtacağını öğreterek yetiştirdin. ortaya koyduğun müthiş hata için tebrikler.

  • serbest bırakılırken yurt dışı yasağı da konmuş sapık. başka ülkere gidip de çocukları taciz etmesin, sadece bizimkilere musallat olsun diye muhtemelen. bir nevi kafes dövüşü.

    suça teşvik eden hukuk sistemimize selam olsun. inşallah içerde vicdan(!) sahibi insanlara denk gelir, layığını bulur.

  • 1863’de futbol kurallarının ihlali için tanımlanmış cezalar yoktu. 1872'de, endirekt serbest vuruş topa elle müdahalenin cezası olarak getirildi. daha sonra diğer kural ihlallerini de kapsayacak şekilde genişletildi.

    bu dolaylı serbest vuruşun kesin bir golü engelleyen elle müdahale için yetersiz bir yaptırım olduğu düşünülüyordu. bunun bir sonucu olarak 1882 yılında rakibin elle müdahalesi sonrası gol atması engellenen takıma gol verilmesi için bir kural çıkarıldı. bu kural 1883'te kaldırılmadan önce sadece bir sezon uygulandı.

    penaltı vuruşunun 1890 yılında kuzey irlandalı kaleci ve iş adamı william mccrum tarafından icat edildiği kabul edilir. irlanda futbol federasyonu penaltı vuruşu fikrini uluslararası futbol birliği kurulu'nun 1890 toplantısında sunmuştur ve karar 1891'deki bir sonraki toplantıya ertelenmiştir.

    1890/1891 sezonunda gerçekleşen iki olay penaltı vuruşu argümanının güçlenmesini sağlamıştır.

    1) 20 aralık 1890'da, east stirlingshire ile heart of midlothian arasındaki iskoç kupası çeyrek finalinde jimmy adams topu kale direğinin altından dışarı attı.
    2) 14 şubat 1891'de fa cup çeyrek finalinde bir notts county oyuncusu stoke city'ye karşı el ile bir gol attı.

    uzun tartışmalardan sonra uluslararası futbol birliği kurulu bu penaltı kuralını 2 haziran 1891'de onaylamıştır.

    kabul edilen penaltı vuruşu kuralı şu şekildeydi:
    eğer herhangi bir oyuncu kendi kale çizgisinden 11 metre (on iki yarda) içinde bir rakip oyuncuya kasten çelme takar, onu tutar veya kasıtlı olarak topa elle dokunursa hakem, itiraz üzerine karşı tarafa bir penaltı vuruşu atma hakkı verecektir.

    penaltı vuruşu top gol çizgisinden 11 metre (on iki yard) uzakta olma koşuluyla herhangi bir noktadan kullanılabilecek, penaltıyı atan oyuncu ve rakip kaleci haricinde hiç kimse kale çizgisinin 5.5 metre (altı yarda) yakınına gelemeyecek ve topun en az 5.5 metre gerisinde duracaklar. vuruş yapıldığında top oyunda kabul edilecek kaçırılması durumunda oyun devam edecektir.

    dünyanın ilk penaltı vuruşu 1891'de broomfield park'ta airdrieonians'a verilmiştir. ingiliz futbol ligi'ndeki ilk penaltı vuruşu ise wolverhampton wanderers'a 14 eylül 1891'de molineux stadyumu'nda accrington'a karşı oynadıkları maçta verilmiştir. joseph frederick (billy) heath in kullandığı penaltı gol ile sonuçlanmış ve wolverhampton wanderers maçı 5-0 kazanmıştır.

    kaynak

  • şu güyya eşine iltifat ederken, başkalarını yeren gerzeklerinkinden farkı olmayan bir mesaj.
    abi, bakıcı öcü bir şey değil. milyonlarca çalışan kadından biriyim. bizi eve hapsetmeye çalışan zihniyetin bir temsilcisi ülkemizin komedyeni olmuşsa, bu bir trajedi olabilir.
    bir adamın karısına, kendisiyle parası için evlenmedi diye teşekkür etmesi ne manağğ? üstelik kadın cem yılmaz'ın kardeşi. yediği önünde yemediği arkasında. sanırsın biz gibi emeğiyle geçinmek zorunda olan bir beyaz yakalıyla evlendi.
    her kelimesi ayrı olay, ayrı ziyan.
    puanın 10 üzerinden 3. otur yerine tolga.

  • asker polisi terörist şehit ediyor, doktoru elinden şifa bulan ya da bulamayan vatandaş öldürüyor. ayrıca belinde silah yok, tamamen savunmasız ve bunun eğitimini almamış bir kişi ölüyor.

  • heidi'nin dedesiyle bir ağaç dalını peynire saplayıp ateşte kızartması. ben buna o kadar özenmiştim ki babama yaptırmaya kalkmıştım. babamın dükkanına gittiğim günler* öğlenleri yemeği babam hazırlardı. heidi'de okuyunca "ateşte peynir kızartalım" demiştim. "oğlum yanar öyle peynir bişeye benzemez" dediyse de ikna olmadım. "kitapta yazıyor baba" deyip ısrar etmiştim. onun üzerine bildiğin kalıp beyaz peyniri piknik tüpünde eritip ne olacağını göstermişti. büyük hayal kırıklığına uğramıştım. "istersen artık bunu yumurtaya katalım peynirli yumurta olsun" demişti. üzüntüyle kabul etmiştim. peynirli yumurta da çok güzel olmuştu.

    ama o peynir meselesi johanna spyri'nin okurlarına çaktığı en büyük kazıktır. kimi yiyosun ya. nasıl kızartıyosun peyniri. hislerimle oynadı adi kadın. kesin kendini "alplerde özel bir peynir var" diye savunuyordur. pis yalancı.

    edit: beşyüz tane mesaj geldi "hellim kızartılıyor" diye. johanna açık açık belirtseymiş "dedesinin kıbrıs kökenlerinden dolayı" diye. nice çocuğun hayallerini yıktı pis.

    edit 2: kusmuk dedi ki gerçekten o yöreye özel kızartmalık peynir varmış. kitapta o özelliğinden bahsedilmiyordu. paramı geri istiyorum.

    edit 3: max zorin yardımıyla ne olduğunu bulduk. sözkonusu peynir raclette'miş. 1980'lerde eskişehir'de bulmamız zaten imkansızmış.

    edit 4: komplo teorisi büyüyor. heidi'deki bu kısım zaten isviçre peynir lobisinin bir ürünüymüş. propagandaymış. http://www.npr.org/…isode-575-the-fondue-conspiracy

    edit 5: kusmuk dedi ki o peynir raclette değilmiş. raclette şişe sokunca akar gidermiş. esas grillkäse diye satılan beş altı çeşidi olan bir peynirmiş. ateşte ısıtmalıkmış.

    edit 6: bunu tek merak eden ben değilmişim! https://www.chowhound.com/…se-featured-heidi-873259 yabancı forumda raclette demişler. ama ikna olmadım zira oradakilerin peynir dağarcığı konusunda emin değilim.

  • videoyu izleyerek, ''ama köpek de kuyruk sallamış'' diyecek bir kitleyle beraber yaşıyoruz.

    edit: ''köpek, istemiyor olsaydı kuyruk sallamaz, ısırırdı'' diye mesajlar geliyor. tabii ki, bütün sülalesi eşekle çiftleşerek çoğalmış olan insanlar için normal bir durumdur.