hesabın var mı? giriş yap

  • "milli takıma alınmadığım için üzgünüm" demek kendi açısından masum ifade olduğu için kullanmaması gerekirdi. bunun yerine, "benim yerime haksız olarak tercih edilen bütün adamların yedi sülalesini *******, hakkımı da helal etmiyorum" dese daha iyi olurdu. herkesin anladığı dilden konuşulması gerekir.

    debe editi: selam. öncelikle böyle sığ bir entrynin debe'ye girmesinden dolayı özür dilerim. ama bana değil sedet'e kızın bununla alakalı. sizlerin bu entry'e oy verip, debe gibi ortalama entrylerin yer aldığı bir listeye sokmasını sedet sağladı. neyse şimdilik geçelim bunu, zaten bu konuda bir yere varamıyoruz ne kadar konuşsak da. kaldı ki yakında kanzuk sözlüğü dürüm yapıp yer.

    bu entry futbol tabanlı olmakla beraber, aslında bu ülkede adam kayırmanın, cehaletin, mayfacılığın, züppeliğin, karaktersizliğin, hırsızlığın her yere işlemesinden dolayı yazılmıştı.

    şimdi bu entry'de konuyu futboldan çıkarın. bir işe başvurduğunuzu ve o iş için yeterince de donanımlı olduğunuzu düşünün. ancak sizin yerinize, o şirkette çalışan bir müdürün çok sevdiği ve beş para etmez bir adamın alındığını düşünün. neler hissederdiniz acaba?

    ve daha bir çok alana çekebilirsiniz bu entry.

    şimdilik saygılarımla

  • 3 michelin yildizi'na sahip tokyo'da bir metro duraginda bulunan sushi resorani.

    tesadufen izledigim jiro dreams of sushi belgesel/filminde gordum ve izlemeyi birakamadim; ki gercekten inanilmaz seyler var hakkinda.

    usta jiro ono'dan baslarsak; cok zor bir hayat yasamis, deyim yerindeyse aile nedir bilmeden deliler gibi calisarak sushi ustasi olmus, yoshikazu ve takashi adinda 2 erkek evlat sahibi, 1925 dogumlu muazzam bir insan. kendisi bana japonlar hakkinda donen klasik geyiklere tam uyan bir profil gibi gorundu. deliler gibi calisan, her gun ayni isi yapan ve mukemmele ulasana kadar durmayan ve tatillerden nefret eden biri. haliyle de yillar icerisinde efsane mertebesine yukselmis.

    kendisi 3 michelin yildizi alan en yasli sef olarak guinness rekorlar kitabina girmis. ancak isin ilginc tarafi michelin yetkililerinin denedigi sushileri hep oglu yoshikazu yapmis aslinda. kendisi de zaten "aslinda herkes tum isi ustanin (benim) yaptigini zannediyor ama sushi bana gelene kadar zaten isin %95'i bitmis oluyor" diyor gulerek.

    ancak jiro usta sadece servisi yapip birakmiyor. oncesi ve sonrasi da var.

    oncesi;

    80 yasinda kalp krizi gecirene kadar balik pazarina kendisi gidermis hep. o gune kadar oglu bir kez bile gitmemis pazara. ki oglu dedigimiz de az once bahsettigim yoshikazu; yani michelin yildizlarini toplayan sushileri yapan adam.

    baliklari aldigi adam da ayri manyak mesela. 10 dakika kadar ton baliklari ve halden secilmeleri hakkinda konustu herif. sonunda da "jiro'nun ton baligi konusunda bize guvenmesi benim icin bir gurur kaynagi" diyerek bitirdi. seviye buralarda dolasiyor yani.

    pilav konusunda ise isi artik manyakliga getirmisler. pilav yapliyor, akabinde spatula gibi bir seyle yavas yavas ovuyorlar, sonrasinda yelpaze ile belirli bir sicakliga getirip ozel bir seye kapatiyorlar. "en iyi pilav vucut isisinin sagladigi sicaklikta servis edilmeli" diyor jiro. o kaplari da kendi ozel yontemleri ile kesfetmis.

    sonrasi

    bu kisimda da show devam ediyor. jiro insanlari izleyip kimlerin sag, kimlerin sol elini kullandigini saptiyor ve buna gore servis yapiyor. belgeselin sunucusu "aslinda biz onu izliyoruz gibi gorunse de, yerken o bizi izliyor" diyor. oturma duzenini ezberliyor ve kadinlarla erkeklere farkli boyutlarda sushi hazirliyor. cunku herkese ayni boyutta verilirse kisilerin aldigi tad orantili olmuyormus.

    restoranda 10 tane tabure var bu arada, o kadar. rezervasyonu 1 yil oncesinden yaptirmak gerekiyormus ve 20'lik bir set 350 dolar dediler sanirim. sureye vurdugunuzda dunyanin en pahali yemeklerinden biri oluyor. kisisel begeni olarak tartismali bir kisim burasi tabii. yine de emek inanilmaz. soyle ki;

    genc ciraklardan biri yaptigi omlet cesidi ustasindan onay alana kadar 200'den fazla denemeden gecmis ve bunun icin de 10 yil beklemis. bu kisim bana artik "yok ebesinin nikahi artik ya" dedirtse de hakim olmadigim bir konu sonucta diye saygi duydum. eleman "o an yumrugumu havaya kaldirip bagirmak geldi icimden ama kendimi tuttum tabi" diyor; sonrasinda da aglamis haliyle.*

    jiro'dan sonra mekani yoshikazu devralacakmis. diger oglu takashi ise kendi mekanini acmis bile. jiro kendisine "cok siki calis cunku artik geri donecek bir evin yok" demis. bu soz onemli cunku kendisine gore gunumuz genclerinin daha basarisiz olma sebebi ailelerinin yanina donebilme rahatligiymis. kendisinin zamaninda boyle bir sansi olmadigi icin "deli gibi calisip basarili oldum cunku kopru altinda ya da bir manastirda uyumak istemiyordum" diyerek basarisini buna bagliyor.

    belgeselde gordugum muhtesem sunum ve mutfagin isleyisi sayesinde cok merak ettim acikcasi ama aci gercek su ki hayatim boyunca asla gidemeyecegim bir yer. deger mi degmez mi o konulara hic girmiyorum bile ancak bir alanda bu tarz bir yetkinlik gelistirmis birinin urettigi seyi deneyimleyebilmeyi gercekten cok isterdim.

  • "ama devlet masum, ama sadece bir polis var, ama olay münferit, ama başbakanımız mısır'a üzülüyor ağlıyor, ama devletimizi rahat bırakın, allah rahmet eylesin ama kahramanlaştırmayın. ama ama ama..."

    bazıları tarafından hep "ama"larla anılan hatta anılmayan, katledilmesine içten içe oh olsun denilen kardeşimizdir. bu devletin, bu devletin zihniyetinin ve onun katıksız destekçilerinin katlettiği onlarca insandan biridir. bir polis varmış sadece katledilmesinde, bu da devlete yüklenemezmiş. ulan ethem'i öldüren, onlarca kişiyi çoluk çocuk demeden gaza boğan, gözünü çıkaran, tekerlekli sandalyeli adama bile tomadan su sıkan, sahilde kızın saçlarını yolan, ocakbaşlarından sürükleyerek adam toplayan, 68 gündür 15 yaşında çocuğun komada olmasına sebep olan kimler?

    hangi dava uğruna can vermeye değermiş? ulan çocuk isteyerek, bilerek öldü sanki, hatta sopalara kafa attı, duran tekmelere vücudunu çarptı. öldürenler senin zihniyetindeki şerefsiz pezevenkler, polise de yardım ettiklerini söylemişler. hala daha kahramanlaştırmayın diyorsun.

    katilsiniz ve bunun her gün hatırlatılmasından rahatsızsınız. evet klavye başındaki akpli, bu zihniyeti, bu yapılan zulümleri destekliyorsan, hak veriyorsan, polis iyi iş yaptı diyen bakanları, başbakanı alkışlıyorsan sen de katilsin, sen de dilsiz şeytansın. yarım yamalak ağızla allah rahmet eylesin diyerek kimseyi kandıramazsın. bu çocuk da, öldürülen diğer insanlar da unutulmayacak, her gün hatırlanacak, her gün isimleri tekrarlanacak, her gün sizin katil olduğunuz suratınıza çarpılacak onlarca kez. siz bizim kardeşlerimizi öldürdünüz ve bu işten öyle kolayca sıyrılamayacaksınız.

  • simdi bu yabanci kurali bugun aciklandi ya bu konu hakkinda konusmalar soyle olacaktir:

    ertem: tff'nin yeni kuralina gore 14+14 kisi olacaktir. boyle bir kuralin cikmasina yardimci olan cumhurbaskanimiza, basbakanimiza, spor bakanimiza saygilarimizi gonderiyoruz.

    rok: aynen. eski turkiye yoooookkkkkkk artik. bu kohnemis kurallar eski turkiye'de kaldi.

    sinan engin: simdi erto bu yabanci kurali ne oldu tam olarak simdi?

    ertem: 28 kisilik kadroda 14 yabanci olabilecek 11 yabanci ayni anda sahada olacak.

    sinan engin: simdi bu kural. neyse ben ondan bahsetmiyorum bahsettigim baska bir sey benim. turk milli takiminda oynatabiliyor musum bu yabancilari? onemli olan o.

    abdulkerim: 11 yabanci ayni anda oynayabiliyormuymus? ben anlamadim simdi ahmet hocam'a katiliyorum. gerci konusmadi hala ama katiliyorum.

    ahmet cakar: beyler bitti mi?

  • $ehirlerarasi yolculuklarda biz erkeklerin sikca ba$ina gelen hissel durum. zerre alakasi yoktur abazalik ilen, ipnelik ilen. tepeden tirnaga temiz ve sevimli hislerin dogurdugu durum.
    ornek olay, tamamen mizansendir:
    ankara - izmir hatti, alinmi$ metro firmasindan bilet, izmir'e akilacak. bir ilkbahar gecesi, saat 01:00 gibi. otobuse binilir, hemen sagda solda guzel kizlar dikkat ceker, bu kismi abazalik, ipneliktir bak o dogru, "-uff ne duzgun kari baba be, kalcalarina kurban..." gibi... bunlar pek klasik erkek geyikleri.
    sonra yolculuk hali ba$lar, etraf karanlik. yol i$iklarinin, asfalt otobanda yazdigi $iirler...
    o guzel kizlardan pek bir begenileni pek bir hastasi olunan uyur. sen de kenarda artik uyur musun ne bok yersen. ertesi sabahin gune$i parlamaya ba$layip izmir'e yakla$irken, o kiz hala uyuyordur. ama ne uyumak. melek mi, prenses mi, huri mi... ba$ o ince boyundan hafif sola yatmi$, o pembecik dudaklarin uzerinde cig gibi ter, saclarin daginikligi, yolculuk oncesi makyajdan kalma kalem hafif silinmi$. 2-3 dakikada bir kafayi ufak hareketler ile saga sola cevirir, bu hareket esnasinda boynun on kismindaki o iki kiri$ ortaya cikar, aralarindaki o cukur, dunyadaki en guzel yeridir belki... i$te o zaman direk opesi gelir insanin kizi...
    daha fazla yazamayacam. elim ayaam titriyo bak...
    (bkz: hisli entry) (bkz: smiley koymak istiyorum) hatta koydum.

  • türkiye'nin özlediği ortamı nakleden yayındır.

    böylesine bir kriz zamanında bile makam sahibi belediye başkanı ve bilim adamları konuşuyor. bir gazeteci moderatörlük yapıyor. kimse ağzını yüzünü eğip diğerini aşağılamıyor. kimse kimseyi vatan hainliğiyle itham etmiyor. makam sahibi başkan bilim adamlarına saygılarını sunuyor, kelimelerini özenle seçiyor. bilim adamları da başkanın görevinin zor olduğuna yönelik takdirlerini ifade ediyorlar.

    akp 17 yılda sen bizi nasıl kirlettin böyle... bu ortamlara nasıl hasret bıraktın...

  • banka personel genel mudur yardimcisi mulakata alir:
    gmy-cocuk yapmayi dusunuyor musunuz, malum bayansiniz.
    mm-hayir dusunmuyorum.
    gmy-malum bayansiniz, istersiniz bir ara?
    mm-esimle simdilik dusunmuyoruz beyefendi.
    gmy-olur mu, hayatin nese kaynagi onlar.. bakin bende uc tane var. siz de ileride istersiniz. malum bayansiniz.
    mm-oldu olacak seviselim, ureyelim, bitsin bu mulakat isterseniz.

  • abd’de french fries tabelalı bir işletme görmüştüm. bir hat üzerinde sıralanmış çalışanlar kızartmalık hâldeki patatesleri paketten çıkarıyor, kızartıyor, fiyata göre üç boyutta hazırlanarak elde yenebilecek küçük kutulara koyuyor ve nihayet türlü soslar kullanarak müşteriye uzatıyordu. tıka basa dolu bir işletmeydi ki mantığı da ucuza karın doyurmayı sağlayacak patates kızartmasını seri biçimde kızartıp insanlara satmaktı. yürürken, ayak üstü bu patatesi yiyen insanlar da yemek derdini ucuza halletmiş oluyorlardı. kısacası kötü fikir değil, işletme maliyetlerinin altından kalkılabilirse lokmacı furyasının bir benzerini başlatmak size nasip olabilir. bol şans!