hesabın var mı? giriş yap

  • ya işte bu durum bana bir garip geliyor.
    mesela 20 yaşındaki adamın ağlamasına daha çok sevinirim.
    neden mi? en azından araştırıp öğrenip sevmiş ve bunun duygusuyla ağlamış olacak.
    halbuki bu çocuğun ağlaması tamamen doğmatik bir sanrı gibi yani kabullenmişlikler üzerine kurulu bir figürü seviyor. neden sevdiği konusunda bir fikri bile yok. fikri varsa bile kendi fikri değil.
    amacım atatürk'ü değersiz kılmak değil aksine kabullenmişlikler ile değil de gerçekten bir sevgi oluşmasını istiyorum.

  • şimdi amsterdam yolcularına bir tüyo vereceğim, umarım yaparsınız yolunuz düşerse.

    dün amsterdam'ın ünlü ve neredeyse turist pazarı olarak bilinen albert cuyp (bkz: albert cuyp markt) pazarına gittim.
    neden gittim, çünkü orada bir volendam'lı balıkçı var ve onun balık ekmeğini çok özlemiştim, daha doğrusu ekmek arası haring balığını. böyle çiğ çiğ yeniyor. evet 'ııııy' diyebilirsiniz, çünkü yiyen ya seviyor, ya da 'bir daha asla' diyor.

    hani balık yeyince üzerine helva yenilir ya hep.
    balıkçıdan çıktım ve üzerine bir de stroopwafel aldım tezgahlardan birisinden helva niyetine. bu başlık altında tanım yapılmış yeterince, tekrar üzerinden geçeyim:
    stroopwafel çok ince gofretimsi arasında karamel/pekmez karışımlı bisküvittir ve burada sıcacık sunulur. hollanda'nın geleneksel bisküvilerinden birisidir.

    tarihçesi:
    ilk defa 19. yüzyılın başlarında gouda kentinde yapılmaya başlanmış ve ilk etapta 'gouda wafel' diye bilinmiş. o yıllarda diğer kurabiye artıklarının atılmaması ve arasına pekmezimsi tatlı sürülerek ve sıcak preslenmesi sonucu ortaya çıkmış.
    yapılması çok maliyet istemediğinden, 'fakir fukura kurabiyesi' diye ün yapmış. (bizim kuru fasulyenin başlangıç kaderi gibi.)
    1870 yılında gouda'dan tüm ülkeye yayılmış. o kadar bereketli ki, iyi preslenmeyenlerini küçücük kesiyorlar ve 'kırıntı' kurabiye olarak kese kağıdı içinde satıyorlar. bu şeklide kesinlikle çok lezzetli.

    covid-19 dolayısı ile pazarda az tezgah vardı ve ilk gördüğümden stroopwafel aldım.
    ben salına salına bisikletime doğru yürürken sağ taraftan birisi ingilizce seslendi:

    + 'excuses me, are you dutch or tourist?'

    döndüm baktım, çok şirin bir stroopwafel tezgahı.
    görsel

    'turist değilim, buralıyım' dedim hollandaca.
    + 'gelin, gelin, lütfen size bir de benim stroopwafel'dan ikram edeyim' dedi.

    elimdekini daha bitirememiştim, ama tamam dedim kırmayayım.

    'biliyor musunuz, o aldığınız stroopwafel aslında 'turist' stroopwafel'ı' dedi.
    devam etti:
    'babam rudi tam 47 yıl önce bu pazara geldi ve bu tezgahı kurdu' dedi.
    görsel

    babası işi gouda'da bir ustadan gizli formülüyle öğrenmiş ve pazarın aslında en iyi stroopwafel ustasıymış. zaman içerisinde 6 tane başka turistik stroopwafel tezgahı gelmiş pazara, ama tarifin orijinali rudi'de.

    ikram etti ve evet, kesinlikle büyük fark vardı.
    şimdi tezgahı rudi'nin oğlu dennis sürdürüyor ve istanbul'dan çok ziyaretçisi olduğunu söyledi ve ekledi: türkiye'den gelenler hep 'çok güzel, çok güzel' diyorlarmış. bunu artık o da öğrenmiş ve türkçe söyledi hollandaca aksanıyla.*

    bu stroopwafel tüyosundan ekşicileri mahrum edemem dedim ve yazdım.

    bu tezgah pazarın neresinde?:
    pazarda mutlaka 'altın melekli' binayı bulun.
    47 yıldır tam onun önünde.
    görsel

    afiyet şeker stroopwafel olsun. *

  • ulan hepsini okudum ya, vay babayın kemüğüne. okumayanlar için özet geçiyorum.

    şimdi eleman bir kızı sevmiş, sonra başka şehire üniversite okumaya gitmiş bu çemçük, sonra komşusunun kızını kafa kıyakken düdüklemiş, ondan sonra da sevdiği kız bunu duymuş ve elemanı terk etmiş.

    içki bütün kötülüklerin anasıdır, kaldıramıyorsan içmeyeceksin hacı.

  • meali: "işaretin lazım zira benim savunacak peşinden koşacak kendi doğrularım yok"

  • karadeniz'e röportaja gelen gazeteci çiftçi temel'e sorar:

    g: bu inekler ortalama kaç litre süt veriyor?
    t: hangisi? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: 10 litre...
    g: peki siyahı?..
    t: 10 litre...
    g: peki neyle besliyorsun bunları?
    t: hangisini? beyazı mı, siyahı mı?
    g: beyazı...
    t: otla besliyorum...
    g: peki siyahı?
    t: onu da otla besliyorum...
    gazeteci iyice dellenir. neden peki sürekli hangisi, hangisi diye soruyorsun? zaten cevaplar aynı...
    t: çünkü siyah olan benim de ondan...
    g: haaa... peki beyaz olan kimin?
    t: o da benim...

    debe editi: ünlü şovmen cem yılmaz'ın bir gösterisinde dediği gibi: nereden bileyim, o fıkralardaki adamların gerçek olduğunu...

    edit: bu fıkra mükerrerdir...