hesabın var mı? giriş yap

  • ''bizim heyecanımızı ve kararlılığımızı durduramayacaksınız'' nedir yahu? parti başkanı üslubu resmen komedi. talimatla oraya geldiğini şu cümleden bile anlayabilirsiniz.

  • ben yine bu başlıktayım. şurada çok acayip bir entry girmişim üç yıl önce, okuyunca kendi kelimelerime inanamadım.

    her yıl kış aylarına yaklaştıkça yaşıyorum migren krizlerini. bir şekilde duyarsızlaşmışım sanırım ki yıllardır bahsetmemişim burada. şimdi yazmaya kalksam hissettiğim ağrıyı neler anlatırım size, tahmin bile edemezsiniz.

    maalesef bu iğrenç hastalığı yenmenin bir çaresi yok. gerçek ile yüzleşmek, mümkün olduğu kadar "normal" sürdürmeye çalışmak gerekiyor hayatı. birkaç tüyo vereceğim bu konu ile ilgili.

    öncelikle, migren tanısı aldığınızdan emin olmanız gerekiyor. bir doktor bana "beyin ile alakalı her şey normal göründüğünde hastaya migren tanısı koyuyoruz" demişti. ne kadar doğru ve kapsayıcı bir bilgi bilemiyorum. deneysel yöntemler var, dideral gibi ilaçlar yaşadığınız ağrının şiddetini azaltıyor ve doktorunuz uygun görürse yazabiliyor ilacı. güçlü ağrı kesiciler, bir nebze yine.

    neyse, bunlar benim uzmanlık alanım değil. kişisel deneyimlerimden yola çıkarak siz neleri değiştirebilirsiniz hayatınızda onu konuşalım.

    ilk madde, uyku düzeni.

    uyku düzenini oturtmak, iyi bir uyku almak migren krizlerine karşı en büyük silah. stres, mutsuzluk şiddeti arttığında ilk etkilenen şey uyku düzeni oluyor, ardından zincirleme bir yıkım yaşanmaya başlıyor vücutta. uyumak için her şeyi denemek lazım: spor, sakinleştirici bitkisel çaylar, daha gürültüsüz şarkılar... kitap okumadan uykum gelmiyor benim mesela, eksik hissediyorum. yirmi kadar sayfa okuyunca düşünce ritminiz bir çizgide dengeye oturuyor, sakinlik kazanıyorsunuz. temiz çarşaf, yastık kılıfı vs. ile kaliteli bir uyku yaşayınca her şey çok daha kolay bir hale geliyor.

    ikinci madde, yemek yeme alışkanlığı.

    ekseriyetle ilk maddenin ihlali ile başlayan yıkımın ikinci durağı iştahsızlık oluyor. uykudan bağımsız psikolojik durumlar ile de etkilenebiliyor tabii ki ama şunu akıldan çıkarmamak lazım: sadece sigara-kahve ile kahvaltı yaparsan, "atıştırıp çıkarsan" migrene karşı hiçbir şansın yok. tam bir kahvaltı, dengeli ve sağlıklı bir beslenme programı şart. sindirim sistemimizi zorlamayacak gıdaları tercih edip -gluten içeren her şey çok yorar- kahve, sigara, alkolden mümkün olduğu kadar uzak durmak gerekiyor. bir hocam sorduğu soru karşısında kompleks düşünen öğrencilerine bağırarak "yahu siz mühendissiniz! en kestirme yolu düşünüp uygulamak sizin işiniz. basitleştirin tüm problemleri, birkaç kutucuk ile ifade edebilene kadar basitleştirip çözüme gidin" demişti. basitleştirelim o halde: bizler bir bitki gibi beslenmeye, güneş ışığına muhtaç canlılarız aslında. su içmeyi, kökleri beslemeyi ihmal etmeyin ve dışarı çıkın.

    güneş berbat bir etki yaratıyor biliyorum ama hareket etmek biraz olsun iyi geliyor. güneş gözlüklerini takıp kısa yürüyüşler yaptığınızda hem iştahınız bir nebze olsun açılıyor hem de durağanlığın getirdiği tembellik törpüleniyor.

    dördüncü madde, ışık. kaliteli bir güneş gözlüğü edinin, koyu renkte camları değil ışığı daha fazla kıran gözlük camlarını tercih edin. beyaz ışık, floresan güneş'ten sonra en büyük düşman. kaçın, kaçının. oldu ki kaçamıyorsunuz, doğrudan gözlerinize gelmemesi için oturduğunuz yeri değiştirebilir şapka gibi engeller ile bir nebze rahatlatabilirsiniz gözlerinizi. ofiste ışıktan ve camdan kaçmak için tüm departmanı ayağa kaldıran bir manyak tanıdım ben, sonunda masasının yerini değiştirdi. elektronik cihazların yoğun ışıkları için de önlem almak şart. bilgisayarınız için f.lux isimli can kurtarıcıyı, akıllı telefonunuz, tabletiniz için de ışık ayarlarını en azdan daha da azaltabilmenizi sağlayan özel komutu bulun. iphone'da vardı mesela, android için de mutlaka aplikasyon vardır en azından. evinizde loş yaşam alanlarını, gün ışığı led ampülleri tercih edin. ortalama bir türk ailesinin evinde gereksiz miktarda ışık kaynağı ve avize yoğunluğu var, sizin onlardan olmanız çok zor.

    beşinci madde, ses. gürültülü şarkıları hayatından söküp at demiyorum, öyle hayat mı olur lan? biliyorsun, bazı sabahlar migren ağrısını yüksek seviyede yaşayacağını hissedersin, o gün uzak dur mesela. kriz dönemlerinde uzak dur, kulaklık takma, çok telefonla görüşme. bass ve davul notaları ağırlıkta olan müzik türlerine temkinli yaklaş, ağrı yaşadığın günler kendini zorlayıp akşam arkadaşlarınla basık, gürültülü mekanlara gitme. evine gidip sessiz, ışıksız bir ortamda uzanıp dinlen.

    altıncı madde, koku. organik, zeytin özlü duş jeli, sabun ve şampuanları tercih edebilirsin mesela. müthiş kokacaksın diye sürekli olarak bir kokuya maruz bırakmaman lazım kendini. temiz olmak yeterli değil mi? deodorant yerine sprey deodorantları, roll-on'ları tercih edip daha unisex çeşitlerde ısrarcı olmalısın. atıyorum nivea'nın krem kokusuyla ürettiği roll-on ya da sprey deodorantlar var. hem çok etkili hem de daha kokusuz ve kıyafetlerde iz bırakmıyor.

    yedinci madde, temizlik. toz insanı mahvediyor arkadaşlar. amerika ordusuna diz çöktüren şey size neler yapmaz. süpürmek, toz almak gerekiyor bir düzen çerçevesinde. evcil hayvanınız varsa, alerjik bir bünyeniz varsa bir de, daha dikkatli olmalısınız. şurada sirke hakkında müthiş bilgiler verdim. evcil hayvanınızı, yaşadığınız alanı biraz sirke ile temizlediğinizde ne kadar rahatlayacağınızı tahmin bile edemezsiniz.

    sekizinci madde, rüzgar. koruyacaksınız kendinizi, bu kadar basit. işiniz gereği sahada olabilirisiniz mesela, buff gibi rüzgarı müthiş kesen bandanalar kullanılabilir, daha soğuk iklim şartlarında basit bir şapka yerine gerçekten alnınızı ve kafanızı sıcak tutacak bir şapka tercih edilebilir.

    dokuz, bağışıklık sistemini destekleyici her şey. bence, her şey bu madde ile ilgili. tek tek anlattığım maddelerin evrensel kümesi de immün sistemle yakından ilişkili zaten. ertesi güne uyanmak adına bir motivasyonu olmalı insanın. aşık olun -illa bir insana değil, belki bir yaratıcı kavramına, işe ya da spora- evcil hayvan sorumluluğu alın ya da üretin. yazın, çizin, müzikle uğraşın. müthiş bir pozitif ivme kazandırıyor ruha.

    sevgili dostlarım şimdilik bir çırpıda bunları yazabildim. didaktik gelen dilim için üzgünüm, törpülemek için ikinci kere üstesinden geçemeyeceğim çünkü on gündür migren ağrısı ile boğuşuyorum ve tahammül sınırım eksilere kadar düştü. ama yapacak bir şey yok, yaşamaya mecburuz, öyle değil mi?

    geçmiş olsun dileklerimle

  • cem yilmaz'in surprizi sahne almak, stand up yapmak degil. oyle olsa surpriz olmazdi zaten. ayrica zirvede ne stand up'i? zion partisi ortaminda? aklinizi mantiginizi kullanin. mantiksiz olanlar zirveye alinmayacaktir.

    ana akim medyanin (ozellikle dusuk oktanli fatih altayli ile calisan haberturk'un) eksi sozluk'le ilgili bu tur haberler uydurmasina da alisin lutfen. daha siddetlileri de gelir. sizlerin biraz daha elestirel bakan, biraz daha sorgulayan insanlar olmaniza ihtiyac var.

    hazir duyuru yapiyorken: 26 ocak'tan sonra yazar olanlara bu sene malesef davetiye gonderilmeyecek. kendilerini seneye dogumgunu kutlamamiza bekliyor olacagiz. hali hazirda yeterince kalabalik bir katilim bekleniyor.

    unutmayin: hep beraber daha guzel daha keyifli eglenebilmemiz icin gerekirse olucez!

  • bir türkiye gerçeği.

    saat 19:00'dan sonra;

    - herkes evine kapanır,
    - sokaklarda araba park edebilecek yer bulunmaz (herkes evde çünkü)
    - toplu taşıma araçları; caddeler, sokaklar bomboş olur,
    - insanlar tv'nin karşısına geçip program izler,
    - yetişkin çocuklar odasına geçip nette takılır,
    - kimi müzik dinler,
    - kimi yalnızlıktan dem vurur,
    - kimi işini düşünür,
    - kimi sevgilisini..

    aslında herkes asosyaldir.
    sosyal olmak; pazar günü avm'ye gitmektir.

  • markete giriyorum bi kahvaltılık alıp çıkayım diyorum sütüyle yumurtasıyla, salamsız sosissiz sucuksuz 200 tl. marketten çıkıyorum yürüyerek eve gidiyorum önümden cipler, son model arabalar gırla geçiyor. kafelerin, restoranların önünden geçiyorum dipdibe masalarda iğne atsan yere düşmez. bi elimdeki küçük torbaya, bi bunlara bakıyorum aklım almıyor. nasıl oluyor bu işler yani?

  • " ama onların kültürü bu... " şeklinde savunanların da artık kabul etmeleri gereken durum.

    bir değil, iki değil, üç değil. tarih boyunca dünyaya sürekli salgın hastalık yaymışsın. üstelik bunu orta çağ'da kasıtlı bir şekilde gerçekleştirmiş, ipek yolunu veba hastalığını yayma niyetiyle kullanmışsın.

    2019'a gelmişsin bir gram akıllanmamışsın.
    " wuhan'da salgın başlayacak " diyen doktoru tehdit edip bunu haber yapan gazeteciyi hapse atmışsın ve hâlâ seni savunuyorlar!

    neymiş başka milletler de koyun, domuz falan yiyormuş!

    siz hiç türkiye'de bir koyunun diri diri kaynar suya atılıp daha sonra da derisinin canlı canlı yüzüldüğünü gördünüz mü?

    almanya'da domuzların odunlarla kafalarına vurulup can çekişirken ayaklarının kesildiği bir pazar var mı?

    bakın bu öyle çin'de üç beş kişinin yaptığı bir şey değil; pazar kuruyor adamlar pazar!

    her şeyi ama her şeyi yiyorlar. tamam ye, ne yersen ye ama bari sağlıklı koşullarda ye! bu da mı kültür?

    hangimiz kaldırımda satılan ve üzerinde sinekler uçuşan kırmızı etin kilosu 10 lira bile olsa alırız?

    bu adamlar sidikte yumurta haşlayıp yiyorlar!

    dünyaya asla saygısı olmayan, dünyanın en kibirli ülkesidir çin!

    sıçmışım komünizmine, emperyalizmine, sosyalizmine... ben size insanlık diyorum!

    " ülkemize gelip bize virüs bulaştırmayın " diyor çinliler.

    bu, tüm dünya ile alay etmektir.

    insanlar babalarını, annelerini, eşlerini, çocuklarını kaybediyorlar bu salgın hastalık yüzünden.

    tüm dünyada hayat durdu lan. şu hâlimize bakın.

    ve hâlâ çin'i savunabiliyorsunuz öyle mi?

    yazıklar olsun.

  • benzer bie örnek;
    (ismini hatırlamıyorum) a havaalanında yolcuların uçaktan indiği andan bagaj alanına gidene kadar geçen süre 10 dakika. 15 dakika da bagaj bekliyorlar ve yolcular hep bu bagaj bekleme esnasında sinirleniyorlar.

    norveçli balıkçılar notregina el kremlerini sürüp bu duruma el atıyorlar. uçakla bagaj arasını kısaltmak yerine daha da uzatıyorlar. insanların toplamda 25 dakikası uçaktan bagaja gelene kadar sürüyor. lakin geldikleri anda bagajları hazır olduğu için hiç sinirlenmiyorlar. yani insanlar aslında aynı süreyi harcamalarına rağmen hareket halinde oldukları için sinirlenmiyorlar.

    bim'in sistemi de bu olabilir. kuyruktaki insanlara "bu tarafa alalım" deyince beş saniye kazandıkları için daha az sinirlenmelerine sebep oluyorlar.

    bilgi lan işte. al ve devam et.

  • afganlar bile şu an daha iyi imkanlara sahip. rusya halkının iki seçeneği kaldığı yaptırım olmuştur. ya putin'i devirecekler, ya dünya savaşına körükle gidecekler.