hesabın var mı? giriş yap

  • gittik, botları verdiler.
    tabanı sert geldi.
    ayağım acıdı.
    sivilde giydiğim ayakkabının içindeki ortopedik tabanı bota koydum.
    rahatladım.
    ertesi gün botun içini gören arkadaş "seninki niye böyle?" diye sordu.
    "dayım ankara'da general, sağolsun ayarlamış" dedim.
    bunun üzerine arkadaş botumu alıp "şu adaletsizliğe bakın, rezillik, biz hayvan mıyız, dilekçe yazalım..." gibi sitem dolu sözlerle bütün koğuşlara göstermişti.
    ilginç günlerdi tabi.

  • 2,5 yaşındaki kızımla şu şekilde bir diyalog yaşamama sebep olan program;

    ben: bu programda ne oluyor?
    kızım: ağlıyolar.
    ben: neden?
    kızım: elbise giyiyolar, ağlıyolar.

  • kara mizah yapıyorsam, yalanım varsa 1 dk yaşamak nasip olmasın ki bildiğin aksaray şehrinin faturası sandım la.

  • rüştü'nün günlük hayatında kullandığı kelime sayısını ti'ye alan adamın konuşurken karşısındaki insanı kanser eden biri olması ironik. köşeyi başkalarının yazdığını ima eden bu mektubun da kendisinin elinden çıkmadığı oldukça aşikar, bu da ironinin katmerlisi.
    alttan alta edilen tehditler, seni biliyoruzlar mektubu yazan kişinin terim'i iyi tanıdığının ve işini iyi yaptığının göstergesi.
    yasal yollara başvuracakmış, birini istifaya çağırmak hangi yasada suçtur acep?

  • minnoş, oğlum!.. 1990 mart ayında, ben evde olmadığım bir zamanda öldüğünü öğrendim. çok üzgünüm be oğlum, ölüm anında yanında olamadığım için... seninle vedalaşamadık, bir şeyler eksik kaldı.
    18 yaş bir kedi için uzun bir zaman dilimi... seninle çok güzel anılarımız oldu, biliyorsun... aradan 31 sene geçti, inan bana seni hiç mi hiç unutmadım. ee ben de 61 yaşıma geldim, benim de fazla zamanım kalmadı...
    bu satırları okuyorsan, bekle beni!.. yanına gelip seni öpücüklere boğmayı çok ama çok istiyorum. umarım tanrı ikimize torpil geçer, sevenleri kavuşturur... seni çok sevdiğimi, rüyalarımı süslediğini bilmeni isterim...

    edit: minnoş... (doğum tarihi: 1971 güz - ölüm tarihi: 1990 mart)... seni çok özlüyorum, yakışıklı minnoş'um... debe için teşekkürler...

  • tetriste iyimserlerin cok sık dustugu stratejik bir hatadir.
    risk almaktir, onerilmez.

    acikta kalan bosluklari buyuk bir cubugun
    kapatacigini dusunup cubuk beklemek
    buyuk olasilikla oyunu kaybettirir.

    onun yerine bosluk sineye cekilmeli
    ve gelecek hamleler dogru oynanmaya calisilmalidir.

    ayrica bosluk icin cubuk bekleyenlerde
    gercek hayatta da bir takim mental rahatsizliklar olusur.

    misal trafikte ilerliyorsunuzdur.
    araclar kirmizi isiga dogru sagli sollu bosluklari doldururlar.
    ancak sol seritte en az 3-4 araclik bir bosluk kalir.
    cok tetris oynayan bunye bu durumdan
    korkunc rahatsiz olur ve dua etmeye baslar
    allaam nolur otobus gelsin o boslugu doldursun.
    sonra mucize gerceklesir.
    sol seritten upuzun bir otobus gelir boslugu doldurur.
    hayatta da bonus kazanilmis olur.

  • atina international hava alaninda erkekler tuvaletinde, bir kapinin arkasinda yazan yazi: " constantinopolis is the capital of greece"
    altinda ise bir turk gencinin yazisi:" then greece is a district of turkey"
    helal olsun turk gencine.

  • 2004 yılındakilerden biri geldi aklıma.
    istatistik, ekonomi ve hayvani ingilizce terimler içeren çılgın bir sınav sonrası görüşmeye çağırmışlar. çok sonradan öğreniyorum ki o güne kadar o sınavda bana en yakın sonuç benim %30 altımda. benim bundan haberim yok tabi..

    iş yerinde arkadaşım da var, görüşme akabinde yemeğe çıkacağız beni bekliyor. kudurmuş adam beklerken.
    "hiç kimseyle yarım saatten fazla görüşmediler" deyince çüş dedim, 2 saat net sürdü benimkisi!
    konuştuğumuz şeyleri paylaşıyorum, aynı süreçten geçmiş arkadaşım yüzüme bakıyor aval aval.

    "oldu bu iş" diyor, "merak etme".

    bir hafta sonra haber geliyor. ben stres mülakatına girmişmişim meğer. hiç streslenmemişmişim, hiç hata yapmamışmışım!
    ahahahaha..
    gözüm bile seyirmemişmiş, bir gram terlememişim.

    iş zaten deli gibi stresli bir iş. olumlu bir cevap geldi sanıyorsun de mi sözlükçü?

    yok.
    yeterince istekli olsaymışım terlermişim, vay vay vay..

    dip not: alanında dünyada tek olan bu eşşekler battı krizle beraber

    son not: direkten dönmüşler, ben bir beddua daha patlayım :p

  • kedinizi daha kucucukken sevgiliniz sokakta bulmustur, eve goturemez ve yuzunuze acinasi ama sevimli bir ifadeyle bakar, sizde tamam tamam bu gece benim evde kalsin ama sen bakarsin dersiniz. ertesi gun tekrar sokaga birakmaya niyetlenirsiniz fakat is isten gecmistir, kediyi sevicem diye sizinle ilgilenmez sizde dovunursunuz nerden aldim bu belayi basima diye. kediyi defetme planlari yaparsiniz ama basarili olamazsiniz. sonra bir gun sevgilinizden ayrilirsiniz ve kediyi birakmazsiniz, konusursunuz dertlesirsiniz, ondan kalan en muyuk miras olmustur artik.

  • istanbul gibi bir şehirde asla eleştiremeyeceğim ailedir. sahile uzak bir yerde oturuyorlarsa bahsettiğiniz o açık hava, deniz kenarı, park gibi alanlara ulaşmak saatlerini alır. arabayla gezseler ayrı dert, toplu taşımayı kullansalar ayrı dert. her hafta her hafta balkonda oturmak da biraz sıkar. dolayısıyla geriye tek bir alternatif kalıyor, o da avm'ler.
    azıcık kafayı çalıştırırsanız, bu aileleri değil bu ailelerin mahkum edildiği alternatifsizliği garip bulursunuz. herkes aptal bir siz akıllı değilsiniz.