hesabın var mı? giriş yap

  • sabah üst düzey bi yöneticimizle kahvaltıdayız.

    ben: x bey çiğnemeden yutuyosunuz, toplantıya var daha, niye hızlı yiyorsunuz?

    x: biz 9 kardeştik.

  • ulan bu ronaldo nasıl bir adam ya. james adama dünyanın en kolay golünü attırıyor. adam sanki golü kendi yaratmıs da atmış gibi kendi şovunu yapıyor, yanına gelen james' i görmezden geliyor falan.

  • günlük eft/havale limitini 3 milyon liradan 18 milyon liraya çıkartabildiğiniz bankacılık hizmetidir. geçen gün sneijder'in bonservisini alırken lazım oldu oradan biliyorum.

  • her polis devleti'nin en önemli ve en etkili sloganlarından biri. bu önemini de, kitleler üzerinde sağladığı baskıya ve korkuya borçludur. şimdi bu sloganın gücünün üç temel unsurunu inceleyelim:

    - çok haklı bir ideal durumdan yola çıkar. gerçekten bunu duyan kişi önce bir düşünür: "doğru ya, polis suçluları yakalar. o zaman, polisten kaçan veya korkan herkesin de suçlu olması gerekir". böylece sloganı fazla yargılamadan kabul eden kitleler üzerinde çok hızlı bir yayılma etkisi gösterir.

    - fakat özellikle şeffaflığın bulunmadığı veya sadece görüntüde bulunduğu düzenlerde, polisin hareketlerini denetleyecek bir üst kurum olmadığından veya varsa da kerameti kendinden menkul dinamiklere tabi bulunduğundan, slogan tersine dönüverir: "benim yaptığım her şey doğrudur, aksini iddia eden suçludur" haline geliverir.

    - üçüncüsü, slogan gerçekten de kanuna aykırı hiçbir şey yapmamış kişilerin sayısının çok az olduğunu bilenler tarafından üretilmiştir. bu yüzden, sloganı duyan herkes önce kendi vicdan muhasebesini yapacak, "benim korkacak bir şeyim var mı acaba?" diye sorduğu anda da zaten korkmaya başlamış olacaktır.

    böylece üç koldan kitleyi saran bu slogan sayesinde polis devleti, bireyler üzerindeki gücünü hem otonom hem de heteronom yönden pekiştirmiş olur...

  • - sonra dedimki siz teksasliysaniz ben de kasimpasaliyim
    - hadi ya, iyi demişsin
    - bu titredi ben böyle diyince
    - korktu tabi
    - hem nasıl, boncuk boncuk terledi bi görsen
    - sonra ne dedin?
    - dedim önce o eli bi indir
    - hah
    - sonra dedim, bizi düşman etme kendine, akıllı ol
    - helal recep abi.
    - böle karşımda ezildi bu, bi görsen
    - sen neymişin abi ya, çayın bitmiş abi tazeletiyim dur.
    - açık olsun, çarpıntı yapıyo
    - tamam abi.. abi be çaylar gelince şu ingilz başbakanının ensesine patlattığın bi hikayen vardı onu da anlatsana
    - anlatırım tabi,
    - aslansın abi ya. ustaa 2 çay gönder, biri açık recep abime.

  • türkiye gerçeği olup inanç ile ona uygun simgesel giyimin doğru orantılı olmadığını gösteren durumdur. muhakkak ki istisnai durumlar ve bölgeler vardır ama genel itibarı ile sık rastlanan bir durum olduğu net. 15 yıldır iş gereği erzurum dan kilis e , yozgat tan giresun a, edirne den yüksekova ya kadar her yeri gezdim gördüm zirai bir veri altyapısı oluşturduğum için özellikle gece şehirlerde kalıp gündüz köylerde bulundum.

    ve dün (evet lan dün daha) şunu farkettim. özellikle kadınların giyim tarzınının köy ile şehir arasında muazzam farklı olduğunu. şehre girdiğinizde kalacağınız otel ve onun çevresinde kara çarşaflı bile görmek yadırganmamakta ,kabul zaten bununla ilgili değil problem. isteyen istediği gibi giyinsin sorun yok. ama aynı şehrin 20 km içerisindeki bir köye gidiyorsunuz kızlar bildiğimiz baş örtüsünü arkadan bağlamış, çoğu zaman uzun kollu ama bazen de kısa kollu tişört altında şalvarı , koyununu güdüyor,tarlada çalışıyor ilaçlama yapıyor. bölge desen aynı , erkek desen aynı erkek, inanç desen kesinlikle şehirdekinden daha çok camide vakit geçirir sohbetler yaparlar velhasıl benim gözümde şehirdeki adamdan daha inançlı. peki bu nedir.

    2 yıl önce şehre giden bir dolmuşun ön tarafındaki evin bahçesinde şehre gitmek için hazırlanan 15 -16 yaşlarında dünya güzeli bir köylü kızımızı görmüştüm. kız yemenisini çıkarıp türban takmıştı. o zaman iş yoğunluğundan mı bilmiyorum bunu yorumlamamıştım. bugün o kızı hatırladım. muhakkak ki sosyologların işi ama şehre geçiş aşırılığı beraberinde mi getiriyor? din aslında modernizmin silahı mı?

    bilemiyorum be sözlük.

  • tip 16, tip 31 ve tip 33 (en dirençli tipler) haricindeki hpv virüsleri (eğer kişi çoklu sayıda tip taşımıyorsa) normal bir bağışıklık sistemi ile ortalama 2-3 senede vücuttan kendiliğinden atılır, ancak bağışıklığınız düşükse ve bu süre sonunda halen atılmamışsa hpv virüsü zamanla konakçı hücre dna'sına entegre olur ve konakçı hücrenin dna replikasyon sistemlerini kendi replikasyonu için kullanmaya başlar. bu durum iki şeye sebep olur, birincisi konakçı hücre kendi başına hpv virüsü üretim merkezi haline gelir, ikincisi ve daha önemlisi ise virüs kişinin kendi dna'sına entegre olduğu için bağışıklık sistemi tarafından tehdit olarak algılanmamaya başlar ve görünmez olur. bu durumda ahcc dahil hangi bağışıklık takviyesini kullanırsanız kullanın göreceğiniz fayda minimal olur ve çok daha uzun bir tedavi sürecine ihtiyacınız olur. yani "5 senedir hpv taşıyorum bağışıklık tedavisi aldım (ahcc veya benzeri ) ama fayda görmedim" demek, tedavinin faydasız olduğunu değil, sizin tedaviye uygun olmadığınızı gösterir.

    yani hpv tedavisinde mantık şudur, eğer tip 16-31-33 (en dirençli tipler) tipleri taşımıyorsanız ve çoklu sayıda hpv tipine sahip değilseniz ve bağışıklık sisteminize güveniyorsanız kendi haline bırakıp 2-3 senede negatif olmayı bekleyebilirsiniz ama bu süreyi kısaltmak istiyorsanız bağışıklık takviyesi kullanmalısınız. ancak tip 16-31-33 tiplerini veya çoklu sayıda hpv tipini taşıyorsanız muhakkak erken evrede bağışıklık takviyesi kullanmaya başlamanız gerekir. aksi taktirde bağışıklık sisteminizin virüsle başa çıkamama ihtimali yüksektir ve bu durumda yukarıda bahsettiğim gibi virüs hücre dna'nıza entegre olabilir ve bağışıklık sisteminizle dostluğu başlar. misal tip 16'nın 5 sene boyunca vücutta kalması durumunda cin3 seviyesinde bozulmaya sebebiyet ermesi ihtimali % 40'dır, ve cin3 rahim ağzı kanserinden bir önceki evredir.

    bilinen en etkili bağışıklık takviyesi ahcc'dir. ahcc'yi özel yapan, çok uzun bir üretim prosesi sonucunda içerisinde alfa glukan isminde kendisine has bir bileşik oluşmasıdır. ahcc oldukça pahalı bir takviyedir, ahcc'nin pahalı olması kapitalist sistemin bir oyunu değil, üretim prosesin çok uzun ve kompleks olması, üretime başladıktan ancak 2 ay sonra son ürünün elde edilebilmesinden kaynaklıdır. ahcc'den daha ucuz alternatifler arasında propolis ve beta glukanın da hpv tedavisinde etkinliği gözlemlenmiştir. ayrıca vücutta eksiklik varsa d vitamini ve çinko alımı da tedaviye katkı sağlar. ancak şu anda hpv tedavisinde klinik olarak kanıtlanmış tek bağışıklık tedavisi ahcc kullanımıdır. çalışmalarda ahcc'nin hpv virüsünü vücuttan temizleme süresi 6 ay olarak gözlemlenmiştir ancak bu süre tek tip ve orta dirençli tipler için geçerlidir. tip 16-31-33'te (en dirençli tipler) bu süre 9 aya kadar çıkmaktadır, 2'den fazla sayıda tip taşıyan vakalarda ise bu sürenin 1 seneyi bulabildiği görülmüştür.

    ve eğer bir doktor size ahcc, propolis, beta glukan ve benzeri bağışıklık takviyelerinin hpv tedavisinde gereksiz olduğunu söylüyorsa oradan arkanıza bakmadan kaçın, zira o doktor ya tıptaki yeni gelişmeleri takip etmeyen veya yeni gelişmelere fazlasıyla önyargılı bakan, gelenekselci ve bu hastalık nezdinde cahil bir doktordur ya da kötü niyetlidir. gelenekselci bir doktora misal ahcc'nin hpv tedavisindeki rolünü gösteren pubmed yayınını gösterdiğinizde hemen geri adım atar, hmm, ben bir araştırayım en iyisi bu konuyu der, bu tür doktorlarda bu hiç şaşmaz çünkü hiçbir doktor pubmed’de yayınlanmış bir yayını görmezden gelemez, ama bu yayının varlığından bihaber olduğu için doktor egosuyla aksi yönde kesin konuşmaktan çok hoşlanırlar. (akademik ünvandan bağımsız genelde yaşça büyük doktorlarda daha çok gözlenir bu yaklaşım). kötü niyetlilerde ise durum daha farklıdır, çünkü bağışıklık tedavisi ile virüsten kurtulursanız bu doktorların ekmek kapısını kapatmış olursunuz çünkü bu doktorlar, virüsten dolayı cin2-cin3 olduğunuzda leep işlemi yapmaktan, devamlı koloposki yapmaktan veya aynı hastanın her ay çıkan siğillerini yakmaktan kazandıkları paranın önünün kesilmesini istemezler.