hesabın var mı? giriş yap

  • sözlük soru cevap etkinliğinde bir yerde harun bahsetmişti. aklıma düşmüştü, denemek istedim.

    gerçekten öyle güzel bir deneyim ki..

    tünel meydanında sirenler albümündeki 9. şarkı tüneli açıyorsunuz.
    "şimdi kalbin, epey kırılmış, görüyor hepsini, ne yapabilirdi?"
    şarkının bitiminde kendinizi odakule'de buluyorsunuz.

    sonra istiklal şarkısı başlıyor, istiklali hissediyorsunuz, galatasaraydan, çiçek pasajından geçiyorsunuz,
    kulağınızda şu sözler:
    "belki arkadaşlarınla, belki de yalnız başına yürürken, ne kadar mutlusun istiklal’de
    birkaç mevsim renkler solunca, tükenmez hayatının sesi, çok mutlusun istiklal’de"

    sonra istiklal şarkısı bitiyor, hem de nerede? parka gidebilmek için direndiğimiz yerlerde...

    park şarkısı başlıyor orada:
    "dün neler mi kaybettin, belki zamanın yok şimdi
    gidenler geri gelmez ama, boş yere yorulmadı kalbin

    adını bilmesem de kardeşsin, biz neye söz vermiştik
    yüzümü gördüğünde gül artık, biz bir kabusu yendik

    yok, yaralara dokunmak yok, gök de bir bize ağaç da bir
    sabrın tükendi ama aman, onlara asla benzemedin"

    albümün bu son şarkısı bittiğinde meydana çıkmıştım, gezi yanı başımdaydı,
    anılar aklımdaydı.

    adını bilmediğim kardeşlerim aklıma geldi.
    derin bir nefes aldım.
    gülümsedim.

  • karşı apartmana yeni insanlar taşındı, içlerinden biri de 90+ yaşlarında, gri uzun ve gür saçları olan bir kadın. camda sigara içerken ilk karşılaştığımda, parmaklarıyla pervaza yapışıp, ağır ağır inip kalkarak bir çeşit saklambaç oynuyordu. kadın deli ve ben, delileri acayip severim. yine sigara içtiğim bir gün, gri kadın bana bir şey işaret etmeye çalışıyor gibi geldi, aramızda yaklaşık 10 mt olduğu için iyice odaklandım ve kadının bana hareket çektiğini gördüm. kolunda 2 kalın altın bilezik şıngırdarken hareket çekiyordu bana, şlak şlak ses geliyordu ve aşırı mutluydu. mutluluğunu bozmak istemedim ve sadece gülümsedim. bu yaklaşık 1 ay böyle devam etti, camdaki deli beni görünce buruşuk yüzünde güller açıyor, o gri saçları elidor çılgın bukleler şampuanla yıkanmışçasına kabarıyor, önce "hey karşıdaki kadın, ben buradayım" dercesine el sallayıp sonra başlıyordu şlak şlaaaaak hareket çekmeye. bazen sırtını dönüp omuz başından elini uzatarak nah işareti de yapıyordu. ben de sakince sigaramı içerken kah hafifçe gülümsüyor, kah aydınlatma direklerini sarsan kahkalar atıyor, deli komşumun kim bilir gençliğinde ne güzel olduğunu, ne canlar yaktığını, şimdiyse bertha mason gibi tıkıldığı balkonda onu hayata bağlayan tek şeyin bana hareket çekmek olduğunu düşünerek efkarlanıyordum. sonuçta hepimiz yaşlanacağız ve delireceğiz. şahsen sir anthony hopkins gibi delirmeyi isterim.
    neyse, cumartesi yine akşamüstü cama sigaraya çıkmıştım, kokumu aldı ya da zihnefendarlık yeteneğine mazhar olmuş, fıtı fıtı geldi. önce her zamanki reveransını yapıp el salladı ve hareket çekme seansına geçti fakat biraz durgundu. onu neşelendirmek için ilk kez ben de kendisine hareket çektim. şlak sesi onunki kadar yüksek ve pürüzsüz çıkmadı ama olsun. önce donakaldı, ulan dedim kadına felç indirdin terbiyesiz, ölmüş babaannen yaşında kadına neden hareket çekiyorsun. sonra aman allahım bir sevindi bir sevindi. kendi etrafında dönmeler, öpücük atmalar. bir süre neşe içinde şlaklaştık. 2 gündür görmüyorum ve aşırı endişeliyim. gidip sorsam ne diyeceğim, "pardon sizdeki gri gandalf'la her gün 3 vakit aşık atışması gibi birbirimize hareket çekiyorduk, afiyette mi acaba" desem mi, kararsızım ya.

    neredesin camdaki nene, nolur geri dön :(

    edit: sabah körü işe giderken, prensesimi gördüm iki kez. mutluyum, umarım cama çıkacak vakti de bulurum.

  • abd'de yuksek teknoloji ureten, fiber-optik teknolojisinde uzman bir firmadayim. herkesin anlayacagi dilde aciklayayim.

    - evinizdeki wi-fi 2-5 ghz arasinda "microwave" olarak tanimlanan frekansta sinyal uretir.
    - cebinizdeki telefon 1900 mhz ve yine "microwave" olarak tanimlanan frekansta sinyal gonderir.
    - radyonuz fm bandinda 87,5 - 108 mhz arasinda sinyal uretir.
    - wimax 2,5 - 2,7 ghz arasi sinyal uretir
    - televizyonunuz uhf bandinda 475 mhz - 950 mhz arasinda sinyal uretir.
    - denizciler 156 - 174 mhz arasini kullanir.
    - havacilar 118 - 137 mhz arasidir.

    bunlarin tamami son 100-150 yildir insanla hasir nesirdir ve zarar verdigi yonunde kesin bir kanit yoktur. kaldi ki 300 mhz uzeri frekanslar mikrodalga olarak tanimlanir.

    iyonlastirici radyasyon ve iyonlastirmayan radyasyon son derece farklidir. bu cihazlarin urettigi radyasyon iyonize degildir. yani yarim saat uv indeksi yuksek gunes isinlarina maruz kalmaniz 1 sene boyunca cep telefonu frekansina maruz kalmanizdan daha tehlikelidir. asagidaki linkte ne iyonlastirici radyasyondur, ne degildir gorebilirsiniz

    görsel

    mesela rontgen cektirdiyseniz evinizdeki wi-fi'dan daha cok risk altinda oldugunuzu bilmenizi isterim.

    iste bu sebeple bu cihazlarin sagliginiz icin tasidigi risk cok ama cok dusuktur veya yoktur. 30 yildir bu konunun arastirildigi universiteler var, halen bilimsel bir kanit yok.

    o zaman mikro dalga firinlar niye zararli diyenleriniz olacaktir. yediginiz yiyecekler uzerinde bir zarari yok. iyonize yapmayan radyasyon pilavinizi radyoaktif madde haline donusturmez. mikrodalga firinlardan cikan elektromanyetik radyasyonun zararli yani, maruz kalirsaniz sizi de pisirir. yani yakar. cunku kilowatt gucunde sinyaldir. zaten bu yuzden 30 saniyede yemeginizi isitir. ama sizi iyonize radyasyon gibi kanser yapmaz.

    bu medyanin, bu insanlarin hurafelerine inanmayin. zira gunumuz itibariyle yogun frekans yaymakta olan 4994 uydu var. dunyanin etrafinda yorungedeler. ve habire sinyal yayiyorlar.

    hatta size daha kotu bir haber vereyim. heyecanla beklediginiz 5g teknolojisi bugun kullandigimiz dalga boyundan en az 14 kat daha yogun frekans kullanarak 28 - 37 ghz bandinda sinyal uretecek. zararli olsaydi bu kadarina izin verilmez, ya da multi milyarder zenginler got cebinde telefon tasimazdi.

  • bizlere çok ama güzel öğütte bulunan bir kitap:
    "dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilir misin? yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. sonuna kadar git be insan, avara et ve korkma! tanrı baş şeytandan çok, yarım şeytandan iğrenir."
    can yayınları 12. baskı sayfa: 261

  • pazartesi sınav olunacaktır.

    çarşamba: daha var.
    perşembe: daha var.
    cuma: yarın çalışırım.
    cumartesi: yarın çalışırım.
    pazar: (sabah) bi film izleyeyim. daha çok zaman var.
    pazar: (öğlen) bakayım msn de kimler var(hayallah kimse yoktur, ders çalışmamak için yapılan anlamsız hareketlerin uygun olanları itina ile yapılır.)
    pazar: (akşamüstü) daha hava bile kararmadı. hava kararırken çalışamıyorum. kararana kadar biraz gezeyim.
    pazar: (akşam) msn e gireyim millet napmış çalışmış mı ki. şu siteye gireyim buraya da bakayım hazır bilgisayarın başına oturmuşken.
    pazar: (gece) hazır bilgisayarın başına oturmuşken kalkmayayım. (arkadaşlar sağolsunlardır, aksi gibi önemli bazı not/çıkmış soruyu msn den yollayıvermişlerdir üzülüp)
    pazar: (gecenin ilerleyen saatleri) zaten az yer varmış çalışacak, baksana gönderdiklerine. şimdi yatayım bari. yarın erken kalkıp çalışırım. gözlerim yanmaya başladı, yoksa oturup çalışırdım.
    pazartesi: (sabah) zzz
    pazartesi: (sınava bi kaç saat kala) yarım saatte olacak iş değil boşuna bakmayayım.
    pazartesi: (sınavdan sonra) seneye kesin çalışçam olmuyo böyle.

    (bkz: kendini kandırma sanatı)

  • her zaman ikili kanepede oturup, kazak giyip, boynu bükük şarkı söylemek zorunda olan kızlardır. yanlarında mutlaka, tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkamayan tipli, sadece la minör, mi majör basan ama müzik ruhunun sillesini yemişler tavrıyla gitar çalan ergen bozması herifler olur.
    ben bu şarkıları hep aynı kişi söylüyor sanıyordum. başlıkta başka başka isimler görünce baktım hepsi aynı kız değilmiş ama ortak özellikleri çok kötü olmaları.

  • tık

    akp'li arkadaşlarını derin hüzne boğarak koronavirüs tedavisi gördüğü hastanede ölmüştür. vah vah, şimdi kimi çıkaracaklar trt'ye acaba?

    edit: ekleme

  • biri erkek olarak kalmayı tercih etmiş olsa da istanbul hanımefendisi kibarlığında iken, diğeri kadın olmayı tercih etmiş olmasına rağmen kasımpaşa külhanbeyi kabalığındadır.