hesabın var mı? giriş yap

  • ataturk'ün dogdugu evin kundaklandığı haberi üzerine ve gazeteci huseyin cahit yalçın'ın uyan ey ehli vatan başlıklı provokatif yazısıyla galeyana gelen halkın 1955 yılında istanbul'da azınlıklara ait olan ev, işyeri mağaza vb.yi yağmalamasıyla oluşan olaylar ki bunlar türkiye genelinin ve istanbul özelinin azınlıklarımızın güvenini kaybetmesine ve akıllarına gelen ilk işin artık bu diyarlardan göç etmek olmasına yol açmışlardır. bu da tabii ki azınlıkların gündelik yaşama kattığı renkleri soldurmuş, azınlıkların kendilerine has kültürleriyle toplum hayatına getirdiği canlılığı, efendiliği, medeniyeti ve gelenekleri yok etmiş bugünkü maganda, kro arabesk, düşük seviyeli hayatı hak etmemize neden olmuştur

  • sebebi, bu şekilde ikiye bölünebilmesidir. batı'nın oyunudur. bizi bölmek istiyorlar...

    yıllar sonra başa gelen editi: avrupa'da bir akrabamız, türkiye'den etnik sebeplerle (kürt) avrupa'ya sığınma talebinde bulunan bir adamcağızla karşılaşıyor. adam, "abi biz, türkiye'de ikinci sınıf vatandaşız, kimliğimizde öyle yazıyor." deyince, akrabamız "nasıl yani? o kadar da belli etmemişlerdir" diyor. adam da, "çıkar kimliğini bak göstereyim" diyerek el büyütüyor. neyse kimlikler çıkıyor. adam, kürtlere hep sonu çift sayıyla biten kimlik verdiklerini, diğer herkesin tc. kimlik no'sunun tek sayıyla bittiğini zannediyormuş. hayat işte...

    not: kürtlere yapılanlar ortada. mevzumuz olayları tahfif etmek değildir... adamcağızın durumu trajikomik.

  • daha çok savunma fotoğrafıdır.

    tecavüze uğrayan kadınların sorgusunda bile "neden direnmedin?" sorusuna bulgu olarak eğer direnseydin ve reddetseydin adamda çizikler, tırnak izleri olurdu gibi karşı taraf argümanları sunulur. sen kadını döverken onun da eli kolu armut toplamaz can havliyle iter, tırnak geçirir bir şey yapar herhalde. kendisini korumasın mı?

    utanmaz herif.

  • amerikalıların çok sevdiği ancak bizde pek de yapılmayan bir kıyas yapmak istiyorum kendisi hakkında. luka tarihin en iyi 20 yaşındaki topçusu mu? aslında bu soru ucu biraz hatalı yollara çıkabilen bir soru. aynı soruyu şöyle de sorabiliriz trae young stephen curry'nin aynı yaşındaki halinden daha iyi mi? cevaplar ikisinde de muhtemelen aynı görünüyor evet, ama bazı noktaları belirtmek lazım.

    ilk akla gelen isimler lebron shaq magic gibi isimler. magic 20 yaşında hepsinden daha fazla ünvanı cebine koymuştu bile finaller mvpsi dahil olmak üzere, ancak şartları düşününce tam olarak bu kıyasa girdiğinden emin değilim. diğerlerinde bu şekilde ünvanlar yok. ama bana göre ve birçoklarına göre de en çok yapılması gereken ve yapılan kıyas 20 yaşındaki lebron-luka kıyası.

    öncelikle belirtmek gereken luka lebron'dan bir yaş geç girdi lige aslında lebron'un 2. sezonu ile luka'nın ilk sezonunu kıyaslamak gerekiyor. ama eğer çaylak sezonu derseniz kıyası değiştirip luka çok daha iyidir hatta daha ileriye gideyim carmelo da lebron'dan daha iyi bir çaylak sezonu geçirmiştir aynı anda girdikleri ligde. buradan şunu söyleyelim belirli yaşlardaki performanslar her zaman kariyerin nasıl yol alacağına dair bir bilgi vermez trae young aynı yaştaki stephen curry'den daha iyi bir sezon daha iyi istatistikler sahibi de olabilir ama daha başarılı bir oyuncu olacağının bilgisi değildir bu.

    ikinci olarak da oyunun hızı ve savunmaları belirtmek lazım oyunun hızı ve atılan sayılar 2004-2005 sezonundan bu yana çok değişti genelde de yukarı doğru gitti. bunda gsw'nin zirve yaptırdığı pace and space oyunu ve üçlüğün daha verimli olduğu bilgisi çok etkiliydi tabi. haliyle günümüzdeki topçular çok daha fazla üçlük kullanıyor, bugün bir topçunun 30 sayı 10 ribaund 10 asist yapması geçmişe göre daha kolay. bu her zaman geçmişten bugüne kolaylaştı anlamına gelmez tabi mesela 80lerde de oyunun inanılmaz hızlı olduğunu biliyoruz zaten majesteleri michael jordan'ın en yüksek sayılara ulaştığı sezonlar da buralarda. luka da buralarda çok daha iyi istatistikler yapıyor. ama sadece pace ve üçlüğe bağlamak da olmaz luka'nın oyunu her avrupalı gibi çok daha iyi yontulmuş çok daha fazla silahı da var. üstelik oyun hızları regüle ederek kıyaslandığında bile daha iyi görünüyor lebron'dan.

    son olarak da yine avrupalı olmaya bağlayacağım konuyu. luka hiçbir zaman lebron kadar atletik olamayacak lebron'un 35 yaşındaki eskiye oranla nispeten düşmüş atletizmine bile sahip değil, ancak oyunu çok daha fazla yontulmuş zaten lebron'a 2003 yılında carmelo karşısında yılın çaylağı ödülünü verirlerken de oyununu yontacak ve lebron çok daha iyi oyuncu olacak diye düşünüldü bir yerde. ancak burda luka'nın böyle bir şansı yok daha doğrusu sınırlı. drafta giderken de en büyük soru işareti buydu atletizmi eksik bir topçu (nba'e oranla) ne kadar iyi olabilir? düşüncesi vardı ama luka bunu bir şekilde uyum sağlayarak aştı. daha iyiye gidecek midir elbette henüz fiziksel prime'ına ulaşmış değil ancak zannedildiği veya herkesin olduğu gibi gerçek prime dönemini bence 28-30 yaşlarında yaşamayacak luka. 16 yaşından beri yetişkinlerin arasında top oynayan ve bilgi eksiği avrupalı olması ve koçlarının kalitesinden kaynaklı nerdeyse olmayan bir topçu. (ben jayson tatum'u da bir yerde buna benzetiyorum projeksiyon çok yukarı gösteriyor diyorlar ama nereye yükselecek ki? zaten oyunu biliyor, en iyi koçlardan biriyle birlikte yetenekleri maksimize ediliyor daha fazla ne olabilir? bence çok da fazlası olmaz bir star olarak devam edecektir süperstar olması zor diye düşünüyorum.) yani oyunu öğrenmesi diye bir şey söz konusu değil zaten biliyor. lebronda bu yoktu kolej eğitimi de almadan geldiği için zaten sadece atletizm ve fiziksel üstünlükleriyle domine edebileceği liseli çoluk çocukla oynarken bir anda girdi nba basketboluna. oyunu öğrenmesi gerektiği gibi fiziksel olarak da nba basketbolunu domine edecek seviyeye gelmesi gerekti.

    özet geçmek ve bir sonuç vermek gerekirse luka 20 yaşında daha iyi bir sezon geçiriyor lebron'un 20 yaşındaki halinden. ama bu demek değil ki lebron'dan daha iyi bir topçu olacak.

  • yapımının çok zahmetli ve pahalı olmasından kaynaklanmaktadır. klasik bir lazanya yapabilmek için yani “lasagne alla bolognese “ veya “lasagne al ragú” ya da “lasagne al forno “ yapabilmek için çoğu ülkemizde zor bulunan malzemelere ihtiyacımız var.

    lasagna italyanca’da tekil, çoğulu lasagne. alla bolognese bologna usulü demek, bologna usulü dediğimiz şey aslında ragù soslu demek, bizim spagetti bolonez dediğimiz şey aslında spaghetti al ragú. ragú dediğimiz şey ise et ağırlıklı bir sos. sostan ziyade yahni demek daha doğru olur.

    lasagne al forno fırında lazanya demek, tüm lazanyalar fırında yapılıyor zaten. ragú denilen sosun da türleri var: ragu alla napoletana- napoli usulü, ragu alla bolognese- bologna usulü. ama asıl olanın bologna bölgesine ait olanı olduğunu düşünüyoruz. neden? zira ragú aslında fransızların ragoût kelimesinden geliyor. napolyon italya’nın kuzey bölgelerini işgal etmiş böylece emilia-romagna bölgesine bu kavram gelmiş. ha ne fark var napoli usulü ve bologna usulü arasında kullanılan etler, etlerin kesimi (biri kıyma olarak kullanırken diğeri, ufak kesilmiş kuşbaşı kullanır, kullanılan sosis vs. farklı.

    dağlık bölgelerde mantar da kullanılıyor bazen ama biz standarda bağlı kalalım.

    ben hiç kimsenin türkiye’de usulüne uygun lazanya yaptığını sanmıyorum. belki bir kaç italyan restoranı veya italyan büyükelçiliği ya da üst düzey lokantada, 5 yıldızlı otellerde filan yapıyorlarsa ancak olabilir. evlerde kimse uğraşmaz doğru düzgün yapmakla çünkü çok pahalıya gelir.

    malzemelere bakalım:

    birincisi makarna. ideali taze makarna ile yapacaksın. yumurta ve unla hamur yapacaksın, durum buğdayı unu ve tipo “00” unla, sonra ya üşenmeyip oklavayla açacaksın ya makarna makinesinde yapacaksın. sonra açtığın makarnaları su böreği yapar gibi tek tek haşlayıp kenara koyacaksın. kim uğraşacak makarna açmakla? ölme eşeğim ölme.

    soslara gelirsek, dediğim gibi bir ragú bir de beşamel sos hazırlayacaksın.

    ragú için; extra virgin zeytinyağı, soffrito (havuç, soğan, kereviz sapı) lazım öncelikle. iyi zeytinyağı bulmak da mesele, kereviz sapı bulmak da zor.

    et koyacaksın, dana kıyma, bir de pancetta veya proscuitto. türkiye’de domuz etini ara ki bulasın, bulduğunun fiyatı da ebesinin nikahı. sonra domates koyacaksın, türkiye’de domatesler domates değil tadı yok, o yüzden tomato passata ya da soyulmuş konserve domates alacaksın, o da ayrı bir hikaye. beyaz şarap koyman lazım. et suyu ayrı bir dert. hazır alsan ayrı sıkıntı kendin yapmaya kalksan ayrı bir sıkıntı.

    beşamel sosu yapacaksın sonra; un, tereyağı, süt, muskat, onun kıvamı ayrı dert, muskat hangi evde var?

    ayrıca parmesan lazım hatta bazı tariflere göre mozzarella ve/veya ricotta peynirleri de lazım. parmesanın bologna fiyatı kg’ı 25-30 euro civarıydı. türkiye’de (bulursan parmiggiano- reggiano dop) 50-60 euro.

    hepsini 3 ayrı aşamada yaptın bunları tek tek katman katman dizmen fırına vermen filan nereden baksan en az 3-4 saatlik iş.

    dolayısıyla kimse türkiye’de bunu hakkıyla yapma zahmetine katlanmaz (istisna deliler hariç), o işe kalkışanlar da doğru düzgün malzeme temin edemez, onu da temin ettiler diyelim bir tabak lazanyayı dünyanın parasına yersin. bizim insanımız da bu ne lan kıymalı makarnayı adamlar 80-90 tl’ye satıyorlar diye burun kıvırırlar. italya’da düzgün bir yerde fazla fancy olmayan bir lokantada misal bir trattoriada gidip yersen bir tabağı 13 euro, 98 tl. ciao, arrivederci. türkiye’de belki papermoon’da veya serafina’da iyi bir versiyonunu bulur da yersin. (ondan da çok emin değilim)

    millet de gelmiş buraya kıymalı makarnaya bayılıyorum, kayseri yağlamasıyla lazanya zaten aynı şey muhabbeti yapıyor. bayılırsın tabii başka şansın mı var. parmesanın kilosu olmuş 450 tl.

  • tebligatlar 14/1 den gitmiş. bu maddeye göre tehdit veya hakaret olması lazım. hükümet istifa demenin hangi kısmı hakaret, hangi kısmı tehdit. adeta demokrasinin çöküşü. her şekilde iç hukukta veya yetmezse aihmde kalkar bu yasaklar ancak sanırım amaç bu süreçler geçene kadar başkalarının protesto etmesini önlemek olsa gerek.

  • ben olacakları şimdiden yazayım.

    - biri gelecek, ben beğenmedim diyecek.

    -sonra başka biri gelecek "sen bu logoyu nasıl beğenmezsin? adamlar şu kadar paraya şu şirkete yaptırdı. cahil, bilmiyorsan sus" diyecek.

    -sonra öteki gelecek "bana ne kardeşim ne kadar para harcadılarsa? ben beğenmedim, benim için bitti" diyecek.

    2. ve 3. adımlar kendilerini tekrar ederek başlıkta, sonsuz bir döngüye girecek.